memleketim memleketim memleketim, ne kasketim kaldı senin ora işi ne yollarını taşımış ayakkabım, son mintanın da sırtımda paralandı çoktan, şile bezindendi. sen şimdi saçımın akında, enfarktında yüreğimin, ve alnımın çizgilerindesin, memleketim, memleketim memleketim
yine cisil cisil mi yağıyor yağmur uzun sokağın taşlarına ganitanın kayıklarında martılar gizliden gizliye öpüşüyorlar mı deniz kokulu kentimi düşünüyorum orhan veli'nin istanbula inat anıların şehrini düşünüyorum ayrılıkların ötesinde bir yerden taşbaşının dar sokağından denize inen simitçinin ve hamsicinin sesi geliyor tavada cısır cısır öten tereyağının kokusuna meydanındaki limoncunun tablasına bir hoş olmuşum deniz kokulu kentimi düşünüyorum orhan veli'nin istanbula inat varsın yağsın yağmur cisil cisil üstüne ellerin cebinde ya, yürüyorsun ya o şehrin sokaklarında, yağmurdan sanane yürüyüp gitmeli limana, oradan da mendireğe, taa ucuna kadar ve çökmeli bir taşın üstüne ama karayel patlamış, fırtına varmış, dalgalar adam boyuna geliyorlarmış, ıslanıyormuşsun vakit de akşamlardan bir akşammış sanane kalkanoğlunun pilavını mehmet salih'in çayını bodos'un meyhanesini gülbahçenin dönerini ve pazar sabahlarının vazgeçilmez peynirlisini çekiyor canım deniz kokulu kentimi düşünüyorum orhan veli'nin istanbula inat yeşilin bin tonunu koynunda barındıran yüce karlı dağların bile selam durduğu o güzelim şehre, istanbul'un soğuk ve çirkin akşamlarından binlerce kez....... meydandan kalktık mıydı saate varmaz hamsiköydeyiz konakoğlunda oturur başbaşa sütlaç yeriz naraburnundan eser bir rüzgar, olur içimiz tertemiz bu sene gidemiyorum, seneye birlikte gideriz.
Büyüklerle ben yapamıyorum çocuklar da almıyor beni oyunlarına devlet dairesinde yangından kurtarılmayacak sıkışmış bir çekmece gibiyim açılamıyorum sana Sunay AKIN -o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-
Kabuğunu koparmadan ne bir elmayı soyabildim ne de iyileştirebildim bir yaramı ama karşıma çıkınca kızmadım hiç elma kurduna bendim çünkü bıçağı saplayan onun yurduna
Şair diyorlar benim için bilmiyorum oysa her şiire konmalı mı uyak her yere nedense konamıyor tayyare hay dilimi arı türkçe soksun; uçak
Kaptan olmak isterdim aynanın karşısında eski bir sinema yıldızı gibi ağlayan İstanbul hatlarında bir fırça hafifliğiyle gidip gelen vapurlara
Eskimo bir şair dokunuyor omuzuma ve Kız Kulesi'ni göstererek bırak artık diyor üzülmeyi yedi tepeli bu şehirde şiir okunacak tek yer elbette denizin ortasındaki şu küçük buz dağı
Terzi olsa da babam sökük dikmesini beceremem beni yalnızca sen anlarsın iğnenin deliğinden geçsin diye ipliklerin bir anlık ıslatıldığı dudaklara takılıp kalan annem Sunay AKIN
memleketim memleketim memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi.
sen şimdi saçımın akında,
enfarktında yüreğimin,
ve alnımın çizgilerindesin, memleketim,
memleketim memleketim
yine cisil cisil mi yağıyor yağmur uzun sokağın taşlarına
ganitanın kayıklarında martılar gizliden gizliye öpüşüyorlar mı
deniz kokulu kentimi düşünüyorum orhan veli'nin istanbula inat
anıların şehrini düşünüyorum ayrılıkların ötesinde bir yerden
taşbaşının dar sokağından denize inen simitçinin ve hamsicinin sesi geliyor
tavada cısır cısır öten tereyağının kokusuna
meydanındaki limoncunun tablasına bir hoş olmuşum
deniz kokulu kentimi düşünüyorum orhan veli'nin istanbula inat
varsın yağsın yağmur cisil cisil üstüne
ellerin cebinde ya, yürüyorsun ya o şehrin sokaklarında, yağmurdan sanane
yürüyüp gitmeli limana, oradan da mendireğe, taa ucuna kadar
ve çökmeli bir taşın üstüne
ama karayel patlamış, fırtına varmış, dalgalar adam boyuna geliyorlarmış, ıslanıyormuşsun
vakit de akşamlardan bir akşammış sanane
kalkanoğlunun pilavını
mehmet salih'in çayını
bodos'un meyhanesini
gülbahçenin dönerini
ve pazar sabahlarının vazgeçilmez peynirlisini çekiyor canım
deniz kokulu kentimi düşünüyorum orhan veli'nin istanbula inat
yeşilin bin tonunu koynunda barındıran
yüce karlı dağların bile selam durduğu o güzelim şehre,
istanbul'un soğuk ve çirkin akşamlarından binlerce kez.......
meydandan kalktık mıydı saate varmaz hamsiköydeyiz
konakoğlunda oturur başbaşa sütlaç yeriz
naraburnundan eser bir rüzgar, olur içimiz tertemiz
bu sene gidemiyorum, seneye birlikte gideriz.
Büyüklerle ben yapamıyorum
çocuklar da almıyor beni oyunlarına
devlet dairesinde
yangından kurtarılmayacak
sıkışmış bir çekmece gibiyim
açılamıyorum sana
Sunay AKIN
-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-
Kabuğunu koparmadan
ne bir elmayı soyabildim
ne de iyileştirebildim bir yaramı
ama karşıma çıkınca
kızmadım hiç elma kurduna
bendim çünkü bıçağı saplayan
onun yurduna
Şair diyorlar benim için
bilmiyorum oysa
her şiire konmalı mı uyak
her yere nedense
konamıyor tayyare
hay dilimi
arı türkçe soksun; uçak
Kaptan olmak isterdim
aynanın karşısında
eski bir sinema yıldızı
gibi ağlayan
İstanbul hatlarında
bir fırça hafifliğiyle gidip
gelen vapurlara
Eskimo bir şair dokunuyor omuzuma
ve Kız Kulesi'ni göstererek
bırak artık diyor üzülmeyi
yedi tepeli bu şehirde
şiir okunacak tek yer
elbette denizin ortasındaki
şu küçük buz dağı
Terzi olsa da babam
sökük dikmesini beceremem
beni yalnızca sen anlarsın
iğnenin deliğinden geçsin
diye ipliklerin
bir anlık ıslatıldığı dudaklara
takılıp kalan annem
Sunay AKIN