seni özlemenin ne demek olduğunu sor bana yetmişiki dilde anlatabilirim sana kitabını yazabilirim sayfalarca yalnızlığın rezilliğini kokuşmuşluğunu ve çıplaklığını da. ama hiç kimse kavuşmanın güzelliğini sormasın bana anlatamam ben sana hiç kavuşmadım ki bilmiyorum dudakların nasıldır sıcak mı ateş topu kadar yoksa soğuk mu buza kesmiş bir bardak su gibi kıvrımlarına kırmızı karanfiller mi tutunmuş küle gizlenmiş kor mu var tenime değdiğinde dudakların cemre mi düşer bedenime mızrap değen bir saz teli gibi titrermi yüreğim bilmiyorum ben hiç dudaklarına dokunmadım ki sevgiyle sardığında kolların ürkek ceylanlar nasıl kurtulur tuzağından dolu yemiş yaprak gibi nasıl titrer bir yürek ellerin nasıl okşar bir bedeni goncalar nasıl güle döner sıcaklığınla bilmiyorum ben sana hiç sarılıp yatmadım ki kısacası tatmadım kavuşmayı anlatamam ama seni özlemenin kitabını yazzabilirim anlatabilirim daldaki kuşa topraktaki solucana yokluğunda yıllardır özlemine dayanmayı öğrendim yokluğuna katlanmayı aşağılık avunmayı öğrendim nasılsa ustası oldum beklemenin tükenmek pahasına ama hiç kimse kavuşmayı iki derenin birbirine karışıp sarmaş dolaş aktığı yatağın yorgunluğunu sormasın bana anlatamam çünkü senle ben ayrı kaynaktan doğmuş sularında hasretler taşıyan başka denizlere koşan iki ırmağız birbirimize uzak topraklarda tüketirken yılları aynamızda aynı gökyüzünü yansıtırız işte onun için nasıl sığar iki nehir bir yatağa bilmiyorum seninle hiç aynı yatakta coşmadım ki sen bana yalnızca ve sadece kahpe sensizliği rezil beklemeyi özlemeyi sor tanrı şahidimdir kurda kuşa dağa taşa bile anlatabilirim...
seni özlemenin
ne demek olduğunu sor bana
yetmişiki dilde anlatabilirim sana
kitabını yazabilirim sayfalarca
yalnızlığın rezilliğini
kokuşmuşluğunu
ve çıplaklığını da.
ama hiç kimse
kavuşmanın güzelliğini
sormasın bana anlatamam
ben sana hiç kavuşmadım ki
bilmiyorum
dudakların nasıldır
sıcak mı ateş topu kadar
yoksa soğuk mu
buza kesmiş bir bardak su gibi
kıvrımlarına
kırmızı karanfiller mi tutunmuş
küle gizlenmiş kor mu var
tenime değdiğinde dudakların
cemre mi düşer bedenime
mızrap değen bir saz teli gibi
titrermi yüreğim bilmiyorum
ben hiç dudaklarına dokunmadım ki
sevgiyle sardığında kolların
ürkek ceylanlar
nasıl kurtulur tuzağından
dolu yemiş yaprak gibi
nasıl titrer bir yürek
ellerin nasıl okşar bir bedeni
goncalar
nasıl güle döner sıcaklığınla bilmiyorum
ben sana hiç sarılıp yatmadım ki
kısacası
tatmadım kavuşmayı anlatamam
ama
seni özlemenin kitabını yazzabilirim
anlatabilirim daldaki kuşa topraktaki solucana
yokluğunda yıllardır
özlemine dayanmayı öğrendim
yokluğuna katlanmayı
aşağılık avunmayı öğrendim nasılsa
ustası oldum beklemenin
tükenmek pahasına
ama hiç kimse kavuşmayı
iki derenin birbirine karışıp
sarmaş dolaş aktığı yatağın yorgunluğunu
sormasın bana anlatamam
çünkü senle ben
ayrı kaynaktan doğmuş
sularında hasretler taşıyan
başka denizlere koşan iki ırmağız
birbirimize uzak topraklarda tüketirken yılları
aynamızda aynı gökyüzünü yansıtırız
işte onun için
nasıl sığar iki nehir bir yatağa bilmiyorum
seninle
hiç aynı yatakta coşmadım ki
sen bana yalnızca
ve sadece
kahpe sensizliği
rezil beklemeyi özlemeyi sor
tanrı şahidimdir
kurda kuşa
dağa taşa bile anlatabilirim...