VALİ
1- ÇELEBİ BÖYLE OLUR…
Akşam, serin bir rüzgarla birlikte doğudan batıya doğru ıslıklar çala çala gelmiş, dağda hayvan otlatan çobana sürüsünü toplatmış, onu ılımlı tepelerden düze indirmiş, çoluğa-çocuğa oyunu-moyunu paydos ettirmiş, erkekleri kahvehaneye doldurmuş, kadınları evlere tepmiş, güneşini söndürüp yıldızlarını yakmış, köyü kapkara bir çarşaf gibi sarıp sarmalamış, bellekleri doldurup taşan söylencelerdeki hayalleri uykularından kaldırıp karanlıklara salmıştı.
Yollardan-kervanlardan uzak, sudan-elektrikten yoksun köy; yorgunluğuyla, umarsızlığıyla, dalgınlığıyla, sızlayıp duran kemikleriyle, pul pul dökülmüş etleriyle, kırışık-buruşuk yüzüyle, titreyen bacaklarıyla ve elleriyle, dinlenmek ve kendini dinlemek için silik ve bakımsız köşesine çekilmişti.
“Gitmesek de, gelmesek de; o köy bizim köyümüz…” dü.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.