Âşık Çağlari Muammer Çalar - Hakkında Yazdığı ...


Âşık Çağlari Muammer Çalar Hazırlayan : Özlem ÜNALAN
SAZIN VE SÖZÜN SULTANLARI -YAŞAYAN HALK ŞAİRLERİ VIII
MUAMMER ÇALAR -(ÂŞIK ÇAĞLARÎ)

Muammer Çalar, 15 Mart 1965’de Karaman’da doğmuştur. Aşık, doğumuyla ilgili anılarını şöyle dile getirir “Karaman Morcalı Köyünde bir yaz günü ekin dağında doğmuşum. Göbeğimi babam kesmiş, o zamanlarda doğan çocukları ilkokula başlayana kadar nüfusa yazdırmazlarmış nitekim bende ilkokula başladıktan sonra nüfusa yazılmışım ve 15 Mart 1965 nüfus cüzdanıma sahip oldumsa da annem hep seni ekin dağında yığının dibinde doğurdum der.”
Çalar, ilkokulu köyünde okumuş daha sonra ailesiyle Hollanda’ya yerleşmiştir. Hollanda’da 18 yaşına kadar okuma zorunluluğu nedeniyle orada yeniden okula başlamış, bir yıl dil, iki yıl da meslek okuluna gitmiştir. Okulu bitiremeden iş hayatına atılmıştır. Temizlik, tekstil gibi sektörlerde çalışmış, 5 yıl kadar işverenlik yapmış, tekstil atölyesi açmıştır. Daha sonra restorant ve kahve çalıştırmış, sağlığının bozulması nedeniyle 7 yıl kadar ankilozon rahatsızlığı yüzünden çalışamamıştır. Bu yedi yıl içinde tekrar üç yıl grafik okuluna gitmiş, 9 dalda sertifika almış ve 3 yıl gönüllü olarak 50 yaş üstü Hollandalılara bilgisayarlı grafik dersleri vermiştir.
1987’de Ayşe Hanımla evlenmiştir. 1988’de Gülhan ve 1990’da Atike isimli kızları, 1995’de de Erkan isimli oğlu doğmuştur. Gülhan ve Atike hukuk bölümünde oğlu Erkan’da lise 2. Sınıfta okumaktadır.
Onun yaşam öyküsü pek çok insan için bir örnektir. Söylediği sözlerde ve yazdığı şiirlerde gerek çektiği acıları, gerek yaşama gücünü gerekse ailesine duyduğu derin sevgiyi görmek mümkündür. 1997 yılında belinde başlayan rahatsızlıktan dolayı çalışamaz olmuş, tedavi için başvurduğu hastane uzun araştırmalar sonucu ankilozon olduğunu bununla yaşaması gerektiğini açıklamıştır. O dayanılması güç ağrılar içinde yaşam mücadelesi verirken kendisini edebiyata, sanata, saza söze vermiştir. Bilgisayarla internetle tanışınca, bilgisayar sayesinde tekrar okula başlamış grafik öğrenmiş, gönüllü yaşlılara dersler vermiştir. Bu onun hayata karşı duyduğu yaşam mücadelesinin ürünüdür. Onun mısraları adeta sevgi kokar, umudunu yitirmiş pek çok insan için bir kapı aralar. Eşini ailesini çok seven âşık bunu her fırsatta dile getirmektedir Ona ailesini sorduğumuzda Âşık Çağlar’ın verdiği ilk cevap “eşimle Karaman’da bir yaz günü görücü usulüyle tanışıp evlendim, iyi ki de evlenmişim, birbirimizi çok sevdik hala da ilk günkü gibi âşığız” olur. Yıllar önce görücü usulüyle evlendiği eşine ilk günkü gibi duyduğu aşkı onun şiirlerinde görmek mümkündür.
Muammer Çalar, 2004 yılında Karaman’ın Ayrancı Kasabasına bağlı Ambar köyünde görev yapan Doktor Suat Kıyak’a gitmiş, onun uyguladığı tedavi ile dördüncü günde ağrıları yok olmuş ve bir yıl içerisinde kendini toparlayarak işe başlamıştır. Çağlarî şimdi ise Hollanda’da Türk döneri üreten bir fabrikanın mamullerini pazarlamakta bu vesile ile sık sık seyahat edip gezme imkânı bulmaktadır.
Çalar, âşıklığa başlamasını şu sözleriyle anlatır: “Ben henüz çocuktum köyde oturuyorduk. Anneciğimin okuması yazması yoktu, babamsa okumayı yazmayı askerde öğrenmiş.1969 yılında Hollanda’ya çalışmaya giden babacığımdan gelen mektupları annem okutmak için ablama ve ağabeyime ne diller döker ne vaatler ederdi buna rağmen onlar annemin mektuplarını okumamakta ve geri babama cevap yazmakta pek yavan davranırlardı. Anacığım o mektubu koynunda gezdirir ne zaman aklına gelse onu öper koklar yüzüne sürer ağlardı. Bu durum beni çok yaralardı ve ben anneme “anne beni okula gönder ben senin mektuplarını okuyacağım, cevabını babama yazıvereceğim” derdim bana “a yavrum sen daha küçüksün gelecek yıl seni okula alacaklarmış” derdi ve ben okula başlayıp birinci sınıfta fişlerdeki harfleri tanıyıp okumaya başlayınca aynı provayı annemle mektuplar üzerinde yapmaya başladık hele 2.sınıfta annem söyleyip ben yazdığım mektuplar babama ulaşıp cevaplar gelmeye başlayınca mektuplaşmamız arttı. Anacığım her mektup yazdırdığında sonuna haydi birde destan yazalım der, o söyler bende yazardım. Bu benim çok hoşuma giderdi, anneme sorar dururdum anneme “bu destanı nasıl söyledin, nereden bilirsin” diye sorduğumda annem de bana saatlarca anlatırdı. “Yunus Emre varmış ilahiler söylermiş, Karacaoğlan varmış güzellere yakımlar yakar dururmuş, insanlar yavuklusuna ahvalini destanla deyiverir, Nuri Dayın gibi âşıklar var onlar da sazıyla destanını söylerler derdi.
1978’de ilkokul bitti yaz tatilinde köyümüze inşaat ustası olarak bir Halil İbrahim usta geldi. Amcam Recep Çalar’ın evini yapmaya bende amcamın evi olması münasebetiyle yardımcı oluyorum taş, kum, çakıl taşıyorum. Halil İbrahim usta Karacaoğlan’ın şiirlerini ezbere saatlerce sesli okurdu,çay saatlerinde,yemek saatlerinde benim çok ilgimi çektiğini fark edince ben ne zaman duvar örme sırasında onun yakınına yaklaşsam bana ayrıca bir şiir okuyuverirdi.İnşaat 15 sonra bitti ve İbrahim usta geldiği Dağal Köyüne geri dönmeye hazırlanırken beni çağırıp bir kitap hediye etti eski, yarısı yırtık pırtık bir kitap. Bu kitap Karacaoğlan’ın hayatı ve şiirleriydi kaç kez okudum, her günüme o kitap yerleşti ve ben İstanbul’a çalışmaya gittim, meslek öğrenmeye ufak bir terzi atölyesinde işe başladım, anneme yazdığım mektuplarda Karacaoğlan’ın şiirlerinden yazar gönderirdim, bu böyle devam ederken kendimde şiirler yazmayı denedim 1980 Hollanda ya gelince gurbetlik hasretlik mektup trafiğini iyice hızlandırdı bu mektuplarda anamdan bana geçme alışkanlığım sürdü gitti ve bir şiir defteri oluşturmaya karar verdim. Yazdığım şiirleri herkesten gizliyordum. Bir gün eve geldiğimde şiir defterimi bulamadım anneme sorduğumda “ a kuzum babam odanı topladıydı, senin defteri de yırtıp atmış” demez mi dünyam yıkıldı çok ağladım ve babamla tartışıp evi terk etme kararı aldım.Odama girdim çantamı hazırladım tam kapıdan çıkarken babam kolumdan tutup ,“oğlum beş dakika bir konuşalım sonra git nereye istersen” dedi.Ve beni karşısına oturtup konuşmaya başladı. “Bak oğlum sen çok güzel bir şey yapmaya çalışıyorsun ancak bilgisizliğinden yalan yanlış yapıyorsun. Şiir nedir desem bana anlatabilir misin” dedi? Benden cevap yok. “Babam bak oğlum şiir bir toplumun yüzünün akıdır. Toplumlar ozanlarıyla, yazarlarıyla, şairleriyle, sanatıyla övünürler. Madem şiir yazacaksan ben derim ki var git önce bir araştır incele bak senden öncekiler ne yazmış neden yazmış nasıl yapmış kendini bilgiyle donat ki adam gibi şiir yazabilesin böyle kır kültürüyle yazılan şiirin hiç bir edebi değeri yoktur.” Deyince hemen kalkıp babamın elini öptüm af diledim sarılıp ağladık ikimizde birbirimizden özür diledik barıştık. O günden sonra kendimi kitaplara verdim işin dışında kalan zamanımı okumaya ayırdım 3 yıl tek kelime şiir yazmadan sadece okudum araştırdım, ozanlarımızın şairlerimizin elde edebildiğim kadar yapıtlarını inceledim, bir oda dolusu kütüphanem oldu.”
1983 yılında yazdığı ilk şiiri “Yıkılası Gurbet Eller “bestelenip türkü olmuş daha sonra da “Hoşgörü” adlı albümünde yayınlanmıştır.

Yıkılası Gurbet Eller

Kader attı gurbet ele
Gözyaşlarım döndü sele
Mesken tuttuk gurbet sende
Yıkılası gurbet eller

Aramızda sıra dağlar
Akşam oldu yaram kanar
Sel oldu gözyaşım çağlar
Yıkılası gurbet eller

Batsın şu Alman'ın eli
Dilime benzemez dili
Hasretlik tükettin beni
Yıkılası gurbet eller

Çağlarî’ ye mevsim boran
Yok gurbette halim soran
Çok olur garibe vuran
Yıkılası gurbet eller

Karamanlı Merhum âşık Mevlevî (Nuri Uzun) Muammer Çalar’ın dayısıdır. Amcası Hikmet Çalar da Karaman yöresinde saz, cümbüş, keman, ud gibi bütün telli çalgıları ustaca çalan mahalli bir sanatçıdır. Bu iki isim ailesinde ki geleneğe bağlı iki önemli isim olmakla birlikle kendisine de ustalık eden kişilerdir. Onun söz ustalarından biri de İsa Oğuzdur. Onunla 1986’da Karaman’da saz alırken tanışmıştır. İsa Oğuz onun Âşık Mevlevî’nin yeğeni olduğunu ve Çalar’ın da şiir yazdığını öğrenince onunla görüşmeye başlamış. Muammer Çalar şiirlerini ona göndermiş, İsa Oğuz teknik yönünden eksiklerini belirtmiş ve onun bazı şiirlerini yayınlamıştır.
Âşık kollarından herhangi birine mensup değildir.Şiirlerini çoğunlukla heceyle yazmakla birlikte aruz denemelerinde de bulunmuştur.Şiirlerini irticalen icra etmemektedir.Genellikle yazdığı şiirlerini aynen muhafaza etmekte, hiç beğenmediği şiirlerini de imha etmektedir.Eskiden şiirlerini defterinde muhafaza eden âşık, teknolojinin getirdiği olanaklardan faydalanarak artık şiirlerini bilgisayara kaydetmektedir.Ayrıca şiirlerini www.ifksan.com , www.caglari.com adreslerinde yayınlamakla çeşitli edebiyat siteleriyle de paylaşmaktadır.Âşık makamları ve âşık meclislerinde ki düzenler hakkında bilgi sahibi değildir. Kendisi henüz rüya ve bade tecrübesi yaşamamıştır. Karacaoğlan, Âşık Veysel, Yunus Emre, Dadaloğlu,Mahsunî Şerif onun usta olarak gördüğü geleneğin en büyük temsilcileridir.Zaman zaman katıldığı programlarda atışmalara katılan âşık fasıl düzenlerini pek bilmemektedir.Şiirlerini dergi, antoloji ve internet sitelerinde yayınlamakta, vakıf, dernek, ve üniversitelerin yaptığı etkinliklerde şiirlerini icra etmektedir.Amsterdam’da ki bir dernek tarafından 2004’te “Gurbetten Sılaya” isimli şiir kitabı bastırılmıştır.1997’de “Hoşgörü” isimli ilk albümü Akbaş müzik tarafından , 2004’te “Hoşgörü 2” adlı albümü Türk Evi Araştırmalar Merkezi Amsterdam sponsorluğuyla Özdiyar müzik tarafından yayınlanmıştır. 2010’da Hoşgörü 3 adlı albümü Atlas döner sponsorluğuyla temmuz ayında Hollanda da yayınlanmış fakat henüz Türkiye’de basılması için bir şirketle anlaşması yapılamamıştır.
Muammer Çalar başından geçen ve kendisini çok etkileyen bir olay üzerine aşağıda ki şiiri yazmış daha sonra onu besteleyerek, müzik albümünde yayınlamıştır.
“Çok sevdiğim arkadaşım Salih Bulut Amsterdam’da hapishaneye düştü ve ben onu ziyarete gitmiştim. Bir gün sonra çocuklarını hapishaneye ziyarete götürecektim, sabaha hapishaneden ölüm haberi geldi ve inanamadım çocuklarını hapishaneye değil morga ziyarete götürmek zorunda kaldım. Bu talihsiz olay üzerine arkadaşıma şu ağıtı yazdım ve besteledim.”
PERİŞAN
Acı haberin dost yürekler yakar,
Kuzular ağlaşır sızı perişan
Kader mi firgât mi nedir tecelli,
Yazılar içinde yazgı perişan

Elini tuttum da buz gibi tenin,
Yüzüne baktım da değişmiş rengin,
Beş arşından giymiş beyaz gömleğin,
Ütüsü perişan düzü perişan

Sonsuzluk uykusu sarmış bedeni,
Uyan dedim uyan duymuyor beni,
Nicedir matemin sefil Çağlarî
Sazında inleyen sözün perişan

Âşıklık geleneğinin yaşamasında âşıklara düşen görevleri Çalar şöyle sıralamaktadır:
1) Âşığım diyen, mahlası olan âşıklarımız tarihin omuzlarına yüklediği ağır yükün bilinciyle hareket etmelidir.
2) Dernekler kurmalı, bir çatı altında kurumlaşıp çalışmalarını dünyanın dört bir yanına sesini duyurmalıdır.
3) Bu kurumlar yeni âşıkların yetişmesini sağlayan bir okul görevler üstlenmelidir.
4) Sürekli dayanışma içinde olup herkesin dalında uzmanlaşması için yardımcı olunmalıdır.Örneğin benim şiir veya saz tarzımda eksikliler arızalar varsa bunu dostane bir şekilde benim düzeltmeme yol gösteren olmalıdır.
5) Her yaptığını beğenmekten ziyade her zaman en iyisini yapmak için çaba ve gayret sarf edilmelidir.
6) Âşıklarımız Yunusça düşünüp Pir Sultanca söylemeliler birliğe, dirliğe, barışa, hoşgörüye giden yolu açmalılar, siyaseti ve ideolojiyi sanatlarından uzak tutmalıdırlar.
Kendini yetiştirmeden âşığız diye ortaya çıkan kimselerden yakınan ve bu konuda medyanın duyarsızlığını eleştiren Çalar, devlet ve üniversitelerden beklentisini şöyle ifade etmiştir:
“Devlet yaşan ozanlarımıza sahip çıkmalı, her yıl en başarılı olanları ödüllendirmeli ki geriden gelen adayları heveslendirmelidir. En azından yılda bir iki organize ile bu yaşayan ozanlarımız bir araya getirip toplumla buluşturulmalı ve gerçek âşıkların, ozanların en azından hayat sigortası sağlanmalı ilerde emeklilik hakkı tanınmalıdır. Üniversiteler ozanlarımız ve halk kültürümüz ve edebiyatımızla ilgili araştırmalar yapmalı edebiyat derslerinde tercih ettiği ozanlarımızın çalışmalarına da yer vermeliler ve bunu yaparken de tarafsız olabilmeliler ki ağırlığı sünni ozanlara verip alevi ozanlarımızı rencide edip küstürmemelidirler. Maddi durumu olmayan âşıkların şiirlerini kitap olarak bastırarak onları ölümsüzleştirmelidirler.”
KON TV, KGRT ve TRT’de programlara katılan âşık, MESAM, ANASAM, İLESAM TÜRKEVİ, SMHO derneklerine üyedir. İFKSAN’ın(insan fikir kültür sanat hoşgörü derneği) kurucusu ve başkanıdır.
1988 Karaman Âşıklar Derneğince düzenlenen Karaman, Konya civarı amatör âşıklar ve şairler yarışmasında jüri “Hamdolsun” isimli şiiriyle jüri özel ödülüne layık görülmüştür.

Gönül atım girdi dostun bağına,
Çoban olduk ormanına dağına
Bir damladan aktık dost ırmağına,
Sel olup çağlayıp aktık hamdolsun

Aşk menendin içip nâra garıldık,
Ne o dosta küsüp yâra darıldık
Toprak idik, takla takla yarıldık,
İkilik kininden geçtik hamdolsun

Arıyız uçarız kırmızı güle,
Güller nazik ola dertli bülbüle..
Çağlarî der: ahvalimiz Kâmile,
Sual edip açtık, açtık hamdolsun.
.
Ozanlık ve âşıklık kavramları, Çalar için aynı şeyi ifade eder. Ona göre ozan da, âşık da evrensel sorumluluk bilinciyle hareket eden misyonun gereğini yapandır. Onun en büyün misyonu aşk, doğa, özlem, ölüm, ayrılık, ve toplumsal sorunlarımızı tema olarak seçip, onu hoşgörü hamuruyla yoğurmak nakış nakış işlemektir. Cem törenleri hakkında hiçbir bilgisi yoktur fakat âşık kahvehaneleri yakından tanır. “Âşıklar kahvehanesi bir âşıklar derneğidir, orada haftanın belli günlerinde sıra geceleri gibi musiki meşk edilir ustalar ve çıraklar karışık şiirler icra ederler ve sonra acemiler hünerlerini sergiler ustalar tarafından denetlenilirler, başarılı olanlara sembolik ödüller, başarısız olanlara ek derslere devam etmeleri önerilir. Bir de halk kahvehanelerinde Sivas, Kars, Erzurum gibi yörelerde hala süregelen, iki aşığın bir kahvehanede bulunan topluma sazıyla doğaçlama şiirler söylerler ve atışma örneği sergilerler, sonuç olarak ortaya tepsi atarlar herkes gönlünden kopan bir miktarı tepsiye atar bu da âşıkların ücreti olarak onlara verilir. Yıllardır Türkiye’den sırf bunu yapmak için Hollanda’ya gelen Karslı âşıklarımız var her gelen burda beni bulur zaman zaman bende onlara iştirak edip bu kahvehanelerde çalıp söyleme ve atışma örneklerini sergiledim”


ŞİİRLERİ

YUNUS EMRE’M

Karaman’da yaşadığın topraklardan,
Kalktım da geliyorum dost Yunus Emre’m
Morcalı deresinden, deli çaylardan
Aktım da geliyorum dost Yunus Emre’m

Yesevi’nin köprüsünden yollarına,
Sarktım da geliyorum dost Yunus Emre’m
Tabtuk Emre, Balım Sultan kulvarına,
Baktım da geliyorum dost Yunus Emre’m

Ahi Evran, Hacı Bektaş velilerden,
Çıktım da geliyorum dost Yunus Emre’m
Arifler ceminde Kevserî Ali’den,
Tıktım da geliyorum dost Yunus Emre’m

Mevlana’nın gel yine gel çağrısına,
Taktım da geliyorum dost Yunus Emre’m
Dervişlerin himmet kağnısına kendim-i
Çaktım da geliyorum dost Yunus Emre’m

Sevginin deryasına gönlümü yelken,
Çektim de geliyorum dost Yunus Emre’m
Hoşgörüye davet Çağlarî der: serden,
Sektim de geliyorum dost Yunus Emre’m


GAFİL GÖNLÜM

Bizi seveni sevin buyurur bir nida
Şad olunmazmış dost ermeyince mabuda
Derviş'e yeter bir asa, yamalı aba
Vay benim gafil gönlüm vay yazık haline

Bir meşayih bulmadınsa eğer kendine
Nefs-i emmareni vermedinse eline
Varıp konmadınsa aşkın gonca gülüne
Vay benim gafil gönlüm vay yazık haline

Masumdur beşer daha doğuştan ta başta
Cezbedip gönülde ermedinse sen aşka
Fikir başka, zikir başka, şükürler başka
Vay benim gafil gönlüm vay yazık haline

Bir nazar eyledi yetmiş üçe bir dedi
Hoşgörüye gel kim olursan ol gel dedi
Meşayihin aşkı yüceldi arşa erdi
Vay benim gafil gönlüm vay yazık haline

Destanı da piri babam söyler destanı
Miskin gönüllere eker mest'i mestanı
Cebreyler bülbülleri gezer gülistanı
Vay benim gafil gönlüm vay yazık haline

O dervişlerin, pirlerin velisi Ali
İmamların başı evliyaların gülü
Bir ummanı derya onun eksilmez gölü
İçmeyen Kevserî Ali vallahi deli
Vay benim gafil gönlüm vay yazık haline...

MORCALI KÖYÜ

Dede dağı ile verme dağının arası,
Morcalı Köyü’nün yegâne kırı merası.
Medeniyet diyarı dost gönlümün aynası,
Ah ne kadar güzeldir benim o şirin köyüm.

İki mescidi vardır bir de büyük camisi
İlkokulu, hanları, köy odası meclisi
Dillere destandır şu gözün suyu çeşmesi
Ah ne kadar güzeldir benim o şirin köyüm

Fukara gönlümün özlemi ulu yarası
Bir yanda boyalığı karşıda mandırası
Görmeye değer ilginç narin manzarası
Ah ne kadar güzeldir benim o şirin köyüm

Yaslanmış yatar iki yamaca bakar köyüm
Özlemi var gönlümde inan hep düğüm, düğüm
Kınalı kekliğim oy, benim güzel hüyüğüm
Ah ne kadar güzeldir benim o şirin köyüm


CANAN YUNUS İDİ

Tabtuk dergâhından feyizler alan,
Yanan Yunus idi, o derviş Yunus
Gönlünü derya, ummanlara salan,
Banan Yunus idi, o derviş Yunus

Gezer idi; iki Arşı âlâyı,
Sevgi ile yoğururdu mayayı,
Barış, Hoşgörü bir edip davayı,
Sunan Yunus idi, O derviş Yunus

Yetmiş üçe hep, bir nazar eyleyen,
Herdem Hakkı hakikatı söyleyen,
Aşk elinden kendin heder eyleyen,
Kanan Yunus idi, o derviş Yunus

O bilmezdi kin ile kem hiddeti,
Diler idi; Kahhar Haktan mededi,
Şu fani dünyaya meyil vermedi,
Canan Yunus idi, O derviş Yunus


ANAM CANIM ANAM

Derdimin ortağı, ey başımın tacı Ana’m
Sensiz şu gaddar dünyaya ben nasıl katlanam.
Hakkın helal eyle, affet beni affet Ana’m
Bilmem nasıl öderim senin hakkını Ana’m...

Muhtacım merhametine, şefkatli sevgine
Dua eder hayır dilerdin her bir işime
Bin yıl uyurum biran giriversen düşüme
Bilmem nasıl öderim senin hakkını Ana’m

Uzunca uzanıp da baş koyunca dizine
Senin o eşsiz sevgin sarar şefkat bezine
Hızır olurda yetişirdin müşkül derdime
Bilmem nasıl öderim senin hakkını Ana’m

Gözümde tütüyor o şark odalı evlerin
Isdar kurup da kilim dokuduğun günlerin
Ver öpeyim doya doya mübarek ellerin
Bilmem nasıl öderim senin hakkını Ana’m

Sırtımda kabelere götürsem de az gelir
Şol Cennet ayaklarının altında uz gelir
Yavrum deyişin yeter dünyalar vız gelir
Bilmem nasıl öderim senin hakkını Ana’m


YONCA BAŞKADIR, GONCA BAŞKADIR

Bazı yollar vardır dost yol görülmez,
Bazı kırlar vardır ki kır sürülmez,
Her ot lahana olup da dürülmez,
Yonca başka, gonca başka başkadır

Dağlar vardır yanar durur özünden,
Erler vardır onu bulur sözünden,
Bir yar vardır ki hiç düşmez gözümden,
Ağ yar başka, sağ yar başka başkadır

Bülbüller o gül'ün nesine hayran?
Dikenine konar da sanar ki seyran,
Sevda serde tüter alalen rüyan,
Rüya başka, hülya başka başkadır

Çeşmimde çağlar, Çağlarî’m şelale,
Âşıksın belli gül yüzlü bir cemale,
Varma gel gıybete girme vebale,
Güya başka, gaye başka başkadır.


ARBEDE KON GÖÇ

Bülbüle sordum avazın kimedir?
Dedi! Al karanfil gonca güledir
Güllere sordum niyazın kimedir?
Dedi! Yaz bahar aylı mevsimedir

Gönlüme sordum meramın nicedir?
Dedi! Bir gül yüzlü nazlı yârdadır
Kendime sordum ahvalin nicedir?
Dedi! Yüreciğim göz, göz yaradır

Arife sordum dostun var mı kimdir?
Dedi! Sevgi dostum, nefretim kindir
Cahala sordum hey bu halin nedir?
Dedi! Beni şaşkın eden bin birdir

Çocuğa sordum senin yaşın kaç?
Dedi hele gel, biraz beri yaklaş
Nineme sordum nedir diye sonuç?
Dedi! Ah oğul dünya yalan kon göç.


SEVGİ REHBER OLSA HOŞGÖRÜ SANCAK

Eşittir insanlar eşit kalacak,
Sevgi rehber olsa, hoşgörü sancak
Savaşlar, zulümler, kin son bulacak,
Sevgi rehber olsa, hoşgörü sancak

Ekme nifak tohumları derilmez,
Yollar var ki menziline erilmez,
Arif olan zatı yermez yerilmez,
Sevgi rehber olsa, hoşgörü sancak

Dar mı geldi fani dünya koskoca,
Birisi papazsa diğeri hoca,
Göster ki âleme derviş Yunusça,
Sevgi rehber olsa, hoşgörü sancak

Kuzeyi, güneyi, batı, doğusu
Dört kıtada dört kitabın olgusu,
Barış olur insanlığın burcusu,
Sevgi rehber olsa, hoşgörü sancak

Çağlarî der: barış en kutsal sancak,
Nesilden nesile dalgalanacak,
Üç günlük viranda ne yazık ancak,
Sevgi rehber olsa, hoşgörü sancak


ÇİÇEĞE BENZER

Seyreyle gel gönül fani dünyaya,
Türlü renk bürünmüş çiçeğe benzer..
Hep canlılar uğrak verir buraya,
Yalandan ziyade gerçeğe benzer

Gündüzü var gecesinde saklanır,
Yıldızları gün doğanda paklanır.
Sırası gelenler bir bir yoklanır.
Ömür şarkısında peşreve benzer

Temeli direği yoktur ezeli
Dört mevsim yeniler çiçek gazeli
Ne çıkar olsan da dünya güzeli
Tabut denen zira her şeye benzer

Nefis tamah arzu güman peşinde
Kimi dünya kimi iman peşinde
Sela verir imam okur peşinde
Ömrümün son demi neşreve benzer.


ÂŞIKLIK SENİN NEYİNE

Âşık’ım dersin ya âşıklık senin neyine
Şerbet mi içtin ki sen aşk ehlinin elinden
Irmaklar gibi çağlar akarsın dostluk meyine
Karlı dağlardan mı indin ki boran selinden

Çağlayanın mı var coşkun çağlayıp durursun
Ağlayanın mı var dertli ağlayıp durursun
Ğ (g) alyana mı geldin âşıklıktan dem vurursun
Ledünniler dizer gezersin aciz dilinden

Ahü zar eyleyip durursun o nazlı güle
Refakat mi ettin seherde şeyda bülbüle
İrşad olmak dustür imiş her ehli kâmile
Miski amber mi derledin ol aşkın gülünden.


GÜL OLUP AÇMAYINCA

Gül olup açmayınca şu gülistan bağında,
Tül olup uçmayınca dost evranlar çağında,
Kül olup saçmayınca ten aşkın cenahında,
Gözlerimde kanlı yaş fırat gibi çağlarım

Sel olup taşmayınca sevginin ırmağında,
Gel olup koşmayınca seherin dimağında
Tel olup coşmayınca yâren saz revrağında,
Gözlerimde kanlı yaş uğrun uğrun ağlarım

Yol olup varmayınca Yunus’lar divanına,
Kul olup ermeyince kâmiller güruhuna...
Kol olup girmeyince şöyle dostun sağına,
Gözlerimde kanlı yaş gül sinemi dağlarım...

El olup sarılmayınca yâr sinem ağına,
Yel olup savrulmayınca mecnunlar dağına..
Kül olup kavrulmayınca can aşk ocağına,
Gözlerimde kanlı yaş ciğer parem ağlarım.

Kil olup akmayınca Tabtuklar dergâhından,
Mil olup çakmayınca âşıklar cergahından,
Nil olup bakmayınca menzile güzargahdan.
Gözlerimde kanlı yaş yaralarım bağlarım

Çöl olup kalmayınca mor sümbüllü bağlarım
Bol olup bulmayınca, sersefildir sağlarım,
Şol olup dolmayınca, gönüllere Çağları(i) m,
Gözlerimde kanlı yaş hallerime ağlarım

ŞAİR GİBİ YAZMAK

Şairler şelaleye benzerler şelaleye
Akıp giderler gönül nehrine karışırlar
İnsan-ı kâmil odur benzer bir meşaleye
Raks edip gider ömür bahrine varışırlar

Gül dalında şakıyan şeyda bülbül misali
İhvandır lalezarda figanla yarışırlar
Bir hanedan edalı süzülen gül misali
İhsani ikramı bol her gönle ulaşırlar

Şefkat pınarından su doldururlar kabına
İçene saki sunar şerbet dem oluşurlar
İkrarına sadık dost bürünmüş aşk babına
Risale destan nesir ledünni konuşurlar

Yazar çizer karalar yavukluyu sesler yar
Aşkından mahrum etme medet ey dileşirler...
Zambaklar açılmış boz kırında sisler yağar
Merhamet diyarına meltemle doluşurlar
Âşıktırlar maşuka meramı var ol ağ yar...
Kelamı sohbet sözü lirikte buluşurlar.


AH BE CEYLAN GÖZLÜM

Ah be ceylan gözlü maral duy hele
Ben ahu gözlere dağlanıp kaldım...
Aklımı savurdun rüzgâra yele
Yar zülfün teline bağlanıp kaldım...

Ah be ahu gözlüm mağrur bakışlım
Yüreği sevdalı gönlü nakışlım
Gülüşüyle gül sinemi yakışlım
Gittiğin izlere sağlanıp kaldım...

Ah be gül yüzlüm kor düştü özüme
Uyku girmez oldu gayri gözüme
Kulak versen fer yadıma sözüme
Aşk çölüne düşüp eğlenip kaldım...

Ah be gülüm ahval arz edem kime
Dertlerim dizilmiş yâr küme küme
Aşkınla sarhoşum gerek yok deme
Verdiğin sözlere tığlanıp kaldım...

Ah be sevdalım gülistan kokulum
Hasretinle ben kilimler dokudum
Sana şiir yazıp Türkü okudum
Sarı sırma telde çağlanıp kaldım

Ah be nazlı canan başımın tacı
Meded nurvet sende derdim ilacı
Çağlarî’m der tez dön bitsin bu acı
İki gözüm çeşme ağlanıp kaldım.


Aşık Çağlari - Muammer Çalar

Deli Derviş - Şiir Aşık Çağlari

Gönül Kâbe'sini pür tavaf etmeyen derviş
Ne mihraba varır ne de maksut'a erermiş.
İnanma derlerse ki bel de altın kemermiş
Ne mihraba varmış ne de maksutuna ermiş.

Kusuru kendinde görmeyen asi budala
Ayıbını başarı kusru hüner sayarmış.
Aykırılığı aydınlık sanan saf ükala
Kendine paha biçermiş,yirmi dört ayarmış.

Bir gönül kurmamışsa gök kubbeli semâya
Beyhude avazı cıksa da fizana aya
Kırkbin kez dursa da Arafat da safaya
Nafile bir gönüle girip karmamış maya.

27-04-2012 Aşık Çağlari-Muammer Çalar
www.caglari.com - Türküler dinle indir
www.youtube.com/user/acaglari


Ne az bilir,ne uz

Ne az bilir ne uz şu deli divane gönlüm
Tozar savurur her dem harmanda yel misali...
*****
Ne saz bilir ne caz a benim biçare ömrüm
Azar bağırır her dem sarmanda tel misali...
*****
Ne yaz bilir ne güz dört mevsimi hep kar boran
Bizar dondurur her dem dermanda pil misali...
*****
Ne hız bilir ne gaz ömrümün maratonunda
Sızar kıvrılır her dem kervanda yol misali...
*****
Ne siz bilir ne biz döker indirir eşkere
Kızar dövünür her dem kirmanda kol misali...
*****
Ne iz bilir ne gez göz kararı rast meşkere
Nazar-ı vardır her dem şirvanda bal misali...
*****
Ne cız bilir ne bız yakar kavurur kor gibi
Gezer durur umarsız devranda el misali ...
*****
Ne ez bilir ne büz söyler sözün dobra dobra
Yazar cizer ahvalin mihmanda kul misali ...
*****
Ne haz bilir ne baz çalar çığırır kendince
Ezer kul Çağlarimi divanda kül misali.

Aşık Çağlari (Muammer Çalar)
http://www.youtube.com/user/acaglari/videos?sort=p&view=0

Ey Sevgili

Mübah Sayılır

Dünya arsızın,
meydan yüzsüzün
Servet hırsızın,
hüküm soysuzun
olunca
Bebelere kurşun sıkmak mübah sayılır.

Utanç duvarının adı değişir savunma olur
Mazlum Çeçen haritadan silinir unutulur
Gündeme getirmek haber yapmak
günah sayılır

Çarpık düzenle,yamuk sistemle
Rütbeli moda olur işkence
Demokrasi adı verilince
çifte standarta ikileme
Zulumler refah sayılır

İşgal demokrasi özgürlük donuna gireli
Cüceler fil oldu yedi başlı yedi memeli
Nutku tutuldu İnsanlığın mazlumların vebali
İnsanlığın yüz karası savaşlar itibar görür
başımıza ilah sayılır.

Aşık Çağlari -( Muammer Çalar)
Yayınlanmış Eserleri
1997 Hoşgörü 1 Müzik Albümü
2004 Hoşgörü 2 Müzik Albümü
2004 Gurbetten sılaya Şiir kitabı
2010 Hoşgörü 3 Müzik Albümü
2014 Hoşgörü 4 Müzik Albümü
2016 Hoşgörü 5 Müzik Albümü
2017 Hoşgörü 6 Müzik Albümü
2018 Şehriyar Çağlarinin hayatı ve çalışmaları Kitap
Albümlerine ulaşabilmek için aşağıdaki linkleri kullanınız.
www.caglari.com Online müzik Shop
https://itunes.apple.com/nl/album/hosgoru-4/id966884934?ign-mpt=uo%3D4?
Youtobe
https://www.youtube.com/channel/UCFWdVP6N3jiQpEFh_8APApg/videos?disable_polymer=1

Aşık Çağlari ile iletişim
Tel:0031- 623544866
Email: [email protected] - [email protected] -