Eski Japon kültürüne göre parıldayan her şey değersiz ve bayağı kabul edilirdi. Yeni bir fincan veya vazo, ürküntü verirdi. Çünkü parlayan bir nesne yenidir ve yeni olduğundan henüz kullanımının ona kazandırdığı soylulukla değer kazanmamıştır.eskimiş, pek çok kez çay içmekten ötürü kararmış bir fincan, bizimle yaşamış, sabrımızı ve özenimizi aktardığımız bir eşyadır ve zamanla hem bizim huyumuzu, hem duygularımızı yüklenmiş ve bize hizmet ederek bunun karşılığını vermiştir.uzun süreli bir dostluk zamanın kararttığı bir fincanınkiyle eş değerde izler taşır.gündelik eşyalarda da, arkadaşlıklarda olduğu gibi çatlaklar ve gölgeler bulunur.bir fincanı fırlatıp atmamak ve bir arkadaşı yaşantından uzaklaştırmamak için sabır ve sadakat gibi son derece önemli, ama artık pek sık rastlanmayan iki duyguya gereksinme vardır.sabır, yüklendiği rol gereği bir tuğlaya, sadakat ise bir köke benzer. Sabır acelenin, sadakat ise tüketimin panzehiridir.bu iki duyguyu fiziksel bir imge olarak düşünürsek,
Dostluk tuğlalarla örülür, kökler sayesinde gelişir'
Değerli, değeri azalmayan ve kalıcı dostluklar dileğiyle...
************************************************ Dışını Boş Ver İçine Bak
Mutluluğu hep hor kullanıyormuş... Hep şikâyetçi hep bıkkınmış... Birgün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler. '' Saklayalım, zor bulsunlar. Zor buldukları için belki kıymetini bilirler '' diyerek başlamışlar tartışmaya. Sorun büyükmüş. Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü. Kimisi '' Everest'in tepesine saklayalım '' demiş, kimisi '' Atlas Okyanusu'nun dibine'' demiş. Tac Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası, bir hastanenin yeni doğan odası, dondurma külahı, şarap şişesi, sigara paketi, lale bahçesi... Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş.. Derken meleklerden biri '' İÇLERİNE SAKLAYALIM '' demiş. '' Kimsenin aklına gelmez içine bakmak'' İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış... Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor. Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü... Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk.Ne başkasının ekmeğinde,ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde...Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun Siz dışını boşverin,içine bakın...
Gel desem, bu akşam Bir kahve ısmarlayayım sana Bir fincan kahve: Cezvesinde kaynamış hatıralar, Köpüklerinde sevgi parlayan, Fincanında dostluk ile telve Bir yorgunluk kahvesi. En iyisi ben sana Bir şiir ısmarlayayım Yanında da Bir fincan acı kahve...
Hasan Gezer
**************************************** DİLENCİ Sen hergün köşebaşlarında Yırtık urbanla kirli ellerinle Avuç açan, sefil insan. İnan yok farkımız birbirimizden Sen belki tüm yaşamınca dilenecek; Beklediğin beş kuruşu biri vermezse Ötekinden isteyeceksin. Ama ben tüm yaşamım boyunca Tek bir kez dilendim Bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim. Öylesine boş öylesine açık kaldı ki elim, Yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim...
Victor Hugo
************************ cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol şefkat ve merhamette güneş gibi ol başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol hiddet ve asabiyette ölü gibi ol tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol hoş görülülükte deniz gibi ol
Bir süre sonra.. bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki ince farkı öğrenirsin. Ve aşkın yaşlanmak, birlikte olmanında güvende olmak anlamına gelmediğini öğrenirsin. Ve öpücüklerin sözleşme ve hediyelerin de vaat olmadığını öğrenmeye başlarsın. Ve yenilgileri başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın. Ve bir çocuğun üzüntüsü ile değil, Bir yetişkinin zerafeti ile. Ve herşeyi, bugünü düşünerek yapmayı da Öğrenirsin, çünki yarın ile ilgili herşey belirsizdir. Bir süre sonra güneş ışığının yakıcı Olduğunu öğrenirsin fazla maruz Kalırsan. Bu yüzden başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden kendi bahçeni yarat. Ve kendi ruhunu kendin süsle... Ve göreceksin dayanıklısın.... Ve kuvvetlisin.... Ve değerlisin.
Veronica A. Shoffstal ******************************************************************** Neyi Yaşamak istiyorsan Onu Yaşa
Öyle bir hayat yaşıyorum ki, Cenneti de gördüm,cehennemi de Öyle bir aşk yaşadım ki, Tutkuyu da gördüm,pes etmeyi de. Bazıları seyrederken hayatı en önden, Kendime bir sahne buldum oynadım. Öyle bir rol vermişler ki, Okudum okudum anlamadım. Kendi kendime konuştum bazen evimde, Hem kızdım hem güldüm halime, Sonra dedim ki ' söz ver kendine ' Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin, Sevilmek istiyorsan,önce sevmeyi bileceksin, Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin. Korkak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin. Öyle bir hayat yaşadım ki,son yolculukları erken tanıdım Öyle çok değerliymiş ki zaman, Hep acele etmem bundan,anladım.
Eski Japon kültürüne göre parıldayan her şey değersiz ve bayağı kabul edilirdi. Yeni bir fincan veya vazo, ürküntü verirdi. Çünkü parlayan bir nesne yenidir ve yeni olduğundan henüz kullanımının ona kazandırdığı soylulukla değer kazanmamıştır.eskimiş, pek çok kez çay içmekten ötürü kararmış bir fincan, bizimle yaşamış, sabrımızı ve özenimizi aktardığımız bir eşyadır ve zamanla hem bizim huyumuzu, hem duygularımızı yüklenmiş ve bize hizmet ederek bunun karşılığını vermiştir.uzun süreli bir dostluk zamanın kararttığı bir fincanınkiyle eş değerde izler taşır.gündelik eşyalarda da, arkadaşlıklarda olduğu gibi çatlaklar ve gölgeler bulunur.bir fincanı fırlatıp atmamak ve bir arkadaşı yaşantından uzaklaştırmamak için sabır ve sadakat gibi son derece önemli, ama artık pek sık rastlanmayan iki duyguya gereksinme vardır.sabır, yüklendiği rol gereği bir tuğlaya, sadakat ise bir köke benzer. Sabır acelenin, sadakat ise tüketimin panzehiridir.bu iki duyguyu fiziksel bir imge olarak düşünürsek,
Dostluk tuğlalarla örülür, kökler sayesinde gelişir'
Değerli, değeri azalmayan ve kalıcı dostluklar dileğiyle...
************************************************
Dışını Boş Ver İçine Bak
Mutluluğu hep hor kullanıyormuş...
Hep şikâyetçi hep bıkkınmış... Birgün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler. '' Saklayalım, zor bulsunlar. Zor buldukları için belki kıymetini bilirler '' diyerek başlamışlar tartışmaya. Sorun büyükmüş. Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü. Kimisi '' Everest'in tepesine saklayalım '' demiş, kimisi '' Atlas Okyanusu'nun dibine'' demiş. Tac Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası, bir hastanenin yeni doğan odası, dondurma külahı, şarap şişesi, sigara paketi, lale bahçesi... Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş.. Derken meleklerden biri '' İÇLERİNE SAKLAYALIM '' demiş. '' Kimsenin aklına gelmez içine bakmak'' İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış... Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor. Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü... Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk.Ne başkasının ekmeğinde,ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde...Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun Siz dışını boşverin,içine bakın...
***************************************************************************
KAHVE
Gel desem, bu akşam
Bir kahve ısmarlayayım sana
Bir fincan kahve:
Cezvesinde kaynamış hatıralar,
Köpüklerinde sevgi parlayan,
Fincanında dostluk ile telve
Bir yorgunluk kahvesi.
En iyisi ben sana
Bir şiir ısmarlayayım
Yanında da
Bir fincan acı kahve...
Hasan Gezer
****************************************
DİLENCİ
Sen hergün köşebaşlarında
Yırtık urbanla kirli ellerinle
Avuç açan, sefil insan.
İnan yok farkımız birbirimizden
Sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
Beklediğin beş kuruşu biri vermezse
Ötekinden isteyeceksin.
Ama ben tüm yaşamım boyunca
Tek bir kez dilendim
Bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
Öylesine boş öylesine açık kaldı ki elim,
Yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim...
Victor Hugo
************************
cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol
şefkat ve merhamette güneş gibi ol
başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol
hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol
ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol
hoş görülülükte deniz gibi ol
mevlana
*******************************************
Değerlisin
Bir süre sonra..
bir eli tutmakla
bir ruhu zincirlemek arasındaki ince
farkı öğrenirsin.
Ve aşkın yaşlanmak,
birlikte olmanında
güvende olmak anlamına
gelmediğini öğrenirsin.
Ve öpücüklerin sözleşme
ve hediyelerin de
vaat olmadığını öğrenmeye başlarsın.
Ve yenilgileri başın dik
ve gözlerin açık
karşılamaya başlarsın.
Ve bir çocuğun üzüntüsü ile değil,
Bir yetişkinin zerafeti ile.
Ve herşeyi,
bugünü düşünerek yapmayı da
Öğrenirsin,
çünki yarın ile ilgili
herşey belirsizdir.
Bir süre sonra
güneş ışığının yakıcı
Olduğunu öğrenirsin
fazla maruz Kalırsan.
Bu yüzden başka birisinin sana çiçek
getirmesini beklemeden kendi
bahçeni yarat.
Ve kendi ruhunu kendin süsle...
Ve göreceksin dayanıklısın....
Ve kuvvetlisin....
Ve değerlisin.
Veronica A. Shoffstal
********************************************************************
Neyi Yaşamak istiyorsan
Onu Yaşa
Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm,cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki,
Tutkuyu da gördüm,pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime,
Sonra dedim ki ' söz ver kendine '
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan,önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki,son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan,anladım.
Nietzsche