Gelme diyecektim, geldin. iyi ettin geldiğine. neredeyiz? Bir şehir ya... nıyor, dikkat et. tutuşabiliriz. İşte ilk ateş gözlerine düştü, sonra dudaklarına, saçlarının arasına kıvılcımlar doldu ışıl ışıl. Yanıyorsun, yanıyorum, yanıyoruz. Aranmakla yetinsek bunlar gelmeyecekti başımıza. Yine de memnunum. İyi ettin geldiğine. Taş olup kalmaktansa, ağaç olup yanmak iyi.
Ellerini ver, ellerini. öpüşmeye susadım. Tırnak uçlarından öpmeye başlayacağım seni. titreme, yanıyorsun. Koluma yat, sağ erkek koluma, güçlü erkek koluma. Dağılsın saçların, bırak. nasıl olsa onları da öpeceğim tutam tutam. Kulak memelerini, gür kaşlarını, dudaklarını da öpeceğim. dolgun dudaklarını seven, gözlerini, artık yaşamıyoruz. Belki de yaşamak bu, bizim bilmediğimiz. Öyleyse yeni yeni başlıyoruz yaşamalara, derin nefes almalara, o ölümsüz olmalara.
Bir ekşi elma ısırıyordum, dişlerim kamaşıyordu omuz başlarını gördükçe ve biraz sen oluyordum sevdikçe, sevildikçe. (işığı söndür) diyordun, inadına yakıyordum. yalvarıyordun, çıldırıyordum. Hiç ağlamadın. Ağlasan ne değişecekti. Ama ağlamadın işte yükseldin, yüceleştin. Tanrılaştın bir yerde.
Öyle güzeldin anlatılmaz. Alnımdan ter boşanıyordu, saçlarım yapış yapış olmuştu. Yüz merdiven inip yüz merdiven çıkıyordum bir dakikada. Derin bir kuyudan su çekiyordum. Bir mağara ağzından sana sesleniyordum. Karanlıklar içinde birbirimizi aydınlatıyorduk. Sağır bir zamandı yaşadığımız. Sağır ve merhametsiz. Kör bir geceydi yumruklayan kapıyı, kör ve dilsiz.
Artık hiç sönmeyecektik biliyorum. Ümit Yaşar Oğuzcan.. (¯`v´¯) `*.¸.*´ ¸.•´ KARANLIKTA ERİMEK
Şurada bir kapı olmalı Senin ölümsüzlüğüne açılan Bir kapı olmalı şurada Bulabilsem Kollarımın bütün gücüyle vuracağım Er geç sesimi duyuracağım sana Başımı soğuk demirlere dayayıp Adını söyleyeceğim mahşer gününe kadar Dağlara taşlara güzelliğini haykıracağım Ve bütün yaratıklara Rüzgarın söylediği bir masal gibi Seni anlatacağım Dünyaya ilk gelişimiz değil bu Yüz binlerce yıl önce Bir de taş devrinde gelmiştik Senin için vahşi hayvanlar vurmuştum o zaman Pars dişlerinden bir gerdanlık yapmıştım boynuna Nice mağara duvarlarına güzelliğini kazımıştım Nasıl hatırlamazsın O zaman da gökyüzü bu kadar mavi Ormanlar yemyeşildi O zaman da Yalnız karanlıktan korkar Güneşi tanrı bilirdik Bunca yüzyıllardır İnan Hiçbir şey değişmedi yeryüzünde Belki biz değiştik Sevgilerimizi söyleyemez olduk Göremez olduk nice güzellikleri Yalanı öğrendik Utanmayı öğrendik İnandık sonraları Bütün yaratıklardan üstün olduğumuza Büyük zekamız Önce kafesi, zinciri, zulmü icat etti İyilik güzellik ve doğruluk adına Hiçbir şey kalmadı inandığımız Aradan bin yıllar geçip Atom parçalanıncaya kadar Zaten paramparça olmuştu insanlığımız Böylece bir karanlığa düştük Karanlık bizi başka bir karanlığa götürdü Sarnıçlardan, dehlizlerden, girdaplardan geçtik Sana yaklaşmak için Dallarından gün ışığı geçmeyen ormanlara düştük Aramızdaki demir kapı belki hiç açılmayacak Senin ışığını görmeden kapanacak gözlerimiz Karanlık aman vermiyor Hangi kapıyı aralasak gece Ne yapsak çaresiz Kokunu getiren rüzgar da olmasa Bir manası kalmayacaktı yaşamanın Şimdi hiç değilse Hayaliyle avunmadayız Zaman içinde bir başka zamanın İnsan çırpındıkça bir bataklığa saplanıyor Yaşadıkça ölüme Çaresiz olmak bir şey değil Çaresizliğini kabullenmek zor geliyor insana Aynaya bakıyorum Bir beyazlık, bir boşluk Hani benim yüzüm Dudaklarım, ellerim hani Halbuki gözlerim de görüyor Kör değilim Fakat sen varsın içimde Yakan, kör eden bir karanlığın var senin Nefes, nefes yaşadığımız Avuç, avuç içtiğimiz bir karanlığın var Kahrolası zamanın ortasında Büyük bir fırın yanıyor besbelli Alevleri asırlık çınarlar gibi Büyük bir fırın yanıyor Görüyor musun Şimdi bütün ihtirasların sustuğu saatteyiz Elini sürdüğün her şey yok olabilir Her şey eriyebilir şu anda Bu varlığın yokluğa yaklaştığı andır Zayıf ellerin bu anda bütün yaratıklardan güçlü Bu an iri gözlerinde her şey yüce Ne insanlar fani Ne dünya ölümlü Al beni de erit ateşinde gözbebeklerinin Erit beni Ruhumu aşkının potasında yak Kahrolsun bu karanlıklar Bu mesafeler Bu zaman Ben seni istiyorum Ya seninle yaşamak Ya da sende yok olmak
Ümit yaşar Oguzcan (¯`v´¯) `*.¸.*´ ¸.•´
Sesini duymadığım gün Yaşanmış değil Açan çiçek değil Öten kuş değil Yüzünü görmediğim gün İçimde yıldızlar sönük Güneşler güneş değil Seni sevmediğim gün Seni anmadığım gün Olacak iş değil... (¯`v´¯) `*.¸.*´ ¸.•´ Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur, Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur, Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur, Bulunmayacak Tek sensin (¯`v´¯) `*.¸.*´ ¸.•´
Gelme diyecektim, geldin. iyi ettin geldiğine. neredeyiz? Bir şehir ya...


nıyor, dikkat et. tutuşabiliriz. İşte ilk ateş gözlerine düştü, sonra dudaklarına,
saçlarının arasına kıvılcımlar doldu ışıl ışıl. Yanıyorsun, yanıyorum, yanıyoruz.
Aranmakla yetinsek bunlar gelmeyecekti başımıza. Yine de memnunum. İyi ettin geldiğine.
Taş olup kalmaktansa, ağaç olup yanmak iyi.
Ellerini ver, ellerini. öpüşmeye susadım. Tırnak uçlarından öpmeye başlayacağım seni.
titreme, yanıyorsun. Koluma yat, sağ erkek koluma, güçlü erkek koluma. Dağılsın saçların,
bırak. nasıl olsa onları da öpeceğim tutam tutam. Kulak memelerini, gür kaşlarını,
dudaklarını da öpeceğim. dolgun dudaklarını seven, gözlerini, artık yaşamıyoruz. Belki de yaşamak bu,
bizim bilmediğimiz. Öyleyse yeni yeni başlıyoruz yaşamalara, derin nefes almalara, o ölümsüz olmalara.
Bir ekşi elma ısırıyordum, dişlerim kamaşıyordu omuz başlarını gördükçe ve biraz sen oluyordum sevdikçe,
sevildikçe. (işığı söndür) diyordun, inadına yakıyordum. yalvarıyordun, çıldırıyordum. Hiç ağlamadın.
Ağlasan ne değişecekti. Ama ağlamadın işte yükseldin, yüceleştin. Tanrılaştın bir yerde.
Öyle güzeldin anlatılmaz. Alnımdan ter boşanıyordu, saçlarım yapış yapış olmuştu.
Yüz merdiven inip yüz merdiven çıkıyordum bir dakikada. Derin bir kuyudan su çekiyordum.
Bir mağara ağzından sana sesleniyordum. Karanlıklar içinde birbirimizi aydınlatıyorduk.
Sağır bir zamandı yaşadığımız. Sağır ve merhametsiz. Kör bir geceydi yumruklayan kapıyı,
kör ve dilsiz.
Artık hiç sönmeyecektik biliyorum.
Ümit Yaşar Oğuzcan..
(¯`v´¯)
`*.¸.*´
¸.•´
KARANLIKTA ERİMEK
Şurada bir kapı olmalı
Senin ölümsüzlüğüne açılan
Bir kapı olmalı şurada
Bulabilsem
Kollarımın bütün gücüyle vuracağım
Er geç sesimi duyuracağım sana
Başımı soğuk demirlere dayayıp
Adını söyleyeceğim mahşer gününe kadar
Dağlara taşlara güzelliğini haykıracağım
Ve bütün yaratıklara
Rüzgarın söylediği bir masal gibi
Seni anlatacağım
Dünyaya ilk gelişimiz değil bu
Yüz binlerce yıl önce
Bir de taş devrinde gelmiştik
Senin için vahşi hayvanlar vurmuştum o zaman
Pars dişlerinden bir gerdanlık yapmıştım boynuna
Nice mağara duvarlarına güzelliğini kazımıştım
Nasıl hatırlamazsın
O zaman da gökyüzü bu kadar mavi
Ormanlar yemyeşildi
O zaman da
Yalnız karanlıktan korkar
Güneşi tanrı bilirdik
Bunca yüzyıllardır
İnan
Hiçbir şey değişmedi yeryüzünde
Belki biz değiştik
Sevgilerimizi söyleyemez olduk
Göremez olduk nice güzellikleri
Yalanı öğrendik
Utanmayı öğrendik
İnandık sonraları
Bütün yaratıklardan üstün olduğumuza
Büyük zekamız
Önce kafesi, zinciri, zulmü icat etti
İyilik güzellik ve doğruluk adına
Hiçbir şey kalmadı inandığımız
Aradan bin yıllar geçip
Atom parçalanıncaya kadar
Zaten paramparça olmuştu insanlığımız
Böylece bir karanlığa düştük
Karanlık bizi başka bir karanlığa götürdü
Sarnıçlardan, dehlizlerden, girdaplardan geçtik
Sana yaklaşmak için
Dallarından gün ışığı geçmeyen ormanlara düştük
Aramızdaki demir kapı belki hiç açılmayacak
Senin ışığını görmeden kapanacak gözlerimiz
Karanlık aman vermiyor
Hangi kapıyı aralasak gece
Ne yapsak çaresiz
Kokunu getiren rüzgar da olmasa
Bir manası kalmayacaktı yaşamanın
Şimdi hiç değilse
Hayaliyle avunmadayız
Zaman içinde bir başka zamanın
İnsan çırpındıkça bir bataklığa saplanıyor
Yaşadıkça ölüme
Çaresiz olmak bir şey değil
Çaresizliğini kabullenmek zor geliyor insana
Aynaya bakıyorum
Bir beyazlık, bir boşluk
Hani benim yüzüm
Dudaklarım, ellerim hani
Halbuki gözlerim de görüyor
Kör değilim
Fakat sen varsın içimde
Yakan, kör eden bir karanlığın var senin
Nefes, nefes yaşadığımız
Avuç, avuç içtiğimiz bir karanlığın var
Kahrolası zamanın ortasında
Büyük bir fırın yanıyor besbelli
Alevleri asırlık çınarlar gibi
Büyük bir fırın yanıyor
Görüyor musun
Şimdi bütün ihtirasların sustuğu saatteyiz
Elini sürdüğün her şey yok olabilir
Her şey eriyebilir şu anda
Bu varlığın yokluğa yaklaştığı andır
Zayıf ellerin bu anda bütün yaratıklardan güçlü
Bu an iri gözlerinde her şey yüce
Ne insanlar fani
Ne dünya ölümlü
Al beni de erit ateşinde gözbebeklerinin
Erit beni
Ruhumu aşkının potasında yak
Kahrolsun bu karanlıklar
Bu mesafeler
Bu zaman
Ben seni istiyorum
Ya seninle yaşamak
Ya da sende yok olmak
Ümit yaşar Oguzcan
(¯`v´¯)
`*.¸.*´
¸.•´
Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
İçimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil...
(¯`v´¯)
`*.¸.*´
¸.•´
Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur,
Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur,
Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur,
Bulunmayacak Tek sensin
(¯`v´¯)
`*.¸.*´
¸.•´
' align=baseline border=0>
scroll'direction='up'>scrollamount='7'
style='position:absolute; left:697px; top:15px; width:300px; height:600px; z-index:1; '>