:) gülümsemeyle dans etmek isteyen, hüzün köprüsünden geçmeli işte. Öylesi zamanda adı bulmacaysa yaşamın; sanırım Tanrı kolaylık veriyor :) bitiremeyeceğim bir masalı yazmaya ve okumaya başladımoysa masallar çocuklar içindirbüyüdükçe yıpranmış ve eksilmiş duygular kırılmış bir aynaya çevirir masal dünyasınıbelki de içimdeki çocuğa sesleniyorumyitirilmiş umutlar dünyasından seni seviyorum derken seni canlandırmadım asla sen de beni canlandırma kısmet olurda bir günsarılırsan bana kokumu ezberle sadecekulağımda can çekişen bir sevdanın hüznü aşkımı emanete koydum Küçücük bir damlaydım Kendi kendime yağardım Bu gece yağarken yuvarlandım Birden deryaya atladım Dilerim boğulmam bilgi dünyasında Sözleri bir çağlayan akıyor da.))) öyle bir sevdaya dolanmış ki dilimhep seni yazar kalemimne gece ne gündüz bilirimseni her daim yad aderimbu gün giden günden çok severimuyandığımda yanımda seni bellerimuyurken gecenin koynuna seninle gelirimsevgi unutkan olmuş aşkın rüzgarında kanatları kırılmış bir melekvadesi dolmuş bir kelebeksusuz kalmış bir ceylan misaliaşkından kana kana içiyorumsanki her yudumda aşılacak engellersanki her yudumda yıkılacak köprüler ve kavuşmanın miladını yazacak tarihiçim acıyor sevdalardan gözlerimdeki buğusun senhaykırırken çıkmayan sesimsinuzattığım ellerimde açan gülsünkucaklarıma dökülen her tel saçımak düşene kadar seninimkirpiklerimden düşen her çiğ tanesibuz tutana kadar seninimkainatı aydınlatan güneş ışınlarıtüm göğü unutana kadar seninimSusmak sana yakışmıyor lal dillim Bırak konuşsun kalemin Dudaklarımda tebessüm Özlemle seni beklerim Kimi zaman anlamam söylediklerini Ama bilirim ki iyi şetlerdir hepsi Periler örnek alsı güzel yüreğini Bırak ta yansın eteş sönmesin emi...Gün seninle başladı sıcacık Yanımda olmasan da Güneş ödünç almıştı ışığını Toprak kokunu yayıyordu doğada Yağmur başladı birden çisil çisil Gözlerine uzandı ellerim sonra Dudaklarım değdi kirpiklerine Öfkeyle bağırdım kendime korkusuzca Ya benim yüzümden ağlıyorsan diye Sonra gülümsedim birden sana Anladımki yağan gökyüzünden Acı değil sevda yağmurundu toprağa Tüm doğa canlandı birden Teşekkür ettim seni veren Yaradana Seni çok özledimhüznün adı sensizlikkoca bir boşluk yaşam çizgimsensizliğin anlamı sevdasevdalar ki prangalıprangaların anahtarı gözbebeklerimdeaçsam düşecekler yumsam yitireceğim...iki dudak arası sevdalarda yaşamım anahtarsız gecelerin düş bekçisiyimBulutların sardı dört bir yanımı Yüreğim daraldı birden Elim göğsüme doğru kalktı düşünmeden Dokundum Sen olan yüreğime Dudakların değdi elime Gülümsüyorlardı sessizce Sonra dokundum gözlerine Bir damla yaş değdi ellerime Ağladım sen ağlıyorsun diye Dudaklarıma gitti parmaklarım sevgiyle Kan bulaştı dudaklarıma birden bire Ağlayan gözlerim değilmiş o gece Yüreğim kan ağlamış sen üzgünsün diye.:.. yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
:) gülümsemeyle dans etmek isteyen, hüzün köprüsünden geçmeli işte. Öylesi zamanda adı bulmacaysa yaşamın; sanırım Tanrı kolaylık veriyor :)
bitiremeyeceğim bir masalı yazmaya ve okumaya başladımoysa masallar çocuklar içindirbüyüdükçe yıpranmış ve eksilmiş duygular kırılmış bir aynaya çevirir masal dünyasınıbelki de içimdeki çocuğa sesleniyorumyitirilmiş umutlar dünyasından seni seviyorum derken seni canlandırmadım asla sen de beni canlandırma kısmet olurda bir günsarılırsan bana kokumu ezberle sadecekulağımda can çekişen bir sevdanın hüznü aşkımı emanete koydum Küçücük bir damlaydım Kendi kendime yağardım Bu gece yağarken yuvarlandım Birden deryaya atladım Dilerim boğulmam bilgi dünyasında Sözleri bir çağlayan akıyor da.))) öyle bir sevdaya dolanmış ki dilimhep seni yazar kalemimne gece ne gündüz bilirimseni her daim yad aderimbu gün giden günden çok severimuyandığımda yanımda seni bellerimuyurken gecenin koynuna seninle gelirimsevgi unutkan olmuş aşkın rüzgarında kanatları kırılmış bir melekvadesi dolmuş bir kelebeksusuz kalmış bir ceylan misaliaşkından kana kana içiyorumsanki her yudumda aşılacak engellersanki her yudumda yıkılacak köprüler ve kavuşmanın miladını yazacak tarihiçim acıyor sevdalardan gözlerimdeki buğusun senhaykırırken çıkmayan sesimsinuzattığım ellerimde açan gülsünkucaklarıma dökülen her tel saçımak düşene kadar seninimkirpiklerimden düşen her çiğ tanesibuz tutana kadar seninimkainatı aydınlatan güneş ışınlarıtüm göğü unutana kadar seninimSusmak sana yakışmıyor lal dillim Bırak konuşsun kalemin Dudaklarımda tebessüm Özlemle seni beklerim Kimi zaman anlamam söylediklerini Ama bilirim ki iyi şetlerdir hepsi Periler örnek alsı güzel yüreğini Bırak ta yansın eteş sönmesin emi...Gün seninle başladı sıcacık Yanımda olmasan da Güneş ödünç almıştı ışığını Toprak kokunu yayıyordu doğada Yağmur başladı birden çisil çisil Gözlerine uzandı ellerim sonra Dudaklarım değdi kirpiklerine Öfkeyle bağırdım kendime korkusuzca Ya benim yüzümden ağlıyorsan diye Sonra gülümsedim birden sana Anladımki yağan gökyüzünden Acı değil sevda yağmurundu toprağa Tüm doğa canlandı birden Teşekkür ettim seni veren Yaradana Seni çok özledimhüznün adı sensizlikkoca bir boşluk yaşam çizgimsensizliğin anlamı sevdasevdalar ki prangalıprangaların anahtarı gözbebeklerimdeaçsam düşecekler yumsam yitireceğim...iki dudak arası sevdalarda yaşamım anahtarsız gecelerin düş bekçisiyimBulutların sardı dört bir yanımı Yüreğim daraldı birden Elim göğsüme doğru kalktı düşünmeden Dokundum Sen olan yüreğime Dudakların değdi elime Gülümsüyorlardı sessizce Sonra dokundum gözlerine Bir damla yaş değdi ellerime Ağladım sen ağlıyorsun diye Dudaklarıma gitti parmaklarım sevgiyle Kan bulaştı dudaklarıma birden bire Ağlayan gözlerim değilmiş o gece Yüreğim kan ağlamış sen üzgünsün diye.:.. yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
seni seviyorum derken seni canlandırmadım asla sen de beni canlandırma kısmet olurda bir günsarılırsan bana kokumu ezberle sadecekulağımda can çekişen bir sevdanın hüznü aşkımı emanete koydum Küçücük bir damlaydım Kendi kendime yağardım Bu gece yağarken yuvarlandım Birden deryaya atladım Dilerim boğulmam bilgi dünyasında Sözleri bir çağlayan akıyor da.))) öyle bir sevdaya dolanmış ki dilimhep seni yazar kalemimne gece ne gündüz bilirimseni her daim yad aderimbu gün giden günden çok severimuyandığımda yanımda seni bellerimuyurken gecenin koynuna seninle gelirimsevgi unutkan olmuş aşkın rüzgarında kanatları kırılmış bir melekvadesi dolmuş bir kelebeksusuz kalmış bir ceylan misaliaşkından kana kana içiyorumsanki her yudumda aşılacak engellersanki her yudumda yıkılacak köprüler ve kavuşmanın miladını yazacak tarihiçim acıyor sevdalardan gözlerimdeki buğusun senhaykırırken çıkmayan sesimsinuzattığım ellerimde açan gülsünkucaklarıma dökülen her tel saçımak düşene kadar seninimkirpiklerimden düşen her çiğ tanesibuz tutana kadar seninimkainatı aydınlatan güneş ışınlarıtüm göğü unutana kadar seninimSusmak sana yakışmıyor lal dillim Bırak konuşsun kalemin Dudaklarımda tebessüm Özlemle seni beklerim Kimi zaman anlamam söylediklerini Ama bilirim ki iyi şetlerdir hepsi Periler örnek alsı güzel yüreğini Bırak ta yansın eteş sönmesin emi...Gün seninle başladı sıcacık Yanımda olmasan da Güneş ödünç almıştı ışığını Toprak kokunu yayıyordu doğada Yağmur başladı birden çisil çisil Gözlerine uzandı ellerim sonra Dudaklarım değdi kirpiklerine Öfkeyle bağırdım kendime korkusuzca Ya benim yüzümden ağlıyorsan diye Sonra gülümsedim birden sana Anladımki yağan gökyüzünden Acı değil sevda yağmurundu toprağa Tüm doğa canlandı birden Teşekkür ettim seni veren Yaradana Seni çok özledimhüznün adı sensizlikkoca bir boşluk yaşam çizgimsensizliğin anlamı sevdasevdalar ki prangalıprangaların anahtarı gözbebeklerimdeaçsam düşecekler yumsam yitireceğim...iki dudak arası sevdalarda yaşamım anahtarsız gecelerin düş bekçisiyimBulutların sardı dört bir yanımı Yüreğim daraldı birden Elim göğsüme doğru kalktı düşünmeden Dokundum Sen olan yüreğime Dudakların değdi elime Gülümsüyorlardı sessizce Sonra dokundum gözlerine Bir damla yaş değdi ellerime Ağladım sen ağlıyorsun diye Dudaklarıma gitti parmaklarım sevgiyle Kan bulaştı dudaklarıma birden bire Ağlayan gözlerim değilmiş o gece Yüreğim kan ağlamış sen üzgünsün diye.:.. yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
Küçücük bir damlaydım Kendi kendime yağardım Bu gece yağarken yuvarlandım Birden deryaya atladım Dilerim boğulmam bilgi dünyasında Sözleri bir çağlayan akıyor da.))) öyle bir sevdaya dolanmış ki dilimhep seni yazar kalemimne gece ne gündüz bilirimseni her daim yad aderimbu gün giden günden çok severimuyandığımda yanımda seni bellerimuyurken gecenin koynuna seninle gelirimsevgi unutkan olmuş aşkın rüzgarında kanatları kırılmış bir melekvadesi dolmuş bir kelebeksusuz kalmış bir ceylan misaliaşkından kana kana içiyorumsanki her yudumda aşılacak engellersanki her yudumda yıkılacak köprüler ve kavuşmanın miladını yazacak tarihiçim acıyor sevdalardan gözlerimdeki buğusun senhaykırırken çıkmayan sesimsinuzattığım ellerimde açan gülsünkucaklarıma dökülen her tel saçımak düşene kadar seninimkirpiklerimden düşen her çiğ tanesibuz tutana kadar seninimkainatı aydınlatan güneş ışınlarıtüm göğü unutana kadar seninimSusmak sana yakışmıyor lal dillim Bırak konuşsun kalemin Dudaklarımda tebessüm Özlemle seni beklerim Kimi zaman anlamam söylediklerini Ama bilirim ki iyi şetlerdir hepsi Periler örnek alsı güzel yüreğini Bırak ta yansın eteş sönmesin emi...Gün seninle başladı sıcacık Yanımda olmasan da Güneş ödünç almıştı ışığını Toprak kokunu yayıyordu doğada Yağmur başladı birden çisil çisil Gözlerine uzandı ellerim sonra Dudaklarım değdi kirpiklerine Öfkeyle bağırdım kendime korkusuzca Ya benim yüzümden ağlıyorsan diye Sonra gülümsedim birden sana Anladımki yağan gökyüzünden Acı değil sevda yağmurundu toprağa Tüm doğa canlandı birden Teşekkür ettim seni veren Yaradana Seni çok özledimhüznün adı sensizlikkoca bir boşluk yaşam çizgimsensizliğin anlamı sevdasevdalar ki prangalıprangaların anahtarı gözbebeklerimdeaçsam düşecekler yumsam yitireceğim...iki dudak arası sevdalarda yaşamım anahtarsız gecelerin düş bekçisiyimBulutların sardı dört bir yanımı Yüreğim daraldı birden Elim göğsüme doğru kalktı düşünmeden Dokundum Sen olan yüreğime Dudakların değdi elime Gülümsüyorlardı sessizce Sonra dokundum gözlerine Bir damla yaş değdi ellerime Ağladım sen ağlıyorsun diye Dudaklarıma gitti parmaklarım sevgiyle Kan bulaştı dudaklarıma birden bire Ağlayan gözlerim değilmiş o gece Yüreğim kan ağlamış sen üzgünsün diye.:.. yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
öyle bir sevdaya dolanmış ki dilimhep seni yazar kalemimne gece ne gündüz bilirimseni her daim yad aderimbu gün giden günden çok severimuyandığımda yanımda seni bellerimuyurken gecenin koynuna seninle gelirimsevgi unutkan olmuş aşkın rüzgarında kanatları kırılmış bir melekvadesi dolmuş bir kelebeksusuz kalmış bir ceylan misaliaşkından kana kana içiyorumsanki her yudumda aşılacak engellersanki her yudumda yıkılacak köprüler ve kavuşmanın miladını yazacak tarihiçim acıyor sevdalardan gözlerimdeki buğusun senhaykırırken çıkmayan sesimsinuzattığım ellerimde açan gülsünkucaklarıma dökülen her tel saçımak düşene kadar seninimkirpiklerimden düşen her çiğ tanesibuz tutana kadar seninimkainatı aydınlatan güneş ışınlarıtüm göğü unutana kadar seninimSusmak sana yakışmıyor lal dillim Bırak konuşsun kalemin Dudaklarımda tebessüm Özlemle seni beklerim Kimi zaman anlamam söylediklerini Ama bilirim ki iyi şetlerdir hepsi Periler örnek alsı güzel yüreğini Bırak ta yansın eteş sönmesin emi...Gün seninle başladı sıcacık Yanımda olmasan da Güneş ödünç almıştı ışığını Toprak kokunu yayıyordu doğada Yağmur başladı birden çisil çisil Gözlerine uzandı ellerim sonra Dudaklarım değdi kirpiklerine Öfkeyle bağırdım kendime korkusuzca Ya benim yüzümden ağlıyorsan diye Sonra gülümsedim birden sana Anladımki yağan gökyüzünden Acı değil sevda yağmurundu toprağa Tüm doğa canlandı birden Teşekkür ettim seni veren Yaradana Seni çok özledimhüznün adı sensizlikkoca bir boşluk yaşam çizgimsensizliğin anlamı sevdasevdalar ki prangalıprangaların anahtarı gözbebeklerimdeaçsam düşecekler yumsam yitireceğim...iki dudak arası sevdalarda yaşamım anahtarsız gecelerin düş bekçisiyimBulutların sardı dört bir yanımı Yüreğim daraldı birden Elim göğsüme doğru kalktı düşünmeden Dokundum Sen olan yüreğime Dudakların değdi elime Gülümsüyorlardı sessizce Sonra dokundum gözlerine Bir damla yaş değdi ellerime Ağladım sen ağlıyorsun diye Dudaklarıma gitti parmaklarım sevgiyle Kan bulaştı dudaklarıma birden bire Ağlayan gözlerim değilmiş o gece Yüreğim kan ağlamış sen üzgünsün diye.:.. yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
kanatları kırılmış bir melekvadesi dolmuş bir kelebeksusuz kalmış bir ceylan misaliaşkından kana kana içiyorumsanki her yudumda aşılacak engellersanki her yudumda yıkılacak köprüler ve kavuşmanın miladını yazacak tarihiçim acıyor sevdalardan gözlerimdeki buğusun senhaykırırken çıkmayan sesimsinuzattığım ellerimde açan gülsünkucaklarıma dökülen her tel saçımak düşene kadar seninimkirpiklerimden düşen her çiğ tanesibuz tutana kadar seninimkainatı aydınlatan güneş ışınlarıtüm göğü unutana kadar seninimSusmak sana yakışmıyor lal dillim Bırak konuşsun kalemin Dudaklarımda tebessüm Özlemle seni beklerim Kimi zaman anlamam söylediklerini Ama bilirim ki iyi şetlerdir hepsi Periler örnek alsı güzel yüreğini Bırak ta yansın eteş sönmesin emi...Gün seninle başladı sıcacık Yanımda olmasan da Güneş ödünç almıştı ışığını Toprak kokunu yayıyordu doğada Yağmur başladı birden çisil çisil Gözlerine uzandı ellerim sonra Dudaklarım değdi kirpiklerine Öfkeyle bağırdım kendime korkusuzca Ya benim yüzümden ağlıyorsan diye Sonra gülümsedim birden sana Anladımki yağan gökyüzünden Acı değil sevda yağmurundu toprağa Tüm doğa canlandı birden Teşekkür ettim seni veren Yaradana Seni çok özledimhüznün adı sensizlikkoca bir boşluk yaşam çizgimsensizliğin anlamı sevdasevdalar ki prangalıprangaların anahtarı gözbebeklerimdeaçsam düşecekler yumsam yitireceğim...iki dudak arası sevdalarda yaşamım anahtarsız gecelerin düş bekçisiyimBulutların sardı dört bir yanımı Yüreğim daraldı birden Elim göğsüme doğru kalktı düşünmeden Dokundum Sen olan yüreğime Dudakların değdi elime Gülümsüyorlardı sessizce Sonra dokundum gözlerine Bir damla yaş değdi ellerime Ağladım sen ağlıyorsun diye Dudaklarıma gitti parmaklarım sevgiyle Kan bulaştı dudaklarıma birden bire Ağlayan gözlerim değilmiş o gece Yüreğim kan ağlamış sen üzgünsün diye.:.. yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
içim acıyor sevdalardan gözlerimdeki buğusun senhaykırırken çıkmayan sesimsinuzattığım ellerimde açan gülsünkucaklarıma dökülen her tel saçımak düşene kadar seninimkirpiklerimden düşen her çiğ tanesibuz tutana kadar seninimkainatı aydınlatan güneş ışınlarıtüm göğü unutana kadar seninimSusmak sana yakışmıyor lal dillim Bırak konuşsun kalemin Dudaklarımda tebessüm Özlemle seni beklerim Kimi zaman anlamam söylediklerini Ama bilirim ki iyi şetlerdir hepsi Periler örnek alsı güzel yüreğini Bırak ta yansın eteş sönmesin emi...Gün seninle başladı sıcacık Yanımda olmasan da Güneş ödünç almıştı ışığını Toprak kokunu yayıyordu doğada Yağmur başladı birden çisil çisil Gözlerine uzandı ellerim sonra Dudaklarım değdi kirpiklerine Öfkeyle bağırdım kendime korkusuzca Ya benim yüzümden ağlıyorsan diye Sonra gülümsedim birden sana Anladımki yağan gökyüzünden Acı değil sevda yağmurundu toprağa Tüm doğa canlandı birden Teşekkür ettim seni veren Yaradana Seni çok özledimhüznün adı sensizlikkoca bir boşluk yaşam çizgimsensizliğin anlamı sevdasevdalar ki prangalıprangaların anahtarı gözbebeklerimdeaçsam düşecekler yumsam yitireceğim...iki dudak arası sevdalarda yaşamım anahtarsız gecelerin düş bekçisiyimBulutların sardı dört bir yanımı Yüreğim daraldı birden Elim göğsüme doğru kalktı düşünmeden Dokundum Sen olan yüreğime Dudakların değdi elime Gülümsüyorlardı sessizce Sonra dokundum gözlerine Bir damla yaş değdi ellerime Ağladım sen ağlıyorsun diye Dudaklarıma gitti parmaklarım sevgiyle Kan bulaştı dudaklarıma birden bire Ağlayan gözlerim değilmiş o gece Yüreğim kan ağlamış sen üzgünsün diye.:.. yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
Susmak sana yakışmıyor lal dillim Bırak konuşsun kalemin Dudaklarımda tebessüm Özlemle seni beklerim Kimi zaman anlamam söylediklerini Ama bilirim ki iyi şetlerdir hepsi Periler örnek alsı güzel yüreğini Bırak ta yansın eteş sönmesin emi...Gün seninle başladı sıcacık Yanımda olmasan da Güneş ödünç almıştı ışığını Toprak kokunu yayıyordu doğada Yağmur başladı birden çisil çisil Gözlerine uzandı ellerim sonra Dudaklarım değdi kirpiklerine Öfkeyle bağırdım kendime korkusuzca Ya benim yüzümden ağlıyorsan diye Sonra gülümsedim birden sana Anladımki yağan gökyüzünden Acı değil sevda yağmurundu toprağa Tüm doğa canlandı birden Teşekkür ettim seni veren Yaradana Seni çok özledimhüznün adı sensizlikkoca bir boşluk yaşam çizgimsensizliğin anlamı sevdasevdalar ki prangalıprangaların anahtarı gözbebeklerimdeaçsam düşecekler yumsam yitireceğim...iki dudak arası sevdalarda yaşamım anahtarsız gecelerin düş bekçisiyimBulutların sardı dört bir yanımı Yüreğim daraldı birden Elim göğsüme doğru kalktı düşünmeden Dokundum Sen olan yüreğime Dudakların değdi elime Gülümsüyorlardı sessizce Sonra dokundum gözlerine Bir damla yaş değdi ellerime Ağladım sen ağlıyorsun diye Dudaklarıma gitti parmaklarım sevgiyle Kan bulaştı dudaklarıma birden bire Ağlayan gözlerim değilmiş o gece Yüreğim kan ağlamış sen üzgünsün diye.:.. yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
Gün seninle başladı sıcacık Yanımda olmasan da Güneş ödünç almıştı ışığını Toprak kokunu yayıyordu doğada Yağmur başladı birden çisil çisil Gözlerine uzandı ellerim sonra Dudaklarım değdi kirpiklerine Öfkeyle bağırdım kendime korkusuzca Ya benim yüzümden ağlıyorsan diye Sonra gülümsedim birden sana Anladımki yağan gökyüzünden Acı değil sevda yağmurundu toprağa Tüm doğa canlandı birden Teşekkür ettim seni veren Yaradana Seni çok özledimhüznün adı sensizlikkoca bir boşluk yaşam çizgimsensizliğin anlamı sevdasevdalar ki prangalıprangaların anahtarı gözbebeklerimdeaçsam düşecekler yumsam yitireceğim...iki dudak arası sevdalarda yaşamım anahtarsız gecelerin düş bekçisiyimBulutların sardı dört bir yanımı Yüreğim daraldı birden Elim göğsüme doğru kalktı düşünmeden Dokundum Sen olan yüreğime Dudakların değdi elime Gülümsüyorlardı sessizce Sonra dokundum gözlerine Bir damla yaş değdi ellerime Ağladım sen ağlıyorsun diye Dudaklarıma gitti parmaklarım sevgiyle Kan bulaştı dudaklarıma birden bire Ağlayan gözlerim değilmiş o gece Yüreğim kan ağlamış sen üzgünsün diye.:.. yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
Seni çok özledimhüznün adı sensizlikkoca bir boşluk yaşam çizgimsensizliğin anlamı sevdasevdalar ki prangalıprangaların anahtarı gözbebeklerimdeaçsam düşecekler yumsam yitireceğim...iki dudak arası sevdalarda yaşamım anahtarsız gecelerin düş bekçisiyimBulutların sardı dört bir yanımı Yüreğim daraldı birden Elim göğsüme doğru kalktı düşünmeden Dokundum Sen olan yüreğime Dudakların değdi elime Gülümsüyorlardı sessizce Sonra dokundum gözlerine Bir damla yaş değdi ellerime Ağladım sen ağlıyorsun diye Dudaklarıma gitti parmaklarım sevgiyle Kan bulaştı dudaklarıma birden bire Ağlayan gözlerim değilmiş o gece Yüreğim kan ağlamış sen üzgünsün diye.:.. yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
Bulutların sardı dört bir yanımı Yüreğim daraldı birden Elim göğsüme doğru kalktı düşünmeden Dokundum Sen olan yüreğime Dudakların değdi elime Gülümsüyorlardı sessizce Sonra dokundum gözlerine Bir damla yaş değdi ellerime Ağladım sen ağlıyorsun diye Dudaklarıma gitti parmaklarım sevgiyle Kan bulaştı dudaklarıma birden bire Ağlayan gözlerim değilmiş o gece Yüreğim kan ağlamış sen üzgünsün diye.:.. yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
yalnızlıkhayat dediğin hep seni yaşamak...hayat bir damla su dudaktaakıp gidiverir içen olmazsaismin eklenmiş tüm başlıklarakurak topraklar gibi yüreğim...karanlık gecelerden ruhuma akan nursunyetmez kül olsam sana olan yanmalarımebabil olur, bin kere doğarımsensizlik imkansız görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
görüşürüz belki bir günbelki bir gün demişsin mektubundagittiğin yer neresi olursa olsundünyanın bir ucuna da gittiğini sansangönlümden daha uzağa gidemezsinyitik sevdaların erguvan çiçekleri bahçemde solsasarmaşık güllerinin narin dalları uykularımı sarsakayan yıldızların dipsiz kuyuları dolup taşsaboş bir çerçevede ki eski bir resim yansa kül olsaanlamsızlığın anlam kazandığı anolumsuzlukların umuda perde olduğu günyüreğim yerde sevdanı kanatsa dagözyaşım seven yürekleri ısıtana dekseni ömür boyu seveceğim ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
ebabil olsan bahçemde olmanı dilerdimher sabah uykumdan sesinle kalkmak isterdimyüzüme vuran ilk iz kanatların olurdu güneşin okşayan sıcaklığı yerinegecenin sarhoşluğundan kalan aşk kokususen benim sevişemediğim yarımsınter kokusu, kan kokusu, aşk kokususen benim varamadığım baharsın acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
acıyor içinde bir yerler, benim canım yanıyor...gülmek seninle güzeldi,ağlamak sende anlamlı... sen benim aşka dilekçem...gözlerimden akan yaşlar damlıyor taa içimeçöle dönmüş dudaklarım ıslanıyor akıtıyorum her damlayı gönlümeve kanıyor yüreğim ölesiyegökte bulut olsam, sana düşer damlalarımdamla olsam, seni sular her zerremsen benim bugünüm, yarınım...sen benim aşka dair anlatamadığım...sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
sevgili dostlar bu sayfamı hazırlayan Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...
Merhaba Arkadaşlar, Aslında nerden,nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber,eğer kelimeler de kendimi tanıtma konusunda benden yardımlarını esirgemezlerse,kifayetsiz kalmazlarsa,ben de mümkün olduğunca,içimden geldiği gibi yansıtmaya çalışıcam kendimi…Bir ayna misali…Ama önce bi temizlemem lazım,neyi mi,şu bizim aynayı canım,nerde benim parlatıcım :) Bi de başlayabilsem çok şey başarıcam da,hani şu başlamak bitirmenin yarısıdır,sözünü haklı çıkarır cinsten :) Neyse yaa başarıcam,bakın ufaktan dalış yaptım bile konuya,nihayet dediğinizi duyar gibiyim :) Arkadaşlar,söz konusu ben olunca,emrime amade 29 harf,daha doğrusu 29 arkadaşım hemen hazırola geçip,emir ve görüşlerime uymak için nasıl çaba veriyolar bi bilseniz,ben de diyorumki,tamam rahata geçebilirsiniz,sonra dinliyorum onları,bana diyolarki; hadi bizden sana yakışan kelimeler oluştur,hatta bunla da yetinmeyip,cümle kurma moduna girki sen de rahatla biz de rahatlayalım :) Eee naparsınız seviyolar beni,bende onları :) Hatta onlardan o kadar kopamıyorumki,müthiş bi açgözlülükle dolduruyorum onları tıka basa cebime ve işte yeri geldiğinde de çıkarıp cebimden harcayıveriyorum onları birer ikişer,hatta bazen beşer onar,haaa bu arada cömertliğimde gözden kaçmamıştır umarım :) Onlar benim oyuncaklarım,seviyorum onlarla oynamayı yaaa :) Ahh benden çektikleri…Hani Yılmaz Erdoğan da der ya; 29 harfle burun buruna geldiğimde,hadi yanındayız demeleri bana…Bizi hale yola sok,şekillendir,biçimlendir,sırala,yarala…Aslında komikler…Her şeye çare olabileceklerini sanıyorlar…Oysa beyaz kağıdın üzerinde bazen çaresiz lekelerden başka bişey değiller…Mesela şu a harfini ele alalım,üçünü bir araya getiriyosun şaşkınlık oluyor,on tanesini yan yana diziyosun,çığlık kıvamına erişiyorlar…Harfler kendilerini bişey zannediyorlar :) Ne güzel anlatmış değil mi? Bayılıyorum bu adamın kalemşörlüğüne yaaa…Dostlar ben varya ben,hani şu an şu satırlarını okuduğunuz ben,ahhh bu ben,bi tanıyabilsem kendimi,eminim size de tanıtıcam da,problem orda zaten,ben de tanıyamıyorum :) Valla geçenlerde şöyle bi fikir hasıl oldu bende,yaa kızım tamam sen bi denklemsin anladım da,kaç bilinmeyenli? Hayır,çok bilinmeyenliysen derhal bi matematik profesörüne havale edicem de o bakımdan :) Ya da vericem bi ÖSS-KPSS adaylarına,uğraşsın dursunlar senle :) Ya da bi bilmecesin,ama hangi türden? Kimbilir belki de bi bilmece,en çengelinden :) Ama öyle bile olsa vardır mutlaka bi anahtar kelimen dimi :) Arkadaşlar size bişey itiraf edicem,bu anahtarı yapacak çilingir de bulamadım,sanırım sol anahtarı da çare değil,napcaz Korkarım ben ömrümün sonunadek kapıda kalıcam:(Ama galiba beni ifade edebilecek en afili kelime med-cezir…Napıyım,bazen o kadar gel-gitler yaşıyorumki şu minyon bedende,halen bu dengesize neden katlandığınızı merak ediyorum ;) Efendiiim,fazla merak iyi değil midir,peki o zaman istifa ediyorum müzevir müzeyyenlikten :) Bazen gökkuşağı oluyorum,bünyesinde en pastel tonları barındıran…Bazen de aman Allahım o da ne,o gökkuşağı gitmiş,yerine kara kara bulutlar gelmiş:(Ama dediğim gibi işte deliliğe vurup,ne kadar poliannacılık oynasam da ÖTEKİ YÜZÜM GRİ sanırım(aman Allah morluklardan korusun) Aslında biçoğumuz böyle…İşte bu huysuz arkadaşınız,ne zaman fırtınalı bi havada bulsa kendini,hani denizdeki yelkenli misali,oraya buraya savrulurken,sığınıverir bu limana…Çünkü bilir ki,bu limanda ona yol yol gösterecek bir fener,ya da yön belirleyecek bi pusula mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir,yani öyle temenni ediyorum,inşallaaaaahhh :) Aaaa yoksa yanılıyo muyum? Bu liman bazen ondan sıcacık gülümsemelerini esirgemeyen bi abla,bi abi olur(onlar kendilerini bilirler) ,bazen hayatına (dilerim) uğur getirecek uğur böcekleri ;) Yani bi şekilde onların varlığını hissetmek,bu zata her zaman iyi gelmiştir…Burası amacından saptırılmadığı müddetçe galiba bi terapi merkezi…En azından benim için öyle…Örnek mi? Peki…Mesela,bi şiir okuyorum,şairin muhteşem dizelerine hayran hayran bakıp,onu bütün iliklerime kadar sindirip,ayılıp bayılıp,kendimden geçiyorum; tabi ki yardımsever kolonyaları da unutmayalım dimi,en limonundan :) Ayıltmak babında ;) Bazen sıcacık öykülere şahit oluyorum,vaaaavvvv ne kıssadan hisseydi bee deyip,içimi ısıtıyorum…Bazen de eğlenceli,mizah unsuru tavan yapmış güzellikler okuyup,arayıp,tarayarak ve illaki onları paylaşarak,mutluluk hormonlarıma fazla mesai yaptırıyorum,sevindirik oluyorum :) Ağzımla kulaklarımı buluşturmaktan ve cömertçe dişlerimi sergilemekten müthiş bi haz alıyorum :) Eee inci gibi dişlere sahibim,diş macunu reklamındakilere taş çıkarır cinsten,göstercem tabi :) Yaa şimdi böyle dedimya eminim çok geçmez birer ikişer başlarlar zaiyata:(Umarım bu haleti ruhiyem beni burada tanıyan arkadaşlara da geçiyodur,yani en azından temennim bu yöndedir naçizane…Sinerji meselesi bi yerde ;) Haa bi de sanırım şımarığın tekiyim,baksanıza fasülye arkadaşı yalnız bırakmayıp,kendini nimetten sanan canlı türüne bi örnek teşkil ediyorum :) Bi de bu gülücükler…İki nokta üst üste,kapa parantezi,nelere kadir dimi :) Allah o parantezin yönünü değiştirtmesin inşallaaahhh :) Neyse işte biraz deli,biraz dahi,klasik kova yani…Biliyorum benim çene yine yerlerde,ayağınızın altına dikkatlice bi bakın bakalım,belki oralardadır,kazara üzerine falan basıp ezersiniz,sonra size kim gevezelik edicek dimi ;) Amacım buradaki arkadaşlarla,daha doğrusu samimiyetine inandığım arkadaşlarla buraya yakışır sohbetlerde bulunmak ve gönülden gönüle köprü olabilmak,tavsiye ettiğiniz bi müteahhit var mı :))) Şimdi,harflerim size bütün şirinliklerini kullanarak ve sahip olduğu sesleri avazı çıktığı kadar bağırarak bi cümle hediye etmek istiyolar; Nasreddin hocanın bayan versiyonu olarak(!) GÖNÜLLERİNİZE MAYA ÇALMAYA geldim,aaa hadi ordan demeyin,YA TUTARSA ;) …Hoşça bakın zatınıza :)) Hani demiştimya en harikasından kıssadan hisseler,işte beğendiğim örnekler: ***Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 'Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? 'diye. 'Bakın göstereyim' demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş 'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş. 'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine 'Şimdi...' demiş ermiş. 'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.' Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 'İşte' demiş ermiş. 'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...*** *** GÜL YAPRAĞI Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları basladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su tasmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*** *** Hintli yaşlı ustanın nasihati Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.'*** ………..ve şiir,şiir,şiir…isterdimki sayfamın hepsini onlara ayırayım,ama o kadar çoklarki ve ben onları seçmekte o kadar zorlanıyorumki,napayım yani,onlar da o kadar güzel olmasalardı…....... ***hücrelerimdesin.... ışık senden geliyor içime... sokağa çıkmak istesem kalbinden çıkıyorum... üstümden güneş eksilse yüzüne bakıyorum.... gözlerinden çıkıyorum gözlerime... *** ***GİDERKEN *** Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur*** ***Öyle Bakma Çünkü... Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde...*** ***Son Yaprağıydı Güzün*** Son yaprağı düştü güzün İçimin buruk çığlığı artık yüzün Aşk bazen bir düş yarası Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler Yorgun uykunun rüyası yetmez Beni sen öldür bu gece Bu sancı bitmez Aşka yazılan en yalan gerçek Aşk eskir eskiye dönmez Gidiyorum umudum yok Düşlerim yaz gerçekler soğuk Sensiz elbette ölmem Ama inan kalbim kekeler Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim Göz yaşlarım seni heceler...*** . ****YENİ BİR SAYFADAN SANA BAKMAK Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela.Altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın,veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında.Güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden,bir ilk bir sonbahardan sor.Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim.Anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.Sen bana ışık ver bende filiz çok,köklerim içimde g izlidir,gelen,giden,açan,soran,bere,budak yok.Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan,kusura bakma sevgilim,heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.Uzun bir yoldan gelen tedariksiz,katıksız bir yolcuyum,yaralı,yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu.Herşeyi anlattım,olan,olmayan,acıtan,sancıtan,bilsemki sana varmak içindi bütün mola sancıları,bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım,severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine.Sana bakmak suya bakmaktır,sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır.Aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır.Ne yazsam olmuyor,çünkü bilenler hatırlar,hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,bahçıvanlar değil tüccarlardır.Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı,sen teninde cennet kayganlığıyken sana şiir yazmak ahmaklıktır.Birtek söz kalır dişlerimin arasından,ben sana gülüm derim gül Ün ömrü uzamaya başlar.Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim,ben sana gülüm derim,gül sana benzediği için ölümsüz,yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz.Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır.Sana bakmak,suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak.Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip,bir mucizeyi anlamaktır.Sana bakmak,Allah’a inanmaktır.*** yılmazsız olmazdı...