Mustafa Kaplan - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı


Mustafa Kaplan şu ırmak
şu çınar
eski bir lahit
puslu rüzgar
ve kimliksizler
yanmış kentin ölü misafirleri
bir yudum aşka susayışıdır bu
geriye dönük sahipsiz kalplerde aranan
ve bilinçiz bir bilinç kaybı örter
sisli geçmişin tozlu üstünü
uzak diyarlarda saklı mutluluklar
geçmiş artık herşey bizden
gülmek
çocuklukta bir elma şekerinin ardına saklanmış
dünsüz yaşamak olsa gerek adı
mutluluk silineli çok olmuş lügatımızdan
ve umudun kelime anlamını unutmuşuz çoktan
bir bekleyiş belirir dudaklarımızın ucunda
eski bir 45lik süsler aklımızı
çoktan unuturdum ben seni çoktan
ah bu şarkıların gözü kör olsun dönemleridir
bir ekmek için sıraya girdiğimiz
çoğu geceler bir maltepeye ulaşma arzusuyla yandığımız
ve sevgiliden öte bir bekleyiştir bir sana margarine ulaşma hayali
bir bekçi düdüğünde öğrendik biz
korkunun nasıl bir tad olduğunu
çoğu zaman yan komşunun zengin evinde izlerdik
renkli dünyanın siyah beyaz yansımasını
balık istifi sıralandığımız
amerikan usülü yaylı kanepe üzerinde
ankara fuarına gelirdi emel sayın
harçlıklarımızın izi kalırdı kalplerimizde
izlemek imkansızdı
ki babanın aldığı maaşın tam beş katıysa
en arka yerde izleme imkanı
sonra yazlık sinemalar vardı
orda gördüm ben ilk denizi
nasıl bir şeydi bu
gözünün alabildiğine su
ve cüneyt arkının türkan şorayı öpüşü
aman allahım
ayıptı bizde elele tutuşmak bile
birgün babamın anneme seni seviyorum dediğini duymadım
veyahut hiçbir gece bir demet gülle gelmedi eve babam
baksan o da haklıydı gerçi
ekmeği zor alıyorduk
birde ota mı para verecektik
ama sözcükler parasızdı
seni seviyorum demekle cüzdan aşınmazdı
ama ayıptı bizde
seni seviyorum demek
hissettirmek sevgini
onun için hiçbir zaman duymadı benden
o malum sözü bakkalın tatlı kızı
kırk yılın başı
56 model bir impala geçerdi sokağımızdan
büyük ihtimalle yolunu kaybetmiş bir almancı
tekerleklerini anlamaya bile gücüm yetmezdi
nasıl giderdi bu kadar hızlı
imkansızdı
ki biz bir lastik ayakkabıyı bayramdan bayrama görürken
çok saklamışlığım vardır günlerce yastığımın altında
giymeye kıyamadığım baht karası lastiklerimi
ve unutamam hala
bir sokak satıcısının
ballandıra ballandıra
dondurmam kaymak demesini
öğrendiğim ilk kelimeydi yok
ekmek yok
para yok
sevgi yok
ve hiçbir kelime yaralamadı
çaresiz bir yok kadar kalbimi
sonra zaman
hiçbir zaman kanatamadı o denli içimi
uzaktı bize bir bisikletin pedalını çevirmek
ve verdiği tatlı yorgunluk
annem hiçbir zaman diyemedi mesela
oğlum çok fazla binme terlersin diye
uzaktı bize mutluluk
uzaktı gülmek
baksan çoktan tüketmiştik gözyaşlarımızı
ama nafile
ne zaman düşünsem o günleri
içimde sessiz bir çocuk ağlar
benim çocukluğum
yaşayamadığım
koşamadığım
sevemediğim
sevinemediğim
boynu bükük çocukluğum...