Mehmet Dokumacı - Hakkında Yazdığı Tanıtım Ya ...

Olayın aslı şudur:Her daim perdenin arkasından şiirsel söylevlerini büyüleyici sesiyle hatmeden Tanrı "teba"sı olan çeşitli meleklerin biatına o kadar inanır, o kadar güvenir ki günlerden bir gaflet günü tekerlekli sandalyesini arkasından konuştuğu perdenin üstüne üstüne sürer.Tekerlekli Tanrı sandalyesi perdeyi aralar ve aman Tanrım! Tanrı sahnede....Üstüne bir de Röpteşambırının eteği birazcık sıyrılınca Tahta bacağı görülür Tanrı'nın. Eee ateş olduğundan beri böyle bir gaflet anı kollayan Lücifer -nam-ı diğer Şeytan- yerinden fırladığı gibi tekerlekli sandalyeyi ucu gayb-ı ücrada olan "karadelik"e yuvarlar. Teba'nın lücifer'den gayrı kalanı bu yeni duruma uyum problemini eski durumlarını içsel inkarla çözüm arar. Kibirlerinden derler ki ;"biz zaten bu büyüye samimiyetle biat etmemiştik biz tekerlekli sandalyeyi ve tahta bacağı öteden beri tahmin ederdik" İşte kibrin sürüklediği bu inkar onların varoluş olumlama çabalarının hafızasını sıfırlamakla onları olmuş olmaktan çıkarıp "hi" etmeye yeter. Fakaaat bütün evrenin tasdikine hiçbir zaman mazhar olamamış Lücifer ise tekerlekli sandalye-tahta bacak öncesi döneme dair fırsat kollayan duruş ve içsel arzulayışı ile varoluşunu an be an olumlamış "tekerlekli sandalye- tahta bacak" çözülüş anını eylem içerisinde geçirerek varoluş mefhumuna dokunmuş, geçmiş yaşantı çabalarını çözülme dönemi sonrasına taşıyarak yaşam denilen bu boşunalığa kendiliğinden kavuşacağı sona kadar anlam bulamıştır.Şimdi bile evrenin her yerinde bir Sisifos'un bir de Lücifer'in direniş marşlarıdır "absürd"e muhalif olabilen.