Kaptani Ali Rıza Kars - Hakkında Yazdığı Tanı ...

Ali Rıza Kars, 1952 yılında, Yozgat - Gümüşkavak Köyünde doğdu. Erkek Sanat Enstitüsü Torna - Tesviye Bölümünü, Goethe Institut ve Gazi Eğitim Almanca Bölümünü bitirdi.

Üç yılı Almanya’da olmak üzere, atölye ve fabrikalarda işçi olarak çalıştı. Kamu kuruluşlarında idari işler, eğitim, halkla ilişkiler konularında yöneticilik yaptı. Mamak Belediye Başkanlığında Müdür olarak çalışmakta iken emekli oldu.

Şiire, ortaokuldayken, halk şiiriyle başladı. Yayımlanan şiirlerinin çoğunda Kaptani mahlasını kullandı. Bazı şiirleri halk ozanları tarafından bestelendi. Birçok şiiri THT Ozanlar Antolojisi’nde yayımlandı.

2001 yılında “Suların Sesini Yazdı”, 2002 yılında da “Geldin”. 2003 yılında Evrensel Ateşine adlı şiirleri, Hacıbektaş Belediyesi şiir ödüllerine; yine 2003 yılında Düş ve Sokak adlı kitabı, (KYÖD) Kocaeli Yüksek Öğretim Derneğinin düzenlediği, Ruşen Hakkı şiir özel ödülüne layık görüldü.

Edebiyat ve Eleştiri, Evrensel Kültür, Dize, İnsancıl, Agora, Kıyı, Beşparmak, Pencere, Kavram Karmaşa, Damar, Ana Dili, Çağdaş Türk Dili, Dil Dergisi Language Journal, Ardıçkuşu, Ağır Ol Bay Düzyazı, Berfin bahar, Akköy, Esin Sanat, Güzel Yazılar, Aykırısanat, VESTED, Öğretmen Dünyası, Sanal Ördek, Patika, Bahadın, Yaba, abece, Şiirli Çıkın, Koridor, Güney ve BirGün gibi; birçok dergi ve gazetede şiirleri ve yazıları yayımlandı.

PEN, TYS, Edebiyatçılar Derneği, Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği, Dil Derneği ve Sanat Kurumu üyesidir.

Sanat Kurumu Sanat Kolu Başkanlığı, tiyatro ve resim, heykel, baskı resim, seramik, fotoğraf gibi plastik sanat dallarında Yılın Sanatçısı Seçici Kurulu Üyeliği yaptı.

Bartın Belediye Başkanlığı Hasan Bayrı Şiir Yarışması ve Hacıbektaş Belediyesi Şiir Yarışmalarında Seçici Kurul Üyeliği yaptı.

1999-2000 ve 2009-2010 yıllarında Edebiyatçılar Derneğinin yönetiminde görev aldı.
Bilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (BESAM) temsilcisi olarak 2003-2004 yıllarında Kültür Bakanlığı Telif Hakları ve Korsan Yayınlar Komisyonunda başkan yardımcısı olarak görev yaptı.

Ali Rıza Kars’ın Kitapları:
Hayalin Gözümde Kızıl Gül Oldu (Şiir) Bahadın Yayınları.

Kendi Pınarından Akardı Gülmelerin (Şiir) Damar Yayınları.

Işıkla Öpüşürdü (Şiir) Birinci baskı Gelenek Yayınları, ikinci baskı Damar Yayınları.

Düş ve Sokak (Şiir) Damar Yayınları.

Yüksek Debili Aşklar (Şiir) THT Yayınları.

Gitme Zamanı (Şiir) Kurgu Kültür Merkezi Yayınları

Atların Kardeşliği (Roman) Sanat Yapım Yayıncılık.

Ali Rıza Kars, Almanya’dan döndüğü 1972 yılından beri Ankara’da yaşıyor.









ATLARIN KARDEŞLİĞİ
Sadık Güvenç

Ali Rıza Kars’ın romanı Atların Kardeşliği, Sanat Yapım Yayıncılık’tan 2014’te çıktı, 220 sayfa.
Daha önce şiir kitaplarıyla (Hayalin Gözümde Kızıl Gül Oldu, Işıkla Öpüşürdü, Kendi Pınarından Akardı Gülmelerin, Düş ve Sokak, Yüksek Debili Aşklar, Gitme Zamanı) tanıdığımız Ali Rıza Kars, bu kez bir romanla çıktı okuyucunun karşısına.
Ataerkil bir toplumda söz söyleme, karar verme yetkisi erkektedir. Kadınların kendi geleceği için plan yapması sadece düşlerdedir. Nasıl ki hayvanlar alınıp satılabiliyorsa bazen başlık parası adı altında, bazen süt hakkı adı altında genç kızlar da satılabilir.

“Atlarla kardeşiz biz, bilmezden gelse de insanlar
Başımızı başlıkla, düşümüzü işlikle bağlarlar
Kimse çekmez başlıktan atlar ve kızlar kadar

Biz kızlar biliriz farkımızı atlardan
Atlarınki müşteridir, bizimkisi dünürcü
Farkımız alanın parası kadar

Ne atlara sorulur ne de bize, söyleyin büyüklerim
Söyleyin ey bilmediklerini bilenler
Alıcının adı değişmese bizim atlardan farkımız ne” (s. 200)

Kırsal kesimde yaşayan yoksul köylülerin doğa ve hayvanlarla iç içeliğini doğal ve yalın bir dille anlatıyor Ali Rıza Kars. Şair olmanın verdiği avantaj yansıyor anlatıma ve akıcılık ortaya çıkıyor. Yerel deyimler, atasözleri sık sık karşımıza çıkıyor:
“… elin iğnesine bile güç yetmez.” (s.93)
“Fukara kesesine benzeyen ağzını açtı.”(s.52)
“Dilinizle doluyu tarlaya çağırmayın.) (s.53)
“Şimdi testinin öbür kulpundan tutturmasını bilirim ben.” (s.58)
“… bunelek tutmuş dana gibi dolanıyor.” (s.60)
“…adam sevindirik oldu.” (s.60)
“Şunun acelesine bak! Sanki bizim çengelde kokmuş etimiz var!” (s.65)
“Askerden gelenin burnu bulut çizer.” (s.87)
“Yiğit yarasından belli olur.” (s.76)
“Yavuz itin yarası eksik olmaz.” (s.76)

Yine şairliği avantajlı anlatımı benzetmelerde çıkıyor karşımıza:
“…İntikam duyguları; içine yeni tezek atılmış soba gibi odadakileri ısıtıyor, kızdırıyor ve yakıp tutuşturuyordu.” (s.125)
“Aç it, şurada iki laf edeceğine hancı tavuğu gibi yolcu boku gözlüyor.” (s.83)
“Açlık, ani bir indirme yapan hava komandoları gibi bedenini ve ruhunu işgal etmişti.” (s.60)

Kişileştirmeler ve benzetmeler masalsı Kars’ta. Cansız varlıklar, insan dışı varlıklar da insan gibi düşünebilir, konuşabilir, yorum yapabilir burada:
“Mart ayı, nöbetini devretmeye hazırlanan asker gibi gözleriyle etrafı kolaçan ederken, kulağıyla da nöbeti devralacak Nisan’ın ayak seslerini dinliyordu. Acelesi yoktu Nisan’ın.” (s.77)
“Her ne kadar insanlar kendisine yabancı bir dille konuşsalar da onları anlamaya çalışıyordu. İnsan seslerinin ısısını, tonunu, ahengini kavrayabiliyor, insan kokularının dilini biliyordu Bıçkın. İnsanların yürüyüşlerinin, bakışlarının, adım atışlarının dilini biliyordu. Zaman zaman da insanları anlamaya boş veriyor, insanların anlaşılamaz ve anlaşamaz yaratıklar olduğu duygusu ağır basıyor, en iyisinin onlara mesafeli durmak olduğunu düşünüyordu.” (s.137)

1950’lerin 60’ların Ortaanadolu’sunda bir köyde geçiyor romandaki olaylar.
Gülcekayın köyünden Saffet Ağa, bir kış günü yolunu kaybeder. Onu aramaya çıkan köylüler, Saffet Ağa’yı donmak üzere iken Evatı’nın yardımıyla bulurlar. Saffet Ağa’nın ağalığı sözün gelişi bir ağalıktır. Silkelesen üzerinden beş on lira ancak dökülür. Yine de köylüye göre durumu orta hallidir. En azından aç açık değildir. Oğlu Alişan eşekten düşüp kafası yarıldığında onu doktora götürecek hazırda bir parası bile yoktur.

“Aliş’imin durumu iyi değil, hemen bir doktora götürün, hiç geciktirmeyin,” dedi.
Saffet Ağa, Hatice Ebeye bir mahkûmun gardiyana bakışı gibi çaresiz bir öfkeyle baktı. (s.46)
Alişan, ilkokul beşinci sınıf öğrencisidir. Bıraksalar, atlarla yatıp kalkacak kadar atlara düşkündür. Atlarla konuşmakta, onların dilini anlamaktadır. Atlar da onu anlamaktadır sanki.
Başkalarını çekemeyen, kendini beğenmiş bir köylü olan Ahmet her fırsatta kendi atı Yağız’ı övmekte, onun üstüne at olmadığını söyletmedir. Yağız da sahibinin karakterini almıştır sanki. O da sinsi ve haindir. Ahmet’in hileciliği sayesinde Yağız, kazığa bağlı Kıraygır’a saldırmış ve onu öldürmüştür. Bu durum Alişan’ı ve diğer köylüleri çok üzmüştür.
Ahmet, Yağız’ı bu kez de bağlı duran Evatı’nın üstüne salar. Bunu gören Alişan Evatı’nın yavrusu olan Bıçkın’ı Yağız’ın karşısına çıkartır. Bıçkın, Yağız’ı yener.
Alişan ağırbaşlı, sevilen bir çocuktur. Onun okuyacağına, büyük adam olacağına inanmaktadır köylüler. Reyhan da okuyacak, kendini kurtaracatır. Alişan’la Reyhan köye dışarıdan gelip yerleşmiş Deli Nebi’nin defterini okurlar. Deli Nebi, köylülerin durumları üzerine yorum yapmaktadır.
Romanda aşkın, sevginin, emeğin, yoksulluğu omuz emeği ile alt etmenin, dürüstlüğün simgesi Yeldirme Muharrem’in yaşantısına tanık oluyoruz.
“Muharrem her zaman iş bulmak ve çalışmak istiyordu. At koşup muhannete muhtaç olmadan yaşamak, fakirlere yoğurt, süt, un ve saman verebilecek hale gelmek emeksiz olamazdı.” (s.96)
Yeldirme Muharrem bir kör kurşunun hedefi olur.
Yoksulluktan kurtulmanın bir yolu da göçtür. Halil Usta, Ankara’ya kapıcı gitmiş ama aklı köydedir.
Yaz geçer. Alişan Yozgat’a, Reyhan Sinop’a okumak için giderler. Evden ayrılan çocukların geride bıraktıkları köylerine özlemleri bitip tükenmeyecektir. “kendini kurtarma” düşüncesi tek avuntu olacaktır. Ara tatilde köye dönen çocukları sürpriz beklemektedir.
Atların Kardeşliği, gözlem ürünü olduğu kadar şiirsel yönü ağır basan bir roman.Sıradan insanların basit, gündelik yaşantıları, gelenekleri, hayalleri, yaşama bağlılıkları abartılmadan, lafı dolandırıp eğip bükmeden anlatılıyor. Romanda belli başlı bir gerilim yok. Ancak hep bir merak öğesi yaratılmakta, bu da romanın bir çırpıda okunmasını sağlamaktadır.
Yozgat, Sorgun, Bağırgan özelinde Ortaanadolu kırsalındaki yoksul köylülerin yaşantısıdır dile getirilen.
Atların Kardeşliği, günümüzde yaygın olarak ortalığı saran bireyin iç dünyasına yönelik romanlardan farklı olarak okumaya değer.

Ali Rıza Kars
Atların Kardeşliği, roman
Sanat Yapım Yayıncılık, 2014,
220 sayfa.










Celal İlhan

Sevgili Ali Rıza Kars'ın ATLARIN KARDEŞLİĞİ adlı romanını yeni bitirdim.
Bu yapıt onun ilk romanı. Şiirleri ve şiir kitaplarıyla tanıdığımız Kars, romancılığıyla da adından söz edilmesi gereken bir yazar. Belli ki Kars, ilk gençlik yıllarını köyde, atlarla koyun koyuna, büyük bir sevgi ilişkisi içinde yaşamış. Başka türlü o ayrıntılara bu ölçüde girilemez ve okuru buna inandıramazdı.
''Atların Kardeşliği'', gerek hayvan hakları anlayışının geliştirilmesi-yerleştirilmesi gerekse köy yaşamının farklı bakış açılarıyla anlatılması anlamında hatırı sayılır bir çalışma olmuş. Candan kutluyorum sevgili Kars'ı. Süreç içinde, yeni romanlarla karşımıza çıkacağını da umuyorum.




AHMET ÖZER
Damar sayı:134

Ali Rıza Kars’ın ilk şiir kitabı yoğun bir emeğin ürünü. Şair şiirine geçit vermek için, yaşamı kim bilir kaç yıl; hem kendi, hem başkaları adına sorgulamış; nice gözlemden damıttıklarını dizelere taşımış:…
Sanat yapıtıyla, onu var kılan sanatçının toplumsal görevi, sıradanın içinde sıra dışılığı, aklın ve duyarlığın harmanında elemek değil midir? Bir kesim insanın bedenindeki yaranın yeri gelir kimilerinin yüreğinde nasıl kanadığını en güzel şiirde duyumsamaz mıyız? Ve iki sözcük “Dachau” ile “Sivas” birer sönmeyen yangındır göğsümüzün haritasında…
Ali Rıza Kars’ın Işıkla Öpüşürdü’nün “Teki ile Öteki” şiirini kim bilir kaç kez okudum.
Yaşamın iki yönü; her gün, her saat, her yıl önümüze binlerce çelişki sunmaz mı? Bu çelişkiler yumağı değil midir, insanlık tarihi boyunca birini öne çıkarıp öbürünü arka plana iten. Şairin bir görevi, yurdundan dünyaya uzanan yolda, yaşamın iki yüzünü bir güzel sergilemek değil midir? Diyalektiğin gerektirdiği de budur işte. Ali Rıza Kars, şiirinin çoğu alanında bu çelişkiler yumağını sergilemeyi görev biliyor.
Sensizliğin kanamasına izdüşümü dizelerde “fesleğenleri ellerinin/dokunduğu yerden öpmenin değerini” düşünemeyen bir sevenin korkularının güvenini yitiren sokaklara gönderme yapılır. Bu ayrılığın ardından “Kısık ateşlerde uzun çaylar demle”yen bir insan beklemektedir. Giden belki de dönmeyecektir. Çünkü verilecek savaşım, insanlık tarihinin en büyük halkasına eklenecektir.
Ali Rıza Kars, bir gönülden bir gönüle taşınan büyülü bir görünüm sergiliyor dizelerinde. Yaşamın güzelliğini sevdiklerine taşımayı, daha doğrusu bu güzelliği onların düşlerine aktarmayı görev biliyor:…



Mehmet AYDIN
Agora sayı:25

İNSANLARI IŞIKLARA YÖNELTEN BİR ŞAİR ALİ RIZA KARS

Yaşamına torna-tesviye işliklerinde biçim vererek yazın alanına gelmiş olan şair Ali Rıza Kars, gelenek yayınlarında çıkan “IŞIKLA ÖPÜŞÜRDÜ”(2001) adlı şiir kitabında, genellikle emek dünyasına ışık tutuyor. O, şiirlerini üretirken, bir ülkede hedeflerini belirleyemediği için öfkeli düşlerle yatıp kalkan bir takım insanların, çelişkili serüvenlerini çiziyor. Bir Ortaçağ çıkmazında, birbirleriyle boğuşan emekçilerin dramlarını sergiliyor. Boş umutların, köhne törelerin ve sömürünün tutsağı olmuş bir halkın çekilerini haykırıyor.
Geçen yıl ulusçak yaşadığımız acı olayı gündeme getiriyor. Marmara depreminin yıkımına adeta davetiye çıkaran, bir yığın yapsatçıların, türlü hilelerle yurttaşları para tuzağına düşürmeleri dile getiriliyor: “Kara gün temeliydi-onların-/Ak kumu Marmara’nın/Kara kasalarında(s.8) ” Ailelerinin geçimine katkıda bulunabilmek için kar altında simit satan körpecik çocuklara, şık bayan ve sarhoşların yan çizerek yaklaşımları vurgulanıyor. Şair; toplumdaki bitmeyen kargaşaya kafa yorup, kendini şiire ve çalışmalara vererek ömrünü tükettiği halde, gene de düşlerin karabasanından kurtulamaz.
Bütün görüntüleri bağlamında, emeksizle emekçi, kalın çizgilerle karşı karşıya getirilmeye çalışılır: Teki değişmecesiyle belirtilen sömürgenin utanmaz yüzü ve marifetleri ustaca öne çıkarılır: “Teki; bencilik büyütür, günleri çıtır çerez/Öteki; terimiz der, yeşertecek yarını (s. 14) ”
İslamlık adına gamalı (faşist) kara sakallıların, yangın çıkararak, Sivas’ta işledikleri toplu öldürümler ele alınır: “Gamalı sakal, can amansızı,/Alıyor gıdasını küllenenden,/Tutuşturuyor yeniden/...Ateş soluyor (s. 16)
Yurtları için yollara düşüp, sonunda darağacında canlarından olan gençlerimizin, yani taze yürek yapraklarımızın serüvenlerine değinir: “Kopardılar dalından,/Astılar zorağacına,/...Hız veriyordu düşün gerçeklerine/...-şimdi- uzattı boynunu karlı topraktan,/Yaşadı kardelence(s. 16-19) ”.
İnsanoğlu, terini döke döke önce dere, sonra ırmak olup denize ulaştığında, ancak bilince kavuşabilir. Daha sonra ise onun özlemi devleşir: “Damlacık! /Başka dereler de var/Irmak olmak için,/Terin, suya karıştığı yerde/Tüm özlem,/Denizlere (s.20-21) ”
Dün ve bugün yazgısını bir türlü değiştiremeyen bir takım insanımızın portresini çizer: “Albümlere dönüşüyor, yazdığın duvar,/Sıkılan yumruksun, yollarda şimdi/Sevdasına sarılmadan gidenin/Silemiyor zaman resimlerini(s.22”.
Ülkemizde savrulan yalnızca kol emekçileri değildir. Kafa emekçileri de bin bir kıstaktan ve dar kapıdan geçer: “Kızılca bir ırmağın,/Acı sularında dağılır,/Ülkemde aydın külleri(s.24) ”
Toplumdaki işsizliğe ilişkin başvurulara; kapılar zorba, kalın duvarlar sağır umutlarla özlemler birer bıçak ucu olmuştur. Ne yazık ki bu tablo da kimi paparazi kesimlerince ne duyulmakta, ne görülmekte, ne de bilinmektedir.
Şaire göre, beklentili yollar yanarak açılacak, yanarak çoğalacaktır. Akmayan ve akamayan magmalar ise hep kaos olarak kalacaktır. Tohumun toprağı öpmesi ve gölgesiz kıraçların aşka dönüşmesi için kehanetin yamacına yaslanmamak ve gece kuşlarının arkasından gitmemek gerekir. Çalınmış emeklerden, frezede kopan parmaklardan, göçüklerde kalan babalardan ve tere dökülen sulardan sanırım pek çoklarının haberleri vardır. Onlardan arta kalanlar ise zamana perçinli birer çağdaş köle resimleridir.
O, şiirlerinde yitirilen anaların bitip tükenmeyen özverilerini işler: “Ne zaman gidecek olsam; /Kısık ateşlerde uzun çaylar demlerdin/Kururdu kanım,/Uzatıyorum elimi resmine; /Acıyor tenim/Özlemin, törpü tinimde, kanıyor sensizliğim(s.32-33) ”. Ayrıca zamanın; doğum, yaşantı ve ölümün ötesine değin uzanan üzerimize yığdığı türlü ve ağır yüklerden dem vurur. Kendisi için doğa gizemciliğine yaslanır: “Işıyın yükselen yalımlarımda/Gezinin, küllerimde çocuklar/Külü toprağa,/Toprağı güle yedirin/Boşa gitmesin yağmurlar s.38) ”.
Yaşanan (f) tipi cezaevi olaylarına eğilir: Katran kuyuları sanki duvarlar/Betonda kaldı yüzüm/Duyulmadan yutuyor seslerimi. (s.40) ”
Bir de sanatçı, çiğdemlerin düğününe benzeyen, içinde sürekli bir sevda taşır. Bu sevda da boyuna başını döndürür. Ezgilerinde ise ince bir tutku yanığı gizlidir. Gün ışığına sevgilinin sesiyle tutunur. O, şairin dünyasına elma kokularıyla girer. Sonra da bir ırmak kabartır onun içinden. Ne var ki şair zaman zaman bir veda hüznüyle yanıp tutuşur. Çünkü ortaya, dokunaklı bir ayrılık türküsü yayılmıştır.



Hüseyin Atabaş
DİL Dergisi Sayı: 106

IŞIKLA ÖPÜŞEN ŞİİRLER

Ali Rıza Kars’ın kitabındaki şiirlere baktığımızda, gerek reaya şiiri geleneğinden, gerekse modern şiirin değişik izlek haritalarından etkiler görüyoruz…
Şiir yazan, daha doğrusu kendini şair olarak algılayan herkes, gerek kendi şiir geleneğine, gerekse dünya şiir birikimlerine –en azından- aşina olmalıdır ki, kendisinin onlardan farklı olarak ne yaptığını bilebilsin. Bu bağlamda Ali Rıza Kars’ın yazdıklarına baktığımızda, Halk şiiri geleneğine yakın duran dörtlük ya da ikiliklerle yazdıklarının daha başarılı olduklarını görüyoruz. Çünkü şiir anlayışının kökü oraya bağlı. Bu da son sözlerimin kanıtı olsa gerek. Şu dörtlükte olduğu gibi: Uçurumsan akarsu/Işıksan pervaneyim/Ne kadar derin düşsem/O kadar şelâleyim.





AYDIN ŞİMŞEK
Güzel Yazılar sayı: 11

IŞIKLA ÖPÜŞÜRDÜ


12 Eylülün oluşturduğu, apolitik kültürlenme miladı, Türkiye şiir geleneğinin, “gerçekçilik” duyarlılığını da deformasyona zorladı. Özellikle, içeriğin ve anlamın, biçim ve anlamsızlıkla dışlanmaya yönelişine, öncülük edenler, tüm bireysel-toplumsal alanlarda olduğu gibi, şiirde de, içeriği ve gerçekliği dışlama çabalarını sürdürüyorlar. Bu anlayış ve algının iktidarına karşıtlık yaratabilme çabasında olan, “gerçekçilik – emek” duyarlığı, günümüzde hem estetik-etik, hem de sosyolojik-politik bir yaratıcı tutum olarak önemini koruyor, neredeyse yabancılaşma olgusuna karşı biricik seçenek olarak varoluşunda direniyor.
Şiir dünyamızda da yabancılaşma olgusunun saldırılarına cepheden bir yanıt taşıma çabalarını sürdüren yepyeni şairler (az da olsa) , egemen akla, estetik- şiirsel inşayla yanıt veriyorlar, verme çabalarını süreğenleştiriyorlar.
Bir ilk şiir kitabı olan “IŞIKLA ÖPÜŞÜRDÜ”, şiir örgüsünü gerçeklik ve güncellikten oluşturarak, geleceğin oluşumuna sorular üretiyor. Kaosa, karamsarlığa, kaotikliğe, ışık taşıyor; yıkıcı, çözücü, çözümleyici bir ışık. Şair, Ali Rıza Kars’ın, IŞIKLA ÖPÜŞÜRDÜ’sünün temel açılımı, gerçekliğin içuzamdaki yoğunluğundan, değişim ve dönüşüm istemlerinden yola çıkarak, dışsallığın bireysel-toplumsal değerlerine, etik-estetik ve politik bir boyut yüklemesi ile tezleşir. Özellikle son dönemlerde, neredeyse tüm sanat pratiklerinde yöntemleştirilmeye çalışılan, zamansızlık, mekansızlık, boyutsuzluk, sığlık ve insan merkezinden uzaklaşmanın karşısında, IŞIKLA ÖPÜŞÜRDÜ bir kimliktir, sosyalist bir kimlik ve varoluşun sürdüğünün göstergesi:

Damlacık /Damladın nihayet/Bundan sonra /Ötekilerde sıra /..../Irmak olunca /Serpilsen de yüreğe /Tüm özlem /Denizlere.../

Ali Rıza Kars, ilk kitabında aceleciliğe ve acemiliğe neredeyse yer bırakmayan bir çalışma içerisinde görülüyor. IŞIKLA ÖPÜŞÜRDÜ, bir yandan geleneğin içeriğinde otantik bir misyonu yüklenmeye aday gibi dururken, bir yandan da dilin kökenlerine yaptığı imgesel vurgularla evrensel insancıl değerlere sahip çıkıyor. Bir yandan şiirin dil tavrı olduğunun bilincine yeterince özen gösterirken, diğer yandan da hem imgeye hem de simgeye abartısızca yaklaşıyor. Böylelikle, kurup yıktığı-kurduğu şiirini, salt imgelerle açımlamaya yönelmiyor, şiirin salt imgeler dizini olamayacağının bilgisini, biçimsel örgütlüğe taşıyor. İçerik ve biçimi bütünlüklü bir proje olarak kitabın tümüne yayarak, estetik disiplinin vazgeçilmezliğine de olan inancını dile getiriyor.

Çevikti, zarifti kadın / Kardaki çıplak ayaktan, / İrkilerek kaydı yana / Yırtılan
bakıştı adam / Rakının buharından, / Islak Ankara taşına /... / Biliyorum dedi çocuk /Doğurmadığını sokakların.../ Donduramamıştı şubat ayazı / Hançer gibi sivrilen açlığı./Simitlere uzanan gözler; / İştahın sıcaklığına /Buzdan köprüler kurdu.

IŞIKLA ÖPÜŞÜRDÜ’de, yatay dizelerin dikey dizeleri dengeleyememesi, şiirin lirizminin gözden kaçırılmasına neden olurken, şairin şiirdeki ses ve ölçü kaygısının belirginlikte olmasına neden oluyor.Bu durum, Kars’ın şiir serüveninde uzunca bir yer kaplayan, halk şiirinin esintileri olarak yorumlanabilir. Özelikle, dikey dizeler (sese ve anlama yönelik yüksek ve sert vurgular, gerçekliğin ve anlamın kolaylıkla oluşturulmasına yöneliktir. Şairin şiiri kadar -zaman zaman kendinden ve şiirinden de daha öne çıkaracağı kadar- okuyucuya açık olmak ona mesaj iletme kaygısı olarak da yorumlanabilecek bu yöneliş, IŞIKLA ÖPÜŞÜRDÜ‘nün içeriğindeki tek aksama denilebilir. Ancak, kitabın bütünü içerisinde yer alan, yatay dizelerin oldukça güçlü ve imgesel zenginlikle kurulmuş olması, Kars’ın şiirinin süreç içerisinde (gelenekten moderne geçişe uygun olarak) yataya geçeceğinin göstergesi olarak yorumlanabilir.
Ali Rıza Kars bu gelişimine uygun olarak kuran bir şair olmaktan çok yıkan bir şair görüntüsünde sanırım, o iyi şiirin iyi şairden beklediği en önemli yaratıcılık, şairin önce kendinden başlayarak şiirin alanlarını ve önünü açmak adına yıkma eylemselliğini öncelemesidir. Halk şiiri geleneğinden başlayan beslenmişliği, modern şiirin en uç olanaklarına taşıma kaygısına belirgin olarak vurgular yapmaktan çekinmeyen Ali Rıza Kars,şiiri adına- cesurca- kendinden başlayan kırma işlevini sürdürüyor.

Bir yerli kayaydı, sessiz köyünde
Bin yıldı günü.
Bir yerli kaya; uzağına sevdalı
Rüzgara verirdi yanık göğsünü
........
Bir yerli kayaydı, sonsuza sabır.
Kıpırtısız zaman, an idi asır.
Aşıktı mavinin derinliğine.
Ölümüne bekleyiş, o sulara bakardı.

Dizelerindeki iç hesaplaşmalar aslında, Kars’ın; şiirine, geçmişine ve geleceğine duyduğu sağlam güvenin, sonsuza ve hep ileri uzağa olan değişme istemine, düşünsel bir evrimleşme olarak da değerlendirilmeli.

Genelde şairlerin ilk kitapları, kendisindeki yaratıcılığın, hem bireysel, hem de toplumsal paylaşım isteminin öne çıktığı yoğunlukla oluşur. Daha çok inançlara, erdemlere dayanan duyarlılıklar, şiirsel inşanın da temelidir aslında. Bir ilk kitap olan, “IŞIKLA ÖPÜŞÜRDÜ”, hem okuyucu hem de şair açısından dikkati çekecek yoğunlukta inşaa edilmiş. Birey öznenin, hem de toplumsal-sosyolojik öznelerin iş bölümlerini, sorumluluk alanlarını ve özelde, şiirin işlevselliğini, işaretlemekten de çekinmemiş.

IŞIKLA ÖPÜŞÜRDÜ için son sözleri yine Ali Rıza Kars’ın dizelerine bırakmakta yarar var.
Zaman geçiyordu düşlerden
Hiçliğine tamamlarken gerçeği;
Kristal küreye vuran ışıktı zaman;
Kırık ve renkli.






AYDIN ŞİMŞEK
Damar Edebiyat, Kültür Sanat Dergisi

IŞIKLA ÖPÜŞÜRDÜ

Ali Rıza Kars’ın ilk şiir kitabı. İlk kitap için hem şiirin estetik inşaası, hem de anlam örgüsüne ait olan içerik ve biçim işlevselliği belirli bir düzeye, (niteliğe) vurgu yapıyor.

Işıkla Öpüşürdü, şairin şiirsel serüveninde de bir yol ayrımı. Uzun süredir halk şiiri geleneğine yaslanan, buradan beslenerek şiirlerini kuran Ali Rıza Kars, bu özelliğini serbest şiirin olanaklarıyla yıkarak, kendi özgürlüğünü kurmada önemli ve cesur bir sıçrayış yapmıştır. Bu işlevi ise, yine halk şiirinin yer yer dilini de kullanarak gerçekleştiriyor olması, yıkanla yıkılanın arasındaki ilişkinin devamını gösteriyor. Bu tutum, şiirsel bir kazanım olarak kimi şiirlerde son derece başarılı kuruluşlarla sonuçlanıyor.

Uçurumsan akarsu
Işıksan pervaneyim
Ne kadar derin düşsem
O kadar şelâleyim

...............................

Ateş isen küllenen
Soluksan oksijenim
Ne kadar sende isem
O kadar kendimdeyim

Hemen tüm şiirlerinde belirli bir mimarinin önemsenmesi, şairin şiirle kurduğu organik iletinin salt duyarlıklardan değil bilgi–birikimlerden de beslendiğinin göstergesi sayılabilir. Şiirleri oluşturan hece sayısı (ortalama olarak) 5-6-7/7-6-5 olarak dönüşüyor.

Bu dönüşümün şiirsel kurmacayla tanımlandığı alan ise estetiktir. Ancak, amaca ve anlama yönelişi nedeniyle, Işıkla Öpüşürdü’deki estetik boyut eylemlidir. Anlam ve eylemlilik, bir düz yazı kurma ve içinde yaşadığı dar alanları yıkma–değiştirip, dönüştürme gibi bir amaca yöneliktir. Bu konumlanış, şairin dünya görüşünün şiirlerine (açıkça) alansal bir boyut katmasıyla karşımıza çıkar. Hem geçmişi hem de günceli yakalaması da bu alanın içindedir. Özellikle, aydın–sanatçının kimyasına ait olan bireysel-toplumsal duyarlılık ve sorumluluk, Işıkla Öpüşürdü’de şairin muhalif kimliğini belirgin olarak öne çıkarır.

Nereden geliyorsa geliyor işte
Gülüyorum
Şimdi diyorum benimle
Olmuş olsa burada, hani o işkenceci
Bozar mıydı biçimini
Hani belki de diyorum yaşar iken F tipi

Ali Rıza Kars’ın bu ilk kitabını ilginç kılan, başka bir olgu da, kitabın Gelenek yayınlarından çıkmış olmasıdır. Bu son derece önemli bir gelişme olarak, siyaset alanların, sanatsal alanlara karşı duyduğu ilginin boyutlarını içermektedir. Nicedir eksikliği duyulan, sanatın siyasete estetik bir tutum yüklemesine eşdeş olarak, siyasetin de sanata toplumsal-bireysel etik bir tutum yüklemesine, karşılıklı özgüvenle alanlar yaratılmasına da bir örnek; Işıkla Öpüşürdü.

Son bir söz olarak, Ali Rıza Kars, bu kitabıyla, hem kendi birikimiyle hem de şiirin sonsuz dönüşümünü dünya görüşüne içeriksel kavramlarla taşımasıyla, şair-şiir ve dünya görüşlerinin bir arada, aynı amaçlar için birbirleriyle hesaplaşabileceğine ait olan bilgiyi özümsemiştir. Bu özümseme her şairin kendi sesini kurmadaki neredeyse biricik olanağıdır. Kars’ın ilk adımları, şiirin ayak sesini taşıyor. Umarım uzun soluklu ve amaçlı bir yürüyüş olarak yeni kitaplara özgünlüğünü taşır Kars.