Yarını yitirmekten korktuğunda sessiz ve içten ağlarsın
Sesinin tüm uzaklıkları dövdüğü bir zaman kapsülünde
Gürül gürül bir sevda büyüyor özünde, tedirgin ve aşikar
Yüreğindeki tutsaklıklara aldırma, sal taşısın berrak sular…
Ölümün tahta köprülerinden salınarak geçmek için daha çok erken, ‘Uzak dağların asi maralı’. Her gün ışıltılı bir yaşama kurulur sevdanın çalar saatleri. Ayın ve yıldızların parlak ışıkları altında tozlu yollarda yürürken uzakları dinlet Aslı’nın yüreğine. Can bedende emanet bir nefestir ve tanrıya uzanan masum bir çiçektir. Gönlünün Ummanlarına yürüdükçe bu yaşamın adaleti seni de huzurun kollarında mutlu gülücüklerle büyütecektir.
Vurgun yedikçe kuşlar yere çevirir bakışlarını. Her yüreğin hazan mevsiminde içerden sürgülenir kapılar ve yalnızlığın diplerine çökersin inadına. Her ışık rüzgarla çarpışınca somurtur geceye. Zaman, vurgunlara sevdalı bir sünger avcısıdır. Umut, yaşanası bir yarındır ve nilüferler özgürlüğe yüzerler yemyeşil sularda. Yaşamın yarınlarında hayat tüm eksilerin bileşiminden artılara taşır kendini. Örümcekler düşlere ağlar örerken bu kargaşalı karanlıklarda kendini kilitlersen aşka umutların coşkuyu doğurmaz, suların buz tuttuğu saçaklarda ellerin asla ısınmaz.
Gürül gürül suları taşırsın özünde, kimi tedirgin, kimi aşikar. Küçücük çakıl taşlarını sürüklersin gidişinle, akışınla. Yüreğinde binlerce isimsiz balıklar özgür kulaçlar atar, büyümeyi istemeden. Göğsündeki okyanusların derinliklerinde aldırma adresi olmayan meçhul çığlıklara. Kendine bile adaleti olmayan anlamsız töre başkaldırılarına yatırma başını pusatsız akşamlarda. Taşın çakmak, ateşin ırmak, denizlerin de madımaklara karıştığı al yalaz dağların aç kalmış yılanları beslediği bu hayat sahnesinde kin düşürme gencecik yüreğine.
Sırtını sıvazladığımı, sırrını bir kutsal emanet gibi sakladığımı, dokununca yüreğine iniltilerle ağladığımı, gövdemdeki ilk yaz ışıklarıyla özgür yürüyüşlerini hayallerimde yaşattığımı unutma sakın. Namlusu ölüme çevrili tüm silahlarda dil çeker tetiği. Martıların çığlıkları karışır ay karanlık gecelere. Kutsanmış bir sevdanın delice yangınlarında hiçbir sevda darağacını kendi kurmaz. Kuşun kanadına cesaret baharda yürür, yürekteki ağrılar da ıhlamurlar çiçek açtığı zaman daha çok hissedilir.
Şimdi sus, ilençli sancıları, yüreğindeki ağıtları, bedenindeki ağrıları mor çiçeklerin yetiştiği uzak ülkelerin isimsiz kaya diplerine göm. Kurtların iz sürdüğü, kuzuların burnunun dikine yürüdüğü ve suların asırlardır aynı yöne aktığı bu hayat sahnesinde kınalı avuçlarında ilk yaz sevinçlerini taşı. Kuşların örümcek ağlarına takıldığı, anaların tüm rüyalarında ağlayışlara sarıldığı, uyanıp uyanıp dizlerini dövdüğü ve her gece ölümün avına kahkahalarla güldüğü bu hayat labirentinde öksüz sevdanı söyleme, dostuna düşmanına.
Aç kalanlara, doyamamışlara ve hıncını cebinde taşıyan soysuzlara mekan olan bu hayat sahnesinde sevmeyi, sır tutmayı, kimi de kuru ekmeğini pay etmeyi ve en önemlisi mertliği oynamak zordur. Sen, çiğnenmemiş toprakların ışığı, sen hiç izlenmemiş bir dolunayın efsunlu gelinciği, sen mor dağların doruklarında yüreğinde onlarca kutsiyeti ağırlayan sevda çiçeği. Yüreğinde taşıdığın tutsaklıklara rağmen sal içinin sancısını berrak sulara, yükle içindeki son sevincini artık, yıllardır başının üzerinde dolaşan aç kartallara.
Bu bilinmezden gelmiş, her birimizde bir taneden büyümüş ve sevdikçe yaşamı, ömrümüzde kocaman bir deniz olmuş yer yatağımızda sevgilerimizi paylaşarak büyümeliyiz. Her dizesinde yaşanmışlık olan, her sözü yürekten dökülen bu şiir atlasında her insan bir çığlıktan büyür. Kimsesiz yüreklerin başka bir yürekte serpildiği bu denizler coğrafyasında, tüm maviler bulutlara sevdalıdır. Kayaları dövdükçe tuza dönüşen, sevdikçe acıyla tatlanan bir sevdanın suretidir aslında hayat.
Saklanma artık yüreğine. Karanlığı dövmesin yüreğimi kanatan ağıtların. Karıştırmayı unuttuğun bir bardak sıcak çayda, içinde gizlediğin anlamsız çığlıklarda, doğduğun ve ölümü beklediğin kıl çadırlarda bir gelişin ve gidişin biletidir zulamızda sakladığımız. Umutların tünelinde kaybedersen kendini rüyalar bile göstermez gerçeğin filmini. Kırık dal parçacıklarıyla donattığın gönlünü yeni baharlara hazırla ve sil baştan bir yaşam kur kendine. Ağaçların dallarını tomurcuğa, sevdanın özünü mavi boncuğa, senin de gönlünü kucaklar dolusu çiçeğe yatıracağın cemreler yakındır ‘uzak dağların asi maralı’. asla unutma.
Kayıt Tarihi : 5.2.2006 11:49:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Selahattin Yetgin](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/02/05/uzak-daglarin-asi-marali.jpg)
Harikasın üstat. Yine yüreğinden enfes sözcükleri ilmek ilmek işlemişsin.
Kutluyorum seni.
TÜM YORUMLAR (2)