Vali Şiiri - İsmet Barlıoğlu

İsmet Barlıoğlu
1529

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Vali

VALİ

1- ÇELEBİ BÖYLE OLUR…

Akşam, serin bir rüzgarla birlikte doğudan batıya doğru ıslıklar çala çala gelmiş, dağda hayvan otlatan çobana sürüsünü toplatmış, onu ılımlı tepelerden düze indirmiş, çoluğa-çocuğa oyunu-moyunu paydos ettirmiş, erkekleri kahvehaneye doldurmuş, kadınları evlere tepmiş, güneşini söndürüp yıldızlarını yakmış, köyü kapkara bir çarşaf gibi sarıp sarmalamış, bellekleri doldurup taşan söylencelerdeki hayalleri uykularından kaldırıp karanlıklara salmıştı.
Yollardan-kervanlardan uzak, sudan-elektrikten yoksun köy; yorgunluğuyla, umarsızlığıyla, dalgınlığıyla, sızlayıp duran kemikleriyle, pul pul dökülmüş etleriyle, kırışık-buruşuk yüzüyle, titreyen bacaklarıyla ve elleriyle, dinlenmek ve kendini dinlemek için silik ve bakımsız köşesine çekilmişti.
“Gitmesek de, gelmesek de; o köy bizim köyümüz…” dü.
Şişesi kirli ve isli gaz lambasına içinin aydınlığıyla başkaldırıp duran oda, köpek eniğinin mızıltılarını andıran yakınışlar içindeydi: Ramazan oğlan, tandır dumanından körlüğe yürüyen gözlerinin kanlı ve kirli çapaklarını, kirden derileşmiş ellerinin tersiyle silmeye savaşıyor, mızıldanıyor, gözlerini lambanın kirli sarı ışığından korumaya uğraşıyordu.
Bir ara, gözpınarlarındaki çapağı kütleşmiş parmaklarının uçlarıyla çekip çıkardı, şalvarına sürerek elini temizledi, sonra, yanında makineli gibi verip veriştiren köylü kızının eteğine asılarak tüm köylü kadınların konuşmalarını bastıran bir mızıltıyla:
- Vali ‘nin gözleri de cırbıtlanır mı, gız aba?
Dedi.
Güllü kız verip veriştirmesini keserek önce ona, sonra odayı dolduran ve yüzleri zar-zor seçilebilen kadınlara baktı:
- “Bu oğlan aklını tümden yitirdi.” Derim. Derim de; inanmazsınız. Diye güldü. İlkin; Vali ‘ nin gözü var mı biz onu biliyor muyuk, biiir. Bu kadar kanayaklı şuracıkta laflayıp duruyorken, sen niye araya giriyon? Bu da ikiiii. He mi lan? Gidinin öksüzü.
Gözü çapaklı çocuk, kendisini haklı çıkarmanın ardındaydı:
- Helbette karılırım gız aba: Deminden öte hep Vali ‘den söz edip durmuyonuz mu?
- Söz eder dururuk, sen bize ne bakıyon? Büyükler konuşurkene küçükler lafa karışmazlar Ramazan. terk edeptir uşağım. Kınarlar adamı.
Muhtargil ‘in Hediye Karı atıldı:
- Varma eniğin üstüne Güllü. Varmasına varma da, e bu Ramazan oğlan da bir eyi sordu. Öyle ya. Hele bir de bakalım ki; Vali ‘nin gözü var mı yok mu? Bir oda dolusu eksiketek buraya toplanmış, senin laflarına süs için mi kulak kabartmıştık?
Güllü kız:
- Hediye Eme. Dedi. Ben de sizin gibi bir kanayaklıyım, ben de sizin gibi bir eksiketeğim, ben de sizin gibi bir saçıuzun-aklıkısayım, ben de sizin gibi gözü kapalı bir kuşum. Yaşamım boyu bu köyden bir çıkmışlığım, köyün ardındaki tepelerin ötesini bir görmüşlüğüm var mı ki de soruyorsun bunu? Hepimiz de bir, hepimiz de aynı, hepimiz de köylü değil miyik? Bizim kaderimiz, bu evlerde veya tarlalarda doğmak, az ötedeki mezarlığa gömülmek değil mi? Süs için mi mezarlıklar evlerimizin aralarında ve evlerimiz mezarlıkların içinde? Siz nasıl, ben de öyle Hediye Eme. İşte, bizim heriften her ne ki duyabilmişsem; ben onu bilebilirim, onu söyleyebilirim. Söyleyeceklerimi senin benden de iyi bilmen gerek. Neden dersen; sen Muhtargil ‘densin.
Dişsiz ağzında bir kurudur gevelemekte olan Dudu Nene, oturduğu sedirden onu susturdu:
- Gız Güllü, deminden öte “Vali memişhaneye çıkmaz.” Diyen sen değil miydin?
- He, benim nenem. Nola ki sordun?
- E, ayakyoluna çıkmayan birbişeyin gözü-kulağı olur mu a gızım?
- Ben “Olur” demedim ki nenem.
- E doğru. Demedin. Öyleyse bir de bakalım, o “Vali” dediğin niye gelecekmiş bu bizim köye?
Topal ‘ın Kezban, tarttığı yerden başını kaldırdı:
- Anaaa… Vali mi gelecekmiş bizim köye? Vali de ne ki?
Nene:
- İşte biz de kadın başımıza onu araştırıyok ya anam. Dedi. Güllü gız hepimizden akıllıdır. O diyecek bize.
- Sen işi Güllü gıza niye bırakıyon goca anam? Bu köyde her birşeyi bilen sen değil misin? Nice bir zamandır doğmuş doğalı yaşıyon. Nice bir erleri-garıları, gençleri-yaşlıları, çocukları-bebeleri yolcu etmişsin. Helbet ki; Vali ‘nin de ne olduğunu hereslerden iyi bilirsin. Bir deyiver de bitiversin bu bilmecemiz. Olma mı?
Muhtargil ‘in Hediye atıldı:
- Bitiversin de dağılalım evlere. Akşam geceye vurdu. Vakıtlar dar vakıttır. Yerlerin mühürlendiği, yaşayanların üstlerine ölü topraklarının serpildiği saatlardır.
Dudu Nene, ellerini umarsızlıkla yanlara doğru açarak andlar içmeye başladı:
- Ben nereden ve nasıl bilem Vali ‘nin ne olduğunu? Boşuna üstüme varmayın garılar. Bir bunca yıl yaşadım, Vali ‘nin ne olduğunu bilemedim. Bir bunca daha yaşasam; yine bilemem. Yine çıkaramam. O iş zorlu iş. O iş derin iş.
- Sen bilemen, ben bilemem, peki bunu kim bilebilecek goca anam? Bir de hele.
- Vali ‘nin ne olduğu ancak Cenabı Rabbim ‘e ayan. Gaipler sadece O ‘nun indindedir. Orası bize karanlık. Bizler köylüyük, kanayaklıyık, gözü kapalı birer kuşuk.
Tüm kadınlar koro halinde Nene ‘ye hak verdiler. Tüm kadınlar boyunlarını aynı biçimde yana büküp aynı ağızla mırıldandılar:
- Bizler gözü kapalı birer kuşuk.
Ramazan oğlan, Güllü kızın eteğini çekti:
- Yeter artık gız aba korkuyom.
- Niye korkuyonmuş oğlan? Bi de hele.
- Korkmam da ne poh yiyerim? “Vali… Vali…” Diyonuz ve başka bir şey demiyonuz akşamdan öte.
Topal ‘ın Kezban, sağ elini işaret parmağını yarı yarıya burnuna sokmuş olan kendi çocuğuna göstererek onlara baktı:
- Ramazan oğlanın hakkı var. Demeyin artık “Vali” diye; bizimki de korktu. Düşüne-müşüne girer sonra.
Kalabalıktan bir ses akıl verdi:
- Girmez girmez. Uyutmadan önce Kara-Kura Duası ‘nı okutursun: “Kara-Kura, adı kara, yanı kara; gökteki yıldızları, denizlerdeki kumları bir bir say, kata-kuma et karıştır, benim yanıma gelme.”
Güllü kız:
- Ortada korkacak ne var Eme? Dedi. Daha “Vali” nin ne olduğunu bile bilemiyok ki; kalkıp da ondan korkak.
Dudu Nene bilgiç bilgiç söylendi:
- İnsan kısmısını asıl korkutan da bu ya gızım. Ne olduğu bilinmeyen şeylerden insan her daim korkar. Vali da…
Topal ‘ın Kezban, burnunu karıştıran çocuğunu gösterdi:
- Adını demeyin o meredin. Çocuk sarılık olacak korkudan. Ya da o ki; geyrekleri dönecek. Adının yerine bir başka birşey diyin.
Tepegöz Fadime atıldı:
- “Adıgüzel” desek nasıl olur?
- Olmaz gız. “Adıgüzel” maymuna denir.
- Ya “Yerdegezen”?
- Olmaz. Yılandır.
- Ya ne diyek anam? “Adıyok” diyek mi?
- Adı yok değil ki. Var. Adı “Vali”. Ama, besmele çekmeden, tekbir getirmeden denmiyor. Çok bir korkunç bir şey. “Vali” dendimi; insanın aklına nah böyle lap lap kulaklı, şap şap ayaklı, gıvrım gıvrım, iğneli-kancalı, usturuplu bir bir şeyler geliyo.
Ramazan oğlan panik içinde haykırdı:
- Aman aba gız. Ödüm patlayacak. Gelmesin Vali bizim köye, gelmesin. Ekmeğimizi, çökeleğimizi güpletir, suyumuzu hüpletir.
Dudu Nene araya girmek zorunda kaldı:
- Damağını çekin uşağın. Gız Güllü, maşrapanın suyuna bir parmak pekmez çal, şernet et, içir. Korekudan düdüksüz kalır bu oğlan.
Topal ‘ın Kezban ‘ının yanındaki çocuk haykırmaya koyuldu:
- İsterim, ben de şerbet isterim. Ramazan düdüklü, ben düdüksüz gezemem.
Güllü kız:
- Bu işin sonu kötüye varacak. Dedi. Kalkının evlere dağılıverek. Vali yarın sabah gelecekmiş. Ne olduğunu görür, saçımızın ak mı kara mı olduğunu anlarık.
Toparlanmaya başlayan Dudu Nene Güllü kıza fısıldadı:
- Gız Güllü, bir de hele. Benden saklama. O canavar, tüm dağ köylerini yemiş-bitirmiş, şimdi de bizim köye geliyo, he mi?
- Orası bana karanlık Nene ‘m. Ben bizimkinden duyduğumu söylüyom. Bizim köyden mezarlığa aşağı bir yol çektilerdi ya?
- “Kasap Ağa ‘ya gidecek.” Dedikleri yoldan mı sözediyon?
- E he. Kasap Ağa kimse; bizim dağ köyünü o ağaya bağlamak için yapmışlarmış.
- Eee?
- Altından gizli akarsu geçtiği için, yolu tam köyden çekemedilerdi ve ancak uçurumun başından çekilebildiği söyleniyordu. İşte Vali oraya kadar gelecekmiş.
- Yani yolu mu yiyecekmiş gız?
- Ne yemesi nenem. Yolun gerçekten çekilip çekilmediğini görecekmiş. Köylülere “Hayırlı-Uğurlu olsun.” Diyecekmiş.
- Yalandır a gızım, yalandır. Demek ki; gelip orada çöreklenecek ve hergün kükreyip bir kurban isteyecek.
Güllü kızın gözleri iri iri açıldı:
- Aman nenem, ne kurbanı?
- Ne kurbanı olacak, cahil. Köyde kızdan-gelinden ne varsa; hergün birini isteyecek, kurban olarak. Hazreti Yusuf ‘un Sultan olduğu çöllerde, adına “Sifenkis” denilen bir canavar varmış. Başı insan, bedeni aslanmış. Kervan yollarının kavşaklarına çöreklenir, gelen geçenlere bilmeceler sorar, bilmeyenleri yermiş. Çocukluğumda Gamzenur Nene ‘nin anlattığı öykülerden bilirim. Bu bizimkisi de, yolun başında, yani uçurumda bekleyip her birimize her bir gün bir ahret sorusu soracak, bilmeyenleri yiyecek, soramadığı zamanlarda da kurbanını isteyecektir.
- Kurban-murban istemediğini bizimkinden duydum, öğrendim nenem. Ve zaten kalmayacakmış. Gelmesiylen alıp başını gitmesi bir olacakmış. Ama soru sorarmış.
- Bak bak. Demedim mi? Soru sorarsa; bilmeyeni de yer o.
- Erkişiler, kanayaklılar, çocuklar tümden gideceklermiş uçurumun başına.
- İnsan tehlikenin üstüne üstüne gider mi cahil?
- İnsan merak ediyo nenem, merak ediyo. “Köylü” dediğin bir ömürde bir kere ya görür ya göremez Vali ‘yi.
- Orası yalan değil. Tamı tamına tam doksan yaşındayım, ben o soyhayı bir kere bile göremedim.
- Yarın gel uçurumun başına, sen de gör parlım.
- Gelemem gız, tövbeliyim. Önceki yıllardan birinde “Yer altında fosur var, onu çıkartacaklar. Gelin görün.” Dediler, gittim. Bir mevta çıkardılar, kurumuş iskelet olmuş. O yıl köy sele iki insan, dört davar, bir inek kurban verdi. “Mevta” ya “Fosur” dedikleri için.
- Yok biz tebdilli gideceyik. Köylünün ayakları tümden cıbıldak olacak. Uçurumdan aşağı inmeyeceyik. Eğer Vali tehlikeli bir şeyse; Bekçi Kazım düdüğünü çalıp hepimizi düdükleyecek ve biz cıbıldak ayaklarla çil yavrusu gibi kaçıp dağılacayık.
- Ben kocamışım anam. Kaçamam, dağılamam. Bir Vali ‘nin dişlerinde, pençelerinde canvereceğime, mevlam bana döşek ölümü nasip eylesin. Gelemem amma yaman meraklarda kaldım. Sen gördükten sonra geliver yanıma bir yol ve anlat bana Vali ‘nin nasıl bir şey olduğunu.
- Başımın üstüne nenem. Helbette ki; ölmez de sağ kalırsam.
- Rabb ‘im ömrünü uzun etsin. Haydi kal sağlıcakla.

2- BİZDE DE “VALİ” DEDİĞİN.

“Gitmesek de, gelmesek de; o köy bizim köyümüz…” dür. Ve bizim dağ köyüne, paralar harcanarak, emekler verilerek, günler sayılarak, kendisini kasabaya bağlayacak olan yol, yapılıp sonunda bitirilmişti. Çünkü; oralarda biryerlerde, uzaklarda bir dağ köyü vardı ve bu köy yıllar yılı birbaşına bırakılmış, yolu yaptıran becerikli Vali ‘ye gelinceye kadar sadece vergisi alınmış, gençleri askere çağrılmış ve oyları istenmiş, yeni gereksinimlere kadar unutulmuştu.
Yol, köyün epey altındaki uçuruma kadar getirilebilmiş, teknik olanaksızlıklar yüzünden kısa bağlantısı ertelenmişti.
Bir an önce yolu trafiğe açmak ve köyü kasabaya bağlayabilmek için Vali, havanın etkin soğuğuna aldırmadan, kara renkli, Renault Fairway markalı, on yıllık makam arabasıyla uçurumda başlayan yolbaşına kadar geldi. Kanserliydi, onbeş günlük ömrü kalmıştı. Arabasından inmesi ve açık camdan, çevresine toplanan ve dualar edip minnettarlık belirten köylülere, hayırlı-uğurlu olması dileklerinde bulundu, kendisi ölse bile; elektrik bağlatma sözü verdi, klakson ve alkış sesleri arasında ayrıldı.
“Soframızdaki yeri ahırımızdaki hayvanlarımızdan sonra” ya kalan bazı kadınlarımız ve çocuk olduklarının bile bilincine varamamış bazı çocuklarımız, haritanın neresinde bulunduklarını bilemedikleri gibi, yaşantılarında da tek bir kere dahi “Vali” ve “Otomobil” görememişlerdi. Bu yüzdendir ki; uçurumun dibinde duran Renault Fairway ‘ı Vali sanmışlardı ve yukarıdan aşağı tekbirler getirerek, dualar okuyarak izlemişlerdi.
O yüzdendir ki; ortada pek de korkulacak bir şey göremeyen Bekçi Kazım düdük-müdük çalmadı ve kimseyi düdüklemedi. Kadınlar, çocuklar çırılçıplak ayaklarıyla büyük bir sevinç ve büyük bir güven içerisinde köylerine döndüler.
Ve Güllü kız, Dudu Nene ‘ye Fairway ‘i vali olarak şöyle anlatmaya başladı:
- Nah goca anam, “Vali” dediğimiz şey, aynen böyle karayağız, yerden basık, uzun boylu, yassı, dörtbir yanı camekanlı bir şey. Altında var dört bile tekerlek. Gözleri cam gibi parlak, yuvarlak ve bizim pilav lengerleri kadar iri. Kurban-murban istemiyo. Hatta kurban olmak isteyen biri önüne çıktı mı; “Daaart… Daaart…” ediveriyo adama.

(Hikmet BARLIOĞLU (1933-2003) ‘nun
Vali isimli Gülmeceler ‘inden > 1-18/102)

İsmet Barlıoğlu
Kayıt Tarihi : 10.12.2007 13:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsmet Barlıoğlu