Ferdi Kara - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı



...


Yaktigi uc mum aydinlatiyordu iceriyi. Uc mumun aydinligi kafiydi, oturup yazi yazdigi, kitap okudugu odayi aydinlatmaya. Kucuk bir evdi yasadigi. Bir oda, bir salon. diger mustemilati bu iki kucuk odacik icinde ekli.


Bircoklari gibi, romantik bir ortam yaratmak adina yakmamisti o uc mumu. Biraz, mistik bir ortam, biraz da yasadigi cagdan, ortamdan ve yasadigi ulkenin o bulaltici, kasvetli havasindan kurtulmak icin yakmisti o uc mumu. Tabii ki biraz da bilimeslligi tartisilan bir fikre hizmet ediyordu o uc mum. Hani hep soylene gelirdi ya; mum isigi sigara dumanini ceker diye. O da yer yuzunde ki, kendini yavas yavas olduren bircoklari gibi sigara iciyordu. Son zamanlarda bu yavasliktan sikilmis, gidisata biraz hiz vermek icin, bir pipo bile almisti. Yaktigi mumlar, piposunun da dumanini alip gotursun diyeydi, belki.


- Disardan bir ses geldi, once. Onemsemeden elinde tuttugu, kitabin kapagini acti. Onsoz niteliginde yazilmis olan, iki paragraf ilk sayfayi okumaya koyuldu. Okuduklarini anlamadi once. Okuduklari dinlediklerinin etkisinde kalmisti.


- Yeniden okumaya baslamadan once, isittigi muzigin tinisindan kurtulmaya calisti. dinledigi bir muzikti. Ama nedendir bilinmez, dinledigini ruhunun derinliklerinde, vucudunda ki tum hucrelerde hissediyordu. Anliyormuydu? Hayir, tek kelimesini bile anlamiyordu, aslinda. Muzigin evrenselligi buydu belki. Anlamadigi ses ve sozlerde kendini kaybetmek, ya da kendini bulmak.


iki yil onceydi. Yurudugu sokakta, kirmizi isikta, yaninda duran bir arabada yuksek desibelde dinlenen bir muzikti. Ilk ve son kez orda duymustu bu tiniyi. Durdu. Ayaklari hareket etmiyordu artik. Yesil isik yanip, araba gozden kaybolana dek, hareketsiz kaldi. Garip bir duyguydu elbet yasadigi. ama iki yil boyunca hep hissetti o tiniyi ruhunun derinliklerinde. Bir gun bilgisayarinda ayni muzik ile karsilastiginda cok sevindi. Bayram geldiginde, kendisine bir cift yeni pabuc alinmis bir cocuk kadar mutlu olmustu. Yine anlamiyordu dinlediklerini. Ama, dinledikleri onu alip goturuyordu baska diyarlara. Geldigi diyarlara gidiyordu. O anlamadigi ses ve sozlerin buyusunde. Belki de, mumlari bu gidise yardimci olsunlar diye yakmisti.


- O, sevdigi siir dustu aklina o anda. Kendi, kendine tekrarladi o guzelim siirin satirlarini.


'dokunma iki gozum


sorma


ben kimim, adim ne, nereden geldim.


kim acti bu kahrolasi cukuru yuregimde


kimi sevdim, kime ozlemim


kac yil sevda doldu iliklerime


kac yil eksildim..'


diye devam eden siiri gecirdi aklindan. Belli ki sevdalarini ozluyordu. Ozunu ozluyordu belki de.


Elinde acik duran kitabin, onsozunde takili kaldi gozleri.


'Bir hâkim dedi ki: Yazida bir karga ile bir leylegin beraber uctugunu, beraber yemlendigini gordum. Sasirdim-kaldim; derken, aralarinda ki birlik nedir, onu bulayim diye hallerine dikkat ettim.


Saskin bir hâlde yaklastim. Baktim, gordum ki, ikisi de topaldi.


(Bir kusun, kendi cinsinden olmayan bir kusla ucmasinin, otlamasinin sebebi)


Mevlana'nin Mesnevi'sinin ikinci cildinden alinti yapilmis bir sozdu, okudugu.


Mevlana'nin bu anlatisi, onu derinden etkilemisti. Bu konu uzerinde yogunlasip, kafa yorsaydi taaa zamaninda, bugun mutsuz olmayacagini dusundu.


disarda ki ses hala gelmeye devam ediyordu. Onsozunu okudugu kitabi kapatip, pencereye yoneldi. Penceresini actiginda, disaridan iceri hucum eden ruzgar, agzindan ve burnundan cigerlerine disarinin havasini doldurdu. Ama bu hava, ozlemini cektigi, zirvelerinde gezdigi daglarin havasi degildi. Yaylalarda kufur-kufur esen yele de benzemiyordu. Deniz kenarinda mangal yapip, baglama calarak muhabbetler ettigi, simdi ozlemleri ile yanip tutustugu dostlarini animsadi, bir an. Kim bilir, ne zaman gorurdu bir daha Nazim abisini, ya da Eray'i? Ya da bir gun yeniden gorecekmiydi geride biraktiklarini?


Bilmiyordu kafasinda ki sorularin cevaplarini. Veremiyordu.


-Sesin geldigi tarafa donmeden, pencere kenarinda duran, kurumus, rengi solmus Lotus cicegine bakti. Bu cicekler onun icin taaa Tayland'dan yola cikip gelmislerdi. Ama, bir kac gun sonra solup, kuruyup kalmislardi. Lotus ciceklerinin kendisine ulastigi ilk gunku hallerini animsadi. Canli, renkli. 'Bizlerde dallarindan, koklerinden kopartilmis birer cicek degilmiyiz ki?' diye gecirdi icinden. Kendisini dalindan, kokunden koparip ulkesinden binlerce kilometre uzaklara savuran, gerek toplumsal, gerek kisisel sebepler gecti gozlerinin onunden. Duydugu sesi, gelen gurultuyu merak edip onune geldigi pencerede, sese degil, kendi gecmisine, yasanmisliklarina ve yasadiklarina bakiyordu sanki. Artik sesin geldigi yere bakmanin bir manasi yoktu, onun icin.


- Bir kadin cigligi boldu yasanmisliklarina dogru ciktigi gezintiyi. Artik, buradaydi. Pencere onunde. Sesin geldigi tarafa baktiginda, cigligini duydugu kadinin bir adam ile siddetli bir tartisma icinde oldugunu gordu. Sokaktan gelip gecen herkes, tartismaya tanik olup goz ucuyla suzuyordu olup biteni. Kadinin son sozleri, tartismayi bir bicak misali kesmeye yetmisti. Az once cigilk atan kadin, kendi dilinde 'pis yabanci, sizi burada istemiyoruz' dediginde karsisinda ki adamin basini onune egip oradan uzaklasmasi ile tartisma da noktalandi. Sebebi neydi bu tartismanin? bunu da anlamamisti.


Elleri titreyerek penceresini kapatti. Artik onsozunu okudugu kitabi eline almak istemiyordu. Kadinin soyledigi sozun muhattabi baskasiydi. Ama, o soz bir samar misali onun yuzune vurulmustu. Belki, kadinin kisisel ideolojisi buydu. Zaten bu soz ona hitaben soylenmedigi icin ustunde fazla durmak istemedi. Ama linmisti bir kere.O da, kokunden koparilmis milyonlarcasi gibi bir yabanciydi burada. O da bir Lotus degilmiydi? Yavas yavas kuruyan solan...


- Mumlarin (uc mumun) aydinlattigi odasinda ki, eskiligini mavi bir ortu ile gizlemeye calistigi koltuguna gomuldu. Ulkesinin yasakli renklerinden (sari-kirmizi-yesil) olusan mum uclusune dikti bakislarini. Fitillerin erittigi mum yaginin, usul usul asagilara dogru suzulusunu, atesin mavisini izledi bir sure. Yeniden o buyulu muzigi actiginda, kadinin sozleri cinladi kulaginda bir kez daha. 'Pis yabanci'.


Sonra Mevlana'nin yuzyillar once soyledigi, o begendigi genc romancinin kitabina onsoz yaptigi sozler, gelip gozleri onunde durdular. Ne de guzel soylemis Mevlana anlatisinda.


Yabancisi oldugu bir ulke de, kendi cinsinden olan insanlari geride birakip yasam mucaadelesi veren o milyonlarcadan biriydi o da. Neydi onu sevdiklerinden binlerce kilometre uzaklarda bunlari dusunmeye iten sebep? Onun siparis ettigi Lotus cicekleri gibi biri de onu mu siparis etmisti? Siparisle mi gelmisti bu ulkeye? Neden buradaydi?Koklerinden ozunden kopup neden gelmisti?


...


Pencere onunde, o cigiligin yarim biraktigi seyahate kaldigi yerden devam etmeye basladi. Yabancisi oldugu bu ulkede ki kucuk evinde, eski koltugun uzerindeydi belki. Ama, ruhu, yuregi gecmise dogru, yasanmisliklarina dogru bir seyahate cikmisti yine. Belki zamani geri donduremezdi, ama kendisi o zaman icinde seyahate cikip, o yabancisi oldugu ulkeden cok uzaklara gidebilirdi.


....


....


koklerimizden kopartilmisiz,


cicekler misali...


dallarimizla gelmisiz kimimiz


kimimiz tek


vazo sayilmis binlerce millik bu gurbet


suyumuz ozlem


ozumuz hasret...





...

FK