Ben o anlatamadığım onursuz saatleri, büyük acılar içinde, yarı baygın vaziyette, vahşi askerlerin arasında, korkunç, kahkahalar altında, iğrenç bir şekilde yaşamıştım. Hasena ablamın, ölümü bu kadar çok istemesini şimdi daha iyi anlamıştım. Şu an Ben’de ölümü en az onun kadar istiyordum. Rabbimden hep dilemiş, bu anları yaşamak istememiştim. Ama sonunda hayvandan aşağılık mahluklar, bu iğrençlikleri, en çirkin şekilde bana yaşatmışlardı. Büyük hayallerimle, benimle beraber büyüyen bedenim, onların heveslerine mahkum olmuştu. İnsanlığa yazıklar olsun…
Büyük acılar içinde yarı çıplak, hayatımda duyduğum en kötü kokular arasında, kafeslerimizde, zaman geçerken, aynı işkenceler, aralılarla devam ediyordu. Herkes kaderine razı gibi, artık direnmeden kalkıp gidiyor, geldiğinde, uzun süre konuşmuyordu. Kaldığımız adaya geri getirildiğimden sonra, iki gün baygın yatmışım. Ha öldü ha ölecek derken kader bana yaşamayı nasip etmişti. Kendime geldiğimde, etrafıma bakarken, hayatın ne kadar anlamsız, boş ve doymak bilmeyen hayvani isteklerden başka bir şey olmadığını bu genç yaşımda yaşamış, farkına varmıştım. Benim için yaşamanın ve hiçbir anlamı ve özelliği kalmamıştı. İğrenç bir şekilde kirlenen bedenimi temizlemekten başka düşüncem yoktu, ama burada suda yoktu…
Bana birkaç gün dokunmadılar. Biraz kendime gelmiştim. Yanımdaki kadınlarla çok az konuşuyorduk. Sanki suçluymuş gibi, birbirimizin yüzüne bakmaktan utanır haldeydik. Kimse ismi dışında, ailesinden bahsetmiyor, hayatını anlatmıyordu. Sanki buradan sağ çıktığımızda, yaşadıklarımızı ailelerimize anlatılacak korkusu var gibi, kendimizi saklıyorduk. Büyük bir pislik içindeki bu delikte, duygularımız kaybolmuş, yarı hayvan gibiydik.
Buraya geldiğimizde bu odada ben dahil yedi kadındık. Hasena ablamdan sonra altı kadın kalmıştı. Üçü evli, üçümüz kız olarak buraya gelmiştik. Artık hepimiz aynı durumdaydık.
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum