Mavi Çocuk - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı


Mavi Çocuk SESİNE, YÜREĞİNE, SUSKUNLUĞUNA GÜNAYDIN....


Geldim de sesimi soyundum sesimden.
Dudaklarından hayata bağışlanmış
Senli bir şarkının notasında unuttum harflerimi.
Zamansızlığımıza inat
Gözlerinin hayatına buladım üşengeç yaralarımı...


.................................

Eylül’dü.

Dalından kopan yaprakların

Sararan yanlarına yazdım adını

Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.

Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.

Eylül’dü.

Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız

Adımlarımızın kısalığı bundandı

Bundandı gözlerimin durgunluğu.

Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,

Ellerin kadar ıssız,

Sen kadar zamansız molalar veriyordum

Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.

Eylül’dü.

İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,

Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.

Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.

Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman

En çok sesini aradım.

Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.

Gözlerini sildi zaman..

Dedim ya... Eylül’dü.

Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

| Cemal Süreya |


..................................

Şimdi yüzümü alıp avuçlarının arasına,
Kısık bir sesle ölelim desen..
Zulamda dudaklarından daha keskin bir jilet yok derim.
O yüzden durma sevgilim,
Öp hadi bileklerimden....


........................................................................

"şimdi biz neyiz biliyor musun?
akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
birbirine uzanamayan
boşlukta iki yalnız yıldız gibi
acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
bir zaman sonra
batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
bizden diyorum, ikimizden
ne kalacak?
şimdi biz neyiz biliyor musun?
yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. umut
ve korkunun
hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını
bilmeyen
çocuklar gibi
ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz"
M.Mungan







"Belki çocukluktan kalan
Küçücük bir hikayenin
Ardından gitmek içindir uykular
Belki yaşanmamış yaşanacak
Onca hayal peşinden koşmak içindir
Bütün masallar.
Uyan uykundan çok uyursan her şey geçer yaşanmadan
Uyan güzel uykundan ne kadar tatlı da olsa hayat
Uykuyla geçmez yaşanacak o kadar çok şey,
Anlayacak anlatacak çok hikaye var aklımda.
Ama sen uyursan kime anlatırım
Sen gözlerin kapalı kalırsan kime...
Çok uyursan gözlerin mahmur kalır,
Güneş ısıtmaz kirpiklerini."
(Jehan Barbur)








BİR ANNENİN EVLADINA DUASI

Allah'ım bebeğimi nur kıl, Aklını nur kıl, kulaklarını ve gözlerini nur kıl, üstünü nur kıl, altını nur kıl, sağını, solunu, etini, kemiğini, kanını nur kıl...Allah'ım

Ey nurlandırıcı Allah'ım, Zatının, Sıfatının ve Habibinin sevgisi ve hürmetine bebeğimi nurlandır...

Bebeğimin nurunu çoğalt ...

Amin...ALLAHIM

RABBiM
Sevginin ışığı çocuğumun üzerinde parlasın.
Bütün hastalıklardan ve zararlardan koru onu..
Küçük ruhunda gülücükler yeşert ve rahmetinle onu rahatlat ki huzurlu uyusun..
O,benimle konuşmak için çok küçük,isteklerini ve cilvelerini insan sözlerine çevirmek çok zor.
Ama senin için,onun küçük sesleri birer duadır biliyorum.
Ağlamasıyla senden yardım istiyor ve merhametin için ağlıyor.
Küçük bir çocuk olmasına rağmen senin yollarını öğrenmesini sağla.
Büyüdüğünde senin sevgin yolunda,senin sözünün rehberliğinde yürüsün.
Ona hayırlı bir ömür nasip et.
Ve yaşlılık çağına geldiğinde sonsuz sevgi ve merhametinin bilincinde,emin bir sevinçle ölsün.
Senden onun zengin veya ünlü olmasını istemiyorum.
Ama seni severek,gerçek tevazu ile insanlara hizmet ederek,dua ile yaşamasını senden istiyorum
Onu sev Rabbim..Ona gülümse...
.....................................................................................................................



Aşkın, seninle ödüllenemeyen yanıydı yalnızlık.
Ardı, nefes kesiği.
Ötesi yara, berisi bere, dahası izdir.
Geldiğim kadar gitmenin,
Hatırladığım kadar unutmanın,
Susturan ve üşüten avazlarıma, libas bulmanın vaktidir şimdi.

Çoğalmaya gelmişken, azalarak kaldım cehenneminde.
Benim için,
Öldüğünü görmemek için ölmek oldu artık hayat.
Yalnızlığın aşkla ödüllenemeyen yanısın, sen.

Ardı, biz.
Ötesi yâr, berisi ben, dahası anıdır.

Acının ve ağrının kentidir,
Hayatın hep arka odası.
Zamanın arka bahçesidir biraz da
Ve sadece hep ‘‘bir gün’’ olarak verilir, dün.
Benim yalnızlıkla cezalandırılmamdı, aşk.

Ardı, ruh âlemi.
Ötesi şer, berisi ecel, dahası kalptir.

Yüzdüğüm kadar boğulmanın,
Tanıdığım kadar yabancılaşmanın,
Eriten ve meleten kelimelere, deyiş bulmanın vaktidir şimdi.
Var olmaya gelmişken, yok olarak yakıldım ateşlerinde.

Benim için,
‘‘Unuttuğunu bilmemek için gitmek’’ oldu artık yollar.
Aşkın yalnızlıkla cezalandırdığıyım, ben.

Ardı, dua.
Ötesi ibret, berisi av, dahası cinnettir.

Hep kendi kendimi ıskalayan bir ahmağım sandım.
Yokluğunda kendimi bulamadığımı, aynadaki boşlukları gördükten sonra anladım!
Dudağındaki soğuk yatağa kıvrılan o sıcak nefesti, sessizlik.

Ardı, figan.
Ötesi dil, berisi şiir, dahası çığıltıdır.

Ben, sen, biz...
İç kanamaları durmayan üç ayrı hastayız şimdi.
Hepimiz tekiliz.
Hepimiz aşk tarafından terk edileniz.

Yitirdiğim kadar bulmanın,
Uyuduğum kadar uyanmanın,
Can verdiğim saatlerin hesabından can almanın vaktidir, şimdi.
Yâr olmaya yüz tutmuşken,
Yârdan oldum kısmetlerin kıtlığında.

Ardı, boş.
Ötesi ömür, berisi karayazı, dahası yazgı hatasıdır.

Aşkın bir arada tutamadığı birbirini anımsatan iki ayrı yalandık, biz.
Buna sadece ayrılık kandı.
Ve o’nu bir yere,
Beni bir başka yere attı.

Ardı, azap.
Ötesi yok, berisi yokmuş, dahası yoktur.

Emre GÖKCE / Ötesi, Berisi, Dahası...

Aşkmeran Kitabından...


GÜLÜŞÜMÜ BIRAKTIM
Yalnızlığımı paylaştığım şarkılar gibi
Kaçıp kaçıp sığındığım bir liman gibi
Kış ortasında ısıtan güneş gibi
Ben sana en güzel gülüşümü bıraktım
Bütün olumsuzluklarımdan kaçar gibi
Düşüp düşüp yeniden kalkar gibi
Adını unutmadığım arkadaşlar gibi
Ben sana en güzel gülüşümü bıraktım
ALAADDİN US


saçlarının uçlarındaki zifiri yaprakları okşayıp aynalarda kaybolan rüzgar, sevinçleri çamura bulanmış bir çocuğun yanaklarından süzülüp içime sızar.

......................................................................................................................................

Biz mi taşırız aşkları
Aşklar mı bizi
Şimdi hangi kentte
Yağdığını unuttuğum bir yağmur
...Ertelenmiş bir aşkın saçlarını yıkıyor

O günden beri
Öznesi yaralıdır şiirin...

.....................................................


'Küçükken nasıldı diye sordu anneme;
'küçükken yaramazdı'
dedi annem.
tebessüm etti.
Doğru mu dedi gözlerime bakarak...
'Doğru' dedim ve aynen tekrarladım
annemin sözlerini;
'Küçükken yaram azdı.'


.............................................................

Buzul çağlarından kalma ellerim,
avuçlarına öykünmekten, sağır bulvar öksüzlüğüne büründü.
'Deniz'lerinin çapağından içmedi gözlerim nicedir,
vişne çürüğü yalnızlığımın efkarını.
Yoksun...canıma kibrit çakıyorum, parmaklarım kanıyor...

..............................................................................................

Kimin fikriydi aşkı yürekte saklamak?

Ve kalpleri...
Kiralık evlere benzetmek...
Kimin işi zordu ayrılıkta...
Veda
edenin mi yoksa bir vedayı evlat edinenin mi? (YEG)

.............................................................................................