Daha dün döndüm Babakale’deki köyümden
Yine de içime hasreti çöker durur
Ozan aradı dün akşam üstü telefonla
Bulutların üzerinden indik köyümüzün dağlarına
Ne çok ortak büyülü anımız var o topraklarla ilgili
Ayaklarımız tek kum tanesine değmeden
Boydan boya yürüdük altın renkli kumsalı
Kayıkların arasında gezindik hiç konuşmadan
Gözlerimiz anlattı bir bir öykümüzü
Ortalıkta martılardan başka hiç bir şey yokken
Tavşan kanı çaylarımızı yudumladık Şefik’in kahvesinde
Mis gibi kavun kokularını çektik içimize
Güneşin cansız ışıklarında kavruldu tenimiz
Göztepe’in ucunda dansettik deniz kızlarıyla
Avcumun içinden kayıp gitti yosun kokuları
Sandalın dümen suyunda yüzdüm balıklar gibi
Ne midem bulandı dalgaların çırpıntısından
Ne tütün kokuları baydı içimi
Dizlerim ağrımadı
Bir solukta tırmanırken fosil dolu kayalara
Kürek kemiklerimin arasından fışkırdı
Zümrüt-ü Anka kanatlarım
Sere serpe uzandım kar beyazı bulutlara
Sabah güneşiyle birlikte doğdum tepelerden
Akşam yakamozlarında uçuştum maviliklere
Bir elim Baba Burnu’ndaydı, diğeri Midilli’de
Uzun zamandır ilk kez babamı gördüm rüyamda
Bir avuç kristal bıraktı ellerimin arasına
Kıvılcımlara dönüştü içinden büyülü ışıltısı
Hala kulaklarımda köyümün sesi
Rengi, kokusu, dokusu ve bitmeyen hasret şarkısı...
Turan Gökmenoğlu
Kadıköy, 5 Mart 2007
Kayıt Tarihi : 5.3.2007 11:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!