Adem Selcuk - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı


Adem Selcuk Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN...

************************************ ************
dınleyın

http://www.youtube.com/watch? v=IQluf7xVGM4&mode=related&search=
-
Ardında binlerce hatıra ve boynu bükük suskun bir yalnızlık bıraktın bana. Yıllara meydan okur dediğim umudum, bir akşamın getirisinde oda terketti beni senin gibi. Savunmasızlığım ve sahipsizliğimle, bir başıma vuruyorum kendimi bilinmez yollara.

Yaşamın kenarından tutunmağa çalışırken bu yaralı yüreğimle, teslim ettim artık kalemimi sensizlik tufanına; oysa söylenmemiş binlerce söz vardı sana dair ve yazılacak binlerce dizeler ve yaşam ve yaşanılmamış anlar.
Sen yoksun artık... Olmayacaksında...Varlığım, varlığınla bir anlam bulurken, şimdi bu hengamenin içinde sesime bir aks_i seda arıyorum.Mevsimler bile bir anlam taşımıyor artık bana. Üşüyorum biliyormusun! Koynumda ki bu yalnızlığımla üşüyorum; ne geceye sığabiliyorum, nede gündüzlere.
Gittin...

Hemde susuzluğa akar gibi gittin arkana bile bakmadan. Hayrıksam, bütün evreni bu sesimle kuşatsam neye yararki. Gidişinle sonkez bile olsa gözlerindeki ummana kendimi atamadım. Türkü tadında bir ayrılıkla veda bile etmeden gittin. Kalan olmak, giden olmaktan daha çok zormuş meğer.
Boşa bir çabayla sonkez öpmek, koklamak, sarmak istedim ama, olmadı.
Sensiz ve anlamsız her günün tenhalığındayım şimdi. Acımı ancak duvarlara astığım sensiz girdiğim o zamanın her anına damıtıp anlatıyorum. Yüreğimde hissettiğim bu acı öyleki, çağlar öncesinde yaşanmış masal tadında ki sevdaların hüznünden alıyor kendini.

Daha kaç insan savrulmuştur kim bilir benim gibi sevdanın çöllerine. Daha kaç insan eriyip gitmiştir bu ateşin korunda. Ve ya, kaç insan arkasından vurulmuş ve yıkılmıştır? Hüznünden çıldırmış gözbebeklerimden, bir damla yaş süzülüyor yanaklarıma. O an ağlayamadığımı farkediyorum; çok sevdiğim insanın arkasından bu masum isteğimin bile imkansızlığına tanık oluyorum.
Uyudun uyandın ve bitti bu rüya diyeceksin biliyorum... Avut kendini bununla diyeceksin biliyorum... Ama, geceye sığmayan içimdeki bu masum çocuğu nasıl öldürebilirim ki? Hayellerim suya düştü. Gidişinle bir mağlubiyetin içinde buldum kendimi. Güzellik adına ne kaldı ki senden geriye onunla avunayım?

Yüreğimde sabırla beslerken bu sevdayı, kısır döngüyü berabarınde getirdin ve bırakıp gittin.Yarı çıplak bir şekilde boşluğa öykünürken, henüz asfaltlanmamış yolları katediyorum kendimce. Seni sevmediğini hissettiğin birinden nefret edebilirmisin sen? Ben etmiyorum işte.
Peki bu sevdanın, bir adı varmıydı?

-

Hayatta neyi kaybedersen onu ararsın..aslında kaybetmek için gelmediğini ve tek çarenin her kaybedileni bulmak olmadığını bilirsin…..her seferinde..uzun bir yaşamı vaad edersin kendine..ve bazı şeylerin..o hani unutulmayacak şeylerin dahi başka şeylerle mukayese edileceğine inandırırsın kendini..ve artık başarmışsındır…kendini kandırmayı..ve hayat bundan sonra böyle geçmeli demeye dilin varmazken..hayat bir seferde söyletir sana…

aklından geçen onca şey bir çırpıda silinir..bir anlık..ama bilemezsin ki..geçmiş sensin..YARINLAR YAKINMIŞ GİBİ GELİR İNSANA..

bir an amacın yanaşır yanına..aslında bu değildir istediğin…lakin bu sefer…kendini insanları şaşırtacak kadar bir şeye adarsın..bunu sen belirlemezsin belki de..hayat …!

geçmişi vaad ettiğin günler gecelerde dahi…sitem etmezsin..hani gözlerin buğulanırda..sen yinede ağlamazsın..çünkü bir seferde ağlamadın mı..? ? seni ağlatan hayat bir gün güldürmeli…lakin sen hep hüzünlüsündür..hala eksiksindir..neden böle oldu diye düşünürken sana bir güvercin kanat çırpar…gök yüzünde..evet hayatta bir çok şeye aldanmış iken..çekinme….hadi…

işte o sensindir aslında..zor ama erken kanat çırpan..küçük iken uçmaya çalışan..uçamayacağını bilebile…seni hapseden ne bir kafes nede insanlar..bu sefer sen misin uçamayan..geç kalan yada erken olan…sen misin…
-
http://www.youtube.com/watch? v=WYfc_11dV-I&NR=1


ÖLÜM HER NE KADAR YAKINSA
KIYMETİNİ İYİ BİLİRSİN HAYATIN
SEVGİN KADAR BÜYÜKSÜN ÇÜNKÜ
KAHRINI ÇEKEMESSİN ARTIK DÜNYANIN
SENİ SEN YAPAN DOĞANIN GİZEMİ
YILDIZLARI SAYMAYA KALKARSIN
SONRA GÜNEŞİN BÜYÜKLÜĞÜNÜ DÜŞÜNÜR
YAŞAMIN NE BÜYÜK BİR SANS OLDUĞUNU ANLARSIN

İÇİNDEKİ ÇOCUK KADAR MERAKLANIR
SARHOŞLAR KADAR BOŞ YAŞARSIN
ELİNDEKİ FIRSATLAR KADAR BÜYÜR
YAPTIGIN HATALAR KADAR YAŞLANIR
TÜH DEMEDEN GEÇMİŞİ HİÇBİR ZAMAN ANLAYAMASSIN

YAŞLANDIGINDA SAYMAYA BAŞLARSIN
GERİDE KALAN YILLARI
BİLMESSİN ANCAK DAHA KAÇ YIL YAŞAYACAGINI
BİRDE BAKARSIN UYKUN KAÇMIS AYAKTASIN
ETRAF SESIZ KIMSELER YOK
BAGIRMAYA BASLARSIN
SESINI DUYAN OLMAZ
GÖZÜNÜN BİRSEN GEÇER
ANLAMSIZ ANLAMSIZ BAKARKEN
AKLINA GELİR ÖLÜM
MEĞER ONA UYKUDA YAKALANMISSIN….




ARTIK GÜNLERİM GÜNLERDEN UZUN
GECELERIM GECELERDEN SESSIZ VE KARANLIK
SANKI BIR SONBAHAR HÜZNU VAR HAYATIMDA
ZAMAN SENSIZ ISLEMIYOR
HAYAT TAT VERMIYOR ARTIK
SENI SEVDIGIMDEN BU YANA
HER ACIYI TATTIM HER CILEYI CEKTIM
DOGRU BILDIGIM BIR COK SEYI
ATI VERDIM BIR TARAFA
HAYATIN HER CILESINE ALISTIM
YALNIZ SENSIZLIGE ALISAMADIM
SIMDI ANLIYORUM
ACIDAN HASRETTEN GOZYASINDAN BASKA
HIÇ BIR SEY VERMEMISSIN BANA
DUSUNDUKCE ICIM ICIMI KEMIRIYOR
ISYAN EDIYORUM KADERIME
YIKILAN HAYALLERIME
KAYBOLAN GELECEGIME
AGLADIM COCUKLAR GIBI
NE YAZIK OLANLAR HEP BANA OLDU
UMIDIM HAYALİM HEPSI KAYBOLDU
OTURUP AGLADIM SAATLERCE
AGLARKEN HEP SENI DUSUNDUM
BUTUN BUNLARI HAK ETMISMIYDİM ACABA…
BELKI EN BUYUK HATAM SEVMEK OLMUSTU
DUYGULARA DA GEM VURULMUYORKI…

*******************************************************************************************
HAYAT;

Her anını sonuna kadar yaşamaya çalışmak için,

Nefes nefese koşturmayı göze alacak kadar dolu,

Bütün yaşadıklarının sadece bir hayal olduklarını

Hissettirecek kadar boş!

HAYAT;

Gerçekleri sırtlayıp taşıyamayacak kadar ağır.

Bir kuşun kanadına konupta ona biile hissettirmeden

Uçabilecek kadar hafif!

..

HAYAT;

Kendini oluşturan her büyüyü,

Her cazibeyi,her rengi,

Yürekleri hoplatacak,

Kanlarımızı kaynatacak kadar

Parlak ve güzel!

Gözlerimizi acılarla,hüzünlerle,

Ayrılıklarla,ölümlerle buluşturduğumuzda,

Sadece iki renk!

Gri ve siyah!

HAYAT;

Gerçek yaşam öykülerine katlanabilecek gücü bulup,

Bulaştırıp, daha da büyüğünü oluşturabilecek kadar

Heybetli ve zor,

Her şeyden vazgeçip

'yaşamaya veda etmeyi isteyecek '

kadar da güçsüz ve zayıf!

HAYAT;

Sevmeyi bilecek,bilmiyorsa öğrenecek tadacak,

Sunacak,paylaşacak....ve böyle sevgileri

Çoğaltabilecek kadar anlam'lı...

Nefreti seçip,sıçratmak,sıçrattıkça da o pisliğe bulaşacak kadar anlam'sız...
**********************************************************************************************
Aslında giden değil kalandır terkeden
Gidenler bu yüzden gitmiştir zaten...


“Kendine iyi bak” bir veda degil elveda cümlesidir çogu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasini gizler içinde...

'Kendine iyi bak.' Çünkü bundan sonra ben yaninda olmayacagim. Olamayacagim. Istesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmani istiyorum. Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.“

“Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden baskasi olmayacak yaninda sana bakacak. Ben olmayacagim. Kendine iyi bak ve beni düsünme. Çünkü ben de seni düsünmeyecegim artik. Arama sakin beni, yazma, çünkü ben yazmayacagim. Sil beni yüreginden, çünkü ben silecegim. Fakat, yasanilan, paylasilan güzel seyler hatirina sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum.”

'Kendine iyi bak. Aramizda geçen herseye ragmen benden sonra iyi oldugunu bilmeyi tercih ederim. Aslinda bilmem çok önemli degil, iyi oldugunu varsayacagim ben. Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben, seni kendinle basbasa, yapayalniz birakiyorum ben. Biliyorum kendini birakacaksin benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum. Aslina bakarsan, çok da fazla umursamiyorum.'

'Kendine iyi bak derler ve giderler. Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu. Çünkü onlari ayirmak, eti tirnaktan ayirmak gibidir. Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok aci vericidir, yürek parçaliyicidir. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine “Kendine Iyi Bak” gözleriyle ayrilirlar. Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar…Ta ki son elveda mezar sessizligine bürününceye kadar…'

Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez “Kendine Iyi Bak “ derler ve giderler. Onlar eti tirnaktan ayirmak yerine ölümü yeglerler. Onlar bu aciyi bir kezden fazla kaldiramayacaklarini bilirler.

'Kendine iyi bak' derler ve giderler. Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve giderler. En büyük ihanet degil midir aslinda seni seveni, ihtiyaci olani yüzüstü birakip gitmek. 'Kendine iyi bak' derler ve giderler. Seni suskunluga mahkum edip giderler. Seni parçalara ayirip, en büyük parçayi yanlarina alip giderler. Seni senden alip giderler.

Daha kötüsü suçlayamazsin onlari tüm bunlar için. Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardir elbet. Suçlatmaz kendini. Savasmadiklari için kizarsin ama suçlayamazsin. Savasmislarsa, yenildikleri için kizarsin ama suçlayamazsin. Yenildigin için kizarsin ama suçlayamazsin… Ayriligin kaçinilmazligina inandirir seni, kendine iyi bak derler ve giderler. Elinden umutlarini, düslerini, sevgilerini alip giderler. Bir tek anilari birakirlar geride, bir de hatirladikça gözyaslarina bogulasin diye unutulmayan nagmeler.

Arkalarina bakmadan çekip giderler eger yalniz kalmissan, çünkü insafsizliklarini görmek istemezler. Hersey o saniye orada bitsin, kapansin bu sayfa isterler. Bitti diyemedikleri için, kendine iyi bak derler. Kirildim ve affedemiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak; derler. Seni istemiyorum artik, hayatimdan çikaracagim ama bil ki hiç unutmayacagim; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Biliyorum çok kanayacaksin ama daha iyisini yapamiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Vicdanlarini rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun süre akacaktir ve o yara asla kapanmayacaktir, bilirler.

'Kendine iyi bak' bir noktadir çogu zaman. Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansin isterim ben. Oysa sen iyisin… Sen gözümdeki isik, dudagimdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçssin. Sen hayatima renk katan, sen yüregimdeki çarpinti, sen hayatimdaki nesesin. Sen yolumu aydinlatan, sen dert ortagim, sen gönül yoldasim, sen bir tanesin. Kendine iyi bak deme bana. Nokta koyma.

Keske böyle yasanmasaydi bazi seyler, keske affedebilsen beni, keske ben de affedebilsem… Keske döndürebilsek zamani geriye. Keske bugünkü aklimizla yasasak herseyi bastan. Nafile... Ama yine de, gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? Sen eksikken, ben nasil tam olurum? Senden kalan boslugu kimlerle doldururum? Savassak, aramiza giren seytanla olmaz mi? Hani büyük asklar her türlü engeli asardi, hani gerçek dostluklar her sinavi geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanirdi? Hani hayatta hiç kirlenmeyecek degerler vardi? Hani en büyük zaferler, en kanli savaslarin ardindan kazanilirdi? Bunlarin hepsi yalan mi? Sahiden..., gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? ……….

Peki o zaman... Senin istedigin gibi olsun... Öyleyse...Sen de Kendine Iyi Bak.
*****************************************************************************************
Sevgilim, sana sevgilim diyorum,
Bir daha hiç demeyeceğim içindir belki.

Ayrılmamız neyi değiştirecek
Ayrılık, yüreğimden silip atabilir mi seni? derdin.
Kim bilir...
Bu sana son yazışım.
Sözcüklere yüklemeye çalıştığım duygularım,
Beyaz kağıtların keskin kenarlarıyla
Nasıl da parçalanıyor böyle.
İlk kez, yazmak böyle zor, anlatmak, bu kadar olanaksız.
İçimde çağıldayan her şeyin,
Sana doğru aktığını duyup da bunu anlatamamak.
Ne acı...
Oysa, seni her düşündüğümde,
Sesim, zamanın ve mekanın olmadığı
Görünmeyen ince ipeksi bir yolda ilerleyip
Kulaklarına akmadı mı?
Her düşündüğümde seni, yapmam gereken sadece izlemekti.
Ruhumun sana akışı, hızlı ama bir o kadar yavaş, delice ama bir o kadar sakin,
Coşkuyla ama nasıl huzurlu bir çağlamaydı onların hepsi.
Hemen duyardın, büyük kalabalıklarda,
İki kişilik yalnızlıklarda,
Ya da gözlerin maviliklere kilitlenmiş. Duyardın...

Hala duyuyorsun.
Şimdi, şuan seninle konuşurken,
Ruhunda geziniyorum yine.
Baktığın yerden uzaklaşan bakışlarını,
O kimselere hissettirmediğin bir anlık dalgınlığı,
Sadece anın yakaladığı o ince sızıyı...
Kapa gözlerini!

Sen hep duyacak mısın beni,
Ben hep anlatacak mıyım bilmiyorum...
Ama madem ayrılanlar hala sevgili,
Ayrılanlar hala sevdalı.
Bu ayrılıkta bitmeli...
Ayrılık...

Ne çok korkardık bu sözcüğe yüklenen anlamdan.
Oysa şimdi anlıyorum ki, ayrılığın kendisi değil,
Ayrılmakmış asıl zor olan.
Ayrılmayı başarana kadar yaşanılanlar,
O kanatan acıtan korkulu bekleyişler...

O kopuşu yaşamak, artık başka biri değil,
Sen olan o varlığı olduğu yerden çıkarmaya çalışmak,
Ağlayarak git artık içimden diyebilmek
Ama daha derken pişman olup
Hayır kal ne olur diye yalvarmak...

Ne kadar zordu...
Öyle içimdeydin ki, seni ordan çıkarmak
Kendimi paramparça etmek demekti.

Ayrılık...
O kanlı zafer... Şimdi paylaştığımız işte bu.
İçimizde o boşluğun büyük acısı
Yüzümüzde birbirimizin kanı var hala...

Sevgilim,
Sevgilim diyorum son kez sana.
Bir daha demeyeceğimdendir bu ve bir daha
Yazmayacağımdan.

Ayrılık da bitmeli...!


***********************************************************************************************
Bir gün gözlerimi açtığımda sen yoktun. Uyku sersemi olmalıyım ki; döneceğini düşündüm o an. Sonra aklıma geldi beni 24 saat önce terkedişin... Her şeyin bir sebebi vardı da bu ayrılığın bir sebebi yoktu. Sonra evi toplamaya başladım, yani umursamadım gidişini... Senin için kendimi feda etmemi dahi unutmuştum. Vicdanım rahattı, ne dua ediyordum, ne beddua... Yani bunun bir oyun olduğunu düşünerek sıranın sende olduğunu ve dönüşünü bekliyordum. Sıra sendeydi, benim suçum yoktu ve sevgilim sen gelmedin. Sıranı mı unuttun?

İçimden bir şey kopmuştu sen giderken(!)
Ama öyle bir acı vardı ki; o hep benimle... Artık aynaya da bakmıyorum, türkü de dinlemiyorum, alışık değilim bir başıma hüzünlenmeye, ağlamaya bile! Gökyüzünde güneş var bugün, fakat bir benim üstümde kara bulutlar, ağlıyorlar... hep korkmuşumdur ihtiras sahibi olmaktan olandan da yazık sen de çıktın onlardan... Bazen hayata direniyorum. Mesela o gün güneş bir başka doğuyor. Gözlerim ağlamıyor, saçlarımı topluyorum ve gözlerim bir başka gülüyor. Fakat her zaman değil(!) Sonra duyduğum bir türkü yüreğimi ağlatıyor gözlerimi ağlatmasa da...
Ah sevgili!
Gözlerim yorgun, içim ezik...
Her kafadan bir ses çıkıyor. Akşama şunu yapalım, hafta sonu şuraya gidelim. Eskiden bunlar benim her şeyimdi... Oysa şimdi(!) düşünsene bunları bile almışsın elimden.....

________@_______@ @_____
_____________@@__@_@@@_____
_____________@__@@_____@_____
____________@@_@__@_____@_____
___________@@@_____@@___@@@@@_____
__________@@@@______@@_@____@@_____
_________@@@@_______@@______@_@_____
_________@@@@_______@_______@_____
_________@@@@@_____@_______@_____
__________@@@@@____@______@_____
___________@@@@@@@______@_____
__@@@_________@@@@@_@_____
@@@@@@@________@@_____
_@@@@@@@_______@_____
__@@@@@@_______@@_____
___@@_____@_____@_____
____@______@____@_____@_@@_____
_______@@@@_@__@@_@_@@@@@_____
_____@@@@@@_@_@@__@@@@@@@_____
____@@@@@@@__@@______@@@@@_____
____@@@@@_____@_________@@@_____
____@@_________@__________@_____
_____@_________@_____
_______________@_____
____________@_@_____
_____________@@_@_____
______________@@_____
______________@_____


///////-****************-***********-
CV:::: Papatyalara beyazdan çok kırmızının yakışacağına inanan, Tebbesümün hayata açılan birer teneffüs olduğu inancına varmış, Geçmişini ötelemekten yorulmuş, şimdiyi şimdiyle arayan gözlerinden koca bir ufuk geçmiş sıradan biriyim... :)))

***********************************************************************************************
Daha Sana Dokunamadım Bile
Bu küçük odanın her yerini doldurdum seninle. Her eşyada sen varsın. Yılların hüznünü solumuş duvarları ilk defa neşeyle tanıştırıyorsun. Bu yüzden seni o kadar çok seviyorlar ki onlar… Seninle olabilmek için her daim beni de bırakmıyorlar. Biliyorlar çünkü senin bende olduğunu. İçimin bir parçası olduğunu… Ve bana da seviniyorlar biliyorum. Bazen çehreni bana göstermek için çırpınıyorlar. Hüzünle baş başa olduğumu anladıkları an seferber ediyorlar seni. Sanki yılların hüznünü taşımak yormamış onları. O yaşlı kapı bile hep kapalı artık senle beni odada baş başa bırakmak için.

Aşk denen şey bu olmalı. Küçük odada her şeye resmini çizebilmek… Ve işte bu küçük odada yaşayabilmek kocaman hayalleri. Tutup düşleri elinden her gece sana getirmek… Bak yine sendeyim umutlarımla. Onlara seni anlatıyorum. Seni gösterip, işte bu, sizi yaşatan diyorum. Bir anda sıyrılıyorum tüm geçmişimden. Dalıyorum hiç korkmadan engin denizlerine. Oysa yüzme bilmiyorum ben. Sen tutuyorsun elimden, korkma diyorsun, korkma! Korkmuyorum, sahiden korkmuyorum sevgili. Sözlerin yüreğime nefes gibi doluyor, gözlerin ufkumu açıyor. Güç veriyorsun bana. Yüzüyorum yüzüyorum yorulmuyorum.

Yıldızlar geldi yine yanı başıma. Seni anlatıyorum. Tebessüm ediyorlar. Huşu içinde dinliyorlar. Her gece anlatıyorum her gece dinliyorlar. Bıkmadan. Bir serap gibi girişin içime… Sonra ete kemiğe bürünen sen… Gözlerinin içine dalıyorum. Çılgınca koşuyorum, durup dinlenmeden varmak istiyorum vatanıma. Tüm engelleri kaldırıyorsun önümden. Canımın ta içine işliyorsun. Seni seviyorum diyorum, içim titriyor.

Hiç bu kadar dolu olmamıştı bu iki kelime. “Seni seviyorum.” Sanki yüreğimden kopuyor bir parça dilime taşınıyor, ordan sana. Bir daha söylüyorum, bir daha. Her söylediğimde hissediyorum yüreğimin ılık ılık dolduğunu senle. Aşk denen şey bu olmalı işte. Sustuğunda bile gözlerin anlattığı şey.

Sevişmelerimiz geliyor aklıma. Dudağında yakıyorum kendimi. Atıyorum alevlere. O an sanki dünyanın tüm rengi siliniyor. Her şey yok oluyor. Tek seni görüyorum, seni hissediyorum ve seni yaşıyorum. Başka hiçbir şey kalmıyor bende. Her şeyi yoluna seriyorum. Yüreğimi vermişim sana, aklımı da bırakıyorum. Fısıldıyorum seni ne çok sevdiğimi ama sonra susuyorum hep, sen de susuyorsun. Oysa ne çok şey söylüyor suskunluğumuz. Karaya vuran dalgalar gibi vuruyor içime içime sessizlik…

Aşk bu olmalı. Aniden uyanmak uykudan ve bilmek o anda çok uzaklarda adının söylendiğini. Çok uzaklarda olduğunda bile duyabilmek seni… Aynı anda kelimeleri çarpıştırmak ve gülümsemeyle susmak… Aynı şeyi düşündük yine. Seni seviyorum.

Ama daha sana dokunamadım bile…
********************************************************************************************
MUTLU OLMAK
Oturup, şöyle bir hayal alemine dalar düşünürüz
Kendimizi, evlenip bir bebeğimiz, ardından bir
başka bebeğimiz olduktan sonra bizi daha iyi bir
hayatın beklediğine inandırırız.
Sonra çocukların hala büyümediklerine kızarız ve
yeterince büyürlerse daha rahat ve mutlu
olacağımızı düşünürüz.
Daha sonra ise, gençlik çağındaki çocukların bizi
uğraştırmalarına kızarız. Deriz ki, eğer bu
devreyi atlatırlarsa, çok daha mutlu olacağız.
Kendimizin veya Eşimizin işlerinin iyi olması halinde,
Veya daha güzel bir araba aldığımız zaman, veya güzel bir
tatile çıkabilirsek, ya da emekli olursak,
yaşantımızın eksiği kalmayacağını kendimize
anlatır dururuz.
Gerçek şudur ki, daha fazla mutlu olabilmemiz için
içinde bulunduğumuz andan daha iyi bir zaman yoktur.
Eğer şimdi mutlu olmayacaksak, ne zaman olacağız? Yaşantınızda ve yaşam boyunca her zaman
bir çok şeyle mücadele edeceksiniz.
En iyisi bunu kabul etmeniz ve ne olursa olsun
mutlu olmaya karar vermenizdir.
“Mutluluk bir yoldur.”
Bu nedenle, yaşadığınız her anı bir hazine gibi yaşayın, Sizin için;
“ Zamanı, birlikte yaşayacak kadar özel olan ”
kimselerle geçirdiğinizi düşünerek
Hazinenize daha sıkı sarılın ve unutmayın ki,
“ Zaman hiç kimseyi beklemez ”.
İşte bunun için beklemekten vazgeçin,
Evinizin ya da arabanızın ödemelerinin bitmesini,
Yeni bir ev veya araba alacağınız günü,
Çocuklarınızın evden ayrılacakları günü,
Tekrar okula dönmeyi, Okuldan mezun olmayı,
10 kilo vermeyi, ya da, 10 kilo almayı, Evlenmeyi, Boşanmayı, Çocuklarınızın doğmasını, Emekli olmayı,
Yazın gelmesini,Baharı, Kışı, Güzü beklemeyin,
“Ölümünüzü beklemekten vazgeçin”!
“ Yaşam bir sınavdır “
Bizim için, Mutlu olmak için
İçinde bulunduğumuz şu andan daha uygun bir zaman yoktur.
“Mutluluk yolculuktur, gidilecek yer değil.”
Bu yüzden, sanki paraya ihtiyacınız yokmuş gibi çalışın,hiç incinmemişsiniz gibi sevinin ve
sanki hiç kimse sizi seyretmiyormuşçasına dans edin.
Birisinin gününü aydınlatmak istiyorsanız

************************************************************************************************

Günün birinde bir gülle su karsilasir ve arkadas olurlar. Ilk önceleri arkadaslik olarak devam eder bu durum. Tabiki zaman lazimdır birbirini
tanimak icin. Gel zaman git zaman gül o kadar mutlu olur ki bu arkadasliktan ve birliktelikten,mutluluktan ici icine sigmaz artik ve anlar ki
suya asik olmustur. Hayatinda ilk kez asik olan gül, burcu burcu acar ve etrafa kokular sacar. Suya dönüp der ki birgün, sevgili su, seni
sevdigim icin böylesine degistim, actim ve etrafa kokular sactim, yalnizca seni sevdim diye.
Öyle zaman gelir ki artik su da icinde güle karsi birseyler hisetmeye baslar. Zanneder ki güle asik oldum. Günler ve aylar birbirini kovalar
ve gülü sevdigini zanneden su,artik eskisi kadar ilgilenmez gül ile. Gül ise 'acaba su beni artik sevmiyor mu' diye düsünmeye baslar.
Cünkü suyun kendisine olan bu ilgisizligi onu üzmeye baslamıstir. Icin icin bu soruyu sorar kendine.
Birgün gül suya der ki, biliyormusun ben seni cok seviyorum. Su, bende seni seviyorum der. Aradan zaman gecer ve gül yine suya seni
seviyorum der. Su siradan bir ifadeyle 'ben de' der. ama gül bu sözde sevgiyi hissedemez. Bu siradanlasma gittikce sürer ama gül
sabirla hep 'seni cok seviyorum ' der suya. Ama artik öyle bir duruma gelir ki gül, etrafa o güzel kokuyu sacamaz ve burcu burcu acan
dalları solmaya yüz tutar. Kendini toparlayarak ve son kez suya 'biliyormusun seni hala cok seviyorum' der göz yaslari icerisinde. Su da
ona döner ve yine o bildik ironik ve umursamaz edası ile 'üff söyledim ya ben de seni seviyorum diye' der.
Gün gelir gül yataklara düser. Cok hastalanmistir gül,rengi solmus cehresi sararmistir gülün. Yataklardadir artik. Su ise basinda bekler
gülün, yardimci olabilmek icin onu cok seven ve sevdigini her firsatta söyleyen sevgili dostuna. Ama bellidir ki artik gül ölecektir. Ve son
kez zorlukla basini döndürerek suya der ki ' biliyormusun seni ben gercekten seviyorum ve senin bilemedigin kadar sevdim üstelik'
Cok hüzünlenir su bu durum karsisinda ve son care olarak bir doktor cagirir. Nedir sorun diye doktor'a sorar. Doktor muayene eder gülü
Muayeneden sonra söyle der:
'Hastanin durumu ümitsiz, artik elimizden birsey gelmez'
Su merak eder kendisini bu kadar cok seven gülün ölümüne sebep olan hastalik nedir diye, ve sorar doktora
'hastaligi nedir ki sevgili dostumun' diye.
Doktor söyle bir bakar suya ve der ki
'Gülün bir hastaligi yok dostum, hic dikkat etmemissin galiba sevgili dostuna, bu gül sadece susuz kalmis, ölümü onun icin der'
ve anlar ki su artik, sevgiliye sadece seni seviyorum demek yetmemektedir. ama artik cok gectir.
Sevdiklerinize, gec olmadan onları sevdiginizi söylemekle kalmayin gösterin,Güller solmasin

************************************************************************************************
İnsan bazen duygularının akışını kontrol etmek de zorlanıyor veya kontrol
edemiyor. Zaman zaman o kadar değişken ki duygular. Düşüncende ve kalbinde biriktirdiğin bütün olumsuzluklar bir anda yerini daha olumlu, güzel düşüncelere ve duygulara bırakıyor. Bunun nedeni insanda bazen çok basit, bazende çelişkili cevaplar bulabiliyor. Cevap bulması gereken bir soruda, aslında bu durumun bir zaaf mı yoksa bir erdem mi olduğu. Bunun sonucunu çıkarırken yaşanılanların insanın hayatında ne kadar yer aldığı ve benliğine ne kadar kazındığıda tabiki çok önemli.Bazı durumlar için yaşanılanlardan dolayı insan daha katı düşüncelere sahip olsada, bazı yaşanılanların sonucunda da bu durumu muhafaza edemiyor. Bunun nedenide bence kişinin veya yaşanılanların insanın yüreğindeki en hassas yerinde mevcut oluşu ve hayatında büyük yer kapladığıdır. İşte böyle zamanlarda insan, gerçekten yüreğine ve duygularına asla söz geçiremiyor. Ve doğrusu neden geçirmesi gerektiğinin de tam olarak cevabını bulmuş değilim. İnsanın yüreğinde ve düşüncesinde var olan ve yaşaması mümkün olan bir hayatı, gerçek yaşantısında neden ortaya koyamadığıda, cevabı mümkün olmayan sorular arasında sanıyorum her zaman yerini koruyacaktır. Bizler galiba daha çok, daha kolay ve daha mutlu bir hayat yerine, daha zor ve daha mutsuz bir hayat seçiyoruz. Belkide yaratılışımız da var, yada belkide bizler daha sonradan icat ediyoruz böyle yaşamayı.. Esasen hayat; mutlukla dolu bir dakikayı bile boşa geçirilmesi göze alınamayacak kadar çok kısa.. Tamamen anı yaşamak hedef alınmamalıysada, yaşanılacak veya yaşanılması mümkün olan mutlu ve güzel anlarında geçip gitmesine izin verilmemeli sanıyorum.. Bilmem belkide hayat böyledir…Bunun yanında insanın her anında bir hayal yaşamasıda var tabiki. Yanında olmayan fakat her zaman yakınında hissetiğin ve yokluğuna hiç alışamadığın biri gibi. Her yerde ve her anında onun anılarıyla avunup, hayalinde tekrar tekrar yaşamak gibi. Özlemini içinde yakarcasına ve acıtırcasına yaşamak gibi. Bakışına, sarılışına, gülüşüne, dokunuşuna hasret kalıp, onu hayalinde yaşatmak gibi. Teninin o güzel kokusuyla bütünleştirdiği, kullandığı kokusunu hissetiğinde, yakınında olduğu zannedip gözlerinle onu arayıp ve sonra bulamamanın burukluğunu yaşamak gibi. Onun dokunduğunu bildiğin eşyalara dokunmak, geçtiği yollardan geçmek, onun olduğu fotoğraflara dakikalarca bakıp avunmak gibi.. Yüreğini acıtsada yaranı tekrar tekrar kapatıp, yokolmasına asla izin vermemek gibi. Yastığına başını koyduğunda ve tekrar güne uyandığında ilk aklına onun gelmesi gibi. Kadehini hep ona kalırıp, her yudumu onunla yudumlamak gibi.. Denizlere onu anlatmak, yakamozda onunla kaybolup gitmek gibi, denizin üzerinde yürümek gibi.. Aşk gibi, sevda gibi..Sen benim zaafım, sen benim mücadelem, sen benim erdemim, sen benim mutluluğum, sen benim anlaşılmazım, sen benim vazgeçilmezim, sen benim kaybedişim, sen benim ızdırabım, sen benim özlemim, sen benim hayatım, aşkım, sevdam oldun.. Kimi zaman gerçek, kimi zaman hayal oldun.. Ama hep oldun..Olman gerektiği gibi yanımda, kalman gerektiği gibi hep kalbimde ol.. Her an Sevginle ve Sevgimle kal.. Sen benim ruhsatsız sevdam…


- ADEM-

Sana uzaktan bakıyorum. Sana bakmak inanılmaz mutlu ediyor beni. Sen gidince aklım da senin peşinden sürüklenip gidiyor, yüreğim de.. Yanında biri mi var, ona bir şey mi söylüyorsun, onunla gülüyor musun.. içim yanıyor. Ama senden sonra gördüğüm o insan birden senden biri oluyor. Senin baktığın her yer artık güzel, senin konuştuğun her insan, özel oluyor.
Sen evine şu yollardan gidiyorsun. Ardından yürüyorum. Beni fark etmiyorsun. Önünden geçtiğin evlere, gölgesinde yürüdüğün ağaçlara, her gün bindiğin otobüse bakıyorum. Senin gözünle bakıyorum. Sen yokken de o yollardan defalarca geçiyorum. Senin kokun, senin havan, senin auran sinmiş havaya.. Sanki seni soluyorum. Akşamları ne yaparsın acaba? Sofraya oturduğun zaman yanında kimler var? Hangi yemeği severek yersin, neyi sevmezsin? Kitap okur musun? Hangi kitapları seversin? Ne tür filmlerden hoşlanırsın? Televizyon izler misin? Gece sokağa çıkar mısın? Arkadaşlarınla en çok neye gülersin? En çok kim kızdırır seni..Hangi futbol takımını tutarsın? Bilmeliyim. Senin hakkındaki bütün ayrıntıları öğrenmeliyim. Çünkü ben de o filmlere gideceğim, ben de o dizileri izleyeceğim, ben de o yemekleri seveceğim ya da nefret edeceğim. Bilmeliyim. Baştan kuruyorum dünyamı. Seninle yaşamaya başlıyorum.Onca kalabalığın içinde, karmaşık yaşamın ortasında eğer sen varsan daha seni görmeden bir kuş gibi çırpınmaya başlıyor yüreğim. Bir ışık çarpıyor yüzüme, bir sıcaklık yürüyor göğsümde. Anlıyorum ki sen varsın. Sen ordasın. Sen gelmişsin. Bakmadan, başımı çevirip seni görmeden varlığının farkındayım.Ey uzak uzak baktığım.. göz göze gelmeden, saçını okşamadan, değil bir rüyayı bir cümleyi paylaşmadan sevdiğim sevgilim. Bir aşk filiz verdi, fidan verdi, kök saldı içimde. Onu sana göstermek için ömrümü veririm.


- ADEM -

Acıların en koyusundayım
En çaresizim, belki en yanlızım
Ta en baştan düşündüm,
Filmin başıydı zaten
Hüzün henüz basmıştı gözlerime
Daha kararmamıştı ortalık
Acı, mutluluk hepsi de benimdi
Kendimi, onları en çok da seni andım
Sana dair büyüttüğüm sevinç çığlıklarımı
Sana adadım kocaman hıçkırıklarımı
Ağlamayı unutmuştum oysa ki seninle
Tarifsizce ağladım ama yüreğim doymadı
Daha çok yeniden yeniden ağladı
Nedenlerini sordum acıların
Cevaplarını verdi beynim biraz da yüreğim
Yaşadıklarımı, senden önceyi düşündüm
Anımsadım hayallerimi
Onları andım, aradım
En çok ta SENİ
Düşümde hayalimde yüreğimde, beynimde hep sevgiydi
Büyüttüğüm, süslediğim herkese biraz dağıttım
Verdim alırlar diye
Ama en çok ta SANA sundum el değmemiş saf sevgimi
Acı çektirdiler, anlamadılar, yanıldılar, yalanladılar
Belki de inanmadılar
Sen anladın, yanılmadın en çok ta inandın
Yüreğinin kocamanlığıydı bu anlayışların
Verdiğin çok inanılmaz sevgi
Aradığımdı, düşlediğimdi, hissettiğimdi
Hak ettim mi? Bunun tartışmaları beynimde sürüyor
Bugün bir dahalara yoğundum bir daha düşündüm
Yeniden seni istedim şimdi bir daha ağladım
Daha çok sevdi yüreğim
Anları, yaşananları ama en çok ta seni
Seni düşledi sevdi seni yaşadı hissetti
Seni istedi Seni Seni Seni ÇOK SEVDİ...

-ADEM-

Tarık
05 Temmuz 02:55:39

Yıllar vardı...
Hiç yaşanmamış gibi olan yıllar… Ya da silmek istediğim anlar... Şimdi dön dese birisi bana, hiç düşünmezdim “Evet” demek, yeniden ve doğru başlamak için... Geçmişim, özlediğim şeyler bir boşluk olsa hiç düşünmezdim atlamak için... Ne kadar da pişmandım... Hatalarım, yaptıklarım, yapamadıklarım… O kadar kırılgandım ki dünyaya karşı ve o kadar sebep etmiştim ki her olumsuzluğu kendime, hani olur da bir kelebek can verse vaktinden önce ellerinde kendindem bilirdim... Hep bir karanlık adı çağırırdım kendimde, belirsizlikler beni bırakmayan bir kamburdu bende… O kadar yorulmuştum ve öylesine bezmiştim ki görememekten, hiç düşünmeden gittiğim yollardı benin bana göre sonumu hazırlayan...
Kimseyi yaşatmadım içimde, kimsecikler o kutsal saydığım, suyunu gözyaşımdan, kumunu dertlerimden, harcını kandan yaptığım mabedime dokunsun istemezdim… Bir tek orası özeldi benin için, yalnız orada nefes alıyordum, yalnız orası hasta ve yaralı ruhumu tüm çıplaklığıyla gözüme serendi... Oraya her bakışında bir hayret belirirdi yüzümde, ilk defa görmüş gibi olurdum içimdeki çocuğu, ilk defa dokunmuş gibi hissederdim gözyaşlarıma ve hep acırdım bu çocuğa... Çocuğa acıdıkça, onu bu hale getirenlere kızar, onu bu hale getirenlere inandıkça kendime kızar, kendime kızdıkça o çocuğa bir yara daha eklerdim... kısır döngüler edinmiştin kendime, mesafesi bir koşumluk yollar… ne vakit uzun yollara çıkmak istesem geçmişin bir ruh gibi belirir önümde ve bana yitik beslediğim korkularımı hatırlatırdı... ne zaman gitmek istesem, o esnada nefret ederdim uzaklardaki belirsizlikten... hep sorardım ne zamana kadar, nereye kadar gidecek bu böyle diye... sorduğum soruların yansıması benden bir bıçak yarası keskinliğinde uzaklaşırken, cevapları sadece sesimin anlamsızlaşmış yansımalarıydı boşluktaki... sonra küçük bir kız çocuğu gibi kovalarımı, küreklerimi bıraktığım, beni ben yapan mabedime dönüp, hiç saymadığım uzaklar denemelerini unutmaya çalışıp, bu gün hangi yaramı kanatsam oyununu oynardım... yaralarımdaki gerçek acıydı beni yaşadığıma inandıran... bu dünyada var olduğumu sadece kabuk tutmuş yaralarımı kanatarak anlardım... sonra yine dönerdim sbeni bekleyenlere... Az önceki oyunun marifetlerini saklamak için, ellerimdeki kan izlerini silerdim, çünkü onların gözünde ben böyle değildim, hiçbir zaman da böyle olmazdım... giderdim onların yanına ve bir balık su üstünde ne kadar nefessiz durabilirse bende o kadar kalabilirdim yanlarında... alelacele inerken mabedime, merdivenlerden düşerek parçaladığım dizlerim hiç de umurumda olmazdı... sonra o çocuğu görürdüm yine ve bir hayret beliriverirdi yüzümde, sanki lanet olası bir büyü gibi yeniden ilk defa görmüş gibi dokunurdum gözyaşlarıma, o yaşların tadındaki mayhoş burukluk bir kez daha cezbederdi beni...
acırdım bu çocuğa... çocuğa acıdıkça, onu bu hale getirenlere kızar, onu bu hale getirenlere inandıkça kendime kızar, kendime kızdıkça o çocuğa bir yara daha eklerdinm.. ve kısır döngülerimde o bir koşumluk yollardaki tatlı yorgunluğu hissetmeye başlardım yeniden ayaklarımda... Ben ne vakit o kısır, o bir koşumluk yola girsem, o yol bir o kadar çıkılmaz kılıyordu durumu benin için... kendi içinde çelişen şizofren duygular bende komik bir anlamsızlık kazanıyordu... nasıl oldum ben? Niçin böyleyim? ... yine başlıyordum cevabı gelmeyecek soruların arkasına saklanmaya... sanki insan zaaflarındaki tüm karmaşa bu anlarda gelirdi başıma... korku, isyan, boş vermişliğim o kendini bilmez mağrurluğu, ümitsizliğinm sevdiğim için sevdiklerindem nefret etmem hep böyle vakitlere denk gelirdi... haykırırdım soruları ama hep kendime, içeriye doğru bağırırdım... içeride bana cevap vermekten aciz yaralı bir çocuk, dışarıda beni anlamamalarından korktuğum, benin o en kutsal saydığım yaralarımla, mabedimle dalga geçeceğini sandığım insanlar vardı... o yüzden sus kalırdım dışına... benin için önemli olanlar onlar için sıradandı, benim için özel olanlar onlar için çoktan anlamını yitirmişti… plastik bir yaşam sürmek onların, öyle yaşamaktan korkup onlar gibi olmamak için kanattığın benliğimle yaşadığımı, nefes aldığımı anlamam ise benin seçimindi...
lakin yılların vermiş olduğu yorgunluğu düşündüğümde bir çırpıda silip atan, cebimde taşıdığım, beni ben gibi anlamayanların yanından kaçacağımı, bir gün özgürce konuşup bağırabileceğim yerlere gideceğimi söyleyen bir umut kırıntısı vardı... bu güçlü kılmaktaydı beni, bu dirayetli tutmaktaydı...

çok özlemiştim ben gibi olanların yanında olmayı, onlara dokunabilmeyi… hiç utanmayacak, çekinmeyecektim içimdeki yaralı çocuğu onlara göstermekten... “o” an’ a kadar anlık kısa nefesli yaşanımlarda bulunmak hiç de umurumda değildi... ben gibi olanlar bana hep söylerlerdi... “sen şimdi dip dediğimiz o ucu bucağı olmayan dünyada her türlü duyguyu tattığın, hani bazen bir uçurum gibi düştüğün yaşamda en azından şimdilik o en değerli olan inciyi, siyah inciyi bulmaktan vazgeç çünkü diplerin başlangıçındaki sığlık “hayatın seni çağırmakta”... ve hep bilindik bir cevap kucaklamaktaydı onları “ biliyorum benim olmayan hayatım!



İNANÇ; Kişinin uğruna savaştığı doğrulardır GERÇEK; Sadece yaşananlardır; Bana düşen tüm bunlara saygı duymaktır; ; ; ; Anlatabildiğim ise anladığım kadardır.......


Uğruna ağlanacak kadar,,,, gururu silecek kadar,,,,, seni sevdiğinden emin olacak kadar,,,,, bırakıp giderken geride kalanın ne olduğunu anlayacak kadar değilse giden,,,,,,,,,,,,,
İşte o zaman;
Sakın sende ağlama onun için,,,,, sevme,,,,, gururunu yok etme,,,,,gidenin arkasında bıraktığı enkaz olma......

'Ne yana dönsem arkamda kaliyor hayat... trajik geçmişle umutsuz gelecek arasında can çekişen yitik bir özne...
biraz marxsizm biraz anarşizm biraz nihilizm ve bolca yenilgi..yenilgileriyle ve her seferinde yanlışlanan düsünceleriyle kendi elinden tutup yürümek zorunda olan. yüzümde yama gibi duran zaman ve koyumu koyu hüzünler.. intihar, alkol, nikotin, dikiş tutmaz aşklar ve düşlerle debelenen bir ÖTEKİ..
kelimlerim var sadece.. kelimeler, yokluğumun kara imleridir…
Dünyanın dışına atılmış bir adımdım ben
Ömrümse karşılıksız sorulardı hepsi bu'..