Bir masalım var İçimi sızlatan bir masal işte bu yüzden
MASAL_SIZIM F.CANDAN '''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''' Ruhları ürperten bir karanlık. Kadının sırtı kambur, elleri nasırlı, avurtları çökmüş. Gözleri yorgun, nefesi kesik. Pencereden giren esintide uçuşuyor; omuzlarına dökülen seyrek saçları. Kolları iki yanda, bedeni; beyaz, çıplak. Buruşmuş dersinin altından, ince kemikleri sayılıyor. Dişleri; sarı, lekeli.
Kadın düşe yatıyor sessizliğin arasında. Düşünde beyaz bir mum görüyor, içi şekerlemelerle dolu. Mumun alevi savruluyor rüzgardan. Kadın tutuyor alevi, göğsüne bastırıyor, “yiyebilir miyim? ” diyor. Düşveren açıyor mumun kapısını sonuna dek, “ hiç eksilmeyecek ki”.
Kadın, kapıdan giriyor. karşısında uçsuz bucaksız beyaz bir göl. Gölün üzeri kırılgan nilüferlerle kaplı. Nilüferler beyaz şarkılar söylüyor, bulutların altında. Kadın karışmak istiyor beyaz göle, beyaz şarkılar söyleyen nilüferlere. “Alırlar mı beni? ” diyor kadın, “öğretirler mi şarkılarını? ” “Vakit var” diyor düşveren, “sözcüklerde yüzmeyi öğren”.
Kadın beyaz kelebekler görüyor, ağaçlarda sallanan. Konuyor birinin üzerine, öpüyor kadife kanadı. “ Çabuk ölecek” diyor, “güzellikleri koklayamadan”. Düşveren kadının gözlerine bakıyor “ölümleri, yaşamlarıdır”
Kadın kelebeğin kanadında süzülüyor gökyüzüne. Kartalın pençesinde beyaz tülden bir elbise. Yakalamak istiyor kadın “yetişmiyor ellerim”, düşveren gözlerini kapatıyor kadının “yüreğini kullan”.
Geçiriyor üstüne beyaz tülden elbiseyi kadın. Göl bulutlara, bulutlar göle karışıyor. Bulut gölünün ortasına ilerliyor yavaşça. Diz çöküyor, bakıyor dipsizliğe. “Ne var içinde? ” diye soruyor. “Beyaz” diyor düşveren “ister misin kanatlarını? ” Kadın duraksıyor, göle bakıyor, kendi aksini görüyor. Eline iki minik yara damlıyor. Hapsediyor avucuna. “Korkuyorum” diyor “ya kanarsa? ” Düşveren avucunu açıyor kadının, alıyor elinden yaraları, bırakıyor dipsizliğe, “karıştılar sonsuzluğa”.
Kadın gülümsüyor, tutuyor elini düşverenin “hazırım” diyor “başka düşlere uçmaya...”
Gecenin karanlığında, ıssız sokaklarda gezer düşlerin fısıltıları. Sahipsizliğin somurtkanlığını peşlerine takarak,buldukları ilk barınağa girerler. İşte orada, gölgelerin ardında, başlar siyahla beyazın hikayesi. Ya da öyle sanır herhangi birisi...
Küçük Bir Sızı İlikleri donduran bir soğuk. Çocuğun ayakları çıplak, elleri savunmasız, bakışları donuk. Yüzü kırmızı, dudakları mor, çenesi titremekten yorgun. Kirden kararmış pantolonu, çelimsiz bacaklarına yapışmış. Solmuş tişörtü; bedenini sıkı sıkı sarmaya çalıştığı daracık yün hırkanın arasından, göz kırpıyor soğuğa.
Çocuk düşe yatıyor karların arasında. Düşünde kırmızı bir bisiklet görüyor, önünde sepeti olan. Bisiklet parlıyor güneşin altında. Çocuk bisiklete uzanıyor. Arkasında çıngıraklı bir yılan; ışıl ışıl, kaygan derisiyle. Çocuk korkuyor, “zarar verecek bana! ” Düşveren soruyor, “neden? ” Çocuk fısıldıyor, “yılanlar kötüdür”. Düşveren başını okşuyor yılanın, “unutulmalı öğretilenler”.
Çocuk yürüyor izlerin ardından. Evine geliyor; kapı kırmızı, pencereler kırmızı.Çocuk çığlık atıyor boşluğa, “içeri girmek istiyorum! ” Düşveren bir kalp uzatıyor çocuğa; canlı, kırmızı. “senin” diyor “iyi sakla”.
Çocuk içeri giriyor. Duvarlar ellerle kaplı; kendine uzanan, avuçları açık eller. Çocuk soruyor, “ne istiyorlar benden? ” Düşveren mahzun; çocuğa bakıyor, “eldivenlerini giydir, üşümüşler”. Çocuk bakıyor önüne “ama benim ellerim yok ki! ”
Çocuk yatağı görüyor. Kırmızı tüllerle kaplı, pirinç başlı, amber kokulu yatak. Yanına yaklaşıyor yatağın. Biraz şaşkın,” kim bu? ” diyor “yatağımda yatan”. “Sensin” diyor düşveren, “bırak uyu huzurlu”
Çocuk bahçeye çıkıyor. Yer kırmızı elmalarla bezenmiş. Çocuk koparıyor elmalardan birini yerden, “kurt kemiriyor bunu”. Düşveren kurdu alıyor eline, “bak ne kadar mutlu”.
Çocuk çitlere yaklaşıyor ağır adımlarla. Parmak uçlarında yükseliyor, bakıyor kırmızı çilek tarlasına. “Ne var ardında? diye soruyor. “Kırmızı” diyor düşveren, “ister misin kanatlarını? ” Çocuk duraksıyor, geriye bakıyor sonra tarlalara. Eline iki minik gözyaşı düşüyor. Hapsediyor avucuna. “Korkuyorum” diyor, “ya göz yaşlarım kırılırsa” Düşveren avucunu açıyor çocuğun, alıyor elinden gözyaşlarını, iri zeytin gözlerinin içine yerleştiriyor yavaşça, “artık güvendeler”.
Çocuk gülümsüyor, tutuyor elini düşverenin, “hazırım” diyor, “başka düşlere uçmaya...”
yazar:backyard *ALINTIDIR*http://www.yasamdersleri.com/yazi.asp? id=1996 ZEHİR ZAKKUM ZAMANLAR ömrüme zarar veren erkekler sevdim cam kırıklarıyla sundular bana tenlerini seviştikçe çoğalan ellerine inandım uzun...çok uzun ayrılıklardan sonra sabırsız bir çarmıh gibi açılan kollarına çarmıh sarmaşığıydım usul usul dolandım bana nazlı ölümler korsan ürpertiler bana bana aklı çelinmiş geceler kaldı
ömrüme zarar veren şiirler sevdim aşka ait bir damar kesilmiş gibi kızıl atlar boşandı içimin aynasından kanadım sözlerde gözlerde pıhtılandım infilaktı ihtilaldi laneti üstümeydi sözlerin yalanından yılanından gözlerin bana düş bana gizem bana zehir zakkum zamanlar kaldı
ömrüme zarar veren şehirler sevdim yıkılmayı sevdim hep o enkaz halimi bir depremi tek başıma karşılayabilmek için boşaltılmış şehirleri bekledim harçsız kuleler örüp kaldırım taşlarından gençliğimi felaket müjdesinde denedim bana çığ bana boran ve umarsız aysarı ah! bunca zararına sevmenin neresinden dönsem geçmiş zamandı
Nilay Özer
'son-suz-söz' Sen gözyaşının çürük tadını bilemezsin çocuk..
'''''''''''''''''''''öte_söz'''''''''''''''''''''
Bir masalım var
İçimi sızlatan bir masal
işte bu yüzden
MASAL_SIZIM
F.CANDAN
''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''
Ruhları ürperten bir karanlık. Kadının sırtı kambur, elleri nasırlı, avurtları çökmüş. Gözleri yorgun, nefesi kesik. Pencereden giren esintide uçuşuyor; omuzlarına dökülen seyrek saçları. Kolları iki yanda, bedeni; beyaz, çıplak. Buruşmuş dersinin altından, ince kemikleri sayılıyor. Dişleri; sarı, lekeli.
Kadın düşe yatıyor sessizliğin arasında. Düşünde beyaz bir mum görüyor, içi şekerlemelerle dolu. Mumun alevi savruluyor rüzgardan. Kadın tutuyor alevi, göğsüne bastırıyor, “yiyebilir miyim? ” diyor. Düşveren açıyor mumun kapısını sonuna dek, “ hiç eksilmeyecek ki”.
Kadın, kapıdan giriyor. karşısında uçsuz bucaksız beyaz bir göl. Gölün üzeri kırılgan nilüferlerle kaplı. Nilüferler beyaz şarkılar söylüyor, bulutların altında. Kadın karışmak istiyor beyaz göle, beyaz şarkılar söyleyen nilüferlere. “Alırlar mı beni? ” diyor kadın, “öğretirler mi şarkılarını? ” “Vakit var” diyor düşveren, “sözcüklerde yüzmeyi öğren”.
Kadın beyaz kelebekler görüyor, ağaçlarda sallanan. Konuyor birinin üzerine, öpüyor kadife kanadı. “ Çabuk ölecek” diyor, “güzellikleri koklayamadan”. Düşveren kadının gözlerine bakıyor “ölümleri, yaşamlarıdır”
Kadın kelebeğin kanadında süzülüyor gökyüzüne. Kartalın pençesinde beyaz tülden bir elbise. Yakalamak istiyor kadın “yetişmiyor ellerim”, düşveren gözlerini kapatıyor kadının “yüreğini kullan”.
Geçiriyor üstüne beyaz tülden elbiseyi kadın. Göl bulutlara, bulutlar göle karışıyor. Bulut gölünün ortasına ilerliyor yavaşça. Diz çöküyor, bakıyor dipsizliğe. “Ne var içinde? ” diye soruyor. “Beyaz” diyor düşveren “ister misin kanatlarını? ” Kadın duraksıyor, göle bakıyor, kendi aksini görüyor. Eline iki minik yara damlıyor. Hapsediyor avucuna. “Korkuyorum” diyor “ya kanarsa? ” Düşveren avucunu açıyor kadının, alıyor elinden yaraları, bırakıyor dipsizliğe, “karıştılar sonsuzluğa”.
Kadın gülümsüyor, tutuyor elini düşverenin “hazırım” diyor “başka düşlere uçmaya...”
Gecenin karanlığında, ıssız sokaklarda gezer düşlerin fısıltıları.
Sahipsizliğin somurtkanlığını peşlerine takarak,buldukları ilk barınağa girerler.
İşte orada, gölgelerin ardında, başlar siyahla beyazın hikayesi.
Ya da öyle sanır herhangi birisi...
Küçük Bir Sızı
İlikleri donduran bir soğuk. Çocuğun ayakları çıplak, elleri savunmasız, bakışları donuk. Yüzü kırmızı, dudakları mor, çenesi titremekten yorgun. Kirden kararmış pantolonu, çelimsiz bacaklarına yapışmış. Solmuş tişörtü; bedenini sıkı sıkı sarmaya çalıştığı daracık yün hırkanın arasından, göz kırpıyor soğuğa.
Çocuk düşe yatıyor karların arasında. Düşünde kırmızı bir bisiklet görüyor, önünde sepeti olan. Bisiklet parlıyor güneşin altında. Çocuk bisiklete uzanıyor. Arkasında çıngıraklı bir yılan; ışıl ışıl, kaygan derisiyle. Çocuk korkuyor, “zarar verecek bana! ” Düşveren soruyor, “neden? ” Çocuk fısıldıyor, “yılanlar kötüdür”. Düşveren başını okşuyor yılanın, “unutulmalı öğretilenler”.
Çocuk yürüyor izlerin ardından. Evine geliyor; kapı kırmızı, pencereler kırmızı.Çocuk çığlık atıyor boşluğa, “içeri girmek istiyorum! ” Düşveren bir kalp uzatıyor çocuğa; canlı, kırmızı. “senin” diyor “iyi sakla”.
Çocuk içeri giriyor. Duvarlar ellerle kaplı; kendine uzanan, avuçları açık eller. Çocuk soruyor, “ne istiyorlar benden? ” Düşveren mahzun; çocuğa bakıyor, “eldivenlerini giydir, üşümüşler”. Çocuk bakıyor önüne “ama benim ellerim yok ki! ”
Çocuk yatağı görüyor. Kırmızı tüllerle kaplı, pirinç başlı, amber kokulu yatak. Yanına yaklaşıyor yatağın. Biraz şaşkın,” kim bu? ” diyor “yatağımda yatan”. “Sensin” diyor düşveren, “bırak uyu huzurlu”
Çocuk bahçeye çıkıyor. Yer kırmızı elmalarla bezenmiş. Çocuk koparıyor elmalardan birini yerden, “kurt kemiriyor bunu”. Düşveren kurdu alıyor eline, “bak ne kadar mutlu”.
Çocuk çitlere yaklaşıyor ağır adımlarla. Parmak uçlarında yükseliyor, bakıyor kırmızı çilek tarlasına. “Ne var ardında? diye soruyor. “Kırmızı” diyor düşveren, “ister misin kanatlarını? ” Çocuk duraksıyor, geriye bakıyor sonra tarlalara. Eline iki minik gözyaşı düşüyor. Hapsediyor avucuna. “Korkuyorum” diyor, “ya göz yaşlarım kırılırsa” Düşveren avucunu açıyor çocuğun, alıyor elinden gözyaşlarını, iri zeytin gözlerinin içine yerleştiriyor yavaşça, “artık güvendeler”.
Çocuk gülümsüyor, tutuyor elini düşverenin, “hazırım” diyor, “başka düşlere uçmaya...”
yazar:backyard
*ALINTIDIR*http://www.yasamdersleri.com/yazi.asp? id=1996
ZEHİR ZAKKUM ZAMANLAR
ömrüme zarar veren erkekler sevdim
cam kırıklarıyla sundular bana tenlerini
seviştikçe çoğalan ellerine inandım
uzun...çok uzun ayrılıklardan sonra
sabırsız bir çarmıh gibi açılan kollarına
çarmıh sarmaşığıydım usul usul dolandım
bana nazlı ölümler
korsan ürpertiler bana
bana aklı çelinmiş geceler kaldı
ömrüme zarar veren şiirler sevdim
aşka ait bir damar kesilmiş gibi
kızıl atlar boşandı içimin aynasından
kanadım sözlerde gözlerde pıhtılandım
infilaktı ihtilaldi laneti üstümeydi
sözlerin yalanından yılanından gözlerin
bana düş bana gizem
bana zehir zakkum zamanlar kaldı
ömrüme zarar veren şehirler sevdim
yıkılmayı sevdim hep o enkaz halimi
bir depremi tek başıma karşılayabilmek için
boşaltılmış şehirleri bekledim
harçsız kuleler örüp kaldırım taşlarından
gençliğimi felaket müjdesinde denedim
bana çığ bana boran
ve umarsız aysarı
ah! bunca zararına sevmenin
neresinden dönsem geçmiş zamandı
Nilay Özer
'son-suz-söz'
Sen gözyaşının çürük tadını bilemezsin çocuk..
Alamazsın damla damla sızan ruhunun ceset kokusunu..
Duyamazsın çığlığını..
Ben tadını alır, kokusunu sindirir, çığlığını bastırırım..
Çünkü ben büyüdüm çocuk..
Çünkü ben artık ölü ruhunun ağırlığını taşıyorum..
Canımı acıtamazsın,
Çünkü üstüne basıp geçtiğin ayak izleri benim..
Yolun sonuna geldiğinde,
Yüzleşeceğin benim..
Çünkü ben ruhunu çaldım çocuk!
Onu yedim, sindirdim, bastırdım ve artık yokluğunu duymanı bekliyorum..
Gel çocuk..
Ölü ruhunu al artık benden..
Posanı al,
Ve çek git..