Kalabalıkların kirli suratlarına gömülü
Masum bakışlı düşleri topal çocukluğum
Rüzgarın
İpini koparıp göğe saldığı bütün uçurtmaların sahibi benim
Penceremde hep bir kuş cıvıltısı özlemi
Dudağımda savrulmamış gülüşlerin sancısı durur.
Yürümeyi öğrendim mayın tarlasında.
Her adımda bir ölüm gördüm, her ölümde bin isyan
Leşlerin kaderini yüklenmiş sanki insan
Kokuşmuş güruhlar arasında
Gerçeğini yitirmişti aşk, hüzün, mutluluk, gurur…
Kısır yaşantılarda yetinmeyi öğretti kentler
Hep bu yüzden
İzin verilen aralık dışında hayalim olmadı hiç.
Uçsuz bucaksız kırlarda bağıra çağıra koşmam için
Ruhu tutsak, bedeni hür kendimle savaşmak zorundaydım önce
Savaş…
Kaçınılmaz ve utanmadan…
Vuruldukça tanıdım çürük kahramanları
Alkışlar sustu yere düşünce
Hayata bir nefes daha bağışlasa zaman
Uzun ömürlerin bedelini ödüyordu kısa ömürler
Mücadele gerektiriyordu nefes almak bile
Bense her şeye inat yaşlı gözlerle,
Gece-gündüz derbeder
Koyların ıssızlığında aradım kayıplarımı
Güneşi doğururken dağlar uzakta
Kıvranışlar içinde buldum seni
Asırlık türküler dudağında
Gözlerin mülteci aydınlıklarla bana bakmaktaydı
Direnişlerin kan kaybetmişti adım başı her tuzakta
Ellerin umutla bana uzanmaktaydı.
Bir bakış ve bir uzanışla çıkagelmişti aşk.
Acemiydim, savunmasızdım, mağluptum
Sen tarihimin kabullenilen ilk yenilgisi oldun.
Gözyaşlarını silmeye geldim dedin
Kayıplarını bulmaya
Kederlerim donakaldı saçlarının ayazında
Kalbimdeki sisi dağıttı kelimelerin
Hangi cemre varlığın kadar çabuk getirirdi baharı
Fırtınaları meltemlere döndüren efsunlu iklimler gibiydin
Kışında yandığım kadar üşüdüm yazında
Yıllardır aynalarda aradığım suretim miydin?
Gülüşün güldürürken üzüntün öldürdü beni.
Bir potada erimişti ruhlarımız biz bilmeden
Ne zaman gitmek istesem
Yalnız cesedim gelirdi benle
Her şeyim sende kalırdı gölgem bile
Nasıl kaçabilirdim ki senden
Bütün adımlarım sana varır
Meydanlar seni bağırırdı
Duvarların kalbine kazılıydı adın
Emeğin kanlı savaşının tam ortasında verdiğim
Kansız mücadelemdin benim
Emeğimdin.
Bütün kavgalarım seni kazanmak içindi
Bilmedin, bilemedin.
Artık kazandıklarımla kavga ediyorum.
İçlerinde bir tek sen yoksun
Korkuların kucağına bırakıp gittin
Seni bulduğum gibi kaybettim ansızın
Devasa uçurumlar girdi aramıza
…ve ayrılık bu kez sürgün yüzüyle geldi
Kanatlarım kopuk, dilim kilitli…
Mecbur edildim yaşamaya çırpıntılarla sürecek saralı bir hayatı
Hüzünler, feryatlar sindi şarkımıza
Ben söyledikçe ağıtlar sardı kainatı
An geldi
Kızgınlığım dönüştü kine
Küfürler savurup lanetler yağdırdım aynamdakine
Giderken yanına ne aldın benden de
Böyle virane kaldım.
Söyle
Bu sonbaharın tuttuğu matem gidişine mi?
Ya cesur haykırışım oldun yeri, göğü sarsan
Ya saklımdın.
Müebbet bir ızdıraba mahkum ediyordun beni her nefes
Yasaklımdın.
İçime bir günah gibi dolardın bazen
Kainat cehennemim olurdu yanardım.
Yangınları sırtlanıp koşardım sana doğru
Küllerimle bile seni arardım
Şimdi
Renkleri dağılmış bir kentin iflah olmaz yorgunlarındanım
Karanlık bir odanın küçük penceresinden seyrediyorum telaşını insanların
Yollarda uçuşan yapraklardan anlıyorum
Eylül adımlı bir sonbaharın daha geldiğini
Havada toprak kokusu…
Pencere camlarını ağlatan hüzün…
Bir bilsen nasıl üşüyorum
Dışarıda bütün çilesini damlatıyor bir yağmur
Düşüyor, düşünüyorum.
Gülüşün güneşimdi, ısıtırdı içimi.
Bak ne kadar da başkayız,
İklimlerimiz bile yabancı artık.
Mekanlar uzak şimdi…
Kevser Yenel
Kayıt Tarihi : 12.9.2008 23:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!