İbrahim Soyalar - Hakkında Yazdığı Tanıtım Ya ...


İbrahim Soyalar 1961 yılının hüzünlü bir sonbaharında Burdur’da doğdu. Köy enstitüsü mezunu öğretmen bir baba ile terzilik yapan emekçi bir ev hanımının üçüncü çocuklarıydı. Her iki dedenin ortak isimleri İbrahim olduğu için ismini İbrahim koydular. İbrahim’in ikiz ablaları vardı. Mütevazı, kendi yağıyla kavrulan, mutlu bir memur ailesiydiler.

Çocukluğu mahalle ve okul arkadaşlarıyla birlikte geçti. Sokaklarda doyasıya oyun oynayarak geçti günleri. Eski oyunlar hiç unutulmazlar. Yakan top, kaydırak, çember, topaç, gazoz kapağı, bilye, çelik çomak ve diğerleri.

İlkokul eğitimini Devrim İlkokulunda Babası Hasan Hüseyin Soyalar’dan aldı. Sırasıyla Merkez Ortaokulu’nda okudu. Burdur Lisesi’ni dereceyle bitirdi.

1978 yılında 17 yaşında iken eski bir valiz ve birkaç eşya ile birlikte Üniversite yollarına düştü. Sevabıyla günahıyla 12 Eylül dönemini bizzat yaşadı. Sonunda Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği bölümünü yine derece ile bitirdi.

Burslu öğrenci olduğu için Devlet Su İşleri Bünyesinde 1983 yılında Orman Mühendisi olarak göreve başladı. Yıllar geçti, Erozyon Kontrolü işinde ihtisas sahibi oldu. Eserler bıraktı. Halen Aydın DSİ 21. Bölge Müdürlüğü’nde 42 yıllık Devlet Memuru…

Ömrünün üçte ikisinden fazlası Aydın-Nazilli’de geçti. Artık kendisini Nazilli’li kabul ediyor. Memleketi Burdur’u, çocukluk ve gençlik anılarını tabii ki hiç unutmadı.

Evli ve üniversite okuyan bir oğlu var. Eşi de babası ve ablaları gibi kutsal meslek sahibi, yani öğretmen. Sene 2024… Şimdilik yaşıyor…

SEYDUNA ve ŞAHRUD

(Kavuşamayan İki Aşık Irmağın Öyküsü)

Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan
İki ayrı yürekte durmadan kanayan
Seyduna’yla Şahrud,
Yüreklerin akarken bıraktığı izi
Birbirlerinin gözlerinde aradılar.

Yoktu.
İki iklim farkıydılar
Ne zaman göz göze değseler,
Yangın çıkmayacak denli uzaktılar.
Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı
Üçüncü bir kente düşmüş suretleri.

Şahrud gökyüzü geliniydi,
Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
Bir solukluk rüzgârda bile
Usul usul kanardı gelincik bedeni.

Seyduna yeryüzü cehennemi.
Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını
Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,
Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.

İki iklim ayrıldılar.
“Ya Şahrud!” dedi Seyduna
“Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm.
Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun.
Su gibi git.”

Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu,
Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.
Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak,
Yüzlerine oturdu.

Rivayet odur ki,
Şahrud vardığı denizlerde halâ
Seyduna türküleriyle uyanmakta,
Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan
Masalla yaşlanmakta.

Selam Olsun Dost Yürek Tunay Bozyiğit’e …

(Yitik öyküdür)