Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim Ne başta dert ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
CAHİT SITKI TARANCI ………………………………………………………………………….. Mendilimde Kan Sesleri
Her yere yetişir Hiçbir şeye geç kalınmaz Çocuğum beni bağışla Ahmet Abi sen de bağışla.
Boynu bükük duruyorsam eğer içimden böyle geldiği için değil Ama hiç değil Ah güzel Ahmet Abim benim insan yasadığı yere benzer O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer Suyunda yüzen balığa Toprağını iten çiçeğe Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine Konyanın beyaz Antebin kırmızı düzlüğüne benzer Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir Denizine benzer ki dalgalıdır bakışları Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına Öylesine benzer ki Ve avlularına (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi) Ve sözlerine (Yani bir cep aynası alım-satımına belki) Ve birgün birinin bir adres sormasına benzer Sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına Öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına Minibüslerine, gecekondularına Hasretine, yalanına benzer Anisi işsizliktir Acısı bilincidir Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan Gülemiyorsun ya, gülmek Bir halk gülüyorsa gülmektir Ne kadar benziyoruz Türkiye`ye Ahmet Abi. Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden Dirseğin iskemleye dayalı - Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben - Cigara paketinde yazılar resimler Resimler: cezaevleri Resimler: özlem Resimler: eskidenberi Ve bir kaşın yukarı kalkık Sevmen acele Dostluğun cabuk Bakıyorum da şimdi O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde. Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi Biz eskiden seninle istasyonları dolaşırdık bir bir O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar Nazilli kokardı Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen Kadının ütülü patiskalardan bir teni Upuzun boynu Kirpikleri Ve sana Ahmet Abi uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki Sofranı kurardı Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi Çocuklar doğururdu Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi O çocuklar büyüyecek O çocuklar büyüyecek O çocuklar... Bilmezlikten gelme Ahmet Abi Umudu dürt Umutsuzluğu yatıştır Diyeceğim şu ki Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse Çocuklar, kadınlar, erkekler Trenler tıklım tıklım Trenler cepheye giden trenler gibi İşçiler Almanya yolcusu işçiler Kadınlar Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi Ellerinde bavullar, fileler Kolonyalar, su şişeleri, paketler Onlar ki, hepsi Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler Ah güzel Ahmet Abim benim Gördün mü bak Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile Gelse de Öyle sürekli degil Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar kısa işte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar Mendilimde kan sesleri.
Edip Cansever ………………………………………………………….. KARIMA ALTINCI EVLİLİK YILDÖNÜMÜ ARMAĞANI
Silahımsın, Başım havalarda gezerim En yıkık günlerimde bile
Atımsın, Ölümü çiğnetmedin düşmanıma Karanlıkta kurşun yağarken üstüme
Karımsın, Dölümü paylaştığım tarlamsın benim.. Kollarımda uyuttuğum geceler seni Göğsüne sığındığım geceler senin, Öfkemi bir tabanca gibi denediğim geceler sende Kulaç atmışçasına Kızılırmak’ta Ve ilk görüyormuşum gibi baktığım gözlerine Kızıltılı sonbaharlar Alabulut yazlar Tren tren yolculuklar
Seni ben, Ekmek paramız olmadığı günlerde de gördüm, yiğittin Seni ben, Korkunun kara tırnaklı elleri Bileklerime bir hayalet gibi sarıldığı günlerde de gördüm, yiğittin
Seni ben, Zorlayıp o peygamber köşkünün kapılarını Hücreme temiz çamaşır ve sigara ve selâm yolladığın günlerde de gördüm, yiğittin
Seni ben, Bir çift karanfil Bir dost kitap Ve bir bardak su gibi beklediğin günler de oldu Hasta yatağımın başucunda, yiğittin.
Soframızda kuşsütü, balık yumurtası yoksa da İşçi ellerinin tadı Aydın gözlerinin balı var Ne zaman Kekik koksa, gül koksa çamaşırlarım Elma, erik, ceviz, zeytin, portakal Anam koksa çamaşırlarım Ucuz sabunlarda ellerlini anımsarım
Ellerin, Canım karım Ellerin, İki taştan bir un eden ellerin Ve Göller bölgesinin gül bahçelerinden gül toplar gibi Haziranda, şafakta Çetin kitaplardan bal toplayan ellerin…
Canına okumuşlar ekmeğimizin
Zincire yatırmışlar delikanlı günlerimizi
Kan etmişler ellerimizi, düşlerimizi Canım gülüm Kan. Gayrı bize ölüm yok
Kavgayı Şiiri Ve seni çok seviyorum…
Hasan Hüseyin KORKMAZGİL …………………………………………………………………. De gülüm
de gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim istanbul darmadağın olacak, saçlarım darmadağın. Hepsi, darmadağın! üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte, ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm hem de çelikten toprağını dele dele hayatın!
de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir sevgi, bitmiştir güven! güven bana gülüm! sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm!
göreceksin gülüm! Bekle! hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere hainlere, ezilmelere alışacak.. göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki işte o vakit bana-doğrudur! - şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!
bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var, sokaklar var, kediler! inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize! ölüm inananlar için sessizce kara kaplı kitaplardan çıkartılacak.. göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin! artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak Küçük İskender …………………………………………………. YA RAB BELAYI AŞK İLE KIL AŞİNA BEN
Ya rab belayı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni
Az eyleme inâyetini ehli derdden Yani ki çok belâlara kıl mübtelâ beni
Oldukça ben götürme belâdan iradetim Ben isterim belâyı çü ister belâ beni
Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigarımın Geldikçe derdine beter et müptelâ beni
Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim Vaslına mümkün ola getürmek saba beni
Nahvet kılıp nasib fûzûlî gibi bana Ya râb mukayyed eyleme mutlak bana beni Fuzuli ……………………………………………………… HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Seni anlatabilmek seni. İyi çocuklara, kahramanlara. Seni anlatabilmek seni, Namussuza, halden bilmez Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu Dışarda gürül- gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni, Dipsiz kuyulara. Akan yıldıza. Bir kibrit çöpüne varana. Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, Yitirmiş öpücükleri, Payı yok, apansız inen akşamdan, Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene, Seni anlatabilsem seni... Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini...
AHMED ARİF ......................................................................... YILGIN
Bir sargın umut yakaladım onu kuşandım Serin mavi bir gökyüzü buldum onu kuşandım Denize doğru sokaklar gördüm onları da kuşandım Üstlerine üstlük seni kuşandım Tedirgindim namussuzdum deli deliydim Uslandım.
Üç dilim kavun kestim birini ben yedim Kavundan üç dilim kestim birini yedim. Birini sana ayırdım kadın al birini sen ye Sabah olsun sabah olsun ilk işim bu Öbürünü götürüp civcivlere vereceğim.
Senin bir yönün var orada durur yaşarım Bir de acun var ben içindeyim Ben içindeyim tüm itlikler sahanda yumurtalar onun içinde
Orospular içinde Hurşit Bey içinde sen içindesin Üç dilim kavun kestim birini sen ye Kabuğunu at Hurşit Bey'i at itlikleri at
Durup durup sana sesleniyorum.
TURGUT UYAR ………………………………………………………… Çok Değil Ki
Yüreğimde büyüttüğüm gül güneşe çıkamaz Yüreğim o gülü büyütmezse ışıyamaz.
Günüm seninle başlasın istemiştim Çok değil ki... Bir içten gülüşünle ışısın gecem Uzun suskunlukların dilsiziydim Sesin aksın istemiştim dupduru Dağ suları gibi serin Yüreğimin ölü topraklarına. Kirpiklerin gölgelesin yüzümü Gözlerin ömrümün göğü olsun Demiştim, çok değil ki...
Şükrü erbaş ................................................. ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ
Gözlerin gözlerime değince Felaketim olurdu, ağlardım Beni sevmiyordun, bilirdim Bir sevdiğin vardı, duyardım Çöp gibi bir oğlan, ipince Hayırsızın biriydi fikrimce Ne vakit karşımda görsem Öldüreceğimden korkardım Felaketim olurdu, ağlardım
Ne vakit Maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Ağaçlar kuş gibi gülerdi Sessizce bir cigara yakardın Parmaklarımın ucunu yakardın Kirpiklerini eğerdin, bakardın Üşürdüm, içim ürperirdi Felaketim olurdu, ağlardım
Akşamlar bir roman gibi biterdi Jezabel kan içinde yatardı Limandan bir gemi giderdi Sen kalkıp ona giderdin Benzin mum gibi giderdin Sabaha kadar kalırdın Hayırsızın biriydi fikrimce Güldü mü cenazeye benzerdi Hele seni kollarına aldı mı Felaketim olurdu, ağlardım
ATTİLA İLHAN …………………………………………………… AŞKLAR MI / I
Aşklar mı diyordun, anladım Senin incindiğin benimse Yollara düştüğümdür yeniden
AŞKLAR MI / II
Biten bir aşk için Söylenecek söz şu olmalı: - Güzeldi yine de
AŞKLAR MI / III Hiç kimse bir aşkı Onarmaya kalkmasın Kaybedilmeye değer En güzel anında bitirilmişse eğer
AHMET TELLİ …………………………………………………………………… sevgimle kalın sevginizle çoğalın.
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!
Nazım hikmet
………………………………………………………………
MEMLEKET İSTERİM
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
CAHİT SITKI TARANCI
…………………………………………………………………………..
Mendilimde Kan Sesleri
Her yere yetişir
Hiçbir şeye geç kalınmaz
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla.
Boynu bükük duruyorsam eğer
içimden böyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet Abim benim
insan yasadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve birgün birinin bir adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anisi işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye`ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben -
Cigara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun cabuk
Bakıyorum da şimdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli degil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
Edip Cansever
…………………………………………………………..
KARIMA ALTINCI EVLİLİK
YILDÖNÜMÜ ARMAĞANI
Silahımsın,
Başım havalarda gezerim
En yıkık günlerimde bile
Atımsın,
Ölümü çiğnetmedin düşmanıma
Karanlıkta kurşun yağarken üstüme
Karımsın,
Dölümü paylaştığım tarlamsın benim..
Kollarımda uyuttuğum geceler seni
Göğsüne sığındığım geceler senin,
Öfkemi bir tabanca gibi denediğim geceler sende
Kulaç atmışçasına Kızılırmak’ta
Ve ilk görüyormuşum gibi baktığım gözlerine
Kızıltılı sonbaharlar
Alabulut yazlar
Tren tren yolculuklar
Seni ben,
Ekmek paramız olmadığı günlerde de gördüm, yiğittin
Seni ben,
Korkunun kara tırnaklı elleri
Bileklerime bir hayalet gibi sarıldığı günlerde de gördüm, yiğittin
Seni ben,
Zorlayıp o peygamber köşkünün kapılarını
Hücreme temiz çamaşır ve sigara ve selâm yolladığın günlerde de gördüm, yiğittin
Seni ben,
Bir çift karanfil
Bir dost kitap
Ve bir bardak su gibi beklediğin günler de oldu
Hasta yatağımın başucunda, yiğittin.
Soframızda kuşsütü, balık yumurtası yoksa da
İşçi ellerinin tadı
Aydın gözlerinin balı var
Ne zaman
Kekik koksa, gül koksa çamaşırlarım
Elma, erik, ceviz, zeytin, portakal
Anam koksa çamaşırlarım
Ucuz sabunlarda ellerlini anımsarım
Ellerin,
Canım karım
Ellerin,
İki taştan bir un eden ellerin
Ve
Göller bölgesinin gül bahçelerinden gül toplar gibi
Haziranda, şafakta
Çetin kitaplardan bal toplayan ellerin…
Canına okumuşlar ekmeğimizin
Zincire yatırmışlar delikanlı günlerimizi
Kan etmişler ellerimizi, düşlerimizi
Canım gülüm
Kan.
Gayrı bize ölüm yok
Kavgayı
Şiiri
Ve seni çok seviyorum…
Hasan Hüseyin KORKMAZGİL
………………………………………………………………….
De gülüm
de gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim
istanbul darmadağın olacak, saçlarım
darmadağın. Hepsi, darmadağın!
üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte,
ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm
hem de çelikten toprağını dele dele hayatın!
de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir
sevgi, bitmiştir güven!
güven bana gülüm!
sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır
hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm!
göreceksin gülüm! Bekle!
hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere
hainlere, ezilmelere alışacak..
göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki
işte o vakit bana-doğrudur! -
şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!
bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var,
sokaklar var, kediler!
inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
ölüm inananlar için sessizce
kara kaplı kitaplardan çıkartılacak..
göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin!
artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak
Küçük İskender
………………………………………………….
YA RAB BELAYI AŞK İLE KIL AŞİNA BEN
Ya rab belayı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni
Az eyleme inâyetini ehli derdden
Yani ki çok belâlara kıl mübtelâ beni
Oldukça ben götürme belâdan iradetim
Ben isterim belâyı çü ister belâ beni
Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigarımın
Geldikçe derdine beter et müptelâ beni
Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkün ola getürmek saba beni
Nahvet kılıp nasib fûzûlî gibi bana
Ya râb mukayyed eyleme mutlak bana beni
Fuzuli
………………………………………………………
HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmez
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
AHMED ARİF
.........................................................................
YILGIN
Bir sargın umut yakaladım onu kuşandım
Serin mavi bir gökyüzü buldum onu kuşandım
Denize doğru sokaklar gördüm onları da kuşandım
Üstlerine üstlük seni kuşandım
Tedirgindim namussuzdum deli deliydim
Uslandım.
Üç dilim kavun kestim birini ben yedim
Kavundan üç dilim kestim birini yedim.
Birini sana ayırdım kadın al birini sen ye
Sabah olsun sabah olsun ilk işim bu
Öbürünü götürüp civcivlere vereceğim.
Senin bir yönün var orada durur yaşarım
Bir de acun var ben içindeyim
Ben içindeyim tüm itlikler sahanda yumurtalar onun içinde
Orospular içinde Hurşit Bey içinde sen içindesin
Üç dilim kavun kestim birini sen ye
Kabuğunu at Hurşit Bey'i at itlikleri at
Durup durup sana sesleniyorum.
TURGUT UYAR
…………………………………………………………
Çok Değil Ki
Yüreğimde büyüttüğüm gül güneşe çıkamaz
Yüreğim o gülü büyütmezse ışıyamaz.
Günüm seninle başlasın istemiştim
Çok değil ki...
Bir içten gülüşünle ışısın gecem
Uzun suskunlukların dilsiziydim
Sesin aksın istemiştim dupduru
Dağ suları gibi serin
Yüreğimin ölü topraklarına.
Kirpiklerin gölgelesin yüzümü
Gözlerin ömrümün göğü olsun
Demiştim, çok değil ki...
Şükrü erbaş
.................................................
ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ
Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu, ağlardım
Beni sevmiyordun, bilirdim
Bir sevdiğin vardı, duyardım
Çöp gibi bir oğlan, ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu, ağlardım
Ne vakit Maçka'dan geçsem
Limanda hep gemiler olurdu
Ağaçlar kuş gibi gülerdi
Sessizce bir cigara yakardın
Parmaklarımın ucunu yakardın
Kirpiklerini eğerdin, bakardın
Üşürdüm, içim ürperirdi
Felaketim olurdu, ağlardım
Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu, ağlardım
ATTİLA İLHAN
……………………………………………………
AŞKLAR MI / I
Aşklar mı diyordun, anladım
Senin incindiğin benimse
Yollara düştüğümdür yeniden
AŞKLAR MI / II
Biten bir aşk için
Söylenecek söz şu olmalı:
- Güzeldi yine de
AŞKLAR MI / III
Hiç kimse bir aşkı
Onarmaya kalkmasın
Kaybedilmeye değer
En güzel anında bitirilmişse eğer
AHMET TELLİ
……………………………………………………………………
sevgimle kalın
sevginizle çoğalın.
çetin duran.