Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup Bunu kendine üç kere söyledi Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım Ben, yani Yakup, her türlü çagrılmanın olağan şekli Daha hiç çağrılmadım Biri olsun "Yakup!" diye seslenmedi hiç Yakup! Diye seslenmedi ki, dönüp arkama bakayım Ve içimden durgun ve çürük bir suyu düşüreyim Ceplerimdeki eskimiş kağıt parçalarını atayım Sonra bir güzel yıkanayım da. Ben size demedim mi.
Evet, kurbağalara bakmaktan geliyorum Sanki böyle niye ben oradan geliyorum Telaslı, aç gözlü kurbağalara Bakmaktan Bilmiyorum Bilmiyorum, bilmiyorum Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup Bazen karıştırıyorum.
Bazen karıştırıyorum ya, çok uzun bir gündü Sonra bu çok uzun günün sıcak bir günü Kediler kırmızı alevler halinde koşuyordu Onlar işte hep boyuna koşuyordu Birileri çıkıyordu ordan burdan
Hiç çıkmamak halinde ve olgun Birileri çıkıyordu Geceden kalma bir lamba yanıyordu, açık Bir pencerenin sokağa doğru içinde Bu uyum korkunçtur Yakup! Yakubun olması korkunçluğudur bu Dünyanın insana doğru içinde Yakup, Yakup! Burdayım, yani ben.. evet, geliyorum Lambayı söndürmesinler, geliyorum Siz bütün lambaları yakın, evet Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? hayır, Yakup Bazen karıştırıyorum.
Ve kendine bilinmeyenler yaratan Yakubum ben, iyi ya Durduğum bir gündü, diyorum, bütün ilgiler sizin olsun Her türlü bir şeyler sizin olsun, ben artık Hep böyle istiyorum, ayıp degil ya Durduğum bir gündü, diyorum, yüzümü göğe doğurduğum Bir gündü ve yaşar gibi kaldığım bir yaşama içinde Ve yollarda ölü baykuşlar bulduğum Bir ölünün günü boyayan renginde Çürük evler bulduğum, içleri sonsuz kayalar Kayalardan dondurmalar sorduğum Ben, yani Yakup, Yakubun hiç çağrılmamış şekli Kim bilir ne diyordum (Kim bilir ne diyordu bir baykuş yaratıldığına Bir baykuş tarafından Ve bütün baykuşlar o bütün baykuşların arasında ne oluyordu Ben ne oluyordum.)
Bütün iskemleler ağır ve hastalıklı Bir gidip bir geliyordum kendime aptallaşarak Bunu Yakup söyledi Dedi ki, çünkü herkes Yakubu yaşıyordu, bense Çöllerden ve kızgın güneşlerden icatlar yapıyordum Kızgın kağıtların üstüne Ve alevler halinde dünya bana dokunuyordu Ve ayakta soğuk bir bira içmiş kadar bir anlamım oluyordu bazen Ölüyordu ve bir de Bir otobüse bindiğim, biletçinin bilet bile kesmek istemediği ben Kendimi koruyordum Bunu bana Yakup söyledi Öyle bir Yakup ki bu, onca din kitaplarının sözünü bile etmediği Kimsenin sözünü bile etmediği bir Yakup Ben Bunu hep biliyorum Bunu hep biliyorum ve işte Özgürüm, cezasız duruyorum.
II
Kurbağalara bakmaktan geliyorum Dedi Yakup, bunu kendine üç kere söyledi Telaşlı, açgözlü kurbağalara Bakmaktan geliyorum. Ben sanki Yusuf Ve Yusuf değil Her gün bir tahtaboşta asılı duruyorum Ve durmuyorum. Ben işte Yakup Yok artık karıştırmıyorum.
Taş merdivenleri ağır ağır çıktım, bunu ben böyle yaptım Eski taş merdivenleri. Yanımdan bir sürü adam Geçti ve kolayca gittiler Müzik aletleri renginde ve pırıl pırıl gittiler Yanan güneşin altında Onlar ki.. onlara benzer şeyleri ben çok gördüm Ve onlar bir zamanı tamamladılar, öyle yaptılar Ve sordum Yakup daha başka nasıl bir Yakup olsun Ve onlar daha başka nasıl bir onlar olsunlar ki Yakup ve onlar nasıl olsunlar. İşte ben taş merdivenleri Kurbağalara bağlayan taş merdivenleri Durmadan kendimle karıştırıyordum Kimse beni tutup çıkarmıyordu Vıcık vıcık taşlar duyuyordum ayaklarımın altında Anlamsız, yapışkan bir yığın taşlar Yoruldum! bunu sanki biri söyledi Yakubun biri Ara katta bir pencerenin önüne ancak gelebildim Kendime bir isim düşünerek Birden ki bir isim düşünerek kendime. Hayır bu kimse değil Ancak gelebildim
Aşağıda bir luna park kımıldıyordu. Ah kurbağalara bakmam gecikecek Luna park kımıldıyordu, hem öyle değil Bu uyum korkunçtur Yakup Bir yokluğun kımıldamaya doğru içinde Ve sen ki böyle tanımlanırsan Yakup Yakuup! Bir şey ki seni çağırıyor, o şimdi ne olmalı Gene bir Yakup olmalı bu, Yakup Kurbağalara bakman gecikecek, bunu ben nasılsa söylüyorum Nasılsa ben bunu bir kere söylüyorum Güneşe kırmızı top taşıyan bir adamın tahta bacağını cök yakıyordu ki Adam içinden bağırdıkça dünya Ters yonden yaratilıyordu, diyebilirim Bir öğle üzeriydi adamın içindeki kalp Kan kalp Kırmızı top Yakıcı dönüşümler çıkaran Belli ki susmak yaratılmamış şekliydi dünyanın Öyle değil mi Yakup Hemen hemen öyleydi, Yakup bunu söyledi İyi ki söyledi. Ara katta bir pencerenin önüne ancak gelebildim Şimdi bir kurtarabilsem ayaklarımı O benim ayaklarimı.. taşlardan Bir kurtarabilsem Saat on ikiyi gösteriyordu ki, ben nerdeydim Bir zamansızliğın Yakuba doğru içinde Saat on yediyi ve yirmi biri Gösteriyordu ki, ben nerdeydim Her saniyedeki ve işte her saniyedeki Ben, yani Yakubun o dağılgan şekli Nerdeydim.
Bilmem ki. Bir avukat benim ellerimi tuttu. Gözlüklü bir kadındı bu, iyi mi Kim bilir bir çağın neresinden burada. Anlaşılması Yoktu ki. Kendine özgü bir duruşu Yoktu ki. Pek güçlü kolları vardı yalnız Ne diyordum, ben işte Yakup Çekiverdi beni taş hamurun içinden Pek öyle gürültüyle değil Bir başka yapışkanlığın içine Çekiverdi beni Göğüsleri pek hoştu, ipekli bir giysinin altındaydı onlar Sonra elleri ve kalçaları pek hoştu Kılların ve bütün oynak yerlerin ölümlere doğru içinde Bacaklarıyla bir şeyler bir şeyler bir şeyler yapıyordu artık Onu ben çok iyi görüyordum. Ama çarşaflar, öyle bir takım kıpırdanmalar araya giriyordu Engelliyordu bizi Ter içindeydik. Ellerimden çekiyordu. Ter içindeydik Beni kurtarmak istiyordu, bir isim gibi Ben'i Ter içindeydik Terlerimiz üstümüzde duruyordu, yıkanmış yeni kaplar gibiydik Üstümüzde olgun ve kararsız su tanecikleri bulunan Biz Yakup Biz gözlükten, taş hamurdan ve beyaz çarşaflardan Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış Kurbağalara geldik.
III
Kurbağalara bakmaktan geliyorum Dedi Yakup, bunu kendine üç kere söyledi Masalarda oturmuşlardı. Ben oradan geliyorum Yazı makineleri, kağıt sesleri Ben oradan geliyorum.
Önce bir kenarda durdum, hiç kimse beni çağırmadı Sonra bir yer bulup oturdum. Hadi bir sigara iceyim dedim Olmaz, dedi mubaşir kıliklı kurbağanın biri Belli ki yeni tıraş olmuştu, bana yakasından bir kopça eksik gibi geldi Öyleyse peki, dedim, ayağa kalktım, şöyle bir duvara dayandım Bu kez de duvarlarda sanki duvarca bir sözdizimi Olmaz ki, Yakup! Peki Yakup ne yapsın, bu aklımdan bile geçmedi Herkesin durduğu bir yere gittim. Ben Yakup Ya onlar kimdi Aralarına aldılar beni. Artık ben hiçbir şey göremiyordum Biri bir şeyler söylüyordu yalnız, yüksekce bir yere oturmuş Onu ben duyuyordum Duyuyordum, sesi başımın üstünden dünyaya yayılıyordu Ve "Yakup" sesini ancak anlıyordum. Yakubun ötesinde Birtakım sözler ediliyordu, onları ben anlamıyordum Anlamıyordum ama, iyi sözler söylemiyorlardı benim için Sonra bir sey daha vardı anlamadığım: yani ben neydim ki, ne yapmış olmalıyım Ben, yani Yakup Dedim ki kendi kendime, insan ne söylerse söylesin Ve ne yaparsa yapsın, öyle değil mi Bütün bunlar bir bir kalacaktır yaşamanın içinde Diye düşündüm ya ben Ben, yani Yakup Butun gücümle bunu bağırdım Ben ki bağırdım işte, bütün kurbağalar bir olup beni dışarı çıkardılar Bir odaya aldılar beni, ellerime gözbebeklerime Daha başka yerlerime de baktılar Sonra bilmiyorum ki, kapıyı gösterdiler bana Ben, Yakup, beni hiç kimse çağırmadı Sokağa çıktım, bir sürü yerlerden geçtim. Şimdi Hatırlıyorum da, bir deniz kıyısında azıcık durabildim Yosunlar, kumlar, şeytan minareleri Ve kumlarda katılaşmış kıvrımlar Bağırdım, bağırdım, bağırdım Tanrının ayak izleri! Tanrının ayak izleri!
IV
Kurbağalara bakmaktan geliyorum. Ben Yakup Bunu Yakup söyledi Yıkanmış çamaşırlar duruyordu odamın penceresinde Gök işte bu beyazlıktan azıcık alıp veriyordu, diyebilirim Bir kırlangıç onu kirletmese Ki onlar o kadar çok siyahtırlar ki, ben Onları hiç sevmem Ve demek ki benim odamda hiç kimseler yoktur Odamın düşünülmesi halinde bile Kimseler yoktur Biri sanki çarşıya çıkmıştır sürekli bir biçimde Ve biraz da çarşılar Ve durmadan satılan o kırık dökükler bitmez ki Bitmesin Çünkü bir gün bir boy aynası satın almak istiyorum ben Kirli ve eski Bir at arabasının aynaya doğru büyüyen içinde Onu ben taşıtmak istiyorum, caddelerin İntiharlara doğru büyüyen içinde Ben, yani Yakup Kurbağalara bakmaktan geliyorum işte Açgözlü, mor kurbağalara Akşama doğru bir dilim ekmek yiyeceğim belki Bir bardak da süt içeceğim. Sonra Bir güzel uyumak istiyorum, bütün gün çok yoruldum Ben Gözlükten, taş hamurdan ve çarşaflardan Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış Yakup Uyumak istiyorum.
Ve sabah bunları bir bir kendime anlatacağım Yakubun gene bir yokluğa doğru büyüyen içinde.
ÇAĞRILMAYAN YAKUP
Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup
Bunu kendine üç kere söyledi
Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar
O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım
Ben, yani Yakup, her türlü çagrılmanın olağan şekli
Daha hiç çağrılmadım
Biri olsun "Yakup!" diye seslenmedi hiç
Yakup!
Diye seslenmedi ki, dönüp arkama bakayım
Ve içimden durgun ve çürük bir suyu düşüreyim
Ceplerimdeki eskimiş kağıt parçalarını atayım
Sonra bir güzel yıkanayım da.
Ben size demedim mi.
Evet, kurbağalara bakmaktan geliyorum
Sanki böyle niye ben oradan geliyorum
Telaslı, aç gözlü kurbağalara
Bakmaktan
Bilmiyorum
Bilmiyorum, bilmiyorum
Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup
Bazen karıştırıyorum.
Bazen karıştırıyorum ya, çok uzun bir gündü
Sonra bu çok uzun günün sıcak bir günü
Kediler kırmızı alevler halinde koşuyordu
Onlar işte hep boyuna koşuyordu
Birileri çıkıyordu ordan burdan
Hiç çıkmamak halinde ve olgun
Birileri çıkıyordu
Geceden kalma bir lamba yanıyordu, açık
Bir pencerenin sokağa doğru içinde
Bu uyum korkunçtur Yakup!
Yakubun olması korkunçluğudur bu
Dünyanın insana doğru içinde
Yakup, Yakup!
Burdayım, yani ben.. evet, geliyorum
Lambayı söndürmesinler, geliyorum
Siz bütün lambaları yakın, evet
Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? hayır, Yakup
Bazen karıştırıyorum.
Ve kendine bilinmeyenler yaratan Yakubum ben, iyi ya
Durduğum bir gündü, diyorum, bütün ilgiler sizin olsun
Her türlü bir şeyler sizin olsun, ben artık
Hep böyle istiyorum, ayıp degil ya
Durduğum bir gündü, diyorum, yüzümü göğe doğurduğum
Bir gündü ve yaşar gibi kaldığım bir yaşama içinde
Ve yollarda ölü baykuşlar bulduğum
Bir ölünün günü boyayan renginde
Çürük evler bulduğum, içleri sonsuz kayalar
Kayalardan dondurmalar sorduğum
Ben, yani Yakup, Yakubun hiç çağrılmamış şekli
Kim bilir ne diyordum
(Kim bilir ne diyordu bir baykuş yaratıldığına
Bir baykuş tarafından
Ve bütün baykuşlar o bütün baykuşların arasında ne oluyordu
Ben ne oluyordum.)
Bütün iskemleler ağır ve hastalıklı
Bir gidip bir geliyordum kendime aptallaşarak
Bunu Yakup söyledi
Dedi ki, çünkü herkes Yakubu yaşıyordu, bense
Çöllerden ve kızgın güneşlerden icatlar yapıyordum
Kızgın kağıtların üstüne
Ve alevler halinde dünya bana dokunuyordu
Ve ayakta soğuk bir bira içmiş kadar bir anlamım oluyordu bazen
Ölüyordu ve bir de
Bir otobüse bindiğim, biletçinin bilet bile kesmek istemediği ben
Kendimi koruyordum
Bunu bana Yakup söyledi
Öyle bir Yakup ki bu, onca din kitaplarının sözünü bile etmediği
Kimsenin sözünü bile etmediği bir Yakup
Ben
Bunu hep biliyorum
Bunu hep biliyorum ve işte
Özgürüm, cezasız duruyorum.
II
Kurbağalara bakmaktan geliyorum
Dedi Yakup, bunu kendine üç kere söyledi
Telaşlı, açgözlü kurbağalara
Bakmaktan geliyorum. Ben sanki Yusuf
Ve Yusuf değil
Her gün bir tahtaboşta asılı duruyorum
Ve durmuyorum. Ben işte Yakup
Yok artık karıştırmıyorum.
Taş merdivenleri ağır ağır çıktım, bunu ben böyle yaptım
Eski taş merdivenleri. Yanımdan bir sürü adam
Geçti ve kolayca gittiler
Müzik aletleri renginde ve pırıl pırıl gittiler
Yanan güneşin altında
Onlar ki.. onlara benzer şeyleri ben çok gördüm
Ve onlar bir zamanı tamamladılar, öyle yaptılar
Ve sordum
Yakup daha başka nasıl bir Yakup olsun
Ve onlar daha başka nasıl bir onlar olsunlar ki
Yakup ve onlar nasıl olsunlar. İşte ben taş merdivenleri
Kurbağalara bağlayan taş merdivenleri
Durmadan kendimle karıştırıyordum
Kimse beni tutup çıkarmıyordu
Vıcık vıcık taşlar duyuyordum ayaklarımın altında
Anlamsız, yapışkan bir yığın taşlar
Yoruldum! bunu sanki biri söyledi
Yakubun biri
Ara katta bir pencerenin önüne ancak gelebildim
Kendime bir isim düşünerek
Birden ki bir isim düşünerek kendime. Hayır bu kimse değil
Ancak gelebildim
Aşağıda bir luna park kımıldıyordu. Ah kurbağalara bakmam gecikecek
Luna park kımıldıyordu, hem öyle değil
Bu uyum korkunçtur Yakup
Bir yokluğun kımıldamaya doğru içinde
Ve sen ki böyle tanımlanırsan Yakup
Yakuup!
Bir şey ki seni çağırıyor, o şimdi ne olmalı
Gene bir Yakup olmalı bu, Yakup
Kurbağalara bakman gecikecek, bunu ben nasılsa söylüyorum
Nasılsa ben bunu bir kere söylüyorum
Güneşe kırmızı top taşıyan bir adamın tahta bacağını cök yakıyordu ki
Adam içinden bağırdıkça dünya
Ters yonden yaratilıyordu, diyebilirim
Bir öğle üzeriydi adamın içindeki kalp
Kan kalp
Kırmızı top
Yakıcı dönüşümler çıkaran
Belli ki susmak yaratılmamış şekliydi dünyanın
Öyle değil mi Yakup
Hemen hemen öyleydi, Yakup bunu söyledi
İyi ki söyledi. Ara katta bir pencerenin önüne ancak gelebildim
Şimdi bir kurtarabilsem ayaklarımı
O benim ayaklarimı.. taşlardan
Bir kurtarabilsem
Saat on ikiyi gösteriyordu ki, ben nerdeydim
Bir zamansızliğın Yakuba doğru içinde
Saat on yediyi ve yirmi biri
Gösteriyordu ki, ben nerdeydim
Her saniyedeki ve işte her saniyedeki
Ben, yani Yakubun o dağılgan şekli
Nerdeydim.
Bilmem ki. Bir avukat benim ellerimi tuttu. Gözlüklü bir kadındı bu, iyi mi
Kim bilir bir çağın neresinden burada. Anlaşılması
Yoktu ki. Kendine özgü bir duruşu
Yoktu ki. Pek güçlü kolları vardı yalnız
Ne diyordum, ben işte Yakup
Çekiverdi beni taş hamurun içinden
Pek öyle gürültüyle değil
Bir başka yapışkanlığın içine
Çekiverdi beni
Göğüsleri pek hoştu, ipekli bir giysinin altındaydı onlar
Sonra elleri ve kalçaları pek hoştu
Kılların ve bütün oynak yerlerin ölümlere doğru içinde
Bacaklarıyla bir şeyler bir şeyler bir şeyler yapıyordu artık
Onu ben çok iyi görüyordum. Ama çarşaflar, öyle bir takım
kıpırdanmalar
araya
giriyordu
Engelliyordu bizi
Ter içindeydik. Ellerimden çekiyordu. Ter içindeydik
Beni kurtarmak istiyordu, bir isim gibi Ben'i
Ter içindeydik
Terlerimiz üstümüzde duruyordu, yıkanmış yeni kaplar gibiydik
Üstümüzde olgun ve kararsız su tanecikleri bulunan
Biz Yakup
Biz gözlükten, taş hamurdan ve beyaz çarşaflardan
Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış
Kurbağalara geldik.
III
Kurbağalara bakmaktan geliyorum
Dedi Yakup, bunu kendine üç kere söyledi
Masalarda oturmuşlardı. Ben oradan geliyorum
Yazı makineleri, kağıt sesleri
Ben oradan geliyorum.
Önce bir kenarda durdum, hiç kimse beni çağırmadı
Sonra bir yer bulup oturdum. Hadi bir sigara iceyim dedim
Olmaz, dedi mubaşir kıliklı kurbağanın biri
Belli ki yeni tıraş olmuştu, bana yakasından bir kopça eksik gibi geldi
Öyleyse peki, dedim, ayağa kalktım, şöyle bir duvara dayandım
Bu kez de duvarlarda sanki duvarca bir sözdizimi
Olmaz ki, Yakup!
Peki Yakup ne yapsın, bu aklımdan bile geçmedi
Herkesin durduğu bir yere gittim. Ben Yakup
Ya onlar kimdi
Aralarına aldılar beni. Artık ben hiçbir şey göremiyordum
Biri bir şeyler söylüyordu yalnız, yüksekce bir yere oturmuş
Onu ben duyuyordum
Duyuyordum, sesi başımın üstünden dünyaya yayılıyordu
Ve "Yakup" sesini ancak anlıyordum. Yakubun ötesinde
Birtakım sözler ediliyordu, onları ben anlamıyordum
Anlamıyordum ama, iyi sözler söylemiyorlardı benim için
Sonra bir sey daha vardı anlamadığım: yani ben neydim ki, ne yapmış
olmalıyım
Ben, yani Yakup
Dedim ki kendi kendime, insan ne söylerse söylesin
Ve ne yaparsa yapsın, öyle değil mi
Bütün bunlar bir bir kalacaktır yaşamanın içinde
Diye düşündüm ya ben
Ben, yani Yakup
Butun gücümle bunu bağırdım
Ben ki bağırdım işte, bütün kurbağalar bir olup beni dışarı çıkardılar
Bir odaya aldılar beni, ellerime gözbebeklerime
Daha başka yerlerime de baktılar
Sonra bilmiyorum ki, kapıyı gösterdiler bana
Ben, Yakup, beni hiç kimse çağırmadı
Sokağa çıktım, bir sürü yerlerden geçtim. Şimdi
Hatırlıyorum da, bir deniz kıyısında azıcık durabildim
Yosunlar, kumlar, şeytan minareleri
Ve kumlarda katılaşmış kıvrımlar
Bağırdım, bağırdım, bağırdım
Tanrının ayak izleri!
Tanrının ayak izleri!
IV
Kurbağalara bakmaktan geliyorum. Ben Yakup
Bunu Yakup söyledi
Yıkanmış çamaşırlar duruyordu odamın penceresinde
Gök işte bu beyazlıktan azıcık alıp veriyordu, diyebilirim
Bir kırlangıç onu kirletmese
Ki onlar o kadar çok siyahtırlar ki, ben
Onları hiç sevmem
Ve demek ki benim odamda hiç kimseler yoktur
Odamın düşünülmesi halinde bile
Kimseler yoktur
Biri sanki çarşıya çıkmıştır sürekli bir biçimde
Ve biraz da çarşılar
Ve durmadan satılan o kırık dökükler bitmez ki
Bitmesin
Çünkü bir gün bir boy aynası satın almak istiyorum ben
Kirli ve eski
Bir at arabasının aynaya doğru büyüyen içinde
Onu ben taşıtmak istiyorum, caddelerin
İntiharlara doğru büyüyen içinde
Ben, yani Yakup
Kurbağalara bakmaktan geliyorum işte
Açgözlü, mor kurbağalara
Akşama doğru bir dilim ekmek yiyeceğim belki
Bir bardak da süt içeceğim. Sonra
Bir güzel uyumak istiyorum, bütün gün çok yoruldum
Ben
Gözlükten, taş hamurdan ve çarşaflardan
Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış Yakup
Uyumak istiyorum.
Ve sabah bunları bir bir kendime anlatacağım
Yakubun gene bir yokluğa doğru büyüyen içinde.
Edip CANSEVER