Vahşetin yaşayan izleri 1
Bu hikaye tamamen hayalidir.Bir yarışma için yazdım.
Bir gün Irak cezaevinden Nurbanu Hatun isimli bayan T.B.M.M. bir mektup gönderir.Mektup mecliste okunur.
Bu mektubun verdiği hüzünle ve ıstırapla hikayeyi kaleme aldım.Biraz uzun olduğu için üç seri olarak ekleyeceğim.Tamamının okunmasını dilerim.
-Anne? Sana bir şey sorayım mı?
-Sor bakalım Harun.
-Bu gün oyun oynarken dikkat ettim, bütün arkadaşlarım esmer, siyah saçlı, siyah gözlü. Ben neden farklıyım, biraz tuhaf değil mi? Bak seninde saçların siyah, ben neden sarı saçlı, mavi gözlüyüm?
Bana daha önce babasını sormuştu. Fakat bu sefer sorusu çok farklıydı. Büyüdükçe aklına başka şeylerin takıldığını görüyor ve gelecek yıllarda sorularının farklı olacağını biliyordum. İsterdim ki daha ileri yıllarda bana bu soruyu sorsun. Yaşı büyük olduğu zaman, ona her şeyi anlattığımda, beni daha iyi anlayabilsin.
Şimdi nasıl cevap vermeliyim, ne yapmalıyım diye düşünürken, hayatımın yaşanmadı kabul ettiğim, acılarla dolu anları, tüm çıplaklığı ile, tekrar karşımdaydı. Bir anda ter içinde kalmış, bana merakla bakan, altı yaşındaki çocuğa bir şey diyemeden susmuştum.
Zaman beynim içinde hızla dönmeye başlarken, kulaklarımda, acı dolu sesler insafsızca yankılanmaktaydı. Yıllarca beynime kazınmış bu işkencelerden kurtulmak istemiştim. Ama olmuyordu. Bana o anları hatırlatacak en büyük hatıra, karşımda bana merakla bakıyordu. Biliyorum ki ben yaşadıkça, acılarım hiçbir zaman son bulmayacaktı…
Ülkemizin El Anbar vilayetinin masuri kasabasında, ailemle birlikte yaşamaktaydık. Ailem kalabalıktı. Babam, annem ve beş kardeşim vardı. Ben ailenin ikinci kız çocuğuydum. O zaman on altı yaşına yeni basmış, okuluma devam etmekteydim. Çok boylu, gösterişli bir kız olmasam da, bedenen sağlam yapılıydım. Amerika’nın Ülkemizi işgali sonrası, Ülke içinde direniş başlamış, bu direniş bizim kasabamıza kadar yayılmıştı. Babam bizlere çok dikkatli olmamız gerektiğini, her an buralara yabancı askerin gelebileceğini söylemekteydi.
Bir gün akşam vakti, küçük kardeşimle komşumuzun evinde otururken, çok sayıda tankın kasabayı işgal ettiğini gördük. Evlerin üzerine yukarıdan ve aşağıdan bomba yağıyordu. Her taraf toz içerinde kalmış, akşamın karanlığı da buna eklenince, göz gözü görmez olmuştu. Silah sesleri korkunç bir şekilde yankılanırken, evin her yanından kırılan cam, duvarları parçalayan mermi sesleri geliyordu. Herkes yerlere yatmış kendini koruma derdine düşerken, bende kardeşime sarılıp bir kenarda, silahların susmasını bekliyordum.
Bir müddet sonra ortalık sakinleşip silah sesleri durunca, birden silahlı insanlar evin içine girerek herkesin üzerine rastgele ateşe başladılar, neler olduğunu anlamadan, beni tutan kardeşimi tekmeleyerek, ağlamama, bağırmama aldırmadan,tuttukları gibi dışarı çıkarıp bir arabanın içine koydular. Daha ne olduğunu anlamamış, kokudan bağırmayı bile unutmuş, titriyordum. Çok kötü şeyler olmuştu, ama hala neler yaşadığımızı, tam olarak anlamakta zorlanıyordum.
Ellerimi ayaklarımı ve ağzımı sıkıca bantlayıp bir kenara attılar. O an fark ettim ki, orada benim gibi birkaç tane daha kız veya kadın vardı. Onlarda benim gibi bağlanmış ve karanlığın içinden korku dolu gözlerle, birbirlerine bakıyorlardı.
Nelerin olduğunu anlamakta zorlanırken, kardeşlerim, babam, annem aklıma gelmişti. Onlara ne olmuştu? Meraktan ve korkudan titremekte, gözlerimden yaş boşanmaktaydı. Beni sürükleyip arabaya koyarlarken, son anda, karanlık içinde evimize bakabilmiştim. Evimizden çıkan dumanlar, gözlerimin önünden bir türlü gitmiyordu.
Bizi öldürmediklerine göre, ne yapacaklardı, neden burada sadece kadınlar vardı. Aklıma bin türlü kötülük gelirken, korku ve endişem gittikçe artıyordu.
Gecenin karanlığında, her yanımız ezilerek, bu zorlu durumda ne kadar yol aldık bilmiyorum. Bir yerde durduk. Bizi bu araçtan indirip, içinde daha çok kadının olduğu ve daha büyük bir araca koydular. Karanlığın içinde, bütün kadınların, kızların gözlerinde, endişe ve korkuyu okumak zor değildi. Birbirimize sıkışmış halde, tekrar yola çıkmıştık. Korkuyla karışık uykusuzluğun etkisi altında, sabahın alaca karanlığında, duvarları yüksek olduğu anlaşılan bir yere getirilmiştik.
İte kalka bizi arabadan çıkarıp, sıraya dizdiler. Sürekli, anlamadığımız dilde bağırıyor, sağımızı solumuzu hırpalıyorlardı. Hakaret ettikleri yüzlerindeki bakışlardan belliydi.
-Allah’ım dedim, içimden. Biz nereye geldik. Burası nere?
Ortalıkta, Amerikan askeri olduğu belli olan insanlardan başkaları yoktu. Her tarafta silahlı askerler, gidip geliyordu. Bizimkiler neredeydi acaba, bizden kimseler vardır diye düşünerek, nasıl olsa bir şeyler yaparlar diye umutla etrafa bakıyordum. Ama, yoklardı. Bizleri sıra haline getirip, karanlık koridorlardan uzun, uzun yürüterek, demir parmaklıkların olduğu daracık odalara, üçer, beşer bıraktılar. Ellerimizi, ayaklarımızı çözerek, ağzımızı açtılar. Acıyan ellerimize, ayaklarımıza aldırmadan, herkes korkuyla bir kenara ilişti.
Buranın bir hapishane olduğunu anlamak zor değildi. Kalın demir parmaklar, tavanda ışığı az bir lamba, köşede karanlık bir boşluk, duvarları taş, küçük bir oda. Havasız ve pis kokan bir yerdi. Elbette burası hapishaneydi, anlamıştım ama neden hep kadın vardı, bizi ne yapacaklardı, bana biraz garip gelmiş, şaşkın gözlerle diğer kadınlara bakıyordum. Kimsenin konuşacak hali yoktu. Herkes son derece telaşlı, korku dolu gözlerle, umutsuz bakışlarla birbirlerine bakıyordu.
Aradan biraz zaman geçti. Şaşkınlık biraz olsun üzerimizden geçmişti. Benden yaşça büyük olan ve tahsilli olduğu anlaşılan bir abla, işaretle bizi topladı
-Adım, Hasena dedi. Ne söyleyeceğini merak ederken o titreyen dudaklarını açarak, ağlamaklı bir sesle;
-Kardeşlerim bizi burada en aşağılık şekilde kirletecekler buna hazır olun. Amerikalılar, Sırpların Boşnak kadınlarına yaptığını bize yapacaklar sanırım, bizi buraya getirmelerinin amacı bu. Bizi öldürmeyecekler, ama öldürmekten beter edecekler. Ölmek için şimdiden Allah’a dua ediniz.
Kayıt Tarihi : 3.4.2014 22:07:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!