Yalnız yolculuklar var bu diyarda... Damla damla eriyen gönlün kırgın rüzgârlarına uğramak var... Nefes var, nefis var, hüzün var; ama durmak yok. Soğuk esintilerden nasibini alan sözlerin parçaladıkları hayaller beklemekte bizi. Belki canın bedenden ayrılışları karşılayacak yolları. Ama yalnız yolculuk var ya, durmak yok şimdi... Maziden gelen fısıltıların yüreğe söyledikleri gibi, “Bir garip yolcu gibi olmak var bu diyarda.” Bırakın dakikaları saniyelere koysunlar, adım adım içine çekmeli insan ömrünün her yolunu. Pinhân satırların muhabbetinden geçmeli... Ve nefes aldığını idrak etmeli soluklanmak için. Sonra geceye dönmeli yüzünü, arz ile hâlvet etmeli. İster şair, ister teşâur olsun; biraz yaşamak için aşka düşmeli insan. Aşka teslim olmalı, aşk olmalı...
*** Aşk... Varlığın ve yokluğun mânâsı... Gecelerin mâhı, gündüzün âfitâbı... Ve hep taze kalan, ol hüzün yarası... *** Kimdir Rabia Elif, derseniz başakları konuşturur rüzgâr: Rabiadır o, hem eliftir... Mekteb-i aşkta Mushaf’ı hatmederken Laedrî, “Ve’l Leyli”de kalan Mecnûn’dur. Tende durmaz, kaçarken; tine konan meftundur. Cisme rağbet etmeyip, muhabbet arayandır. Kelâmı sükût eyleyip, sustukça konuşandır. Ab-ı aşk kadehinden, içtikçe susayandır. Yerde gökte sema edip, yandıkça harlanandır. Harlandıkça Rabbine, “Yandır beni!” diyendir. Katre katre yaş olup, göze perçinlenendir. Bir cahil teşâur, bîçare dîvânedir. Gönül hatırına gelmiş, şeb-i arusu bekler… Şimdi aşkın yolunda o bir garip yolcudur.
Selam olsun, Dosta, Sevgiliye, Hüzne, Muhabbete, Aşka…
Yalnız yolculuklar var bu diyarda...
Damla damla eriyen gönlün kırgın rüzgârlarına uğramak var...
Nefes var, nefis var, hüzün var; ama durmak yok.
Soğuk esintilerden nasibini alan sözlerin parçaladıkları hayaller beklemekte bizi.
Belki canın bedenden ayrılışları karşılayacak yolları.
Ama yalnız yolculuk var ya, durmak yok şimdi...
Maziden gelen fısıltıların yüreğe söyledikleri gibi,
“Bir garip yolcu gibi olmak var bu diyarda.”
Bırakın dakikaları saniyelere koysunlar, adım adım içine çekmeli insan ömrünün her yolunu.
Pinhân satırların muhabbetinden geçmeli...
Ve nefes aldığını idrak etmeli soluklanmak için.
Sonra geceye dönmeli yüzünü, arz ile hâlvet etmeli.
İster şair, ister teşâur olsun; biraz yaşamak için aşka düşmeli insan.
Aşka teslim olmalı, aşk olmalı...
***
Aşk...
Varlığın ve yokluğun mânâsı...
Gecelerin mâhı, gündüzün âfitâbı...
Ve hep taze kalan, ol hüzün yarası...
***
Kimdir Rabia Elif, derseniz başakları konuşturur rüzgâr:
Rabiadır o, hem eliftir...
Mekteb-i aşkta
Mushaf’ı hatmederken Laedrî,
“Ve’l Leyli”de kalan Mecnûn’dur.
Tende durmaz, kaçarken; tine konan meftundur.
Cisme rağbet etmeyip, muhabbet arayandır.
Kelâmı sükût eyleyip, sustukça konuşandır.
Ab-ı aşk kadehinden, içtikçe susayandır.
Yerde gökte sema edip, yandıkça harlanandır.
Harlandıkça Rabbine, “Yandır beni!” diyendir.
Katre katre yaş olup, göze perçinlenendir.
Bir cahil teşâur, bîçare dîvânedir.
Gönül hatırına gelmiş, şeb-i arusu bekler…
Şimdi aşkın yolunda o bir garip yolcudur.
Selam olsun,
Dosta,
Sevgiliye,
Hüzne,
Muhabbete,
Aşka…