Kimse Yazmasın - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı


Kimse Yazmasın SENDEN UZAKTA OLMAYI iSTEMEDİM

Senden uzakta olmayı hiç istemedim
Gülümsemeni görmek isterdim
Bana 'seni seviyorum' demeni beklerdim
Ben seni;
Gündüz, yeni açmış bir Gül'e
Geceleri ise;
Etrafına ışık saçan bir yıldıza benzetirdim
Ne yazık ki,
Bana sayısız yıllar kadar uzaksın
Senden uzakta olmayı hiç istemedim...

Seninle el ele yürümeyi isterdim
Herhangi bir yol sessizliğinde
Ya da en güzel yağmurlar altında
Ve soğuktan üşüdüğünde
Sana sarılıp bedenini ısıtmak isterdim
Gözlerinden sevgiyle girmek,
Kalbinin en sıcak yerinde kalmak isterdim
Bilmeni isterim ki;
Senden uzakta olmayı hiç istemedim...

Seninle beraber gülüp,
Beraber ağlamak isterdim
Gözlerinden dökülen her damla gözyaşını öperdim
Dalgalı saçlarını,
Parmaklarımın arasında hissetmek isterdim
Teninin kokusunu,
Bir nefeste içime çekerdim
Yanağına bir buse kondurup,
Tatlı tatlı gülümserdim
İşte ben seni bu kadar çok sevdim
Ve senden uzakta olmayı hiç istemedim...

Seninle sadece gözlerimle konuşmak isterdim
Yani aşkın başladığı yerde
Sadece ay ışığının olduğu bir mavi gecede
Seninle kıyı boyunca yürümek,
Denizin aydınlık yüzünü seyretmek isterdim
Kim bilir;
Belki de dayanamayıp seni öperdim
İşte ben seni bu kadar çok sevdim
Senden uzakta olmayı asla istemedim...

Ben sana;
Aradığın mutluluğu vermek isterdim
Hissedip te bana söyleyemediğin bir çok şeyi
Seninle paylaşabilmek isterdim
Sana aşkı anlatabilmek isterdim
'Seviyorum' demeyi öğretirdim
Senden uzakta olmayı hiç istemedim...
Ve benim içimde senin sevgin bambaşkadır
Dinle beni, hissetsin yüreğin sevgiyi...

Ve sevgi cesarettir,
Sevgi, yaşamaktır, vazgeçmemektir
Sevgi, her şeyin inadına,
Ve her şeye rağmen sevebilmektir
Sevdiğine aşkını söyleyebilmektir
Her şeyi umutla paylaşabilmektir
Sevgi, tutku adına her an,
Binlerce kere ölüp
Milyon kere dirilmektir
Her dirilişte yeniden sevebilmektir
Bitmektir, tükenmektir
Tükendiğini hissettiğin an,
Yeniden sevgiline koşabilmektir
Sevgi, hasrettir, özlemdir
Yaşadıkça çilesi daha da çetinleşir
Sevgi hissedilir, hissettirilir
Uğrunda ne varsa feda etmektir
Ve sevgi saygıyla bütünleşir
Sevgi bile saygıyla sevilir
Sevgi;
Birbirine yabancı iki kalbin
Tertemiz muhabbetidir
Ve sevgi;
Sevilmeye lâyık olanlar içindir
Kalbi heyecanla çarpan,
Yeri gelince kanayan,
Yeri gelince gülen, hayata bağlanan
Tüm insanlar içindir
Ve biliyor musun?
Tüm bu güzellikler gibi,
Seni ne çok sevdiğimi bilmeni isterdim
Sen benim kendi ömrüm gibi tertemizsin
Aslında bütün bu sevgiler, sensin
Bir tek sen.
Sevginin cana geldiği mükemmelliktesin
Eşsiz ve dayanılmaz güzelliktesin
Ve işte ben seni bu kadar çok sevdim
Bilmeni isterim ki;
Senden uzakta olmayı asla istemedim


Benim yaşadığım şehir başka sevgili, benim şehrim de başka insanlar var. Benim şehrimin ağaçları başkadır. Çiçekleri bile başka açar benim şehrimin. Benim şehrimin yolları hep bir yerde kavuşur sevgili. Örneğin hangi yolu seçersem seçeyim sana çıkar bütün yollar. Her köşe başında sen bekliyor olursun beni. Bense ne zaman seni görsem koşarak boynuna sarılırım. Sonra sen kulağıma “Seni seviyorum” diye fısıldarsın. Ben gülümserim sana ve sonsuz bir mutlulukla “Ben de ben de seni seviyorum” derim.

Benim yaşadığım şehirde başka bir sen varsın. Sen bile bendeki seni görsen tanımazsın kendini çünkü o daha dün yeminler etti bana. “Seni asla bırakmam sakın korkma, senden başkası haram bana” dedi. Dizlerime yattı, sonra gözlerini kapadı, ellerimi tuttu. Uyumuş kalmışız ama hiç üşümedik sevgili. O kadar büyüktü ki sevgimiz; hiç üşümedik. Ben senin aşkınla hiç üşümedim ki; hala sıcacık kalbim. Kimsenin dokunmasına izin vermiyorum. İnan kimseyi almıyorum şehrime. Çünkü kapıları kilitli. Hatırladın mı en son sen misafir olmuştun benim şehrime, yüreğime. O kadar sevdim ki senin misafirliğini; şehrimin anahtarlarını sana verdim. “Al sen de dursun ne zaman istersen gel artık senin bu şehir” dedim. Sonra sen hiç gitmedin yüreğimden ta ki o güne kadar.

Hani arkandan bile bakmaya cesaret edemediğim her yerin zifiri karanlığa büründüğü günü anımsıyor musun? İstesem de bakamazdım arkandan, çünkü şehrimin kapılarını kilitleyip gitmiştin. Defalarca vurdum kapının ardından; “Beni bırakma gitme” dedim, ağladım ama senden gelen tek ses ayak seslerindi. Duyuyordum 1. adım 2. adım 3. adım ve yoksun. Kendimle bir oyuna başladım olmayan seninle. Tekrar başka bir sen aldım yanıma. Senin hayalini aldım, onunla yaşıyorum artık. Bu şehir de, yüreğimde bir hayalle yaşıyorum, sen varmışsın gibi yapıyorum hep. Zaten ben olmazsam benim şehrim olmazsa sende olmazsın ki Sevgili seni ben yaşatıyorum.

Bir evcilik oynuyorum kendimle. Ne zaman biter bu oyun, ben ne zaman büyürüm bilemiyorum. Belli bir yaşı var mı, bir yıl iki yıl sonra geçer mi, bilemiyorum. Ama ben bu oyun bitsin istemiyorum sevgili. Çünkü oyunun bittiği o gün ben büyürsem eğer seni kim sevecek? Hiç düşündün mü; kim şehrimin yollarında seninle kavuşacak sevgili? Kim uyutacak seni dizlerinde? Sen üzülmez misin, ağlamaz mısın arkamdan? Ben sana kıyamam ki, üzemem ki seni. O kadar seviyorum ki seni, hayaline bile kıyamıyorum sevgili.

Gittiğin gün zar zor gitmiştin. Sen de söyleyememiştin gideceğini. Ya ben, ya ben sevgili; dudaklarından çıkacak bir söze öyle umut bağladım ki; ömrümü verebilirdim bir sözüne. Deseydin ki “yalan gitmiyorum”. Bir söz sevgili, bir sözünü bekledim, hiçbir şey demedin. Ben de umutlarımı senin sözlerine değil bir ipin ucuna bağladım, sonra şehrin en ücra köşesinde tıpkı benim gibi yalnız kalan bir ağaca astım. Oysa o ağaçta umutlarımı öldürmeyi değil sevdamızı yaşatmayı isterdim. Ama olmadı, yapamadım sevgili. Sevdamızı ağaçlara yazamadım ama şimdi sayfa sayfa seni yazıyorum. Şiirlerimiz var sana dair yazılan, sevda sözcüklerimiz var, ama hiç şarkımız yok. Aslında ben bir şarkı seçecektim ama bütün şarkılarda ayrılık vardı seçemedim. Ama nasıl sayfa sayfa seni yazıyorsam bir şarkı bile yapabilirim sana.

Şimdilik hoşça kal sevgili, şimdilik benim şehrimde kal. İleri zamanlar ne alır ne götürür bilinmez ama şimdilik benle kal, hayal bile olsan benle kal sevgili.



Seni sana rağmen yaşadım ben. Hep kaçışlarla dolu, hep eksik. Bir yanını tamamlasam mutlaka başka bir yerden açık veriyordum. Tamamlamaya uğraştıkça seni gizlerinde kaybolup gidiyordum. Bedenine değil, ruhuna taliptim ben. Bu yüzden bu kadar zorlanıyordum. Ben bir adanın değil, bir kıtanın kâşifiydim. Yola çıkmıştım bir kere dönüşüm yoktu ama öyle çok duraklıyordum ki, geriye dönüp baktığımda başladığım yerden bir kaç metre bile uzaklaşmadığımı fark ediyordum.



Üstelik menzilin ucunda ki sen, benden daha hızlı kaçıyordu. Ufukta bile görünmeyen seraptın artık. Kaç kez ‘vazgeç’ dedim kendime, kaç kez o yolun kenarındaki bir ormana girip yok olmayı düşündüm. Yaşadığım da bu değil miydi? Seninle birlikte varlık bulduğumu düşünürken senin olmaman yokluk hissinden başka ne verebilirdi ki bana? Oysa nasılda coşku doluydum başlarken? Gecelerimi de gündüzlerimi de sana adamaya hazırdım. Her gün yeni bir yönünü öğrenip şaşıracaktım. Seninle yaşadığım hiçbir şeyin tadını unutmayacaktım. Sen sonbahar rüzgârında kopmuş, serseri dolaşan bir defne yaprağı, ben sana dal olacaktım. Hangimiz yaprak hangimiz dal karıştırıyorum artık. Ben bu uykuları uyuyalı çok olmuştu. Şimdi aynı uykuları yeniden uyuyorum. Acı uykusu, hüzün uykusu, korku uykusu… Bir gece birini bir gece diğerinin sonsuzluğunda kayboluyorum. Ne garip kendimi kuşatma altında ki bir ordunun komutanı gibi görüyorum. Ne çok askerim var bana ihanet eden… Ben düşmanı alt edemediğimden değil, bu arkadan vuruşlar yüzünden yeniliyorum. Bir beyaz bayrak gerek artık bana. Bütün menzillerini kaybetmiş bir komutanın onurunu daha fazla zedelemeden teslim olmayı bilmesi gerek. Uzun sürmez esaretim. İçimde bu yenilginin acısını yıllarca taşıyacak olsam bile bir yolunu bulup kavuşurum özgürlüğüme. Gidiyorum. Geride yaşanmamış zamanları bırakarak sende ürkekliğinle baş başasın şimdi hep tamamlanacak değil ya 'bu da böyle yârim kalsın...'


S E V G İ L İ Y E
Ne zaman doğdun deseler kimliğime bakmadan konuşamam. Ama artık biliyorum Bir Sonbahar sabahı doğdum ben. Yapraklar sarıya çaldığında, ağustos böcekleri sustuğunda. Ben doğdum sustu her şey. Çünkü Sen doğdun dünyama ve ben doğdum o gün. Bir sen oldun dünyamı dolduran. Güneşe hasret otlar, çimenler, çiçekler gibiydim. Her şey durdu bir an. Ama bir tek zamanı durduramadık. O aldı her şeyi. Her zaman olduğu gibi yine her şeyin katili oldu zaman. Katil diyorum eğer o gün ben doğduğumda dursaydı şimdi bunları konuşuyor olmayacaktım. Sitemim aslında zamana da değil kendime. Hiç kendim olamadım 35 yıldır. Ne yemişim ne içmişim bilmiyorum. Ama bana verilen bedene ruh giydirememişim. O sonbahar günü buldum ruhumu. Ama zaman tekrar ruhumu çaldı benden. Bedenim çıplak kaldı yeniden.
Yeni yıl yeni umutlar derler sağlık dilerler. Bence palavra!.. Bana mutsuzluk ve umutsuzluk verdi. Lanet olsun 2005 yılına!.. Sonu 5 olan hiçbir şeyi sevmiyorum artık. Hatta plakasının sonu 5 olan yeni aldığım arabamı bile sattım. Oysa ne sözler vermiştik birbirimize. Hatırladıkça gözlerim doluyor. Kan akıyor gözlerimden. Sen kan ağlamanın ne olduğunu bilir misin? Ben bilmiyordum hiç de bilmek istemezdim ama sayende öğrendim. Her şeye rağmen o kadar özelsin ki gönül bahçemde; kan ağlamanın ne olduğunu tatmanı istemem. İçimde kopan fırtınalar bende kalsın. Ama verilen sözler edilen yeminler nerede? Bu muydun sen? Ya da yaşadıklarımız?
17 yıldır can yoldaşım olan sigaramı bile çaldın benden. O da terk etti beni. Nedenini biliyorsun değil mi? Sana verdiğim sözlerden biriydi bu. Sen sözlerini unutsan da unutmayacağım ben verdiğim tüm sözleri. Sigarammm…Keşke terk edemeseydi o anlardı beni…
Doğduğumu söylediğim güne kadar şarkılar anlamsızdı, filmler konusuzdu. Şimdi…her şarkı senden bir parça bana, sanki her filmde sen. Bazen ağlıyorum yine kendi karanlıklarımda. Kimi zaman uyanıyorum gece uykularından yanımda seni arıyor gözlerim. O zaman anlıyorum ki aslında sen bir hayalsin. Hiç olmadın aslında. Ben yarattım seni kendi içimde, kendi dünyamda. Gömeceğim seni o dipsiz kuyuya ve sonra üzerine taş duvarlar öreceğim. Bir daha hiç gören olması diye, sevda çiçekleri ekeceğim üzerine. Bir de mezar taşı dikeceğim bu çiçekler arasına, gözyaşlarımla kazıyacağım adını ve sevdamızı; Sevdasını yalnız yaşayanlar okusun diye kuşlara vereceğim bir tek adresini mezar taşının…
Zaman, katil yine geldi başıma. Kör kurşunu sıksa da yüreğime, alsa canımı kurtulsam ben, kurtulsan sen. Keşke kendi yoluma gidebilsem, özgür kalsa yeniden ruhum. Yeni ruhlar bulabilsem yeniden. Ama olmuyor zaman beni öldüremiyor. Oysa sensiz olmaktansa ölmeyi yeğlerdim.
Rüyamı yaşamaya başlayalı bilmem kaç zaman oldu. Ama göremez oldum artık böyle duygu seli yüklü rüyalar. Yaşadıklarım rüya mı ? Yoksa hayal ürünü mü? Bilemiyorum artık. Ne doğru ne yanlış? Bildiğim birtek gerçek var ben seni gerçekten sevdim ve sen bana Yüce Allahın bağışladığı son KISMET sin. Kısmetten de ötesi yok ne de olsa öyle değil

En zorudur geride kalan olmak, giden yureginden silmistir cunku.
Kalan, elinde kalanlarla yasamini surdururken, yuregi dikenli tellerle cevrilidir.
Her nefes alisi aci verir, gozunde huzun kalici olur.
Her sarki gozlerini daldirir derinlere ve her sey gideni hatirlatir nedense.
Sevda o zaman daha alevlenir, terk edilmek en buyuk daglari eritir
Neden engel olamaz peki, geride kalan butun bunlara?
Cunku ask aci ile beslendikce, yuregi kemiren bir canavara doner.
Kaybetmenin o derin sizisi, sorgulara dusurur beyni.
Mantik yitirilmis, maglubiyetin en acisi ile yere serilmistir artik.
Hele birde o cok sevdiginin baskalari ile sohbetine ya da kahkahalarina tanik olursa.
Kendi hayati altust olmus ama onun hayati normal seyrediyorsa.
Pismanlik, eziklik, icine donukluk, kendini suclamalari, ben onun gibi neden unutamiyorum sorusu, caresizlikte kivranmanin acisi…
Iste bitirir insani, su an benim bittigim gibi
Aslinda aliskindim yalnizliga ama daha once hic yalnizligimdan ayrilmamistim.
Bu ayni suna benziyor, hani hic yuruyemeyen bir insan, yuruyemedigine uzulse de, o yuku tasir. Ancak bir gun yurumeye baslayip daha sonra, o yurumeyi elinden aldiginizda, Butun direnci kirilmis olur. Iste ask ayni buna benziyor, sevmeyi tatmayan, tatmadan once direnebiliyor yasamin zorluklarina ve sevgisizlige. Ama bir gun sevgi ile tanisip, yalnizligina ara verdikten sonra, ardindan gelen yalnizlik yikici oluyor.
Iste sevgili, bu yuzden, bana ne desen bos, senden once ki yalnizligimi geri vermedikten sonra, senden sonraki bu yalnizlik, hep aci verecek bana.
Sen ne haldesin bilmem ama ben yasayan oluyum su anda...
Sen bu yazdiklarimi okur musun bilmiyorum, ancak okuyanlar icinde senin gibi olanlar varsa.
En azindan insanlik adina, geride acilar icinde biraktiklarina, sevgi veremeseler de, canlarini acitacak tavirlardan uzak dursunlar.
Sirf begenilme ve hala istenildigini gorme egosu ile insana aci cektirmek, ben insanim diyene yakismaz.
Hele yarali ise bir yurek, tuz basmak, insaf…
O bu acilari hak edecek ne yapti, bir sormalisin kendine, acaba o sevmekten baska ne yapti?
Sevmeye ceza vermek ve cezayi her gun cogaltmak, insaf…
Gidiyorsan bile insan gibi gitmelisin, sessizce ve gulumsemeden.
Aglamasan bile gozyasina saygin olmali!


Senin hayallerin var midir?
Yada hayallere inanir misin?
Ifade edebilir misin hic yasamadigin duygulari?
Uyku tutmayan gecelerde hayal kurar misin?
Yada yasayamadigin seylere aglar misin?
Gucune giden seyler gelir ansizin beynine?
Kendini yalniz hissedip acidan basini yastiga gomup aglar misin?
Sonra odana arkadasin yada annen girdiginde gozyaslarini saklayip sesinin boguklugunu saklayabilir misin?
Duslerinin ardindan gider misin?
Mutsuzluguya da Mutlulugu tarif edebilir misin?
Aklina gelir mi goz yaslarinin sebebi?
Kimsesizlige sahipsizlige katlanabilir misin ?
Sebepsizce seni birakana hakkini helal edebilir misin?
Sabahlari goz yaslarinla yuzunu yikar misin?
Ve inanir misin goz yaslarindaki her damlanin baki alemde zayii olmayacagina?
Yagmurdan sonra ki gokkusagi gibi demi?
Bilir misin zerre kadar hatirlamamayi nefret etmeyi?
Oysa ben nefret etmeyi onunla ogrendim.
Affetmemeyi onunla ogrendim?
Ruhun bekar mi senin?
Bilir misin ruh bekaretini?
Kendini ve ruhunu sadece bir kisiye saklamak ister miydin?
Sahi sen Sevgiye mi inanirsin Aska mi?
Yoksa once sefkate sonra Aska mi?
Senin icin hangisi onemli?
Sefkatli olsaydi askima sevgime acirdi o!
Sen bunu anlayabilir misin?
Sefkatli olsaydi sevmeyip de seviyormus gibi yapmazdi.
Sen Beddua etmesini bilir misin?
Ben Beddua etmeyi onunla ogrendim.
Kendinden utanirmisin sen?
Biliyor musun?
Bunun icin kendimden utaniyorum.
Bilir misin sevdiginin dizine yatip yuzunu oksamasindan duydugun hazzi?
Mutluluktan akan goz yaslarini silmesinin hazzini?
Islak gozlerine kondurdugu bir busenin tadini kimden alirsin baska?
Soyler misin?
BENiM KADAR YANLIZLIGA KATLANABLIR MISIN


Bir dostu ozledi bakislarim...
Iyimser ve kirilgan olan, bir tebessumle uyanmayan ve bin nusubetten anlamayan. Eskiden zaman zaman, simdilerde ise bir cok zaman kafasi karisan. Gun dogumuna kadar uzanan kisIk duslere aldirmadan mutlu yasayan; en azindan yasamaya calisan. Uykulari da ic benligi gibi hafif olan, kendi gibi agirlasip ayilamayan…

Bir dostu ozledi bakislarim…
Geregi kendinden fazla sorgulanmis bir yaz cocukluguydu bizimkisi. Utanci buruk, gozleri islak, hayalleri masum… Bir apartmanin arka bahcesinde kirecten bozma toz bulutu esliginde tastan kale direkleri kurulurdu tarafimizdan sevincle. En mutesekkir kilinan anilardi onlar belki de… Tozu sacimizda, heyecani dilimizde bembeyaz kalmis bir anilar yiginiydi bizimkisi. En guzeli de Mujgan teyzemin bir bardak suyuydu lezzetli ve katiksiz sevgi dolu olan. SirilsIklam terler icinde kazanilan bir mahalle macinin en buyuk oduluydu bu bir solukta kana kana icilen ama hicbir zihinde olagan olmayan…

Bir dostu ozledi bakislarim…
Simdilerde yuzu pek gulmeyen, belki de vazgecmislikten oteye gitmeyen bir duraksama halinden… Kissalardan hisseler cikartalim da kisa kisa yasanmisliklarin ardindan geriye kalan biraz toz, biraz da yalan. Bazen tanriya siginan, bazen ona bile sira gelmeden bir paket sigara esliginde uyuya kalinan detaylar butunu… Biz degil miydik oysa ki bir atari kolunun bozulmasiyla tanisan? Detaylara ne luzum var? Biz degil miydik birlikte buyuyen ve sevinc-huzun ayirt etmeden paylasan, aglayan ve gulen?

Bir dostu ozledi bakislarim…
O kendiyle, ben kendimle mesgulken birbirinden ayri sekillenen ve celisen hayat tarzlari… Oysa yine de birbirine bagli ve bir parca birbirine katilmis hasretler yumagi. Geride kalanlar eriyip giderken biz bazen ayri kalmisiz cok mu? Her sey degisip bir cok sey anlamsizlasirken, benim ‘‘Meltem Abla eli degmis patlicanlar’’i sevmeye calisip ozlemem cok mu degisken? Ardindan eski gunlere inat ‘‘hala paslanmamisim be!’’ diyerek; ama yine de eskiden daha iyi oldugumu bilerek yapilan birkac futbol maci cok mu uzucu? Ya da cardakta eskittigimiz sevgilerden ve sevgililerden bahsederken ‘‘Bunu da bitirdik! Sabah ola hayrola…’’ diye cope firlattigimiz kirmizi tuborg kutulari cok mu anlamsiz?

Bir dostu ozledi bakislarim…
Bu aralar pek mutlu sayilmam, bilesin… Yorgunlugum, sevincimi ve heyecanimi tonlarca zihin agrisinin yardimiyla cok cabuk bastirdi. Her zamanki ufak sIkintilar gibi gelip gecici midir bilmiyorum ama her gelen-giden bir seyler kaciriyor benden. Artik kalmadigimi hissediyorum. Her seyi birakip gitmek var aklimda. Yapabilir miyim bilmiyorum. Yine de sonuc ne olursa olsun iyi oldugunu ve arada bir tadin kacsa da huzurlu yasadigini duymak istiyorum. Sana bir nasihat da benden. Dis dunyayi mahrum etme kendinden. Bolca yasa, cokca hata yap, her zaman ders al ve sonunda kendince dogru yasa. Bak! Geceyi yariladigim sIkintilardan birinde bir dostu ozledi bakislarim. Sen, sen ol; kendini fazla
Ozletme