Ahmet Yozgat - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

Ey insan! Kendini tanı... (sonra da beni...)


AHMET YOZGAT
Aslında onun doğup büyüdüğü köy, Sorgun'a değil; Saraykent'e bağlı… Köy, hukuken komşu ilçeye ait ancak onun akrabaları Sorgun'da oturmakta. Kendisi de fiilen Sorgunlu... Bununla birlikte şu anda, ikamet ettiği yerin Ankara olduğunu da söyleyelim. Evet, onun adı Ahmet Yozgat, köyü ise Dedefakılı...Köklü bir köy olan Dedefakılı’yı bilen bilir: Sorgun Doğankent beldesinin karşısında büyükçe bir yerleşim yeri olan Dedefakılı aslında bir belde ya da belediyelik.
Söz konusu beldenin ileri gelen akraba topluluklarından biri de “Bekirağagiller” sülalesi. Bu sülalenin alt ailelerinden, “Hocagiller” adıyla bilinen kısmının çocuklarından biri olarak dünyaya gelen Ahmet Yozgat'ın babası, “Mahmut Hoca…” Ölümünün üzerinden, onca sene geçmiş olmasına rağmen köyünde hatta çevre köylerde, adı anıldığında tanınan ve sayguyla ve rahmetle anılan bir şahsiyet olan Mahmut Hoca, vakti zamanında köyünün hem muhtarı, hem imamı, hem de ağası diyebileceğimiz bir konumda yaşamış ve saygınlık tesis etmişti.
Ahmet Yozgat'ın sülalesi, baba tarafından Bozokların Bayatlı boyunun “Yayculu” kolundan gelme. Ve yazarımızın soyui bu kolun beylerinden “Celeboğulları”na dayanıyor. Anne tarafı ise yine Bozokların “Alembeyli” koluna uzanmakta.
Dedefakılı’nın ilk okumuş yazmış çocuklarından biri olan Ahmet Yozgat, eğitimci… Yirmi beş yıl kadar ülkenin Milli Eğitimine omuz vermiş ve Çocuk Esirgeme Kurumu'ndan resim öğretmeni kadrosuyla emekli olmuş. Fakat onun hayatında öğretmenliğinin yanı sıra bir başka mesleği daha oldu; ressamlık ve yazarlık…
Diyor ki Ahmet Yozgat, hayatına dair kaleme aldığı bir özgeçmiş yazısında: “Sanatla ilgim, Sorgun’da geçirdiğim ortaokul yıllarımda, köyümüz ve çevresinde söylenen özgün türküleri ve otantik kelimeleri derlemekle başladı. Bunun için kocaman bir defterim vardı. Etrafımdakilerden duyduğum her şeyi yazıyordum ona. Lise yıllarımdaydı. Ufkumu, eli kalem tutan ve Türkçe/edebiyat dersini bir “Amatör Yazarlar Semineri” haline getiren öğretmenimiz Ömer Faruk Huyugüzel açtı. İşte o ufukla roman yazmaya karar verdiğimi hatırlıyorum. Bu amatör deneme serüveninde, ilkokulda bana bir tarihi romanı biraz da zorla okutan öğretmenimin etkisi çok büyük oldu. Zira ortaokul ve özellikle lisede okumadığım tarihi roman kalmamış gibiydi. En sevdiğim yazar ise Abdullah Ziya Kozanoğlu... Bu nedenle roman deyince, tarihten hikaye yazmak geliyordu aklıma. Bir Kozanoğlu öykünmesi yazmak üzere elime kalemi aldığımda kafamda “Kızıl Tuğ” vardı. İlk roman denememin, tarihsel devri, Atilla dönemi Avrupa'sıydı. Ve oradan bir kahraman üzerinden anlatmaya çalışmıştım, devrin Roma'sıyla ilintili hikayemi. Hatırladığım kadarıyla yolu Roma Arenalarındaki Gladyatör savaşlarına kadar uzayan romanımı, tamamladıktan sonra Tokat'taki yerel gazetelerde birine götürdüğümü hatırlıyorum tefrika edilmesi için. Lakin ne yazık ki bu girişimim başarılı olmadı. Anlaşılan, “Topçam Gazete”sini çıkaranlar ilk romanımı beğenmemişlerdi ya da fakir, tefrika edilmeye değer bir iş çıkaramamıştım. Sonra “Bozoklu Celal İsyanı”nı anlatan bir başka denemeye daha başladım. Ancak onu bitiremedim.
Çünkü bu arda bir başka yöneliş yaşamaktaydım. Bilen bilir! O zamanın yayıncıları, tarihi romanların içerisine beş on tane de resim koyarlardı; konunun zihinlerde somutlaşması için. Bu nedenle ben de yazdığım ilk romanımın içinde birkaç resim olsun istedim. Tabi bunun için ressam bulacak değildim ya. Ve yazı için kalemden sonra bu sefer de resim için elime, fırçayı almıştım. Ancak o yılların Anadolu taşrasında ne fırça vardı, ne resim çizmeye yarayan herhangi bir kalem türü… Bu nedenle Tokat kavaklarının dalından yontarak oluşturduğum ilkel bir divitle çizdiğim ilk resimlerde tutturduğum başarı, arkadaşlarım tarafından beğenilmiş ve takdir edilmişti. Hatta bu nedenle okulumuzun İngilizce öğretmenine takdim edildiğimi hatırlıyorum. Okulun İngilizce öğretmeni, çeşitli dergilerde desenleri yayınlanan ve “Garipkafkaslı” müstearıyla meşhur olan Ahmet Ali Aslan’dı. Galiba o da beğenmiş olacak ki yaptığım resimleri, bana ilk “Rapido” kalemini tanıttı. Meğerse resim, kavaktan yontulmuş divitle değil bu kalemlerle yapılmaktaymış. O zaman öğrendim!
Doğrusu ya çok kötü yıllardı 1970. Bırakın oldukça pahalı bir araç olan Rapido kalemlerini, o zamanlar resim çizmek için bir keçeli kalem dahi bulmak zordu. Bu nedenle Garipkafkaslı’nın elime verdiği ilk Rapido kalemiyle çizdiğim bir Dede Korkut Masalının deseni/illüstrasyonu yine kalem sahibinin önerisiyle Ankara'daki bir dergide yayınlandı. Tabii ki bu durum beni çok sevindirdi. Ondan sonra resme ağırlık verdiğimi hatırlıyorum. O yıllarda “Gırgır” adlı mizah dergisi yayınlanmaya başlamıştı. Dergiyi keşfettiğimde, bir makas daha değişiyordu hayatımda galiba… Gırgır’ın okuyucularından oldum ve desenden karikatüre yöneldim. Yöneliş o yöneliş! Oğuz Aral'ın çıkardığı dergi sayesinde karikatür çizmeyi öğrendim ve hatta daha sonra o derginin çizerlerinden biriydim.”
Evet böyle diyor Ahmet Yozgat, öz geçmişinde... Hayata atıldıktan sonra resmi ve karikatürü hemen hemen hiç bıraktığı söylenemez Yozgat'ın. Onun karikatürlerini ve çizgi romanlarını neredeyse tüm mizah dergilerinde ve bir kısım gazetelerde gördük. Hatta kendisi yeğeni Siyami Yozgat’la birlikte bir mizah dergisi bile yayınlamıştı o yıllarda: Kahkaha Mizah Dergisi…
Ahmet Yozgat'ın mizahla ilgisinin 12 Eylül 1980'den itibaren kesildiğini görüyoruz. Daha sonraki dilimde onun fırçası ve aynı zamanda kalemi, çocuk edebiyatı ile haşır neşir olmaya başladı. Bu anlamda ders ve kaynak kitapları yazdığı da biliniyor. Yaklaşık iki bin yılına kadar çocuk edebiyatına ağırlık veren Ahmet Yozgat, belki de ülkenin, konusunda en velut adamı olarak çıkıyor karşımıza. Resimlediği ve yazdığı çocuk kitaplarının sayısı iki yüzün üzerinde… Böylesine üretken bir adamın öğretmenlikten emekli olduktan sonra yapacağı iş herhalde yayıncılık olacaktı. Buradan hareketle Ankara'da, ikisi değişik yayıncılarla ortak; biri kendisine ait olan üç girişime imza attığını görüyoruz Yozgat’ın. Bu yayınevleri sırasıyla “Kuyruklu Yıldız, 23 Nisan ve Aydede Yayınları” olarak, onun hayatında yer tuttu. Aslında, yayıncılık serüveninin daha öncesi de var: Bu anlamda Siyami Yozgat’la birlikte İstanbul'da başlattığı “Karınca Yayınları” ile Almanya'da faaliyete geçirdiği “Vatan Verlag”ı da unutmamak lazım. Fakat kendi ifadesiyle söylemek gerekirse Ahmet Yozgat’ın, “Ticaret ve esnaflıkta çok yetenekli biri olmadığı” ortaya çıkmıştı. Bu nedenle yayıncılık girişimlerinin tamamının akim kaldığını da söylemiş olalım.
Çocuk yayıncılığındaki başarısızlığı üzerine, bir kez daha makas değiştiren Ahmet Yozgat'ı büyükler için “Politik Kurmaca, Fantastik ve Tarihi Romanlar” yazarken görüyoruz. Bu anlamda ilk romanı, Ankara'da Akçağ Yayınları'ndan çıktı. Adı “Haymatlos” olan kurmaca kitap, İran'dan Türkiye'ye kaçmış olan bir mültecinin hayatını anlatıyor ve iki binli yılların ilk on beş senesindeki siyasi gelişmelere ışık tutuyordu. Daha sonra Ahmet Yozgat, bu tarz kitaplar yazmaya devam etti. Onu geçkin roman yazdı ancak bunların hiçbirini yayınlamadı. Oysa kitaplarına çeşitli yayınevlerinden talep olduğunu biliyoruz. “O halde neden yayınlamadı?” sorusunun cevabını iki şekilde veriyor Ahmet Yozgat. Diyor ki; “Fakir, roman okumak istediğimde, oturup bir roman yazıyorum. Ve böylece kendi içindeki kütüphaneden bir kitabı okumuş oluyorum yazarken!” İlginç değil mi? Evet öyle diyor da onun kitaplarını yayınlamayışının asıl sebebi, yüreğinde bir ukte olarak kalan yayıncılık… Kendisi söylemiyor ama biz, onun bir yayınevi sahibi olmak isteğinden haberdarız. Bu nedenle fırsat bulduğunda saklı kitaplarını yayınlayacağını da biliyoruz. Bir bakıma Ahmet Yozgat dürüst bir ortak bekliyor kendine.
Bu arada, yazmayı da bırakmış değil. Yıllardan beri siyasi makaleler kaleme almakta. Ankara'da siyasi makaleler yayınlayan birçok derginin yazarı durumunda olan Ahmet Yozgat aynı dergilerde karikatürlerine de yer vermekte.
Yazarımızı, 2010 yılından sonra İnternetle ilgili bir sahada görüyoruz. Siber âlemde kurduğu “Derindünya” ve onun uzantıları olarak “Derindunya Forum, TarihTürk, Masal Cini, Şiir Lobisi” gibi sitelerde siyasi makaleler ve yorumlar, tarihi konular, şiirler, hikayeler, masallar yazmakta. Bu anlamda “Derindünya Kanalı”ını televizyon haline getirmenin çalışmaları içerisindeki Ahmet Yozgat'ın takipçi sayısını milyonu aştığını da söyleyelim. Neredeyse internetin “Ahmet Abisi” haline gelmiş olan yazarımızın, okuyucuları ve dinleyicileriyle ruhsal bir bağ kurmuş olduğu da vaki. Bu nedenle sık sık konferanslar aracılığıyla “Kardeşlerim” dediği okuyucularıyla buluşmakta ve onlara dünyanın derin meselelerini ve ülke sorunlarını anlatmaya gayret etmekte. Unutmadan: Yazarımızın geriye doğru beş yıla uzanan bir radyo, televizyon programcılı hayatı da oldu. Ve bundan sonrasında işini bu anlamda dijital yayıncılıkla yürüteceğini anladığımız Ahmet Yozgat'ın yine de buradan bir “Derindünya Yayınları” çıkartacağı tarihe yaklaşıyoruz. Zira okuyucuları tarafından “İlla ki Kitap!” diye zorlanan yazarın, bu durum karşısında daha fazla dayanamayacağını söyleyebiliriz.
Yukarıdaki bir cümlenin verdiği ipucundan da anlaşılacağı üzere şiirler de yazan Ahmet Yozgat'ın, internetteki “Antoloji” kanalında kayıtlı iki binin üzerinde şiiri olduğunu da kayda geçelim. Lakin o, kendisini bir şair olarak niteliyor da değil. Tıpkı yazar ve ressam saymadığı gibi… Kendisine sorarsan o, bir “Sanat Amelesi”dir. Bu anlamda, sanatın ve edebiyatın çeşitli dallarında ürünlerini veregeldi, veregidiyor.
Halen Ankara'da oturmakta olan Ahmet Yozgat, tabii ki evli… Eşinin adı, sadece Yozgatlılara has bir isim olan Kiraz… Ha bu arada bir şeyi unuttuk; Ahmet Yozgat’ın, bir de çocuk dergiciliği serüveni var. Bu minvaldeki hayali de kendisine ait “Kiraz” adlı bir çocuk dergisi çıkarmak olan yazarımız, Ankara'da bir vakıf adına “Kıvılcım Dergisi”ni hayata geçirmiş ve ciddi bir okuyucu kitlesine ulaşmıştı Bunun dışında, Siyami Yozgat'la birlikte, Almanya'da “Bizim Çocuklar” dergisini çıkardığını da söyleyelim. Almanya demişken; orada Siyami ile kurdukları “Vatan Verlag” yayınevi için bir dizi ders kitapları bastıklarını ve “Gurbetçi Çocukları”nın eğitimine katkı sağladıklarından da haberdarız. Dememiz o ki onun sanat ve yazın hayatında yer alan çocuk dergiciliği bölümü, “Bizim Kinder, Goncagül, Kıvılcım ve Bizim Çocuklar gibi dergilerle de süslenmiş durumda. Çocuk dergiciliğine olan ilgisinin de Türkiye Gazetesi Çocuk dergisinin çıkmaya başladığı yıllara kadar uzanmakta olduğunu söyleyelim. Ya da çocuk merakının, söz konusu derginin ilk bir kaç yılında, dergiyi çıkaran birkaç kişi arasında bulunuşu ile başladığını da söylemiş olalım.
Eğer hayalindeki kapsamlı Kiraz dergisini çıkartırsa onu, torunlarına ithaf edeceğini söyleyen Ahmet Yozgat, beş çocuk sahibi. Şu anda üç torunu var; Ayşe, Ahmet ve Duru… Emekliliğinin en keyifli dönemine girmiş olan Yozgat, bunca işinin arasında ve şu anda torunlarıyla haşır neşir… Onların ödevlerine yardım ederken öğretmenlik günlerine döndüğünü de biliyoruz. Hatta torunları bu sebeple; “İyi ki de dedemiz öğretmen! Yaşasın; ödevlerimizi yapmakta hiç zorluk çekmiyoruz... diyerek bu aksaçlı adama minnettarlıklarını bildiriyorlar.
Son söz olarak… Ne yazık ki kıraç bir toprak olan Yozgat'ın, sanat ve edebiyattaki bereketinden de söz edemiyoruz. Buna rağmen toprağımızdan çıkmış, nadir ve çok yönlü sanatçılardan olan Ahmet Yozgat’ın, her Yozgatlı gibi toprağına olan aşkından da söz edebiliriz. Bu nedenle ona göre, “Yozgatlılık” özel bir hal! Bu bağlamda, internette üzerinde çalıştığı konuların başında “Bozok Ruhu ve Felsefesi” gelmekte. Buna rağmen Yozgatlıların onunla çok ilgili olmadığı ve toprağında, çok fazla tanıyanının bulunmadığı hususunda bir cümle yazmanın ezikliği içerisinde olduğumuzu da söyleyelim. Öyle ki rastgele sorduğumuz on kişiden dokuzu Ahmet Yozgat’ı tanımıyor ne yazık ki... Oysa Ahmet Yozgat, Yozgat’ta olmasa bile Sorgun’umuzda hatta kendi beldesinde, hiç olmazsa bir küçük sokağa adının verilmesiyle onurlandırılacak nadir adamlardan biri. Bizden söylemesi!
Rauf YÜCEL
***