Hüseyin Kılıç - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

Aşk kendimize bile bir itirazımızdır
Ne zaman, içimizdeki kendimizi giyerek, sokaklardaki saklı bir diğer kendimizle karşılaşsak; bir yanımızda önce derin bir güvensizlik, sonra da küskünlük konaklıyor belki. Bunca kuşatmanın, bizi önce belirleyip, sonra baştan çıkartan tuhaf kamaşmanın rüzgarıyla durmadan sarsılıyoruz. Aynalarda bile bulmakta güçlük çektiğimiz bedenimiz, bazen bizim olamıyor bir türlü. Çerçevelere sığmayan ruhumuzun aynası en yakın yoldaşımız oluyor her zamanki gibi. Dingin ve tariflenmiş yaşantıların, mazbut ve mağlup sokaklarından uzaklaşırken başlıyor tragedyamız...

Bir kez daha keşfediyoruz yaşam denilen kaçınılmaz gerçeğin gövdesinde kendimizi... Bir kez daha çıkıyoruz, büyük sözlerimize rağmen, ağrılı, tuhaf, şaşırtan, ezberimizi bozan yolculuklara... Hiç bitmeyecek sanki... Sakladıklarımız, söyleyemediklerimiz, kaçırdıklarımız, paylaşamadıklarımız, öğretilmiş günahlarımız ve sevaplarımız, öğretilmiş ayıplarımız ve alışkanlıklarımız... Bir kez daha yüzleşiyoruz kavramların oluşturduğu yaşantıların davranışlarıyla. Bir kez daha sarsılarak değişiyor yaşantıların değiştirdiği kavramlarımız da...

Derinden bakılmalı ve okunmalıdır: vitrinler, mutfaklar, sokaklar, çiçekli balkonlar, fazlalıkları sakladığımız arka bahçeler, karanlık odalar... Sokak kapıları, caddelere küsen bütün çıkmazlar, kaldırımlar, kahkahalar, gözyaşları, denizkızının kıyıya vurmuş bakışları ve yakamozların tutulamayan ışıkları... Yeniden ve derinden bir kez daha okunmalıdır. Bir kez daha bakılmalıdır, dağların keskin kenarlarını borçlu olduğu uçurumlara...

İşte o zaman, belki de en çok o zaman; 'ne böyle sevdalar gördüm/ ne de böyle ayrılıklar' dizeleri, kendisini temize çekecek çizgisiz bir defter bulabilecektir... Bütün ormanları, ağaçları, matbaaları,
kırtasiyecileri,okulları, öğretmenleri ve çocukları mahçup çıkartarak... İşte o zaman, belki de sadece o zaman; bütün aşklar, ayrılıkların 'gerekçeli karar'larıyla gün ışığına kavuşacaktır sessizce. İşte o zaman, belki de en çok o zaman; kör karanlıklara karışmak telaşı ve kaçışlar, kapıları patlatacaktır çivileri ve menteşeleri derinden utandırarak... Gürültüyle...

Biz yine de sormaya, öğrenmeye, yaşamaya, eskitmeye ve yüzleşmeye devam edeceğiz bıkmadan... Biz yine de hiç kimsenin beklemediği yerlerde ve zamanlarda Don Kişot olup, yeldeğirmenlerine saldırmaya devam edeceğiz. Üstelik kalkansız ve zırhsız... Üstelik mızraklarımızın ucu kırılmış ve siyah olarak... Üstelik yenmek ve yenilmek duygularından arınmış, çırılçıplak kalarak... Üstelik incir bahçelerinde sevişmeyi unutmadan... Örtünmek için bir tek yaprağına bile ihtiyaç duymadan... Sevmeye, sevilmeye, sevişmeye ve öğrenmeye devam edeceğiz; yerleşik yargılara ve işgalci duygulara yaslanmadan... Egemen olan ne varsa aşılmalıdır! Aşılacaktır! Aşk için, aşkın kendisiyle bile
hesaplaşılmalıdır!

Çünkü aşk, her türlü eşitsizlik ve egemenlik ilişkisinin olmadığı yerlerde yaşanacaktır. Masallara, romanlara, filmlere, oyunlara, şiirlere, yüreklere, bedenlere, şehirlere, ülkelere, dillere, dinlere, inançlara, dogmalara, ideolojilere, bilimlere ve dünyaya sığmadığı büyüsünü, sadece buradan almıştır. Herkes için, her yerde, hep beraber, her zaman özgürlük, adalet ve eşitlik diyerek!

Aşkın hiçbir tanıma ve yaşama indirgenemeyecek gücü; buradan yükselmiştir gökyüzünün sonsuzluğuna, bulutları geçerek. Maviye dokunup, siyaha, en siyaha, derine, en derine çıktığı sonsuz yolculuğunda, farkını ve anlatılmazlığını bu kimyasızlıktan almıştır! Aşkın bilinen bütün kimyasını da şaşırtıp dağıtarak... Bilim insanlarını: hayalleri, deneyleri,buluşları ve önermeleriyle yalnız bırakarak...
Egemen olan, itaat ve inanmak sınırlarıyla çizilmiş bütün duyguların coğrafyalarını aşacaktır! Mümkünü yoktur! Yaşanacaksa böyle yaşanacaktır! Aşk şimdilik, bu dünyada, bu zamanda, yaşama ve yaşamaya büyük bir itirazdır! Aşk şimdilik, kendimize bile bir itirazımızdır! Aşk, bütün aşklara bile bir itiraz! Aşk, kendine itiraz! Ne zaman, içimizdeki kendimizi giyerek, sokaklardaki saklı bir diğer kendimizle karşılaşsak; bir yanımızda önce derin bir güvensizlik, sonra da küskünlük konaklıyor belki...Kendimize borçluyuz. Bir diğer yanımız hep alacaklı çıkıyor. Ödeşemiyoruz bir türlü. Bunun için, belki de en çok bunun için, bütün aşkları, ayrılıklar temize çekebilecek bir güce sahiptir! Bu yüzden, belki de en çok bu yüzden, aşk, ayrılıklarda firesiz ve filtresiz gösterecektir yüreklerin
yüzölçümlerini! Bu yüzden, belki de en çok bu yüzden; aşkı yaşayan ve bekleyen herkes biraz delidir!
Söyleyebildiklerimizden ve yazabildiklerimizden, söyleyemediklerimiz ve yazamadıklarımız daha çok bizim.
Tuhaf, ama bu bir gerçektir.
Bu yüzden, belki de en çok bu yüzden, hepimiz aşka ve kendimize borçlu kalarak yaşayacağız! Aşk, ayrılıkla elele vererek, hepimize el sallamaya devam edecek daima!
Bu son şiirim olsun

O ki kan barut kokar havası
Yanık yıkık evleri
Alevler içinde dağı taşı
Mavzer sesleri
Domdom kurşunları vızıldar
Başları üstünde insanlarının
Delip geçer bağrını
Yiğitlerinin
O ki
Göç eder yerinden yurdundan
O ki adına Dersim derler
İşte ben oradanım
Dersimliyim ben
Sevecen babacan
Bağışlayıcı koruyucu
Ve dünya insanlığını seven
Ben Dersimliyim iki gözüm
Belki artık şiir yazmayacağım
Bu son şiirim olsun.