Ahmet Cengiz - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

merhaba .....
Yolunuz bu sayfaya düşerde bu yazıları okursanınz,aramızda az da olsa bir iletişimin temelleri atılmış demektir.Kısaca kendimi anlatmaya çalışayım:Her insan bir dünyadır sözüne inanan insanlardanım.İnsanın sırlarla dolu,keşfedilmesi gereken canlı olduğuna inanırım.İnsanlar yaşanırken ön yargılara kapılmadan,paylaşım esas alan, dürüstlük temelinde ilişkiler kurulması gerektiğine inanırım.İnsanların:
'YAŞAMAK BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE'
sözünü akıllarından çıkarmadan yaşamaları gerektiğine inanırım.Samimi,dürüst,eleştiren eleştirilmeye açık bir yapıya sahipseniz ve her işin emek harcamadan yaşanmayacağına inanıyorsanız bana her konuda yazabilirsiniz.Bu sanal ortamı,arkadaşlık,dostluk, ve paylaşım aracı olarak kullanabiliriz.Bu yüreğin çağrısına cevap vermeye hazır mısınız?



Yürek Çağrısı

Acılı yağmurlarla düşmüşüm yere
Tatlı su göllerine akamıyorum
Yüzüm yüreğim deprem dalgası
Bu gül kıyımlarına bakamıyorum
Her sevi bir türküdür bağrımda
Her öfke bir ağıt
Ağıtlar kuşatmış dört yanımı
Kendi türkülerimi haykıramıyorum

Şarkılarla bezeniyor ufuklar
Yüreğim patlıyor dağbaşlarında
Yüreğim
Sancımı duyar mısın yaralarında
Kuş seslerinde yas nağmeleri
Şarkılar sabır ve çile makamında

Mendilimde öfke çıkınımda bilinç
Uykusuz kalır mısın kitaplarıma
Dudaklarımda hüzün
Avuçlarımda sevinç
Kulak verir misin çığlıklarıma
Dağları aşarak gelmişim sana
Demir kapıları kırarak
Işık olur musun karanlıklarıma

İsterim ki senden
Yaylalarda otlak olasın
Ovalarda ırmak olasın
Yayılasın göğsümün kırlarına
Sarasın beni sarasın

Dalların sevdası düşmüş toprağa
Olgun meyvelere hasret gençliğimiz
Zamanın billur çağlayanı
Gürül gürül akarken avuçlarımızda
Bir damla yağmur adına
Yakarmış dağbaşlarında yüreğimiz
Gökyüzünde sanılmış bütün yaşam
Gökyüzüne çivilenmiş ellerimiz

Ateşler yine parlıyor dağlarda
Dolular yine kırıyor çiçekleri
Gecenin karnına inerken şafağın tekmeleri
Bulutları delen ışıklar
Ezik ve kinli
Aydınlık iri
Sanki kocaları işkencede kadın gözleri

Nasıl kapanır bu kanayan yara
Nasıl anlatılır ki sana bu hal
Terimde tuz gözyaşımda bal
Bağdaş kurar mısın soframa
Gözlerimde umut yüreğimde aşk
Ölümleri boşlayıp düşer misin sevdama

İsterim ki senden
İnancıma aşık olasın
Zindanıma ışık olasın
Yürüyesin gönlümün yollarına
Sorasın beni sorasın

İnce kabukları zorlanıyor zamanın
Gelecek damlıyor yorgun havuzlara
Damlalarla yılların gelin yüzü
Suların üstünde koskoca bir çağ
Umutlar sığmaz oluyor alanlara

Baharda gazel dökme bahçelerime
Ben yaşamayı bilmez miyim
Çocuklarım okul yollarında

Okullarım sabah kollarında
Sanki güzellikleri görmez miyim
Papatya beyazlığında ölüm sarısı
Karanfil kıvrımlarında kan
Bu çiçekler uğruna ölmez miyim
De gülüm ben seni sevmez miyim

Bahar değil acı yükleniyor dallarıma
Yapraklarımda ayrılık
Meyvelerimde gurbet
Vuslat olup gelir misin kollarıma
Ellerimde kış saçlarımda kar
Cemre olup düşer misin toprağıma

İsterim ki senden
Yılgınlıkta inanç olasın
Zulme karşı direnç olasın
Gömülesin aşkımın sularına
Göresin beni göresin

Göresin ki destan edesin
Söyleyesin dillerden dillere
Bir türkünün dizelerinde
Bir kavalın nağmelerinde
Alıp başını gidesin
Bağrı yanık yeller üstünde
Güneşin rengiyle düşesin ufuklarıma
Kırasın karanlıklarımı kırasın

Kaynak: Soframda Kaval Sesi
Adnan Yücel


Ellerinize Ve Yalana Dair
________________________________________
Bütün taslar gibi vekarli,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanlari gibi battal, agir
ve aç çocuklarin dargin yüzlerine benziyen elleriniz.
Arilar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumusakliklarini hasin derilerinin altinda gizleyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda degil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarim,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsiniz,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsiniz.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasiya,
göçüp gidersiniz bu her dali yemis dolu dünyadan.
insanlar, ah, benim insanlarim,
hele Asyadakiler, Afrikadakiler,
Yakin Dogu, orta Dogu, Pasifik adalari
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanlarin yüzde yetmisinden cogu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalginsiniz,
elleriniz gibi merakli, hayran ve gençsiniz.
Insanlarim, ah, benim insanlarim,
Avrupalim, Amerikalim benim,
uyanik, atak ve unutkansin ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandirilir,
kolay atlatilirsin...
Insanlarim, ah, benim insanlarim,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çiplak baldirlari kizlarin,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayisigi,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden baska her sey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçik gibi itaatli,
elleriniz karanlik gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldigimiz
bu ölümlü, bu yasanasi dünyada
bu bezirgan saltanati, bu zulüm bitmesin diyedir.


________________________________________
Nazım Hikmet

Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,
afrodizyakların en etkilisi,
sevdanın suç ortağısın.

Yapma bunu bana! ..

Bahar, yalvarırım çek git işine! ..

Salma üstüme çiçeklerini, aklımı çelme! ..

Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde;
sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.

Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...

Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...

Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu,
toprakta türlü çeşit börtü böcek...

Yapma bunu bana bahar,

Böyle üstüme gelme! ..

Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı...

Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...

Kalbimin buzları erimiş.

Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...
bir de sen çıldırtma beni...

Krizdeyim ben... Tembelliğin sırası değil, uyamam sana...

Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol.

Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...

Bulutların üşüşmesin başıma...

Girme kanıma benim... yoldan çıkarma! ..


Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi,

Sevdanın suç ortağısın.

Kıyma bana! ..

Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi
azdırıp sonra birden çekip gideceksin.

Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir
kuraklığın ortasında terk edeceksin...

O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...

Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin

uçuştuğu günbatımları...

Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...

Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgârlarında...

Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak;
damar damar çatlayacak ruhumuz...

Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden...
Yüreğim viraneye...

Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...

Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.


İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...

İş açma başıma...

Git işine!

Yoldan çıkarma beni! ...


Can DÜNDAR