Kim çağırıyor seni,
hangi gecenin içinden,
hangi unutulmuş ses?
Teninin altına işleyen o serin ürperti,
adını bilmediğin, ama bildiğin bir dilde
fısıldıyor: “Gel”
İlk adımda çözülür zincirlerin,
ama özgürlük sanma bunu.
Bazen esaret, bir elin sıcaklığıdır,
bazen vahşet, eve dönüş.
Sen ki düşlerine bile yabancısın,
hangi gökyüzü örter üstünü?
Bilmediğin şarkılar mırıldanır rüzgâr,
adını çoktan unuttuğun bir dünya
sana kandan bir sofra kurar.
Yabani otların arasından geçerken,
tutunduğun her dal,
bildiğin bir hayatın izlerini siler.
Ve işte böyle,
kendi hayvanına dönüşür insan,
kendi karanlığına, kendi yokluğuna…
Geriye kalan sadece ay ışığı,
ve ay ışığına uluyan bir yalnızlık.
Kayıt Tarihi : 30.1.2025 14:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!