Diler Korukçuoğlu - Hakkında Yazdığı Tanıtım ...

Biz hayata dair planlar yaparken başımıza gelenler midir hayat yoksa ihtimaller üstüne donatılmış ütopik bir coğrafya mı?Verilen ömrün % de kaçını mutlu % kaçını üzüntülü geçiriyoruz acaba?Başka bir dille ifade edecek olursak zanlardan mı ibaret bu duygusal tecrübeler?

Peki ya düşünce nedir?Beşeri, diğer bütün canlılardan ayıran temel özelliğin,lütf-ü şahanen olan aklının, hayatını yönlendirmesinde payı nedir?Kaç defa cevap aramak zorunda kaldın bu sorulara kendince? yada itildin mi kucağına bu karmaşanın - ara sırada olsa- hayat okyanusunda...

 

İnsanları gemilere benzetiyorum..Hayat okyanusunda yüzüp duran..Kimisinin varmak istediği liman besbelli ve ulaşabilmek için gelen bütün dalgalara baş kaldırarak asla geri dönmüyor.Kimi ise başıboş kayıklar olarak  doğmuş, okyanusta kaç gün geçirirsem yanıma kar mantığı çerçevesinde avare avare dolaşıyor..Ve kaderine razı olmuş.O da biliyor bir gün yanından geçip giden büyük bir geminin dalgalarıyla sulara gömüleceğini..ve sanki hiç varolmamış gibi okyanusun derinliklerinde kaybolacağını..

 

Ve yine bir kısım kayıklar gibi olan insanlar var ki hayatta onlarında bir limana ulaşma kaygıları yok..Yoksunlar rota belirleyip de o yöne koşmaktan..yoksunlar rüzgarı kendileri için kullanmaktan.Ve daha da vahim olan aslında bunu içselleştirmiş olmaları.. “Ben küçücüğüm, gücüm yetmez.”Bu can sıkıcı söylem gerçekte sürü psikolojisinin bir ritüeli olabilir mi?

 

Hayat okyanusunda kimi insanlarda gemilere benziyor demiştim.Nazlı nazlı salınanların yanında,bir nefes alıp da soluklanmak için ara sıra gelişi güzel limanlara demir atan cinsinden.Orada kaç gece geçirebileceğini umursamadan,geçirse de ne fayda sağlayacağının hesabını gütmeden...

 

Gemilerin uğradıkları limanlarda kiminin daimi yerleri vardır.İz yapmıştır.Tüter yanık yanık..Kimisinin ise yoktur böyle bir şeyi..Bakıp geçmiştir sadece..Görmeyi becerememiştir.Limanlarda iz bırakabilen bir gemi olmak maharet midir?

 

Eğer insanoğlu gemiye benziyor sözümüz doğru ise benimki iki renkten ibaret.Yeşil ve beyaz..Geçmişte çok güzel bir limanda demir atmış olmanın gururuyla salınarak yüzüyor hayat okyanusunda.Ne çok badireler atlattı,geçilmez denilen nice dalgalı suları aşarak o “Şahane” limanına demir attı.Güvendeydi oradayken.Dünyası o limandan ibaretti.Liman sıcacıktı çünkü ..Sevgi ile demirlenmişti kendini biricik limanına...Oysa bi çok liman vardı dünyada gezip görülecek.Ama dinletemiyordum gemime.Hırçın bir çocuk gibi isyan ediyordu söylemlerime.Ve asla vazgeçmiyordu limandan çekip gitmeye..Günler boncuk gibi sayılsa bir diziden ibaret olan liman sevdası nihayete erdi bir gün..Liman başka bir sarıyı beğenmiş,bütün gönlünü ona tahsis etmişti.Çekip gitmek kalıyordu benim gemime sorgusuz sualsiz..Neticede biliyorum ki “Ayrılık da sevdaya dahil.”

 

Gemim alıp başını sessizce salındı tuzlu okyanuslara o günden sonra..Rotasız bıraktı kendini..Tam ortasında bir delik peyda oldu.Günden güne büyüdü.Acıtarak büyüdü yürekleri.Şimdi yaşlı bir gemi..Mapus demi ömrün son baharında amansızca yüzüyor.Yüzüyor mu acaba gerçekten?Yoksa dalga nereye savursa oraya mı gidiyor?Yanından geçip giden diğer gemilerin ışıklarına takılıyor ara sıra gözleri...Ama ne fayda..İçindeki delik büyüdükçe büyüyor.Ve yeni bir limanın sıcaklık özlemiyle yansa da bir türlü cesaret edip yanaşamıyor.