Ölmekten beter bir günde pencere camlarındaki gölge oynayışlarını suratıma yapıştırmayı marifet mi saydın…
Karanlıkta top oynamayı oyun mu sandın ki karanlıklarda köşe kapmaca oynuyorsun, oynatıyorsun yüreğimi…
Hayatı bana zorlaştırman senin gücün mü… Güç denemesi miydi sevgi çaprazı… Zorlama benim bedenimi… Zorlama benim sevgideki yaşamımı… Tek bırakıp öksüzleştirme beni… Yalnızlaştırıp yalnız bırakarak…
Yetimleştirdin beni…
Çocuksu ağlamalara yönlendirdin beni…
Şimdi geçmişşin karşıma “ben senin için çok ağladım” diyorsun…
Yalan gözyaşları değil miydi yüreğimi yırtan…
Sana gülüm dedim…
Sana narım dedim…
Sana kimsesizliğimin sahibi dedim… Bir beni verdim sana, yetemedim, yetmedim… Bir seni omuzlarıma aldım, taşıyamadım…
Bu muydu saygın sevginin tarifi…
Ömrümü köşe başı bekçiliği yaparak, uğruna parçaladım…
Maviye mavi demek, pembeye pembe demek, seni sevdim ey yar demek, dostdoğru konuşup, dostdoğru olmak bedel ödemenin sebebi miydi, tozlu yollarda yolunu gözlemek? Bir parça ekmeği bölüşmek, bir bardak içeceği paylaşmak, suç muydu sevgide?
Bakır çalığı mide bulantılarını uğruna yaşamak suç muydu?
Resimlere bakıp ağlamak, resimleri avucunda buruşturup gözlerime saplarcasına göğsüme bastırmak suç muydu?
Sesini hatırlamaya çalışırken ayrılık şarkılarına kulak tıkamanın acısını sen yaşamadın mı?
Kaçıncı pencere bu güneşe kapattığım, kaçıncı gündür bu güneş ışıklarını bedenime yasakladığım… Kaçıncı karanlık bu yastığa başımı gömerek sıkıntı titreyişlerimle karanlığa sığındığım?
Hangi gülmelerim kaldı çatlamış kabukları kopan derimle kendime yasak ettiğim gülmelerimi ben dahil kaç kişi duydu?
Bir çember bu dönüp durduğum çevresel devinim…
Riyanın darbelerinin bedenimdeki dağılışlarını benden, senden iyi bilen kaç can dediğimiz var…
Kaç bahar yağmurunda, kaç kış fırtınalarında kara yüreğimizi gömdüğümüz?
Yetimleştirdin yine beni…
Bu sana yakıştı mı?
Ha… Yakıştı mı bedenimi kuma sokman… Bir kez olsun doğruyu söyle… Evet de…
Harman yerinden söktün attın beni…
Beni bana mı soruyorsun…
Berbat kelimesini bilir misin sen, hiç kendine yapıştırdın mı?
Kaç çığ altında gömülmek ister insan, bazen ama yapamaz, yapmamalı dersin de vurursun yumruklarını sulanmış kar birikintilerine… Ölü karı bilir misin sen, sulanmış, çamurumsu görüntüsü sarar toprağı… Basarsın üstüne yüzüne doğru sıçrar soğuk terler gibi…
Zaafım seni sevmeye dahildi…
Tükenmez bir istek, terk edilmez bir arzuydu sana dahil sevgideki tutkunluk…
Yılların zinciriydi bu, beni sana bağlayan…
Terk edilemez bir zaaftı sana olan bağımlılığım…
Yıllar eskitemedi bunu, her yıl bir gelecek yıla büyüterek attı bu sevgiyi…
Terk edilemez bir boşluktu bu sensizliği düşünmek…
Zorlamasına gelen ayrılık düşünceleri, beynimi zonklandıran ağrılar gibi kılıçlıyordu beynimi…
Seni sevmek bir zaaftı… Hatası ile, yanlışları ile, doğruları ile bugünkü acılarımla birlik inkâr edilemez bir yaşam kesitimdi…
Sevmenin vebali…
Sevmenin suçu…
Sevmenin acılarını tek tek sermişti önüme…
Ne onsuz… Ne de onunla yaşayabildim…
İkisi arasındaki ters boşluk acıların sonsuzluğunu hediye etti bana…
Sev fermanı sonsuz olan bir sevgimin sahibiydin ve bedelini bedenimle ödediğim bir zaaf mahkumu oldum…
Keşkesi, çünküsü bunun acıyla tarif edilirdi, oluru ise iyi ki yaşadın sevgi pişmanlıkların dışında kalırdı… Benimse içine sığamadığım bir pişmanlıktı…
Hayatımın bütün dar zamanlarını bu sevgide yaşadım ve hüzün oldu benim yeniden doğum günüm…
Seni sevmeye başladıktan sonradır ki benim gülmelerim bitti…
Senlilikle veda, sensizlikle bile buz kesti etten bedenim…
“Kimseye sevgimi ezdirmeyeceğim” dediğin gün, geleceğimin değiştiği gün olmuştu… “Kimseye sevgimi feda etmem” dediğin günse hüzne bir adım attığım gün olmuştu…
Sevgili…
Yalnızlıklarımıza isim takabilseydik adını sanırım ben de kendi adıma huzur koyardım.
Kalabalıklarımızın çoğunca bencil seslerinden kaçabilme adına huzur diye isimlendirdiğimiz yalnızlığı tercih ederdim bende...
...Senin gibi bir isyanla mı seslenirdim beklentime onu bilemedim, yoksa huzuru çağırırken daha mı kısık çıkardı sesim....
Hele senin için hiç sesim çıkmazdı değil huzur diye bağırmak...
İster çağla zamanına, isterse hasat zamanına atsın kendini hüzün dediğin ateş topu...
Varsın yaksın...
Varsın yansın...
Bir de giderayak...
Allahaısmarladık desin isterse demesin ama yakmış zaten… Hüzün denen kıvılcım yangınla kendini...
Hayatım sevgimin koruyuculuğuyla geçti o günden bu güne…
Ençok sevmek en çabuk ayrılık dediler inanmadım ama doğruymuş…
Yorgun şarkıları dinleyerek, sallanarak dans ediyor yüreğim şimdi…
Yorgun düşler bıraktın gecelerime…
Kayıt Tarihi : 13.2.2010 11:18:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Yorgun şarkıları dinleyerek, sallanarak dans ediyor yüreğim şimdi…
Yorgun düşler bıraktın gecelerime…
Kalemin daim olsun Yılmaz Bey +
TÜM YORUMLAR (3)