Mutluluğun Rengi - Hakkında Yazdığı Tanıtım Y ...


Mutluluğun Rengi TUT SÖZÜNÜ;SUS....


Hoş geldin ey suskun sevgilim;


Tut sözünü; sus.

Mühürle dudağımı, sesimi tut, lâl eyle çığlıklarımı.

Nahoş avazların uçurumlarından çek dilimi.

Yalanların kuyularından çekip çıkar nefeslerimi.

Göklü söz ağaçlarının bengisuyuna kat hecelerimi.

Hoş geldin ey yüzü gamzelim;

B/akışının menzilinde tut gözlerimi.

Tir-i müjgan dokunuşlarınla delik deşik et kibrimi.

Gör(e)meyip de seni, göster(e)meyip de yanımda yöremde, görür gibi huzurunda tut çaresiz yetimliğimi.

Hoş geldin ay yüzlüm benim;

Tut saçlarımın kakülünden, kaldır yüzümü yerden.

Utancımı tebessümünün kıvrımlarına dola, yut.

Pişmanlığımı gül yanağının yamaçlarına sar, uyut.

Dağıt neşemin saçlarını, hüznün tenine yasla umarsızlığımı.

Hoş geldin ey hesapsız sevincim;

Tut elimi.

Avuçlarında tut uzanamadığım uçurum çiçeklerimi.

Geri ver uzak dal uçlarına terk ettiğim huzur meyvelerimi.

Tut Ferhad’ımın elinden, şirin vuslatların köyüne taşı yüreğimi.

Tut Züleyha’mın elini, önü/ardı yırtık gömleklerin kuyusuna zindanına düşürme nefsimi.

Hoş geldin ey ruh ikizim;

Tut, ardında tutulduğum aynalara tut yüzümü…

Tut ki aynalarda avuntu bulamayan, bakışlarında kendini tanımayan, özlediğinde kendine varamayan, yüzünü yakmış bir hastayım.

Gözbebeğinde tut beni.

Ayıplamadan, tiksinmeden bakışının ışığından yüz ver bana.

Tut ki resimli el ilanları asılmış bir kayıp çocuğum; duvar diplerine asılı umarsız bakışların kovduğu bir lüzumsuzum.

Tut kolumdan, ardın sıra sürükle, yuvama götür.

Tut ki mürekkebin hiç hatırını sormadığı yırtık bir kâğıt, kalemin hiç içmeyeceği unutulmuş bir sözüm.

Aklında tut beni; diline dola, dudağına değdir, cümlede kullan, tut bir şiire kafiye eyle beni.


Tut ki üzerindeki rakamları ciddiye alınmayan kalp parayım.

Elinde tut, say beni, inci mercana sat beni.

Işığa tut yüzümü; sahih kıl beni.

Hoş geldin ey son tesellim;

Göz yaşımı yanağında tut, taç yapraklarına taşı ağlayışımı.

Şehvetin kirinden sıyır, tenin tozundan ayıkla kalbimi.

Hoş geldin ey kalbimin göğü;

Tut kanatlarımdan, rahmete yapıştır teleklerimi, yücelere yükselt bedenimi.

Yağmurları tut sakla hüznümün bulutlarında.

Hoş geldin ey bin bahar neşesi;

Tut elimden sımsıcak, karanfillerin kûyuna götür beni, güllerin suyuna kat demimi, demkeş eyle gönlünün pervazına kalbimi.

Hoş geldin ey ışıltılı libasım;

Tut yakamdan, giy beni, giyindir beni, ört bencilliğimi, üşümeye terk etme bendeni.
Omuzlarıma sarıl şal gibi, rızana razı eyle beni.

Hoş geldin ey kan davalım;

Tut (i)ki yakamdan, tutukla beni, yetimlerin yüzüne çalıp pare pare eyle cimriliğimi.

Bağla ayağımı yokluklara gitmekten.

Bileklerimi kelepçele, yasakla ellerime biriktirmeyi..

Hoş geldin ey açlığım;

Tut ve at sahte doymuşluklarımı, teni üzerimden sıyırıp ruhun semâsına savur beni.

Çıplak bırak cümle duyarsızlıklardan.

Yırt at yüreğimdeki yalancı tesellileri.

Hoş geldin ey sırdaşım;

Tut beni, sobele.

Saklandığım yerde bul beni. Şehrayinlere kat. Gizlice kaçır evden.

Mahyaların ışığına kat gözlerimi.

Kan/dillerin fısıltılarını lerzan gönüllere karıştır.

Kanlıyı hunrîz ile barıştır ki ihanetler yatışsın, nefretler sönsün, yalnızlıklar sussun..

Hoş geldin ey gam telim;

Tut getir o mahur besteleri.

Notaların ahengine böl kırgınlıklarımı.

Şarkı eyle, ezberinde tut kırık sözlerimi.

Mızrabının ucunda titretiver yüreğimi, aşka sürgün et kelimelerimi, göklü salkımından emzir kuşluk vaktimin ümitlerini.

Hoş geldin ey güz yağmurum;

Sağanağına tut bu çorak gönlü.

Seline kat yangınlarımı.

Damla damla denize at kanayan yanlarımı.

İçimde uyuyan tohumları uyandır, baharlara taşı/r yüreğimi.

Hüznümün sarı yapraklarını toprağa kat.

Hoş geldin ey orucum;

Acıktım sana; sofrana oturt beni.


Acıttım içimi; göğsünde avut beni.


Aktım sana; damla damla yut beni.


Aldandım sahte ışıklara; beşiğinde uyut beni.
Ağular içtim bal kâselerinden; döşeğinde sağalt beni.


Azaldım nisyanlar içinde; gözlerinde çoğalt beni.


Ağına düştüm isyanların; tut elimi, doğrult beni.


Ağzına düştüm yalanların; tut dilimi, doğruda tut beni.


Ayartısına kandım anlık sevdaların; tut gözlerimi, körelt beni.


Arı duru kalamadım, bulandım; el üstünde tut pişmanlıklarımı, durult beni.


Tut beni.....

.

EY YAR..



Ve yine kimseler bilmiyor sana seni yazdığımı


Ve yine kimse bilmiyor sessizce sana çoğaldığımı


Seslenişimi duymuyor kimse


Yüreğimin tenha odalarında özenle katlıyorum senli umutlarımı


Ve sonra çeyiz diyerek kaldırıyorum el değmemiş raflarına

Bekliyorum...


Yüreğim coşkun akan bir nehrin taş tutmaz yatağı sanki


Ey yar! ...


Sen bilmesen de ben geliyorum...


Suskunluğun ötesinde bekleyişimin kelimelerle inatlaşmasıdır sana seslenişim


Biliyorum ey yar!


Beni biliyorsun...


Seni biliyorum..


Duadasın şimdi, sessizce içine yağıyorsun


Damlaların önce seni ıslatıyor,bil ki ardından beni


Yüreğine düşmeden ahın


Önce gelip beni buluyor


Bana düşüyor önce


Sonra benden yol alıp seni buluyor sessiz, sedasız.


Sen duymuyorsun...


Ve ben belki de en çok bunu seviyorum...


Seni bilmeyi,


Sende bilinmeyi..


Sen yine sürdür sessizliğini, sevgili!


Sen yine sus, hiçbir şey söyleme istersen


Bozma sessizliğini


Ben seni beklerim
Ben yine beklerim...
Sonuna dek..


Sabrımın en keskin taraflarıyla


Bu yüreği duayla bilerim...!





BEN DE SEVDİM...


Bir limon çiçeğinin kokusu çağırır sizi,

O en uzak bahçelerden,

Önce kokusuna tutkun,sonra ışıltısına..

Tüm algılar doludizgin,uçarcasına,

Kollarında bulursunuz kendinizi,

Yeşil ve beyazın.


Nasıl severdiniz.?


Görmeden rengini bir kelebeği,

Koklamadan diken içinde çiçeği,

Dokunmadan tenine bir bebeği,

Duymadan çağıldayan pınarın sesini..



Denizin dalgaları seslenir size,

Köpük köpük beyaz ve mavi..

İspinozların sizi çağıran davetine..

Karşı koyamazsınız bir şafak vakti,

Derinlerinde bulursunuz kendinizi,

Bestelenmemiş melodilerin.



Sevmez miydiniz?


Görmeseniz de,

Anlam katınca hayatınıza bir kelebeği.

Koklamasınız da,

Sevda yüklü diken içinde çiçeği.

Dokunmasanız da,

Yarına umut olan bir bebeği.

Duymasanız da,

Hayatı var eden pınarın çağıldayan sesini…


Severdiniz, değil mi?


Ben de sevdim…


Çünkü sevmek;

Yürümektir sonsuzda “Bir” ve “Tek” olana.

Görmeden hiç, duymadan bir kez ve dokunmadan,

Dikenler içinde “gül”ün sırrını bilene dek,

“Bir” ve “Tek” olmaya yürümektir, sevmek.

HASAN EKREM...