Tasarım ve sanat eğitimi, insanın en iyi kendini ifade edebilme şekli diye yıllarca düşünürken; İfadesi farklı her sanat eserinin veya tasarım ürününün, onunla karşılaşan her ayrı bireyde, farklı bir anlama bürünmesi bana yıllardır büyüleyici gelmiştir.
Manifestoları ve hikayeleri derin ve felsefi olmalarına rağmen, bir eserin manifestosu olarak yazılan söylemlerin, aslında edebiyat sanatının ne kadar net ve ne kadar doğru duygu ve anlamları ifade edebildiğini zaman içinde fark ettikçe sorguladım.
Yaşadığımız çağda, yazı sanatının çok daha zengin algı ve formlar yaratabileceğini anlamaya başlayıp, hayal kurma yetisini sürekli geliştirdiği fikri bir anda belirdi zihnimde.
Bazen aylarca uğraşılmış bir resim veya heykel sadece dört satırla ve sanatçıya göre doğru şekilde ifadeyle icra edilmiş olasada, her bireyin görüş ve algısında daha kişiselleşip, imgelenen formda özgürleşebiliyor, özgünleşebiliyor ve insanların gönüllerine girip onları da şiir sanatının bir parçası yapıyordu. Okuyucu da bir sanatçıya dönüşüyordu.
Yazı ve şiir sanatı, plastik sanatlardaki gibi izleyiciye kendini sunup, anlam kompozisyonunu tamamlamasını talepte etmiyordu aslında. Tersine izleyiciye anlam kompozisyonu sunup, her bireyin kendi resmini çizmesine ilham oluyordu. Yazı ve şiir, bir çok farklı sanat dinamiğinden çok daha geliştirici, iyileştirici, etkileyici ve büyüleyici gelmeye başladı böyle düşündükçe.
Çünkü yazı ve şiir, izleyicisini / okuyucusunu / dinleyecisini tüm bu kavramlar bütününe dahil ederek, o şiirin yeni bir sanatçısını daha ortaya çıkarıyordu.
Şairler ve yazarlar, ürettikleri eserlerin okuyucularının algı boyutlarında, daha kişisel, ilahi bir sanata dönüştürülmesine, okuyucularının da birer sanatçıya dönüşmelerine vesile oluyorlardı. Belkide hiç farkına varmadan. İnsan ruhunu uzatıyorlardı, geliştiriyorlardı.
Belkide insanlık tarihinde asıl evrimleşilmesi gerekende bu uzamalardı, endüstriyel devrim ve teknolojik evrimleşme yerine. Kim bilir . . .
Tasarım ve sanat eğitimi, insanın en iyi kendini ifade edebilme şekli diye yıllarca düşünürken; İfadesi farklı her sanat eserinin veya tasarım ürününün, onunla karşılaşan her ayrı bireyde, farklı bir anlama bürünmesi bana yıllardır büyüleyici gelmiştir.
Manifestoları ve hikayeleri derin ve felsefi olmalarına rağmen, bir eserin manifestosu olarak yazılan söylemlerin, aslında edebiyat sanatının ne kadar net ve ne kadar doğru duygu ve anlamları ifade edebildiğini zaman içinde fark ettikçe sorguladım.
Yaşadığımız çağda, yazı sanatının çok daha zengin algı ve formlar yaratabileceğini anlamaya başlayıp, hayal kurma yetisini sürekli geliştirdiği fikri bir anda belirdi zihnimde.
Bazen aylarca uğraşılmış bir resim veya heykel sadece dört satırla ve sanatçıya göre doğru şekilde ifadeyle icra edilmiş olasada, her bireyin görüş ve algısında daha kişiselleşip, imgelenen formda özgürleşebiliyor, özgünleşebiliyor ve insanların gönüllerine girip onları da şiir sanatının bir parçası yapıyordu. Okuyucu da bir sanatçıya dönüşüyordu.
Yazı ve şiir sanatı, plastik sanatlardaki gibi izleyiciye kendini sunup, anlam kompozisyonunu tamamlamasını talepte etmiyordu aslında. Tersine izleyiciye anlam kompozisyonu sunup, her bireyin kendi resmini çizmesine ilham oluyordu. Yazı ve şiir, bir çok farklı sanat dinamiğinden çok daha geliştirici, iyileştirici, etkileyici ve büyüleyici gelmeye başladı böyle düşündükçe.
Çünkü yazı ve şiir, izleyicisini / okuyucusunu / dinleyecisini tüm bu kavramlar bütününe dahil ederek, o şiirin yeni bir sanatçısını daha ortaya çıkarıyordu.
Şairler ve yazarlar, ürettikleri eserlerin okuyucularının algı boyutlarında, daha kişisel, ilahi bir sanata dönüştürülmesine, okuyucularının da birer sanatçıya dönüşmelerine vesile oluyorlardı. Belkide hiç farkına varmadan. İnsan ruhunu uzatıyorlardı, geliştiriyorlardı.
Belkide insanlık tarihinde asıl evrimleşilmesi gerekende bu uzamalardı, endüstriyel devrim ve teknolojik evrimleşme yerine. Kim bilir . . .