Sevim Çağın - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

ZALİM

Bu şiir sanadır iyi dinle...
Dinle ki,
Bana dair ne varsa
Ve ne varsa yalan yanlış yaşadığımız
Herşey ama herşey yüzleşecek bu mısralarda...

Bugün haber aldım senden
Defalarca çarpıp nefretin kapılarını
Sokaklara vurdum kendimi.
Serseri kaldırımlar ayağıma dolaştı,
Yalanlarla soğuttum yüreğimi
Kahrettim, kan kustum ama hep sustum

Bilir misin kaç kereler seni düşünüp de,
Gizli gizli ağladım,
Sen ki celladı olmuştun hayallerimin
Umutlarımın katili...
Ve genç bir ömrün acımasız azraili
Her gece çalıp rüyalarımın kapısını
Beni dirhem dirhem öldürdün

Dünyayı dar edecektim sana
Önümde diz çöküp yalvaracaktın
Bensizliğin acısı oturduğunda içine
Yokluğum ilmek olup dolandığında boynuna
İpini çekecektim, olmadı yapamadım.

Bilir misin kaç kereler seni düşünüp de, sana içtim
Şerefine değil, şerefsizliğine...
Ben seni mi sevmiştim?
Sabahlara kadar ağlayıp kuruttuğumda göz yaşlarımı
Kimse sormadı halimi, kimse acımadı.
Şarkılarla dertleştim birbaşıma...
Unuttum deyip kutladığımda sensizliği
Silmek için gözyaşlarımı aynaya her baktığımda
Gözlerimde seni buldum.
Başucuma resmini koydum,
Nasıl da acımasızdı bakışların
Nasıl da zalim,
Ben seni mi sevmiştim?

Kırık dökük bir bahar mı kalacaktı senden geriye
Ve ihanetin hiç dinmeyen sancısı...
Seni benden çalacaklar mıydı?
Bir kuş gibi uçup gidecek miydin yüreğimden,
Bir daha dönmeyecek miydin?
Hangi kahpe kurşunla bitti bu mavi sevda?
Ağlamak neyi değiştirir ki
Herşey bitti artık herşey bitti
Sen hayallerimin celladı,
Umutlarımın katili ve zavallı bir ömrün acımasız azraili,
Beynimdeki tek kurşunla vurdum kendimi,
Gelip alabilirsin emanetini...


AYRILIK SEVDAYA DAHİL

açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın

rüzgar
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları mor kıvılcımlar geçiyor
dağanık yalnızlığımda
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımız hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan

ay ışıgına batmış karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağanıda yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
ÇÜNKÜ AYRILMANIDA VAHŞİ BİR TADI VARDIR
ÇÜNKÜ AYRILIKTA SEVDAYA DAHİL
çünkü ayrılanlar hala sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili
telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sahili
ÇÜNKÜ AYRILMANINDA VAHŞİ BİR TADI VAR
ÖYLE VAHŞİ BİR TAD Kİ DAYANILIR GİBİ DEĞİL
ÇÜNKÜ AYRILIKTA SEVDAYA DAHİL
çünkü ayrılanlar hala sevgili

yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır,topark ağır,yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ YOKSA YALNIZLIĞIMIZ MIDIR
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize

YALNIZLIK
ÇAKMAK TAŞI GİBİ SERT
ELMAS GİBİ KESKİN
NE YANA DÖNSEN BİR YERİN KESİLİR
FENA KAN KAYBEDERSİN
KAPINI BİR ÇALAN OLMADIMI HELE
ELİNİ BİR TUTAN
BİLEKLERİ BEMBEYAZ KUĞU BOYNU
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice

yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin bu
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle

sanmıştım ki ikimiz
yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştım ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi tuz parça kırılsakta
hala içimizde o yanardağ ağzı
hala kıpkızıl gülümseyen
sanki ateşten bir tebessüm
zehir zemberek aşkımız


ATİLLA İLHAN



YALNIZLIK SOKAĞI

Yalnızlık Sokağı
Numara beş.
Çatlaklarından gözyaşı damlayan,
İki küçük odası,
Buz gibi havası,içimi titreten.
Yaşlı bir divan,
Üstünde yırtık örtüsü
Hiç varolmamışçasına,kirleri kapatan.
Bir masa,bir de sandalye
Tek kişilik,en darından.
Üstünde de küçük rakısı,bardağı
İki dilim peynirle bir domates
Ha! Bir de yoğurt,en ekşisinden.

Yalnızlık Sokağı
Numara beş.
Işıkta karanlığın adresi,
Kalabalıkta sessizliğin şarkısı
En hüzünlüsünden.
Acıların mesken tuttuğu,
Kederlerin yoğrulduğu,
Kapısını sadece umutsuzluğun çaldığı
Yalnız ev.
İçinde de,
İçinde de yalnız bir yürek.
Yediği hançerden akan iki damla kan
En kırmızısından.
Ve ölmeyen bir aşk
En acısından.
Yalnızlık Sokağı
Numara beş...



UĞUR CAN KÖŞK




O olmazsa yaşayamam

O olmazsa yaşayamam.' demeyeceksin.

Demeyeceksin işte.

Yaşarsın çünkü.

Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

Çok sevmeyeceksin mesela.

O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle O daha az sever seni,

Senin O'nu sevdiğinden.

Çok sevmezsen, çok acımazsın.

Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.

Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...

Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.

Senin değillermiş gibi davranacaksın.

Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.

Onlar sız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.

Çok eşyan olmayacak mesela evinde.

Paldır küldür yürüyebileceksin.

İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,

Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.

Gökyüzünü sahipleneceksin,

Güneşi, ayı, yıldızları...

Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.

'O benim.' diyeceksin.

Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...

Mesela gökkuşağı senin olacak.

İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.

Mesela turuncuya, yada pembeye.

Ya da cennete ait olacaksın.

Çok sahiplenmeden,

Çok ait olmadan yaşayacaksın.

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,

Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.

İlişik yaşayacaksın.

Ucundan tutarak...


Can YÜCEL