Aynı göğün gölgesi olduğumuzu düşünüyorum.
İçimdeki şarkılara eşlik edince şenliğin ve gülüşün, bahar ikiye ayrılıyor sevincinden. Düşlerimi çekiyorum ellerimle rüyalarından ve ay ışığı topluyorum karanlıklardan.
İki kişilik bir kuşatmanın en yakıcı savaşına giriyoruz aydınlanınca gün.
Gün şarkılarla, şiirlerle, ışıltıyla ve ince telaşlarla düşüyor gözlerimizden paldır küldür.
Hayatı tahrik ediyoruz en hassas yanlarımızla. Resimlere düşürüyoruz renklerimizi, sonra dönenip dönenip kendimizi seyrediyoruz esrikliğin aynasında. Böyle zamanlarda güzel oluyor inat gibi şarabın gazabı.
Uzaktan bir gemi geçiyor, bir martının gözyaşları düşüyor tuzuyla denize, bir balık kaçıyor acele ile, yaşama bir gün daha ekleniyor.
Nazım mavisi bakışların politik duraklarında, ışıltısının mavi ve beyaza vurduğu, martıların ahenkli danslarıyla göğüslerini suya değirip durduğu bir seremoniye dönüyor saatler.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim