Geldiğiniz andı Efendim. Zaman gülüşünüzün sonrası oldu,saatler tesellinizle kuruldu. Beklemelerin hepsi cennet oldu.Hoş geldiniz.
Üzerine basılıp geçilebilirdi mesela. Kalbin olmazdı, kalbinin olmayışına ağlayacak bir kalbin bile olmazdı.Hiç yoktan hayat verildi tenine.Hayatın bir dağın adı konmamış bir yamacında yalnız yaşayan bir ağacınki kadar olabilirdi.
Hiç ummadığın halde insanlık üflendi çamuruna.İnsan oldun diyelim; bir olan Rabbe kul olmanın sonsuz güveninden, her şeyin sahibine muhatap kılınmanın eşsiz ayrıcalığından yoksun olabilirdin.
Tıpkı yanıp yakılmış bir ağacın kömürleşmiş dallarını ve köklerini bir arada tutmakla teselli devşirmeye çalışması gibi, kaybettiklerini kaybettiğinin farkında olmayan yitirdiklerinin eksikliğini çekmeyen acı bir inançsızlığın ortasında kıvranıyor olabilirdin Ne mutluki varlığın imanla taçlandı
Hiç hak etmediğin sofralara buyur edilmeye benzer yaşamak.Hiç beklemediğin bir tacı giyinmek gibidir hayatta olmak. Bunu bilmişken, sonsuz minnettar olman gerekmezmi?
Bunu bilmişken, iltifatlara boğulmuş bir adam gibi hep mahcub bir yüzle yürüyor olman gerekmezmi? Bunu fark etmişken minnetini ifade etmek için telaşla koşturman beklenmezmi?
Yoksa verilenlarin hakkın olduğunu düşünüp 'daha fazlası niye yok' diye sızlanan geçimsiz bir nankör olmayamı adaysın?
Yoksa sana yapılan iltifatları az bulup 'daha daha daha' diye bağıran asık suratlı bir türlü memnun edilmeyen, hiç bir şeyi beğenmeyen açgözlü biri olmayamı heveslisin?
Alemlerin efendisi her daim hamd telaşındadır şükür sevdasındadır. Senin unutuğun o sonsuz minnettarlığı her an yüreğinde taşır.Senin görmediğin o umulmadık iltifatlar karşısında sonsuz mahcubiyet duyar.
Doğduğunuz gündü Efendim,güneş varlığınızla gün yüzü gördü. Gururdan taşlar döküldü muhkem benlik kalelerinden.
Geldiğiniz sabahtı Efendim gelmeniz cümle gelmelerin gelişi oldu.Ayrılık ateşleri çekildi umutsuz kalblerin cidarından.
Geldiğiniz andı Efendim. Zaman gülüşünüzün sonrası oldu,saatler tesellinizle kuruldu. Beklemelerin hepsi cennet oldu.Hoş geldiniz.
Üzerine basılıp geçilebilirdi mesela. Kalbin olmazdı, kalbinin olmayışına ağlayacak bir kalbin bile olmazdı.Hiç yoktan hayat verildi tenine.Hayatın bir dağın adı konmamış bir yamacında yalnız yaşayan bir ağacınki kadar olabilirdi.
Hiç ummadığın halde insanlık üflendi çamuruna.İnsan oldun diyelim; bir olan Rabbe kul olmanın sonsuz güveninden, her şeyin sahibine muhatap kılınmanın eşsiz ayrıcalığından yoksun olabilirdin.
Tıpkı yanıp yakılmış bir ağacın kömürleşmiş dallarını ve köklerini bir arada tutmakla teselli devşirmeye çalışması gibi, kaybettiklerini kaybettiğinin farkında olmayan yitirdiklerinin eksikliğini çekmeyen acı bir inançsızlığın ortasında kıvranıyor olabilirdin Ne mutluki varlığın imanla taçlandı
Hiç hak etmediğin sofralara buyur edilmeye benzer yaşamak.Hiç beklemediğin bir tacı giyinmek gibidir hayatta olmak. Bunu bilmişken, sonsuz minnettar olman gerekmezmi?
Bunu bilmişken, iltifatlara boğulmuş bir adam gibi hep mahcub bir yüzle yürüyor olman gerekmezmi? Bunu fark etmişken minnetini ifade etmek için telaşla koşturman beklenmezmi?
Yoksa verilenlarin hakkın olduğunu düşünüp 'daha fazlası niye yok' diye sızlanan geçimsiz bir nankör olmayamı adaysın?
Yoksa sana yapılan iltifatları az bulup 'daha daha daha' diye bağıran asık suratlı bir türlü memnun edilmeyen, hiç bir şeyi beğenmeyen açgözlü biri olmayamı heveslisin?
Alemlerin efendisi her daim hamd telaşındadır şükür sevdasındadır. Senin unutuğun o sonsuz minnettarlığı her an yüreğinde taşır.Senin görmediğin o umulmadık iltifatlar karşısında sonsuz mahcubiyet duyar.
O yüzden adı MUHAMMED'dir; (a.s.m)
( Senai demirci )