Bayram Özfırat - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

KUSURU DAİR

İnsanoğlu yapısı gereği çok meraklıdır. Bilinmeyeni, gizli yönleri aramayı sever. Bir hata gördü mü onu teşhir etmenin yollarını araştırır. Hatasız kul olmayacağına göre... her insanın az çok bir kusuru vardır; çünkü insan zayıf yaratılmıştır. Atalarımız bu konuda ne güzel demiş: “Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.” nedense biz birbirimizin kusurunu aramaktan, insaların ayıplarını teşhir etmekten ayrı bir zevk duyarız.

Cenab-ı Hak, Hücûrat Suresi’nin 12. ayetinde kusur arayanlara şöyle uyarıda bulunur: “Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü bazı zan vardır ki günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Kiminiz de, kiminizi arkasından çekiştirmesin. Sizden herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz!.. Allah’tan korkun. Çünkü Allah tövbeleri kabul edendir. Çok esirgeyendir.”

Şair Müverrih Râşid’in şu mısraları insanların bu halini ne güzel  ortaya koyuyor:

     “Bütün halk-ı cihân câsûs-ı ayb-ı yek-dîgerdir hep
     Eder herkes ne sırdır şöhret-i râz-ı nihândan haz.”


İnsan için asıl önemli olan başkalarının kusuru değil, kendi kusurudur. Başkalarının kusurunu araştırdığımız kadar kendi kusurumusu araştırsak, başkalarının kusurunu araştırmaya hiç vaktimiz kalır mı? Hz. Peygamber de bu konuda: “Ey dili ile iman edip, kalben tasdik etmeyenler!.. Müslümanlara eziyet etmeyiniz, Onların gizli taraflarını araştırmayınız. Allah, müslüman kardeşinin gizli taraflarını araştıranın gizliliklerini araştırır. Ve Allah kimin ayıbının peşine düşerse; evinin içinde bile olsa, onu insanlara karşı mahcup eder.” Diyerek bu hasletin yanlışlığına dikkati çeker.

     Eski kutsal kitaplardan birinde şöyle bir metnin yer aldığı rivayet edilir: “Ey âdemoğlu! Sana iki adet torba verdik. Biri önünde, diğeri arkanda. Arkandaki torbada kendi ayıpların, önündeki torbada ise başkalarının ayıpları var. Arkandaki torbaya bakarsan insanların ayıplarına bakmaktan seni alıkoyar.”

Biz ayıp arayan değil ayıp örten olmalıyız. Bu insan olmanın bir  gereğidir. Bizim kültürümüz de bunu emreder. Hz. Peygamber’in dediği gibi: “Her kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah(c.c.) kıyamet gününde onun ayıplarını örter.”  Hep ayıp örten olalım ki ayıplarımız örtülsün. Bu dünya kimseye kalmaz. Çok gözüken ömrümüz, aslında çok azdır. Bu yüzden Yunus bize rehber olmalı:

    “Gelün tanışuk idelüm
      İşün kolayın tutalum
      Sevelim,sevilelim
      Dünya kimseye kalmaz.”


İşin bir diğer yönü de, büyük insanların durumu. Büyük insanların kusurları da büyük olur. Cenap Şehabettin’in ifadesi ile “Hatanın buutlarını hata yapan kişinin mevkii tayin eder. Aynı hata büyükte büyük, küçükte küçüktür.” Nitekim Sâdî de bir kıt‘asında meâlen şöyle der:

     “Eğer yüz beğenilmedik şey bir fakirden sâdır olsa, dostları bunun yüzde birini bilmezler. Ama padişah bir tek kötü iş yapsa ülkeden ülkeye yayılır.”

Kusur aramanın temelinde genellikle kıskançlık yatmaktadır. Kıskançlar ne kadar ilim sahibi de olsa yine bir eksiği bulmaya çalışır. Onlar başkalarının hatalarıyla ayakta kalır.  Eğer kıskanacak bir şey bulamazlarsa hasetlerinden çatlarlar. Bu insanlar için ilim irfan  önemli değil, önemli olan kendilerini geçen biri olmasın. Böyle insanlara yapılacak tek şey acımaktır. Böyle insanlarda da utanacak yüz yoktur. Bu konuda şair ne güzel söylüyor:

Seni zemm eyleyeni medh ile kıl şermende

Eleştiri ile kusur aramayı birbiriyle karıştırmamak gereklidir. Bana göre eleştiri dost kazanmak için yapılmalıdır. Sevdiğimiz insanların kusurlarını etrafa yaymamak niyetiyle, sevdiklerimizin yanlışını beraber düzeltmeliyiz.

Kusur aramak aslında bir psikolojik bir hastalıktır. Bu hastalıktan kurtulmak temennisiyle.

     Tekmîl-i kusûr etmedir âyîn-i  mahabbet
     Noksâna  nazar  eyleyen  ahbâb  değildir.


07 Eylül 2006 Perşembe