Fazlı Kerimcanoğlu - Hakkında Yazdığı Tanıtım ...

Sen, seni kaybetmenin ne demek olduğunu bilemezsin…
Sen seni hiç paylaşmadın ki… Hiç sensiz kalmadın ki…
Hayır, sakın içindeki o amansız sürgünden bahsetme
bana… O büyük yalnızlığından, seni çocukluğunda
terkeden ve dönüp içine her baktığında o koca
boşluğunda yeniden ve hep yeniden kaybolduğun
benliğinin o karanlık kuyusundan sakın sözetme… Sakın
bana sensizliğinden bahsetme… Çünkü o dipsiz karanlık
sensin. O bulamadığın kendinsin sen… Bütün
kayıplarınla, intiharlarınla, vazgeçişlerinle,
savruluşlarınla, ruhunun sürgünlerine yaptığın
bitmeyen yolculuklarınla sensin o... O sensin işte.
Ben onu sevdim. Ben senin içindeki o yakıcı yokluğu
sevdim. İçindeki o sonsuz boşluğu, o özlediğin
benliğini sevdim. Sen hiç senden mahrum kalmadın
sevgilim…
Hayat ellerimin arasından kayıp gidiyor… Ellerimizin
arasından. Aşkımız gözlerinden silinip gidiyor...
İçindeki okyanusun sularını taşıran unutuluş
rüzgarları adımı fısıldıyor hayatın kıyılarına...
Yavaş yavaş eskiyor gözlerim gözlerinde, tenim
teninde, adım dudaklarında... Yavaş yavaş siliniyorum
hayatın gerçekliğinden... Yokluğun ürperten rüzgarında
savrulup duran o sahipsiz uçurtmayım artık... Ya da
Kız Kulesi'nin önünden süzülüp geçen o hayalet gemi...
Yaşarım sandım…Her şeye ve hayata rağmen. Karanlıklara
karışırım, sonra nasılsa hep sabah olur... Elimi kendi
kanıma batırır, sonra gider yıkarım… Geçip gider
sandım her şey… Geçip gider yaşadıklarım,
öldüklerim... İyiliklerim ve o en çok kendimi acıtan
kötülüklerim… Hepsi geride kalır ve ben her sabah
aşkınla yeniden doğarım.
Oysa şimdi ne kadar da iyi anlıyorum, geçmişin
uçurumlarına ittiğimiz o anlar hiç kaybolmuyormuş. Hep
bir gölge gibi takipteymiş arkamızda… Aldığımız her
solukta içimize çektiğimiz o hayat, dünden bir türlü
kopamıyormuş.
Ne yaşasam hep seni kaybetmişim ben... Kime sığınsam
hep senmişsin yitirdiğim... Beni, şehirlerce,
yollarca, aşklarca uzağında, o hiç tanımadığım sana
bağlayan mektuplarınmış seni yitirmek... Hayatının o
hızlı döngüsünde yalnızca küçücük anlara sıkıştırdığın
ve belki de yüzlercesine yazdığın gibi yazıp
gönderdiğin o birkaç satırı okurken Tanrı'yla konuşur
gibi titremem ve kendimi aşkın 'sev' diyen o ilahi
vahyini alan son peygamber gibi hissetmemmiş...
Sev! ...
Ah sevgilim, seni sevmek seni kaybetmekmiş aslında...
O uzak kentteki hayatımı öldürüp, senin göğünün
altında, senin şehrinde, senin sokaklarında yeni bir
hayata doğmakmış... Seni tanıdığım o Nisan gecesinde
sarhoş hayallerimizin üzerine yağan o incecik kar, bu
aşkın kutsallığına Tanrısal bir işaret gibi beni
inandırırken, aslında 'onu kaybettin' diye
fısıldıyormuş kulaklarıma... 'İşte tam da bu anda onu
kaybettin'...
Bilmem sen de hatırlıyor musun o salaş meyhaneyi...
Yıllar geçti aramızdan ve biz bu kentin her sokağında,
her duvarında, her meyhanesinde aşkımızın o savruk
rüyasından kırıntılar bıraktık. Ama oraya bir daha hiç
gitmedik seninle... Seninle ilk kez o masada oturmuş,
gözlerinden bana gülümseyen çocukluğuma şaşırırken şu
sözler dökülmüştü dudaklarından belli belirsiz:
'Sonsuzluğa uzanan ve yalnız bir noktada kesişen iki
tren yoluyuz seninle... ' İşte o gece o kesişme anıydı
hayatlarımızın... Ve ben nasıl da farkındaydım sana
dokunduğum anda o rüyadan sonsuza kadar
uyanacağımın... Nasıl da farkındaydım, sonsuzluğu
yalnızca tek bir geceye, yalnız o geceye sığdırırsam
onu ölümsüz kılacağımın... Belki de o tren yolları
gibi sonsuzluğa uzanan hayatlarımız yetinmeyi
bilmeliydi o bir gecelik kesişmeyle... Belki de, hayat
doğan güneşle birlikte üzerimize ışımadan o rüyadan
uyanmalı, ayrılmalıydık. Ama olmadı... O Nisan gecesi
incecik bir kar olup üzerimize yağarken, çocuk ellerin
yıllardır üşüyen ellerimi kutsadı... Sonra düşlerin
düşlerimi kutsadı... Ömrün ömrümü, çocukluğun
çocukluğumu, dudakların dudaklarımı, tenin tenimi...
Sen benim mucizemdin. İşte o mucizeye dokunmak aslında
onu sonsuza kadar kaybetmekmiş sevgili.
Ya sonra? Sonra hayat bitmiş, aşkın başlamış...
Şimdi ne kadar da iyi anlıyorum, sana aşık olmak seni
kaybetmekmiş sevgili... Bu aşkın seslendiği her yere
gitmek, her kapıyı çalmak, adının yankılandığı her
evde uyumak, o parça parça hayatını sokak sokak
solumak, İstanbul olmak, Kız Kulesi'nin önünden geçen
o hayalet gemi olmak, o sonsuz şevkatine sığınıp
çocuğun olmak, o yitik çocukluğunu kucaklayıp annen
olmak, tutkunun ateşiyle yaktığın sevgilin olmak, o
bencil ikilemlerinde savrulup dört duvar ve bir
yalnızlıktan ibaret rutubetli bir evde unuttuğun
olmak, birgün yeniden hatırladığın ama yokluğunla
geçen gecelerin yaralarını ne yapsan da bir türlü
yüreğimde silemediğin olmak, bir gün terk ettiğin,
ertesi gün Tanrı gibi taptığın olmak, gözyaşlarını
yanında saklamayacak kadar yakınlık duyduğun belki de
tek kadının olmak, hayatını paylaştığın, ekmeğini
paylaştığın, kalemini, şiirlerini, sözlerini
paylaştığın olmak, hesaplaştığın, kimi zaman kaçtığın,
sıkıldığın, boğulduğun ama vazgeçemediğin olmak,
birlikte çocuklaştığın, birlikte büyüdüğün, birlikte
yavaş yavaş öldüğün olmak, kendinle konuşur gibi
konuşup, kendine sarılır gibi sarıldığın, kendini
öldürür gibi öldürdüğün olmak... Hepsi, hepsi seni
kaybetmekmiş...
Hayat seni kaybetmekmiş aslında. Adına kader
dedikleri, içinde hapsolduğumuz, ne akışını, ne
sonunu, ne de bize biçilen rolleri bir türlü
değiştiremediğimiz o acımasız öyküde benim rolüm seni
hep kaybetmekmiş sevgili...
Şimdi kusursuz bir aşk romanının kaybetmeye mahkum
kahramanı gibiyim. Sonu başından belli bir kaybediş
öyküsünde hapsolmuş, çaresizce çırpınıyorum bu aşkın
kaderini değiştirebilmek için... O çocuksu umutlarım
ve ardından gelen kaçınılmaz ve korkunç yıkımlarım
yalnızca acımasız bir heyecan katabiliyor bu öyküye...
Sürükleyicilik katıyor. Ama okuyan herkes biliyor
bunun bir kaybediş hikayesi olduğunu... Yıllardır bir
tek ben inanmak istemiyorum.
Sense bir yanınla öykünün, bir yanınla da dışardaki
hayatın içindesin. Kopamamışsın sokaktan... Ara sıra
başka öykülere karışmak, başka öykülerin kahramanı
olmak, başka aşklarda kaybolup kendinden kurtulmak
istiyorsun. Bunun adına da 'özgürlük' diyorsun.
Söylesene sence ben neden vazgeçtim hayatın o tatlı
şurubundan, o çileksi tadından, o gelgeç kokusundan...
Neden vazgeçtim yaşamaktan? Neden silahsız neferi
oldum bu aşkın? Neden hep savunmasını ben verdim?
Neden bir öyküye hapsettim kendimi? Şimdi aldığım her
soluk seni benden biraz daha uzaklaştırırken neden
artık nefes almak istemiyorum? Seni benden çalan o
hayatı neden istemiyorum?
Gerçekliğin içinde kaybolmuş bir hayalden farksızım
artık. Aşkım yalnız sözcüklerinde, o kendi kanına
batırarak yazdığın öykülerinde soluk alabiliyor. Bense
karıştırıyorum öykülerinle o bir türlü parçası
olamadığım gerçekliği... Öykülerindeki sevdana
inanıyorum, öykülerindeki aşkımıza ağlıyorum. Aşkın
beni çocukluğuma götürüyor. Öykülerinde yarattığın
imgelerle büyülediğin hayat, o imgelerin içinde
kendini bulan ve yazgısını seninle birleştirmeye hazır
kadınlar, her an başka bir aşka kapılıp, beni yine o
dört duvar ve bir yalnızlıktan ibaret rutubetli evimde
geri dönüşü olmayan bir yalnızlığa terk etme
ihtimalin, beni o savunmasız çocukluğuma geri
götürüyor; beni hayatın dengeleri içinde kendine bir
yer bulması imkansız bir roman kahramanı yapıyor.
Bu şizofren halim ancak bir öykü malzemesi olarak
heyecanlandırabiliyor seni. Öykülerinde ağlıyorsun
uyumsuz varlığıma. Öykülerinde bu aşkın önünde
eğiliyor, beni yitirmeyi kendini yitirmek gibi
yaşıyorsun. Beni kaybetmenin telaşını yalnız
öykülerinde yaşıyor, ama hayatındaki varlığımdan
ürküyorsun. Gerçekliğin içinde yaşayan ve en az hayat
kadar bencil olan o yanın sana olan tutkumu delilikle
bir tutuyor. Senin uğruna hayattan vazgeçişim, bu
şizofren sevdam günlük hayatını aksatıyor çünkü...
Benimle birlikte hayata yabancılaşmaktan korkuyorsun.
Aslında gerçek özgürlüğün bir aşk uğruna kendinden
vazgeçmek, aşkınsa o Tanrı-sevgiliyi bir ölümlü gibi
sevmek olduğunu sana hiç durmadan hatırlatan bu
şizofren sevdam korkutuyor seni...
Şaşırıyorsun sevgilim... Öykülerini okurken, satır
aralarında bir başka ruhun varlığını sezdiğim anda
gözyaşlarına boğulmama şaşırıyorsun... 'Bu sadece bir
öykü' diyorsun bana... 'Sadece bir kurgu bu... Neden
ağlıyorsun? ' Beni gerçekten sevdiğine inandığım tek
yerin artık sadece öykülerin olduğunu, artık yalnız
öykülerinde soluk alabildiğimi, ve seni hayatla
paylaşmaktan yorgun düşen yüreğimin öykülerinde de
seni paylaşmaya tahammülünün olmadığını anlamak
istemiyorsun...
Şaşırıyorsun... Sabaha karşı sessizce yanımdan kalkıp
gitmeni, o tek cennetim olan uykularımızda beni
yapayalnız bırakmanı sonsuz bir yitiriş gibi yaşamama
şaşırıyorsun... Beni yalnız bırakıp, başka bir odada
uykuna devam ettiğinde rüyalarım kabusa dönüşüyor.
Seni rüyalarımda da yitiriyorum, sana ulaşamıyorum,
ağlıyorum, herkes gülüyor halime... Hep gözyaşlarıyla
uyanıyorum o kabuslardan. Sense çıldırdığımı
düşünüyor, bu uyumsuz halimden sıkılıyor,
davranışlarımı o bir türlü vazgeçemediğin dışardaki
hayata ait bulmuyorsun.. Aşkının yalnız ömrümü ve
ölümümü değil bilinçaltımı da ele geçirdiğine inanmak
istemiyorsun...
Günler geçip gidiyor... Hayat o dayanılmaz
hoyratlığıyla akıp gidiyor aramızdan... Gerçeklik her
geçen gün aramıza gizli duvarlar örüyor. Ne aşkım ne
de ben bu hayatın içine sığamıyoruz artık. Ve seni her
an bir öncekinden daha fazla kaybediyorum. Gözlerim
gözlerinden, tenim teninden, adım dudaklarından
siliniyor yavaş yavaş...
Oysa şimdi her şeyden daha iyi anlıyorum beni o bir
türlü parçası olamadığım gerçekliğin içinde
sevemeyeceğini... Öyleyse sevgilim, ne olur beni içine
al... Hayatımdan çekilmek ve ömrümü sana vermek
istiyorum. Ömrümü senin yaşamanı, senin içinde
kaybolmayı, yalnız ama yalnız sen olmayı istiyorum
artık.
Ne olur beni içine al... O karanlık ruhuna, o büyük
yalnızlığına, o seni çocukluğunda terkeden ve dönüp
içine her baktığında boşluğunda yeniden ve hep yeniden
kaybolduğun benliğine al beni... O kendinden sürgün
kendine al... Yüreğinde arınıp öykülerine akan,
kalemini hiç sakınmadan batırdığın o sıcak kanına al
beni... O kan ki senin ruhundur... Beni ruhunda sakla.
Yeter ki bu sevdalı ömrüm, böyle yavaş yavaş
silinmesin gözlerinden...
Kız Kulesi'nin önünden geçen o hayalet gemi gibi...


__________________________________________________