cahil insan tehlikelidir! mantıksal değil sezgisel davranır.yalnız en tehlikeli gurubu cahil kitlenin ucundan felsefeye bulaşmasıdır,işte o zaman sezgiler,gerçekler,kavrayış ve duygu iç içe geçer.bir çeşit psikoz diyebiliriz.edindiği felsefi bilgiler alt sınıfı etkilerken bilimsel felsefe düşünürlerinde kendisiyle yüzleşir.kurgu dünyası yıkılır ve öfke sanrılarıyla hayvansal güdülerini savurur.dışlarındaki paket çıkarıldığında boş bir kutu değerinde algılanırlar..........; Ludwig Witgenstein
Aşk, insanoğlunun kusurlarını gidermeye yönelik bir araçtı.
Ama doğanın bize oynadığı bir oyun da vardı filozofa göre, en 'sağlıklı' çocuğu yapmamıza yarayacak olan 'eş' her zaman bizim 'mutluluğumuzu' sağlayacak eş olmuyordu.
Onunla sağlıklı bir çocuk yapıyorduk ama genellikle ruhumuz öksüz kalıyordu.
O yüzden evlilikler çoğunlukla mutsuz birlikteliklere dönüyordu bir zaman sonra.
'Gelecek kuşak şimdiki kuşak pahasına yaratılır' diyordu.
Çünkü, 'evlilikte asıl istenen şey, zekice sohbetlerle vakit geçirmek değil, çocuk dünyaya getirmektir.'
Aşkı, üremenin aracı olarak gören bu yaklaşım, insanların en çok yaralandığı 'reddedilme' konusuna da bir açıklama getiriyordu.
Bazen hoşlandığımız biri bizim isteğimizi geri çeviriyor, bizi sevmiyor, bizden uzaklaşıyordu.
Böyle durumlarda egomuz hırpalanıyordu, kendimizi eksik hissetmemize yol açıyordu.
Halbuki bunun da basit bir nedeni vardı.
O 'bizim için' en sağlıklı çocuğu yapacağımız eşti ama biz 'onun için en sağlıklı çocuğu yapacak eş' değildik, onun bilinçaltı bunu sezdiği için bizi reddediyordu.
Sevilmeyecek biri olduğumuzdan değildi bu.
Sadece 'o insan' için sağlıklı bir çocuk yapmaya uygun bir eş olmadığımızdandı.
cahil insan tehlikelidir! mantıksal değil sezgisel davranır.yalnız en tehlikeli gurubu cahil kitlenin ucundan felsefeye bulaşmasıdır,işte o zaman sezgiler,gerçekler,kavrayış ve duygu iç içe geçer.bir çeşit psikoz diyebiliriz.edindiği felsefi bilgiler alt sınıfı etkilerken bilimsel felsefe düşünürlerinde kendisiyle yüzleşir.kurgu dünyası yıkılır ve öfke sanrılarıyla hayvansal güdülerini savurur.dışlarındaki paket çıkarıldığında boş bir kutu değerinde algılanırlar..........; Ludwig Witgenstein
Aşk, insanoğlunun kusurlarını gidermeye yönelik bir araçtı.
Ama doğanın bize oynadığı bir oyun da vardı filozofa göre, en 'sağlıklı' çocuğu yapmamıza yarayacak olan 'eş' her zaman bizim 'mutluluğumuzu' sağlayacak eş olmuyordu.
Onunla sağlıklı bir çocuk yapıyorduk ama genellikle ruhumuz öksüz kalıyordu.
O yüzden evlilikler çoğunlukla mutsuz birlikteliklere dönüyordu bir zaman sonra.
'Gelecek kuşak şimdiki kuşak pahasına yaratılır' diyordu.
Çünkü, 'evlilikte asıl istenen şey, zekice sohbetlerle vakit geçirmek değil, çocuk dünyaya getirmektir.'
Aşkı, üremenin aracı olarak gören bu yaklaşım, insanların en çok yaralandığı 'reddedilme' konusuna da bir açıklama getiriyordu.
Bazen hoşlandığımız biri bizim isteğimizi geri çeviriyor, bizi sevmiyor, bizden uzaklaşıyordu.
Böyle durumlarda egomuz hırpalanıyordu, kendimizi eksik hissetmemize yol açıyordu.
Halbuki bunun da basit bir nedeni vardı.
O 'bizim için' en sağlıklı çocuğu yapacağımız eşti ama biz 'onun için en sağlıklı çocuğu yapacak eş' değildik, onun bilinçaltı bunu sezdiği için bizi reddediyordu.
Sevilmeyecek biri olduğumuzdan değildi bu.
Sadece 'o insan' için sağlıklı bir çocuk yapmaya uygun bir eş olmadığımızdandı.
Schopenhauer�ın