lk temas. Akıl eşyaya dokunuyor. Yalnızlığına çare arıyor. Boşluğu dolduruyor irade. Şuurun şavkı vuruyor eşyanın yüzüne. İnsanın biricikliği her bir şeyin köşesinde kristalleşiyor. Yakınlık parmak uçlarına taşıyor. Hasret parmak izi bırakıyor yüzeylerde. Cansızlar, insan elinde can buluyor. Soğuk cisimler, insan sıcağıyla tanışıyor. Yön kazanıyor noktalar. Eşyanın yüzünde yara açıyor parmak uçları. Yoğrulmaya hazırlanıyor cümle katılıklar.
Dokunmak, sıcak saydam bir nehir gibi. Her yerde, her köşede, her kuytuda, her an, her şekilde akıyor dokunuşlar. Kılcal damarlar yayılıyor hayatın loşluklarına. İpeksi bir ağ olup nefesleri avlıyor, sessizlikleri sarıyor.
Her an’ın biricikliğini benzersiz parmak uçlarıyla duyumsuyor insan. Her bir şeyin ‘özge’liği sıcak temasın yanağında alevleniyor. Özne nesneye eğiliyor. Eşya tenin kıvrımlarına sığınıyor. Cansızlar can buluyor sinir uçlarında.
Parmak izleri biricik insanın. Her insanın parmak ucu, bi’tane, yegâne. Böyle olmasaydı, yaşamaz mıydı insan? Eksilir miydi itibarı? Hayır; ‘olmazsa olmaz’ değil parmak uçlarının biricikliği. Parmak uçları biricik olmasa da yaşayabilir insan. İnsanın parmak uçları ‘biricik’ olmasa da olur. Biricik parmak ucuyla, insan hiç var olmasa da olur. ‘Vazgeçilmez’ değil insan. Hiçbir insan bir başka insan için vazgeçilmez değil. Yokluğunda hiç kimse aramadı, olması gerektiğine inanmadı. Ama şimdi parmakla gösteriliyor, biricik parmak uçlarının işaret ede ede yetmediği eşsizlikte var oluyor.
Parmak izi, insanın her dokunuşunu eşi olmayan bir mühür yapıyor. İnsanın ‘sıradan’ saydıklarının ‘özel’ olduğunu belgeliyor. Her dokunuşun biricik olması, her dokunulanın da biricik olması gerektiğine işaret ediyor. Her şey bir kere var; her anda bir kere var insan. Tekrarı yok hiçbir dokunmanın. Bir dahası yok hiçbir an’ın. Her an bir parmak izi insanın alın çizgilerinde. Nefesi bir kere. Sesi bir kere. Sözü bir kere. Sonsuzca dikleşen bir varlık dağının zirvesinde. Bir andan bir sonraki an’a geçen yok; her şey her an yeni var ediliyor. Zamanın parmak uçlarında yine yeni yeniden dokunuyor insan.
Suçluları yakalamak için kaydediliyor parmak izleri. Bir silahın tetiğinde, kanlı bir bardağın kenarında, bir kapının kulpunda, bir gömleğin yakasında. Karanlık eylemlerin tortusu oluyor parmak izleri.
Parmak izlerinden yakalanıyor insan. Hesabı parmak uçlarından başlıyor. Parmak uçları, hiçbir şeyin hesapsız olmadığı gerçeğini vuruyor eşya üstüne. İnsanın sorumsuz olamayacağını kazıyor her noktaya… Hesapsız var değil insan. Her dokunuşu kayda değer. Her temasının kaydı var.
Tenlerde gezinen parmaklar, tuşlara vuran parmak uçları bir kıyamet haberini büyütüyor. “Niye yemin etmeyelim ki, o kıyamet/kalkışım gününe!” Cümle varlığın insanın parmak uçlarına dokununcaya kadar yokluktan ayağa kaldırıldığı gün, bugün. “Niye tanıklığa çağırmayayım ki, kendini kınayan nefsi!” Parmak uçlarından çıkandan pişman olur insan. Parmak izlerinden yakalanır insan. Seçtiği düğmeler, bastığı butonlar, dokunduğu tuşlar iki yakasına yapışır insanın. Utanır. Kendine kanar. Kendini kınar insan. “Sanır mı ki insan, kemikleri yine bir araya getiremeyiz?” Yitirince parmak uçlarını hesaptan kurtaracağını mı sanır insan. Silinince parmak izleri sorgudan kaçtığını sanır insan.
İnsanın kendisi bir parmak ucu. Tepeden tırnağa parmak izi. Şuurun varlığı teması. İradenin eşyadaki kıpırtısı. Kâinatın yüzünde bir parmak izi insan. Kendine özgü. Kendince var. “Hiç mümkün müdür ki, parmak uçlarına kadar yeniden tasvir edilmesin insan?”
İnsan tepeden tırnağa parmak izi. Mührünü bırakıyor yeryüzüne. D/okunuyor her nefeste.
De ki O Allah Ehad’dir; parmak ucuna kadar biricik eyler insanı; diler ki sıradan ve olağan olmasın dokunuşu insanın. [De ki O Allah] Samed’dir; parmak ucuna kadar taşırdığı kâinata muhtaç etmez insanı; diler ki dokunduğu hiçbir şeye tenezzül etmesin insan. [De ki O Allah] doğurmamıştır; her an yeni yaratır eşyayı; bir an’ı bir sonraki an’a ana etmez. Diler ki, biricik parmak uçları, biricik ân’a dokunsun, tekrarı olmasın mekânın da. [De ki O Allah] doğurulmamıştır; ilk defa yaratır her şeyi; bu an’ı bir önceki an’dan ödünç almaz. Diler ki parmak uçlarının benzersizliğine değsin, dokunduğu eşya da; yinelenir gibi görünse de yeni olsun. [De ki O Allah]’ın benzeri ya da dengi yoktur; olmazları oldurur, parmak uçlarından ve parmak uçlarına dokunan her şeyden başlayarak baştan başlatır hayatı.
Dokunmak, sıcak saydam bir nehir gibi. Her yerde, her köşede, her kuytuda, her an, her şekilde akıyor dokunuşlar. Kılcal damarlar yayılıyor hayatın loşluklarına. İpeksi bir ağ olup nefesleri avlıyor, sessizlikleri sarıyor.
Her an’ın biricikliğini benzersiz parmak uçlarıyla duyumsuyor insan. Her bir şeyin ‘özge’liği sıcak temasın yanağında alevleniyor. Özne nesneye eğiliyor. Eşya tenin kıvrımlarına sığınıyor. Cansızlar can buluyor sinir uçlarında.
Parmak izleri biricik insanın. Her insanın parmak ucu, bi’tane, yegâne. Böyle olmasaydı, yaşamaz mıydı insan? Eksilir miydi itibarı? Hayır; ‘olmazsa olmaz’ değil parmak uçlarının biricikliği. Parmak uçları biricik olmasa da yaşayabilir insan. İnsanın parmak uçları ‘biricik’ olmasa da olur. Biricik parmak ucuyla, insan hiç var olmasa da olur. ‘Vazgeçilmez’ değil insan. Hiçbir insan bir başka insan için vazgeçilmez değil. Yokluğunda hiç kimse aramadı, olması gerektiğine inanmadı. Ama şimdi parmakla gösteriliyor, biricik parmak uçlarının işaret ede ede yetmediği eşsizlikte var oluyor.
Parmak izi, insanın her dokunuşunu eşi olmayan bir mühür yapıyor. İnsanın ‘sıradan’ saydıklarının ‘özel’ olduğunu belgeliyor. Her dokunuşun biricik olması, her dokunulanın da biricik olması gerektiğine işaret ediyor. Her şey bir kere var; her anda bir kere var insan. Tekrarı yok hiçbir dokunmanın. Bir dahası yok hiçbir an’ın. Her an bir parmak izi insanın alın çizgilerinde. Nefesi bir kere. Sesi bir kere. Sözü bir kere. Sonsuzca dikleşen bir varlık dağının zirvesinde. Bir andan bir sonraki an’a geçen yok; her şey her an yeni var ediliyor. Zamanın parmak uçlarında yine yeni yeniden dokunuyor insan.
Suçluları yakalamak için kaydediliyor parmak izleri. Bir silahın tetiğinde, kanlı bir bardağın kenarında, bir kapının kulpunda, bir gömleğin yakasında. Karanlık eylemlerin tortusu oluyor parmak izleri.
Parmak izlerinden yakalanıyor insan. Hesabı parmak uçlarından başlıyor. Parmak uçları, hiçbir şeyin hesapsız olmadığı gerçeğini vuruyor eşya üstüne. İnsanın sorumsuz olamayacağını kazıyor her noktaya… Hesapsız var değil insan. Her dokunuşu kayda değer. Her temasının kaydı var.
Tenlerde gezinen parmaklar, tuşlara vuran parmak uçları bir kıyamet haberini büyütüyor. “Niye yemin etmeyelim ki, o kıyamet/kalkışım gününe!” Cümle varlığın insanın parmak uçlarına dokununcaya kadar yokluktan ayağa kaldırıldığı gün, bugün. “Niye tanıklığa çağırmayayım ki, kendini kınayan nefsi!” Parmak uçlarından çıkandan pişman olur insan. Parmak izlerinden yakalanır insan. Seçtiği düğmeler, bastığı butonlar, dokunduğu tuşlar iki yakasına yapışır insanın. Utanır. Kendine kanar. Kendini kınar insan. “Sanır mı ki insan, kemikleri yine bir araya getiremeyiz?” Yitirince parmak uçlarını hesaptan kurtaracağını mı sanır insan. Silinince parmak izleri sorgudan kaçtığını sanır insan.
İnsanın kendisi bir parmak ucu. Tepeden tırnağa parmak izi. Şuurun varlığı teması. İradenin eşyadaki kıpırtısı. Kâinatın yüzünde bir parmak izi insan. Kendine özgü. Kendince var. “Hiç mümkün müdür ki, parmak uçlarına kadar yeniden tasvir edilmesin insan?”
İnsan tepeden tırnağa parmak izi. Mührünü bırakıyor yeryüzüne. D/okunuyor her nefeste.
De ki O Allah Ehad’dir; parmak ucuna kadar biricik eyler insanı; diler ki sıradan ve olağan olmasın dokunuşu insanın. [De ki O Allah] Samed’dir; parmak ucuna kadar taşırdığı kâinata muhtaç etmez insanı; diler ki dokunduğu hiçbir şeye tenezzül etmesin insan. [De ki O Allah] doğurmamıştır; her an yeni yaratır eşyayı; bir an’ı bir sonraki an’a ana etmez. Diler ki, biricik parmak uçları, biricik ân’a dokunsun, tekrarı olmasın mekânın da. [De ki O Allah] doğurulmamıştır; ilk defa yaratır her şeyi; bu an’ı bir önceki an’dan ödünç almaz. Diler ki parmak uçlarının benzersizliğine değsin, dokunduğu eşya da; yinelenir gibi görünse de yeni olsun. [De ki O Allah]’ın benzeri ya da dengi yoktur; olmazları oldurur, parmak uçlarından ve parmak uçlarına dokunan her şeyden başlayarak baştan başlatır hayatı.