doğrulup yerinden bakınınca doğuya trilyede dağlara sökün eder şafak gün ışır şaşırırdı renkler şaşırırdı gökyüzüne toprak gölgeleri düşünce kirpiklerin suya sığamaz kabına beslenirdi gözbebeklerinden deniz ışıltısı yeşilimsi pırıl pırıl akpak akarak yıldızlara inat parıldardı zeze, göz kırpışması denli kısa göz yumması ömürsel aralıklarda yelkenler şişindiği sıralarda trilye'de susup donuyor zaman kız denizi yosun yosun vurmakta kıyıya delikanlı hava rüzgar efelerin efesi dikilikaldım buralarda çakıldım çözüldü dizlerim omuzlarıma yıkıldı akşam çakıp kibriti tutuşturunca fitilini lambanın yandı kimliğim ucundan gece yaklaştı kuşlar sustu tutuna tutuna batan güne uzaklaşmaktayım gölgem uzun, gölgem ıssız düğüm düğüm dizilmekte hıçkırıklarım sesim yitti yitiyor gel-gitlerle vurdum kıyıya silinmekte ayak izlerim kumsalda... dinle zeze geriye sarıyor zembereği saatler ayarı kaçtı geçmiş zamanın duraksadı yaşam yüreğim çarpmıyor rötar var çömelmişim büzülmüşüm balıkçı barınağı kayalıklarında kollarım düşmüş iki yanıma sanma.. bilesin, barınakta ayakta ayaklarım kayalara basmakta sessizlik adındaki sessiz filmin son sahnesi tamamlanmakta sen zeze, gülümseyince birden bire esti hepsi birden yıldız karayel poyraz körüklediler yelkenleri karıştı sular sular köpürdü dalgalar çıldırdı egeye yönelen yelkenli yola koyuldu yalpa yalpa küçüldü,küçüldü bakma arkana zeze salıverdim güvercinlerimi ardınsıra yoldaş olsunlar sana yolun açık olsun varırsanız sağlıcakla geri döner belki içlerinden biri resimli kitabımın açınca son yaprağını harf harf dökülür yığılır avuçlarıma avuçlarımda ölür ve umutlar olsun sana ZEZE son sözü olur........
yüreği güzel 68 kuşağın güzel insanı canım abim huzur içinde yat.......
ÖYLE YIKMA
öyle yıkma kendini öyle mahsun, öyle garip... nerede olursan ol içerde, dışarda, derste, sırada, yürü üstüne üstüne tükür yüzüne celladın fırsatçının, fesatçının, hayının... dayan kitap ile dayan iş ile tırnak ile, diş ile umut ile, sevda ile, düş ile dayan rüsva etme beni!
AHMED ARİF
HOŞGELDİN
Hoş geldin! Kesilmiş bir kol gibi omuz başımızdaydı boşluğun... Hoş geldin! Ayrılık uzun sürdü. Özledik. Gözledik... Hoş geldin! Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta... Hoş geldin. Yerin hazır. Hoş geldin. Dinleyip diyecek çok. Fakat uzun söze vaktimiz yok. YÜRÜYELİM.....
Dalgın bir kuşun ötüşünden sevdiğinin kalbine düşen âşık mı yağmuru emen toprak mı derinleşiyor
Yas mı tutmalıyım onurlu ölüme halkın gözlerini dolduran çizgilere umudu mu çağırmalıyım
Ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre sıcak titreyişi varlığını hayata adamışların gidiyor öfkenin haykırışları yasalarıyla gidiyor kahredişin zulmün ve iğrençliğin buyruklarıyla gidiyor toprağa düşen bakımsız yapraklar gibi değil azarlanmış çocukların kederiyle değil doğuşun ve sevmenin feryadıyla gidiyor ölümü donatan arkadaşlarım
Ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre durutarak gündüzleri geceleri durutarak adanmışlığı, mertliği, yüceliği damıtıp sevdalarına neferi toprağa aşılamaya gidiyor arkadaşlarım
Bulutlar da hafif mi kar taneleri kadar özgürlüğün borcu mu ödeniyor yaralar mı açılıyor yoksulluğa ezilmişliğin isyanı mı sesleniyor
Ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre birer rüzgâr uğultusu bırakarak yanan ateşe
ZEZE
doğrulup yerinden bakınınca doğuya
trilyede dağlara
sökün eder şafak
gün ışır
şaşırırdı renkler
şaşırırdı gökyüzüne toprak
gölgeleri düşünce
kirpiklerin suya
sığamaz kabına
beslenirdi gözbebeklerinden deniz
ışıltısı yeşilimsi
pırıl pırıl akpak akarak
yıldızlara inat parıldardı
zeze,
göz kırpışması denli kısa
göz yumması ömürsel aralıklarda
yelkenler şişindiği sıralarda
trilye'de
susup donuyor zaman
kız denizi
yosun yosun vurmakta kıyıya
delikanlı hava
rüzgar
efelerin efesi
dikilikaldım buralarda
çakıldım
çözüldü dizlerim
omuzlarıma yıkıldı akşam
çakıp kibriti
tutuşturunca fitilini lambanın
yandı kimliğim ucundan
gece yaklaştı kuşlar sustu
tutuna tutuna
batan güne uzaklaşmaktayım
gölgem uzun, gölgem ıssız
düğüm düğüm dizilmekte hıçkırıklarım
sesim yitti yitiyor
gel-gitlerle vurdum kıyıya
silinmekte ayak izlerim kumsalda...
dinle zeze
geriye sarıyor zembereği saatler
ayarı kaçtı geçmiş zamanın
duraksadı yaşam
yüreğim çarpmıyor rötar var
çömelmişim büzülmüşüm
balıkçı barınağı kayalıklarında
kollarım düşmüş iki yanıma sanma..
bilesin,
barınakta ayakta
ayaklarım kayalara basmakta
sessizlik adındaki sessiz filmin
son sahnesi tamamlanmakta
sen zeze,
gülümseyince
birden bire esti hepsi birden
yıldız
karayel
poyraz
körüklediler yelkenleri
karıştı sular
sular köpürdü dalgalar çıldırdı
egeye yönelen yelkenli
yola koyuldu
yalpa yalpa
küçüldü,küçüldü
bakma arkana zeze
salıverdim güvercinlerimi
ardınsıra
yoldaş olsunlar sana
yolun açık olsun
varırsanız sağlıcakla
geri döner belki içlerinden biri
resimli kitabımın
açınca son yaprağını
harf harf dökülür
yığılır avuçlarıma
avuçlarımda ölür
ve
umutlar olsun sana ZEZE
son sözü olur........
yüreği güzel 68 kuşağın güzel insanı canım abim huzur içinde yat.......
ÖYLE YIKMA
öyle yıkma kendini
öyle mahsun, öyle garip...
nerede olursan ol
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne
tükür yüzüne celladın
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile
tırnak ile, diş ile
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni!
AHMED ARİF
HOŞGELDİN
Hoş geldin!
Kesilmiş bir kol gibi
omuz başımızdaydı boşluğun...
Hoş geldin!
Ayrılık uzun sürdü.
Özledik.
Gözledik...
Hoş geldin!
Biz
bıraktığın gibiyiz.
Ustalaştık biraz daha
taşı kırmakta,
dostu düşmandan ayırmakta...
Hoş geldin.
Yerin hazır.
Hoş geldin.
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze vaktimiz yok.
YÜRÜYELİM.....
NAZIM HİKMET
ÜÇ DAĞA AĞIT
Açlığın
çıplaklığın acısı mı genişliyor
dalları
meyvaya çağıran rüzgâr mı
Dalgın bir kuşun ötüşünden
sevdiğinin kalbine düşen âşık mı
yağmuru emen toprak mı derinleşiyor
Yas mı tutmalıyım onurlu ölüme
halkın gözlerini dolduran çizgilere
umudu mu çağırmalıyım
Ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre
sıcak titreyişi varlığını hayata adamışların
gidiyor
öfkenin haykırışları
yasalarıyla gidiyor kahredişin
zulmün ve iğrençliğin buyruklarıyla gidiyor
toprağa düşen bakımsız yapraklar gibi değil
azarlanmış çocukların kederiyle değil
doğuşun ve sevmenin feryadıyla gidiyor
ölümü donatan arkadaşlarım
Ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre
durutarak gündüzleri geceleri
durutarak adanmışlığı, mertliği, yüceliği
damıtıp sevdalarına
neferi toprağa aşılamaya gidiyor arkadaşlarım
Bulutlar da hafif mi kar taneleri kadar
özgürlüğün borcu mu ödeniyor
yaralar mı açılıyor yoksulluğa
ezilmişliğin isyanı mı sesleniyor
Ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre
birer rüzgâr uğultusu bırakarak yanan ateşe
NİHAT BEHRAM