Uzun Islık Şiiri - Haz An

Haz An
11

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Uzun Islık

Bir ıslık çaldı adam,
Kadının zarif bacaklarına.
Oysaki bir gül uzatmalıydı.
Tiksinerek baktı kadın,
Adamın uzun ıslığına.
Oysaki umursamamalıydı.

Tren durdu, uzun bir korna sesiyle.
Kadın trene baktı,
Adam kadına.
Arabalar, küfürler eşliğinde
Trenin gitmesini beklediler.
Tren kalktı, trafik aktı.
Adam hâlâ bakıyordu
Kadının ardından.

"Bu kadar bakacağın birine
Niye ıslık çalarsın?" demek istedim.
Duyuramayacağımı bildiğimden sustum.

Çocuğun topu yola kaçtı.
Arkasından fırlayacak gibi oldu,
Sonra acıdı yüzü.
Daha önce arkadaşı, top uğruna bir arabanın altında kalmamış mıydı?
Kalmıştı.
Sağına soluna baktı,
Kimse yoktu.
Gitti, topunu aldı ve hemen unuttu arkadaşını.
Top yola bir daha kaçana kadar hatırlamayacaktı.

Yaşlı kadın, balkondan
Karşıda kavga eden çifte bakıyordu.
"Her gün kavga ediyorlar, ne güzel,
Bana da eğlence çıkıyor," dercesine sevinçle.
Kendisini de belki başkaları izlemişti gençken
Böyle sevinerek.
Kocası öleli beri,
Çocukları onu umursamıyor, evinin içinde sessizlikle oturuyordu.
"Belki de kötü biriyim," diye düşündü.
"Kimsem yok, başkalarının üzüntüsünden keyif alıyorum."
Haklıydı.

Bakkal, uzanan sepete iki limon, bir ekmek ve bir karton uzun Marlboro koydu.
Daimi müşterisi Mehmet Bey, her şeyi bir iki tane alır,
Sigarayı kartonla alırdı.
Karısının bağırışlarına hiç aldırış etmez,
Balkonda sigarasını tüttürürdü her gün.

Emekli albay olduğunu duymuştum.
Ama bu kadar gamsız ve karısına ses çıkarmayan bir asker de olur muydu, bilemiyorum.

İstanbul’un en eski mahallelerinden biriydi bura.
Herkes birbiri hakkında ufak tefek şey bilir,
Ama kimse kimseye sesini etmez.
Esnafla sohbetin olur ama ölçülü.
Ölçüyü esnaf koyar ki
Tadı kaçmasın.

Mehmet Bey, bakkal ile alışverişinden iki gün sonra aşağı indi ve bakkala girdi.
"Bir karton uzun Marlboro," dedi.
Bakkal şaşkındı.
"Kendi gelmez, hiç sepetiyle muhatap olurum. Daha iki gün olmadı mı verdiğim kartona? Normalde bir hafta sürerdi sepetin inmesi," diye düşündü.

Mehmet Bey, anlamış gibi bakkalın soruları olduğunu ve kendisinin de ihtiyacı olduğundan konuşmaya girdi konuya:
"Hanım sinirle parçalamış sigaralarımı da," diye.
Bakkal ne diyeceğini bilemez halde baktı.
Ne diyebilirdi ki zaten?

Mehmet Bey, gücenmezdi kimseye ve gerçekten de bir dosta ihtiyacı vardı artık.
Yıllardır susuyordu ama ne diyecekti, nasıl başlayacaktı, bilmiyordu.
Öyle dert anlatmak değildi niyeti ha,
Havadan sudan sohbet etse biriyle yeterdi.

Bakkal da gün görmüş, hâlden anlayan biriydi.
Fark etti Mehmet Bey’in sıkıntılı olduğunu.
"Oturmaz mısın beyim, bir çay söyleyeyim,
İki muhabbet ederiz," diyiverdi…

Yığılırcasına çöktü tabureye Mehmet Bey.
Acısı, yola topu kaçan çocuğunki kadar keskindi.
Ama bakkal da Mehmet Bey de çocuktan habersizdi.
Dememiş miydi Erbaş:
“Herkesin gerçeği kendine acı,
Herkesin acısı kendine biricik.”

Bir kargaşa oldu mahallede.
Çocuklar kavgaya tutuştu belli ki.
Sonra bağırdı Mehmet Bey’in karısı:
"Gözün kör olmasın Mehmet, nereye gittin?"
Mehmet Bey de bakkal da aldırış etmedi kadının bağırışına.
"Bak, gör hâlimi," dercesine baktı Mehmet Bey, bakkala.

Çaylar geldi.
Dudaklarının arasına alıp yaktığı sigaradan uzun bir nefes çekti Mehmet Bey.
Çektiği son nefes oydu sanki.
Çekerken yanakları içine çöktü, mavi gözleri buğulandı.
Bir kısmı burnundan, bir kısmı ağzından çektiğinden az duman çıkardı.

Bakkala da bir hüzün çöktü.
Yıllardır sepetiyle muhataptı sonuçta.
İnceden de bir merakı yok değildi ama sorulmazdı da.

Karşılıklı çaylarını yudumlayarak sustular.
Elinin altında bir tavla olduğunu yeni fark eden Mehmet Bey,
"Bilir misin kardeşim oynamayı?" diye sordu bakkala.
"Bilirim beyim," dedi bakkal ve açtılar tavlayı.

Oyun esnasında bakkalın biri kız, biri oğlan iki çocuğu olduğunu öğrendi Mehmet Bey.
Kendisinin hiç çocuğu olmamıştı,
Eksikliğini de hissetmemişti.

Bakkal, kızını üniversitede okutuyor,
Oğlunu ise askere göndermiş.
Oğluna bir bakayım, nerede rahat mı, diye bilgilerini aldı oğlanın.
Bakkalın anladığı kadarıyla gerçekten de emekli albaydı Mehmet Bey.

Artık gün aşırı iniyordu Mehmet Bey bakkala.
Bakkalın oğlu askerde rahat ediyor,
Kendisi dükkânda yalnızlık çekmiyor,
Mehmet Bey de bir iki saat karısının çenesinden kurtuluyordu.

Ama bakkalın dikkatinden kaçmayan bir şey vardı.
Mehmet Bey’in bir derdi vardı,
Ama ketumdu Mehmet Bey.
Sadece bakkalın derdini dinliyor,
Kendi hiçbir şey anlatmıyordu.

Belki de anlatılacak bir şey değildi, diye düşündü bakkal.
Ya da yıllarca askerlik yaptığı için psikolojisi bozuktur.

Her zamanki gibi tavlalarını oynadılar.
Bakkal, kızından oğlundan söz etti.
Mehmet Bey, küçük yorumlar eşliğinde dinledi ve kalktı, gitti evine.

Ertesi gün Mehmet Bey bakkala gelmedi.
Bir sonraki gün de.
Ondan sonraki gün de.

Sigarası da bitmiş olmalıydı,
Sepet de sarkıtılmadı.
Sonra bir gün Mehmet Bey’in karısı
"Mehmeeeetttt!" diye feryadı basınca,
Anladı bakkal bir şey olduğunu.

Duramadı, koştu Mehmet Bey’in evine.
Bir ipin ucunda sallanıyordu derdiyle cansız bedeni.
"Ah be beyim," dedi, gözlerinden bir iki damla yaş akarken,
"neydi derdin bu kadar…"

Haz An
Kayıt Tarihi : 5.1.2025 12:46:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir