© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Kemal Özdemir - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı
12 Şubat 2025 Çarşamba - 01:05:12
Yoğun bakımda 4 ay yaşam savaşı.
Ramazan’ın ilk günüymüş. Epilepsi krizi geçirmişim, Solunum yetmezliğinden yoğun bakıma kaldırmışlar. Servisten alınıp, yoğun bakıma götürüldüğümü, yoğun bakımdan önce yapılan müdahalelerin hiçbirini hatırlamıyorum, takii kendime gelip gözümü açana kadar .Gözlerimi açtığımda, başka bir yoğun bakımdaydım. Ameliyat dan sonraki yoğun bakım da değildim.Boğazımı delmişler, trakostomi takılıp,solunum cihazına bağlamışlar, bir koluma damar yolu açılmış serum bağlı diğer kolumda tansiyon aleti parmağımda sekrasyon aleti takılı altım da bez bağlı aynı zamanda bacak aramdan idrar torbasına giden hortum var.
Bilincim yerinde ama , boğazımdaki hortumdan ve solunum cihazından dolayı,sesim çıkmıyor.
Sol tarafım felçli gibi sol ayağımı ve elimi kullanamıyorum.Kaç günüdür yoğun bakımdayım onu da bilmiyorum. Eşim de yok yanımda yalnızım.Saat başı pozisyon değiştirtiyorlar,uyku uyuyamıyorum, vakit geçmiyor.Burada ne kadar kaldım hatırlamıyorum.Bir süre sonra beni tekrar başka bir yoğun bakım servisine alıyorlar.Burası daha hafif hastaların kaldığı bir yoğun bakım servisiymiş. Bütün hastaları sıra,sıra dizmişler.Baş uçlarında izleme cihazları var,birde hastaları birbirinden ayıran sadece sürgülü bir perde o da hastaya bakım yapılırken çekiliyor.Yoğun bakım denilince,”diğer hastalardan ayrı tek başına kalınan bir oda” sanıyordum.Neden buraya aldıklarını bilmiyorum. Bana sadece başka yoğun bakıma gideceğimi söylemişlerdi.
Sonradan öğreniyorum solunum yetmezliğinden dolayı,diğer hastalardan enfeksiyon bulaşmasın diye başka bir yoğun bakıma almışlar.
2019 temmuz aylarının başlarında, dışarıda herkes sıcaktan bunalırken ben yoğun bakım da soğuktan üşüyorum ama sesim çıkmadığı için üşüdüğümü söyleyemiyorum.
Hemşireye işaretle üşüdüğümü anlatmaya çalışıyorum, beden dilini kullanıyorum, cenin pozisyonu alıp titriyor gibi yapıyorum.
Erkek bir hemşire nöbetçiydi anladı “sana battaniye getireyim” dedi gitti, aradan ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum, titreyerek uyuya kalmışım.Yoğun bakımda üstüm çıplak altımda bez bağlı, üstümde bir çarşafla yatıyorum.
Sanarım yoğun bakımı bakteri üremesin diye serin tutuyorlar.
Bildiğim kadarıyla “serin ortamda bakteri üremez.
O nedenle yoğun bakımı serin tutuyor olmaları gerekli “diye düşünüyorum.
Sürekli hayal kuruyorum, tek başıma yalnızlığımı yaşayarak kafamdan hikayeler üretiyorum, kafamdan şiirler yazıyorum, fakat kağıda dökemiyorum.
Kızım bir kaç defa özel izinle yoğun bakıma ziyaretime geldi .
Bir kerede Ankara’dan kız kardeşim geldi. Kardeşimle aramız limoniydi, konuşmuyorduk.Ankara’da doktor arayacakmış , uçakla gelmiş , hemen dönecekmiş.
Anneme bir şey söylememiş, “iyileşince kendin söylersin” dedi çıktı gitti. Nasılsın? Bir ihtiyacın var mı? ”demesini, moral verecek birşeyler söylemesini, bekliyordum..
Eşim her gün öğlen özel izinle ziyaretime geliyordu. Normalde yoğun bakıma özel izin olmadan ziyaretçi alınmıyordu.Bana moral olması için durumumdan dolayı,özel izin veriliyordu, kendimi kapatmamam gerekiyormuş, (Özel giysilerle yoğun bakıma alıyorlar).10-15 dakika izin veriyorlardı.
Kızım ziyarete geldiğinde defter, kalem istedim, derdimi yazarak anlatacaktım.
Yoğun bakımda karşımda elektrik panosu vardı, kapağının üzerinde kocaman bir dijital saat var, saatin yelkovanı düşmüş, sürekli o saati takip ederek, saatin kaç olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Yattığım yerin tam karşısına bir hasta getirdiler, kapkara bir deri bir kemik,naylon çadırın içinde yatıyordu. ”oksijen çadırı dedikleri bu olsa gerek“diye düşünüyorum, daha sonra onu normal yatağa aldılar. Elektrik çarpılmasından yanmış diye duydum. Hastabakıcılar" Ütopya’lı" diye lakap takmışlardı.
Sol kulağım hiç duymuyor, sağ kulağımda tıkanmıştı, KBB den geldiler muayene ettiler. İşitme cihazı takıldı(yada öyle zannediyorum).
Sonradan eşime sordum ”senin işitme cihazı taktıkları dan haberin var mıydı”diye.“Haberim yok,öyle bir şey olsa benden isterlerdi ”dedi.
Demek ki hayal görmüşüm.
Konuşma seslerini sonradan algılıyordum.
Yatağın ucunda konuşan kişinin ne söylediğini anlamıyordum. Sağ kulağıma eğilip, konuşmaları gerekiyordu.
İşitme cihazının bir faydasını görmediğimi söylüyorum, daha doğrusu anlatmaya çalışıyorum, tekrar KBB den geldiler,kulağımı yıkadılar sonra duymaya başladım, ama sol kulak için yapılacak bir şey yoktu.
Yattığım yerin sağında özel oda gibi bir yer vardı, yaşlı bir kadın kalıyor, sürekli bir hemşirenin adını sesleniyor,bağırıyordu .
”O hemşirenin bugün nöbeti olmadığını” söylüyorlar yeni gelen hemşirenin adını soruyor, bu seferde ona sesleniyordu.
Hemşireleri bunaltmıştı. Bağırışı kulağımda yankılanıyordu.Ağrısındanmı,sıkıntıdan mı bağırıyordu bilmiyorum.
Yattığım yerin tam solunda da bir kapı var tuvalet veya dinlenme odası gibi bir yer, sürekli oraya girip çıkanları takip ediyorum, bazen orada oturup çay,kahve içiyorlar, dinlenme odası olabilir diye düşünüyorum.
Bazen hemşirelere beni kaldırmalarını tuvalete götürmelerini söylüyorum.Yattığım yerle tuvalet 5-6 adım anca var ama yasak olduğunu, riskli olduğunu söylüyorlar.
Hastaneye yattığım günden beri büyük tuvaletimi yapmamıştım, tuvalete otursam rahatlayacaktım. ”Bez’e yap, temizleriz” diyorlardı, âmâ yapamıyorum,pskolojikti.
Doktor Her gün beni biraz, biraz yürütmelerini, tekerlekli sandalye ile dolaştırmalarını söylemesine rağmen yürütmüyorlar.
Ya hemşirelerin işine gelmiyor, yada beni kaldırıp gezdirecek yeterli personel bulamıyorlardı, bu işleri “personel “dedikleri hastabakıcılarla birlikte yapmaları lazımdı çünkü tek başlarına beni kaldırıp gezdirmeleri çok zordu, solunu cihazına bağlıydım ve kocaman bir oksijen tüpü,serum torbası,idrar torbası ile dolaştırmaları gerekiyordu. Bu da zorlarına geliyor olabilirdi.
Onlarda haklı, beni yalnız kaldırmaları çok zor, ayakta durmak değil yatakta bile desteksiz oturamıyorum.Bir kişinin koltuk altımdan tutması bir kişinin de ayaklarımdan tutup tekerlekli sandalye ye oturtmaları lazımdı.
Bazı, genç idealist hemşireler vardı; hasta bakıcıların desteğiyle, gece yarısı tekerlekli sandalyeyle, kucağıma oksijen tüpünü verip gezdiriyordu, koridora çıkartıyor pencereden dışarıyı seyrettiriyorlardı.
Sabaha karşı İzmir'in ara sokaklarındaki köhne ,loş sokak lambalarının ışıltısındaki evleri ve rastgele sokaklara park edilmiş arabalara bakıyor, binaların üzerindeki reklam tabelalarını okuyorum.
Pencereden sokağa bakmak bile o an benim için apayrı bir duyguydu.
Bu şekilde vakit geçiyordu. İnsan böyle zamanlarda özgürlüğünün, sağlığının kıymetini daha iyi anlıyor. Normal zamanda olsaydı belki,pencere den böyle bakıp etrafı seyretmek bir anlam ifade etmezdi. İnsan elindeki değerlerini kaybedince kıymetini daha iyi anlıyor.
Sabah ,öğlen, akşam olduğunu yemek dağıtımına gelmelerinden anlıyorum, yemek dağıtımı yapılırken imreniyorum ,canım çekiyor.
Normalde yemek yemesini seven, boğazıma düşkün birisiyimdir.
Serviste yatarken samimi olduğum, gerek hemşirelere, gerekse diğer hasta veya refakatçılara bahçenin resimlerini gösteriyor, “iyileşince gelin mangal yapalım “diyordum.
Bende yemek istiyorum ama bana yemek yasak, benim yemeğim mama sürekli mama torbasından burnumdan mama ile besleniyorum.
Tükrüğümü bile yutamuyordum çünkü beynimdeki kitle yutkunma sinirlerimi sarmış, ameliyat esnasında da kitleyi temizlerken yutkunma sinirlerine zarar verilmiş o nedenle felç olmuşum.
Akşam olduğu zaman yoğun bakım boş ve sakin oluyordu.
Yoğun bakımı kafeteryaya çeviriyorlar, personel burada vakit geçiriyor, tostunu, yiyiyor, çayını kahvesini içiyor.
Hastanede buradan kazanç sağlıyor, kafetarya’yı sırayla işletiyorlar, gündüz normale dönüyor.
Bir süre sonra kafeterya kayboldu.
Sanarım ilaçların etkisiyle halüsinasyon görüyordum.
Hemşireler zaman, zaman yaşlı bir teyzenin koluna girip koridorda yürütüyorlardı.
Teyzenin yüzündeki mutluluk ifadesini gördükçe” ne zaman benide böyle yürütecekler” diye içimden geçiriyordum.
Her gün üç, dört tüp kan alıyorlar. Bir kolumda serum bağlı,diğer kolumda tansiyon aleti bağlı,bir parmağımda sekrasyon aleti takılı, göğsüme elektrotlar yapıştırılmış. Sürekli solunumu kontrol ediliyorlar, burnumda hortumlar var.
Başımın üzerinde kocaman bir cihaz, sürekli beni gözlüyor, baykuş gibi ötüyor,sesi kulağımda çınlıyor. Sürekli bib,bib sesi beynimi tırmalıyor bir süre sonra o sese alışıyorum.. Yapacak bir şey yok.
Saat başı iki kişi yatağımı düzenliyor benim yatış pozisyonumu degistiriyorlar,bacak arama ödem yapmasın diye yastık sıkıştırıyorlar.
Bir süre sonra yastık bana sıkıntı veriyor.Sol bacağımı kullanamadığım için yastığı atmakta zorlanıyor, saatlerce yastığı atmaya çalışıyorum, âdeta yastıkla boğuşuyorum, buda farkında olmadan ayağımı güçlendiriyordu.
Sesim çıkmadığı içinde kimseden yardım isteyemiyorum, çünkü kimse söylediğimi anlamıyordu.
Önümden geçen hemşire veya hasta bakıcılara sesim çıkmadığı için sağ elimle gelmesi için işaret yapıyorum.
Balgam çıkartıp ağzımı silmek için peçete isteyeceğim.
Selam verdiğimi zannedip geçiyorlar, yada işaretimi anlamıyorlardı.
Öğlen eşim ziyaretime geldiğinde peçete istiyor yastığımın altına saklıyordum.
Onu da hemşire veya hasta bakıcı çarşafımı, yastığımı değiştirirken atıyordu.
Hemşireler sürekli aspurasyon yapıyordu ama ben sürekli balgam çıkarıyorum, salyam akıyor,yutkunmam olmadığı için tükürüğümü yutamıyor, sürekli ağzımı silme ihtiyacı duyuyordum.
Aspirasyon:boğazda ki kanülden ince bir hortum sokup ciğerlerimdeki balgamı,salyaları vakumlayarak alıyordu
Aspirasyonla biraz rahatlıyorum fakat çok geçmeden balgam ve tükürük yine çoğalıyor o zaman kendim peçeteye tükürüyorum.O nedenle sürekli peçete ihtiyacı duyuyordum.
Geceleri uyuyamıyorum, birde huzursuz bacak sendromu var, sürekli hareket ihtiyacı duyuyorum.Eskiden de vardı huzursuz bacak sendromu fakat bu kadar rahatsızlık verici değildi. Ameliyat sonrası şiddetlenmişti, sanarım felçten dolayı olmalı.
Nöroloji doktoru ilaç veriyor İlaç etkisini hemen göstermiyor, bir süre sonra rahatlıyorum fakat ilacın etkisi geçtikten sonra tekrar bacaklarım huzursuzlanmaya başlıyor. Sol bacağım felçli,sağ bacağımda huzursuzluk var,sağ bacağım rahatlıyor sol bacağım başlıyor,bazen de iki bacağım birden huzursuzluk veriyordu. Yattığım yerden ayaklarımı kasıyorum, hareket ettirmeye çalışıyorum ama sol bacağımı hareket ettiremiyorum.Sağ ayağımla sol bacağımı kaldırıp hareket ettirmeye çalışıyorum ama olmuyor.Hemşire'ye “ilaç vermesini huzursuz bacak sendromundan duramadığımı” söylüyorum.Benim serum torbama birşey enjekte ediyor “ilaç verdim” diyor. Ama uzun bir süre beklediğim hâlde geçmiyor. Dr.geldiğinde “Huzursuzluk geçmediğini,hemşire ilaç verdiği halde yine huzursuz devam ettiğini” söylüyorum. Dr.hemşire’ye “neden ilaç verdin” diye kızıyor. Meğer hemşire bana ilaç yerine serum enjekte etmiş,beni psikolojik olarak rahatlatmak için.
Bir süre sonra huzursuz bacak sendromum hafifliyor.İlaç etkisini iki saat sonra gösteriyor,iki saat sonra da etkisi geçiyor,iki saat içinde uyuyabilirsem rahatlıyorum sonra tekrar huzursuz bacak sendromu başlıyor.
Tam uykuya geçeceğim vakit hemşireyle hasta bakıcı bakım’a geliyor. Pozisyon değiştirmek için başımın altından yastığı çekiyor.
Uyuyormu, uyumuyormu demeden aniden beni sağa veya sola döndürerek pozisyonumu değiştirip bakım yapıyorlar, (sırtlarım yara olmasın diye).
Zar, zor ayağımın altından attığım yastığı tekrar bacaklarımın arasına sıkıştırıyorlar, tabii bende uyku filan kalmıyor.
Hafta da bir gün banyo yaptırıyorlar, banyo derken,başımla boynumun arasına torba koyarak,ılık suyla başımı yıkıyorlar,zaten her gün yastıklarım ve çarşaflarımı değiştirip, vücudumu siliyorlardı .
Haftada bir gün berber geliyor traş ediyordu.
Bana sormadan bıyıklarımı da kesmişti.
Askerden beri ilk defa bıyıklarım kesiliyordu .
Kendimi göremediğim için nasıl görünüyorum bilmiyordum. Âmâ kendimi çıplak gibi hissediyordum.
Berber ;”Kökü sende nasıl olsa yine uzatırsın” diyerek gitmişti.
Hastaneye yattığımdan beri kaka mı yapamadığım için bana lavman yapıyorlar, lavmanla birlikte basurum patlıyor, rahatlıyorum fakat altım kan içinde kalıyor.
Tetkik için beni kolonskopiye götürüyorlar.
Babam aklıma geliyor.