Bir Nefesten İbaret
Sığdırılmış yaşamların zıddıyım. Bir solukla diğer soluk arasında doldurulmuş bir nefesim. Bir nefestir aslım, gerisi yalan. Nefesimin nefsi kıfayetsiz, sevgidir beni var kılan.
Bir nefesten ibaret her şey... Gerisi yok’tur. Sevgisiz yüreklerin nefesleri nefisle kördür.
Suretimi dolduranlardanım nefesle, aklım ötelere seyyar... Bir nefesim gerçek, ardı yalan. Gönlüm, suretimin ötesi... Öteyi göremeyen beni göremez, beni göremeyen körü ne’ylesem? Ne’y eylesem ruhuna, üflesem nefes; meşk ile girsem gönlüne eylesem eş. Eş olan, aşka eştir. “Eş”değer, nefesten ötedir. Ötemde özüm var, özüm nefesin ötesinden ötedir.
Suretim bir nefesten ibaret, ebedî olan aşktır...
Hayatın içinde düşe kalka gitmek vardır. Hangi anlarda düşer ve hangi anlarda kalkarız acaba?
(Hamız…)
Karşılaştığımız görüntünün içinde yitmeye başlarız…
Gittikçe eskileşir, kayboluruz…
(Pişmeye başlarız…)
Ve üşütür gördüklerimiz. Çünkü aynanın karşısında yapayalnızız…
Yapayalnızlığın içinde gördüklerimiz öyle yüklenir ki içimize; bölünürüz…
Bir yanımız duygu, bir yanımız mantık…
Bir yanımız rüya, bir yanımız gerçek…
Parçalanırız…
Zaman atın kuyruğunda geçip giderken aynada gördüklerimizin eskisi kadar acıtmadığını şaşırtıcı bir şekilde görürüz.
Parçalara bölünen acılar eskimeye başlar……
Aşk damarlarımızda son bir gezinti yapıp yavaş yavaş dökülmeye başlar…
(Yanarız…)
Sonunda mı?
Sonunda, avuçlarımız arasında gördüklerimizi bir eski fotoğrafa yükleriz…
Cevabı
Kimimiz kabul edip baş köşeye asar…
Kimimiz reddedip tozlu bir albümün içine terk eder…
(Bu aşk için de geçerlidir, hayat denen kısa gezinti için de…)
Mevlana’nın dediği gibi:
“HAMDIM
PİŞTİM
YANDIM”