SEVGİLİYE... Hayatın anlamı gülüşlerinde gizli. Ve yaşamak en çokta suskun olduğun anlarda gizemli…Ne tuhaf değilmi? Gülmekle, susmak arasında kalmak ne zordur şimdi. Aşk, o ince çizgide, gülmekle susmanın arasında bir yerdedir belkide... Boş ver biz aramayalım, bırak başkaları arasın. Biz farkında olmadan yaşayalım geçen zamanı... Yaşadığımız bir şeyi anlayıp, anlamamakla yitirmeyelim zamanı... Mesela senin gülüşlerinden söz edelim. Her gülüşünde dünyanın ne kadar çekilir ve yaşanılır olduğunu anlatayım sana... Sonra susunca da dünyanın ne kadar huzura kestiğini söyleyeyim... Uçsuz bucaksız bir dağın tepesinde, bulutları yakalayan yüreğimin sessizliğinde nasıl bir hal aldığını fısıldayayım kulağına…Sana bir sır vereyim mi? Sen susunca, içimden öyle bağırıyorum ki! .. Defalarca seni seviyorum diye beynimdeki sessizliği nasıl haykırarak bozduğumu, bir bilsen...
Gözlerimi kapadım; çocukluğuma emanet ettiğim düşlerimden birini ödünç aldım. Diledim tekrardan tanrı bizi yeniden yaratsın diye... Mavi bir dünya kursun. Sonra, dünyada bir ada yaratsın... Ve içine sadece senle beni koysun. Ama haram bir meyve yediğimiz için kovulmuş saymasın ve şeytanı musallat etmesin başımıza...Çocuklarımız olsun ama, Adem ile Havva gibi kırk tane ile abartmayalım. Olsun iki tane, birinin ismi Mavi olsun diğerinin de Mavice. Dünya'ya gözlerini açtıklarında, sadece okyanusa baksınlar. Hep orda ki maviliğe baksınlar ki, yürekleri de mavi olsun. Doğacak her çocuğun yüreği de mavi olsun. Bütün günahlardan ve haramlardan uzak, her yürek aşka dursun. Sevgiye koşsun...Sevgiliye tutunsun. Düş işte, saçmada olsa sen de varsın. Olmayacak çocuklarımız ve sevgimiz var içinde…
Bakma düşümün saçma olduğuna. Bu sensizken kurulmuş bir düş. Biliyorsun, sana demiştim. Bilmem inanmış mıydın? Demiştim; sensiz her şey biraz eksiktir diye... Senin olmadığın; hayatımın yarısını yaşanmadı saydığımı, sonra sensiz kurulmuş düşlerin çocukluğuma emanet oluşlarını... Birde düşünsene sen varsın yanımda ve ben çocukluğumda, terk ettiğim düşlerimi sana ısmarlıyorum ve başım kucağında, ellerin gezinirken başımda sana anlatıyorum. Hiç durmaksızın, hiç nefes almaksızın....Sen hiç araya girmiyor ve dinliyorsun sürekli...İşte suskunluğun burada tekrar işliyor yüreğime...Gözlerimi dikmek istiyorum gözlerine, değsin ve yüreğimizdeki sevgiyi göstersin bize... Hiç konuşmadan, sessizce, usulca fısıldasın birbirine o seni seviyor, seviyor diye. O gözlerde kaybolalım. Sonra, yitip gidelim bir başka zamana…
Birde seninle; şehirlerarası bir otobüsün, cam kenarı bir arka koltuğunda, nereye gittiğimizi bile bilmeden geceler boyu yol almak isterdim. Ellerini sımsıkı ellerimin arasına almak, başını omzuma yaslamak ve doğmayacak çocuklarımızdan söz etmek isterdim...Çocukluğumun başkentinden geçip, sana sensiz geçtiği için, sonradan hiç aramadığım çocukluğumdan söz etmek isterdim. Ben sensizken nasılmışım, birde beni, öyle bilmeni isterdim. Birde kendini hiç anlatmadığın için sana inat yol boyunca seni sana sormak isterdim hep. Ama yol kısaymış be sevgili... Aşkımızın ömrü gibi kısa ve hayal! .. İç içe geçmiş, döğümlenmiş bir yumak ip gibi…
Şimdi; bırakıyorum senin beni terk ettiğin gibi,...Bende senli düşlerimi terk ediyorum sevgili. Kıyamasam da düşlerime, sensizliğinde, seni hatırlattığı için ona da dönüyorum arkamı utanmazca...Aşk utanmaz bir şey değilmidir ki ayrılık gibi bir sona gebe olur. Şimdi; tek, tek, asıyorum havaya, içten on iki kilit vuruyorum yüreğime. Bir gardiyanın acımasızlığından sığınıyorum çocukluğuma,..Uzanıyorum senden önceki hayatıma...Tutunmak için hayata tövbe ediyorum. Seni seven yüreğimi arındırmak, yıkamak için ruhumu tanrıya diz çöküp bin kere tövbe ediyorum. Bin kere tövbe olsun. Buson olsun iki gözüm, son olsun...
SEVGİLİYE...
Hayatın anlamı gülüşlerinde gizli. Ve yaşamak en çokta suskun olduğun anlarda gizemli…Ne tuhaf değilmi? Gülmekle, susmak arasında kalmak ne zordur şimdi. Aşk, o ince çizgide, gülmekle susmanın arasında bir yerdedir belkide... Boş ver biz aramayalım, bırak başkaları arasın. Biz farkında olmadan yaşayalım geçen zamanı... Yaşadığımız bir şeyi anlayıp, anlamamakla yitirmeyelim zamanı... Mesela senin gülüşlerinden söz edelim. Her gülüşünde dünyanın ne kadar çekilir ve yaşanılır olduğunu anlatayım sana... Sonra susunca da dünyanın ne kadar huzura kestiğini söyleyeyim... Uçsuz bucaksız bir dağın tepesinde, bulutları yakalayan yüreğimin sessizliğinde nasıl bir hal aldığını fısıldayayım kulağına…Sana bir sır vereyim mi? Sen susunca, içimden öyle bağırıyorum ki! .. Defalarca seni seviyorum diye beynimdeki sessizliği nasıl haykırarak bozduğumu, bir bilsen...
Gözlerimi kapadım; çocukluğuma emanet ettiğim düşlerimden birini ödünç aldım. Diledim tekrardan tanrı bizi yeniden yaratsın diye... Mavi bir dünya kursun. Sonra, dünyada bir ada yaratsın... Ve içine sadece senle beni koysun. Ama haram bir meyve yediğimiz için kovulmuş saymasın ve şeytanı musallat etmesin başımıza...Çocuklarımız olsun ama, Adem ile Havva gibi kırk tane ile abartmayalım. Olsun iki tane, birinin ismi Mavi olsun diğerinin de Mavice. Dünya'ya gözlerini açtıklarında, sadece okyanusa baksınlar. Hep orda ki maviliğe baksınlar ki, yürekleri de mavi olsun. Doğacak her çocuğun yüreği de mavi olsun. Bütün günahlardan ve haramlardan uzak, her yürek aşka dursun. Sevgiye koşsun...Sevgiliye tutunsun. Düş işte, saçmada olsa sen de varsın. Olmayacak çocuklarımız ve sevgimiz var içinde…
Bakma düşümün saçma olduğuna. Bu sensizken kurulmuş bir düş. Biliyorsun, sana demiştim. Bilmem inanmış mıydın? Demiştim; sensiz her şey biraz eksiktir diye... Senin olmadığın; hayatımın yarısını yaşanmadı saydığımı, sonra sensiz kurulmuş düşlerin çocukluğuma emanet oluşlarını... Birde düşünsene sen varsın yanımda ve ben çocukluğumda, terk ettiğim düşlerimi sana ısmarlıyorum ve başım kucağında, ellerin gezinirken başımda sana anlatıyorum. Hiç durmaksızın, hiç nefes almaksızın....Sen hiç araya girmiyor ve dinliyorsun sürekli...İşte suskunluğun burada tekrar işliyor yüreğime...Gözlerimi dikmek istiyorum gözlerine, değsin ve yüreğimizdeki sevgiyi göstersin bize... Hiç konuşmadan, sessizce, usulca fısıldasın birbirine o seni seviyor, seviyor diye. O gözlerde kaybolalım. Sonra, yitip gidelim bir başka zamana…
Birde seninle; şehirlerarası bir otobüsün, cam kenarı bir arka koltuğunda, nereye gittiğimizi bile bilmeden geceler boyu yol almak isterdim. Ellerini sımsıkı ellerimin arasına almak, başını omzuma yaslamak ve doğmayacak çocuklarımızdan söz etmek isterdim...Çocukluğumun başkentinden geçip, sana sensiz geçtiği için, sonradan hiç aramadığım çocukluğumdan söz etmek isterdim. Ben sensizken nasılmışım, birde beni, öyle bilmeni isterdim. Birde kendini hiç anlatmadığın için sana inat yol boyunca seni sana sormak isterdim hep. Ama yol kısaymış be sevgili... Aşkımızın ömrü gibi kısa ve hayal! .. İç içe geçmiş, döğümlenmiş bir yumak ip gibi…
Şimdi; bırakıyorum senin beni terk ettiğin gibi,...Bende senli düşlerimi terk ediyorum sevgili. Kıyamasam da düşlerime, sensizliğinde, seni hatırlattığı için ona da dönüyorum arkamı utanmazca...Aşk utanmaz bir şey değilmidir ki ayrılık gibi bir sona gebe olur. Şimdi; tek, tek, asıyorum havaya, içten on iki kilit vuruyorum yüreğime. Bir gardiyanın acımasızlığından sığınıyorum çocukluğuma,..Uzanıyorum senden önceki hayatıma...Tutunmak için hayata tövbe ediyorum. Seni seven yüreğimi arındırmak, yıkamak için ruhumu tanrıya diz çöküp bin kere tövbe ediyorum. Bin kere tövbe olsun. Bu son olsun iki gözüm, son olsun...