Kanun adamı,iki damla gözyaşı döker. Gururlu,siyah ceketi ıslanmış yağmış belki yağmur.. Palandöken karına tutulmuş gibi üşür,yürüyemez yere diz çöker Önü bir çukurdur,kalkar zorla olsa da orayıda geçer,kanun adamı. Kanun adamı yakasında kalan dudak izi gibi dertleri, Küstahça onu adım adım takip eder,elleri sanki açılmaz Sevinçleri müebbet yemiş,normal halleri gözaltında Kaçılmaz bir top keder,örgüsünü örer diker kader,eler seçer adamı Över yerer,basıp gider sonra dişi görünümlü dertler,, Yerler arta kalanı,.,,. Kanun adamı... Göğsünde mavi güneşler söner,demir kollları pamuk pamuk dökülür tarlaya, Evde kalmış kızlar gibi huzursuz,hapis ruhu,bahardan kışlara döner Mayın tarlasında tek,güneşin alnı hep dolaştığı yerler Kanun adamı,devin önünde ki bir kedi, bu ayrılıkta Yazıktır; dev bir kediyi yedi. Sonundan belli roman gibi tatsız tuzsuz sohbeti Adımları geriye gider,her daim Sicim ipi iyi niyeti,hala kötü konuşmaz Ruhsatsız tabanca gibi şeytanı şaşmış fikri lakin Düşene ateş açmaz.. Kanun adamı... Ayakları çıplak avuçlarında ateş,bir keşmekeş arasında yok olmaya aday Göz kapakları kapanmaz,tüm acılara kobay Yarasında tuzu, ekmeğinde kurdu,kalbinde bir uğultu var.. Kanun adamı üşümüş,ağlamış,güçsüz Aşkını tüm terkedenlere adar Ve her terkedilenin yüreğinde bir kanun adamı yatar...
SEN GİTSEN...
şimdi bi sen gitsen, tam burdan ardından baksam, gelmesen hiç koyu geceler geçse, yıllar geçse sen yine gelmesen.. ve seni sevsem ben, eskiden de çok polisler kovalasa peşimden kırık camlarda dans etsem gözlerin yerine yokluğunu seyretsem bir çıkmazda bulsam kendimi şimdi bi sen gitsen, tam burdan küçük adımlarınla her daim gittiğin yerden unuttursan bana sesini patavatsız ölümlere bile gülsem, bu ayrılıktan vazgeçsem belki bi an, sensiz yaşamaktan şimdi bi sen gitsen, tam burdan avuçlarının kokusu sinse ellerime korksam hep insanlar içindeki bilinmeyen kasvetli, kalabalık yalnızlıklardan yalnızlıklarda bıraksam gerçek halimi yalnız başıma geçsem, büyük yalnızlıkların ortasından şimdi bi sen gitsen, tam burdan sıcak yağmurlar bıraksam yeryüzüne o eski bankın üstünde sensiz yaşlansam... döndüğüm her köşede, bir sana rastlasam her insancıktan bir sen yaratsam sonra belki bi gün, olmaz ya hani seni unutsam... şimdi bi sen gitsen, tam burdan gitme...bir çocuk misali korkarım bu ayrılıktan...
gecenin ıssıza döndüğünü bilmiyordu kadın; henüz kapıyı vurup çıkmamışken...tenini sıvazlayan da dost bir el değildi...bedenine vuran soğuk rüzgara küfretti, sonra düştü...ayakta bir heykel gibi dururken.. evliyaya kesilen tırnakları ve henüz buz tutmamış dudakları; siyaha boyalı esvabıyla, sokaklarda dolaşıyordu...kendini bilmeden..cins-i latif ağlamaklıydı, dolaştığı sokaklar bağırmakta...adama söylediği son söz 'adam değilmişsin! ..'yankılanırken silik zihninde, attığı adımlarla bir yerleri tak tak takırdatmaktaydı...rüzgar, kadının saçlarına şarkı söylüyordu..kadın rüzgardan sonra adama da küfrediyordu..içinde bir maganda besliyordu..yüksek topuklu ayaklar..uzun çoraplar..kadın, şehrin içinde kayboluyordu; bir Nazım şiiri gibi...yüzüne sövülüp, yanına sokulunuyordu; onun mezarı gibi..adam neden aldattı? ..bütün erkekler, hain misali, bilemezdi..her kadın hep bir aldatış taşımıştı...beyaz bir yaprak değildi bu gece; baştan çizsin yazsın...çaresizlik de her iki elinde, başı da dönmüş..ıslak, iri dudaklarıyla bir sigara yaksın, hızı azalsın..kini de...her saniye beyni o nemrut kareyi baştan alsın! içi sızlasın, sesi de..şafak olsun, ki güne uyandırır.kadını perişanlıktan beyaz gündüzlere boyandırır...'çirkindi zaten! ' desin adama, 'kerkenez suratlı! '...belki şaşkınlıktan, kendine gelir, güneş doğdumu...hicap duyar, bu lüzumsuz acısından...büyük bir gece biter, ve kadın çeker, gider; bu keşmekeş sesinden...
72 KATLI MERDİVEN.. gece pek soğuktu.. yan pencereden bakınca görülebilen, saymıştım; yetmiş iki katlı merdiven.. teninde ufak çiğ damlaları biriktiriyordu.. bir kadın, bir de adam belirdi, merdiveni ağır ağır çıkarken.. hararetli konuşuyordu adam; bilmem, neydi derdi.. beyninden ağır zamanlar geçiriyordu belki, buruşuk parmaklarındaki cigarayı ağzına götürürken.. yırtık, deriden bozma yeleği ile belli ki üşümüş, bir kadına bakıyordu, bir semaya.. ya beni görseydi? böylesine tek ve yalnızlıkla sevişirken.. gece pek soğuktu.. sevgili, ardında bin insan cesedi bırakmıştım, bir mezarlık gibi mezarlıkta yek başına şarkı söyleyen bir çam ağacı sanki..bu sesler.. her yanımı bir korku alıyordu.. yetmiş iki katlı merdiven artık buz tutmuştu. adamın cigarası ben..dumanı ben.. o kadın giden mutluluk.. simsiyah bir çarşafa sarılmış, kül renkli kederler.. çiğ damlaları gibi, birer intihara dönüşüyordu. ayaz, kan tutmuş gözlerimden içeriye boşalıyordu, içimdeki zemberek boşalıyordu.. uzun sokakları bilmiyordum, uzun insanları.. bedenim yetmiş iki katlı merdivene hapsolmuş.. ruhum kireç tenli bir doktorun otopsisine maruz kalıyordu.. artık adam gözden kaybolmuş, kadınsa bulutlara yürüyordu.. bir ölüm sarhoşluğundaki gözyaşlarım koca bir yaş gibi büyüyüp, yetmiş iki katlı merdiveni sarıyordu.. gözyaşlarıma bulanan.. gece pek soğuktu..
SİYAH
'kuracağım en son hayal...' dedi ve araladı karanlığa açılan kapıyı..beyninde binbir çeşit muamma..gözlerinde yarım kalmışlığının hüznü mü, zavallılığı mı belirsiz; bir an durdu..tanıdık o hışırtıyı duyabilmek için terlemiş avuç içleriyle ceplerini karıştırdı..yünü iyice eprimiş, sağ tarafı sökük iç cebinde duydu en sonunda; kağıdı çıkardı, bir daha okudu..her harfinin kazındığı zihnine bir kez daha dikte etti siyah mürekkebi..siyah..ne tuhaf renkti böyle? ! beyaza en çok yakışan asi bir renk..bazen bir bulut, bereketi getiren; bazen bir yas, toprakla bütünleşen..kağıdı buruşturdu, parmaklarının arasında güçlükle atan bir yürekmiş gibi kavradı..tam orda, o sırada bırakıverse; dökülür müydü çiçekler dallarından? bırakmadı.kapıyı çekti ardından.siyah, terkediyordu artık bu sokağı..
Kanun adamı,iki damla gözyaşı döker.
Gururlu,siyah ceketi ıslanmış yağmış belki yağmur..
Palandöken karına tutulmuş gibi üşür,yürüyemez yere diz çöker
Önü bir çukurdur,kalkar zorla olsa da orayıda geçer,kanun adamı.
Kanun adamı yakasında kalan dudak izi gibi dertleri,
Küstahça onu adım adım takip eder,elleri sanki açılmaz
Sevinçleri müebbet yemiş,normal halleri gözaltında
Kaçılmaz bir top keder,örgüsünü örer diker kader,eler seçer adamı
Över yerer,basıp gider sonra dişi görünümlü dertler,,
Yerler arta kalanı,.,,.
Kanun adamı...
Göğsünde mavi güneşler söner,demir kollları pamuk pamuk dökülür tarlaya,
Evde kalmış kızlar gibi huzursuz,hapis ruhu,bahardan kışlara döner
Mayın tarlasında tek,güneşin alnı hep dolaştığı yerler
Kanun adamı,devin önünde ki bir kedi, bu ayrılıkta
Yazıktır; dev bir kediyi yedi.
Sonundan belli roman gibi tatsız tuzsuz sohbeti
Adımları geriye gider,her daim
Sicim ipi iyi niyeti,hala kötü konuşmaz
Ruhsatsız tabanca gibi şeytanı şaşmış fikri lakin
Düşene ateş açmaz..
Kanun adamı...
Ayakları çıplak avuçlarında ateş,bir keşmekeş arasında yok olmaya aday
Göz kapakları kapanmaz,tüm acılara kobay
Yarasında tuzu, ekmeğinde kurdu,kalbinde bir uğultu var..
Kanun adamı üşümüş,ağlamış,güçsüz
Aşkını tüm terkedenlere adar
Ve her terkedilenin yüreğinde bir kanun adamı yatar...
SEN GİTSEN...
şimdi bi sen gitsen, tam burdan
ardından baksam, gelmesen hiç
koyu geceler geçse, yıllar geçse
sen yine gelmesen..
ve seni sevsem ben, eskiden de çok
polisler kovalasa peşimden
kırık camlarda dans etsem
gözlerin yerine yokluğunu seyretsem
bir çıkmazda bulsam kendimi
şimdi bi sen gitsen, tam burdan
küçük adımlarınla her daim
gittiğin yerden unuttursan bana sesini
patavatsız ölümlere bile gülsem, bu ayrılıktan
vazgeçsem belki bi an, sensiz yaşamaktan
şimdi bi sen gitsen, tam burdan
avuçlarının kokusu sinse ellerime
korksam hep insanlar içindeki bilinmeyen
kasvetli, kalabalık yalnızlıklardan
yalnızlıklarda bıraksam gerçek halimi
yalnız başıma geçsem, büyük yalnızlıkların ortasından
şimdi bi sen gitsen, tam burdan
sıcak yağmurlar bıraksam yeryüzüne
o eski bankın üstünde
sensiz yaşlansam...
döndüğüm her köşede, bir sana rastlasam
her insancıktan bir sen yaratsam
sonra belki bi gün, olmaz ya hani
seni unutsam...
şimdi bi sen gitsen, tam burdan
gitme...bir çocuk misali
korkarım bu ayrılıktan...
gecenin ıssıza döndüğünü bilmiyordu kadın; henüz kapıyı vurup çıkmamışken...tenini sıvazlayan da dost bir el değildi...bedenine vuran soğuk rüzgara küfretti, sonra düştü...ayakta bir heykel gibi dururken..
evliyaya kesilen tırnakları ve henüz buz tutmamış dudakları; siyaha boyalı esvabıyla, sokaklarda dolaşıyordu...kendini bilmeden..cins-i latif ağlamaklıydı, dolaştığı sokaklar bağırmakta...adama söylediği son söz 'adam değilmişsin! ..'yankılanırken silik zihninde, attığı adımlarla bir yerleri tak tak takırdatmaktaydı...rüzgar, kadının saçlarına şarkı söylüyordu..kadın rüzgardan sonra adama da küfrediyordu..içinde bir maganda besliyordu..yüksek topuklu ayaklar..uzun çoraplar..kadın, şehrin içinde kayboluyordu; bir Nazım şiiri gibi...yüzüne sövülüp, yanına sokulunuyordu; onun mezarı gibi..adam neden aldattı? ..bütün erkekler, hain misali, bilemezdi..her kadın hep bir aldatış taşımıştı...beyaz bir yaprak değildi bu gece; baştan çizsin yazsın...çaresizlik de her iki elinde, başı da dönmüş..ıslak, iri dudaklarıyla bir sigara yaksın, hızı azalsın..kini de...her saniye beyni o nemrut kareyi baştan alsın! içi sızlasın, sesi de..şafak olsun, ki güne uyandırır.kadını perişanlıktan beyaz gündüzlere boyandırır...'çirkindi zaten! ' desin adama, 'kerkenez suratlı! '...belki şaşkınlıktan, kendine gelir, güneş doğdumu...hicap duyar, bu lüzumsuz acısından...büyük bir gece biter, ve kadın çeker, gider; bu keşmekeş sesinden...
72 KATLI MERDİVEN..
gece pek soğuktu..
yan pencereden bakınca görülebilen, saymıştım; yetmiş iki katlı merdiven..
teninde ufak çiğ damlaları biriktiriyordu..
bir kadın, bir de adam belirdi, merdiveni ağır ağır çıkarken..
hararetli konuşuyordu adam; bilmem, neydi derdi..
beyninden ağır zamanlar geçiriyordu belki,
buruşuk parmaklarındaki cigarayı ağzına götürürken..
yırtık, deriden bozma yeleği ile belli ki üşümüş, bir kadına bakıyordu, bir semaya..
ya beni görseydi? böylesine tek ve yalnızlıkla sevişirken..
gece pek soğuktu..
sevgili, ardında bin insan cesedi bırakmıştım, bir mezarlık gibi
mezarlıkta yek başına şarkı söyleyen bir çam ağacı sanki..bu sesler..
her yanımı bir korku alıyordu..
yetmiş iki katlı merdiven artık buz tutmuştu.
adamın cigarası ben..dumanı ben..
o kadın giden mutluluk..
simsiyah bir çarşafa sarılmış, kül renkli kederler..
çiğ damlaları gibi, birer intihara dönüşüyordu.
ayaz, kan tutmuş gözlerimden içeriye boşalıyordu, içimdeki zemberek boşalıyordu..
uzun sokakları bilmiyordum, uzun insanları..
bedenim yetmiş iki katlı merdivene hapsolmuş..
ruhum kireç tenli bir doktorun otopsisine maruz kalıyordu..
artık adam gözden kaybolmuş, kadınsa bulutlara yürüyordu..
bir ölüm sarhoşluğundaki gözyaşlarım
koca bir yaş gibi büyüyüp, yetmiş iki katlı merdiveni sarıyordu..
gözyaşlarıma bulanan..
gece pek soğuktu..
SİYAH
'kuracağım en son hayal...' dedi ve araladı karanlığa açılan kapıyı..beyninde binbir çeşit muamma..gözlerinde yarım kalmışlığının hüznü mü, zavallılığı mı belirsiz; bir an durdu..tanıdık o hışırtıyı duyabilmek için terlemiş avuç içleriyle ceplerini karıştırdı..yünü iyice eprimiş, sağ tarafı sökük iç cebinde duydu en sonunda; kağıdı çıkardı, bir daha okudu..her harfinin kazındığı zihnine bir kez daha dikte etti siyah mürekkebi..siyah..ne tuhaf renkti böyle? ! beyaza en çok yakışan asi bir renk..bazen bir bulut, bereketi getiren; bazen bir yas, toprakla bütünleşen..kağıdı buruşturdu, parmaklarının arasında güçlükle atan bir yürekmiş gibi kavradı..tam orda, o sırada bırakıverse; dökülür müydü çiçekler dallarından? bırakmadı.kapıyı çekti ardından.siyah, terkediyordu artık bu sokağı..
[Hata Bildir]
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Müzeyyen Senar - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı
12 Mart 2025 Çarşamba - 08:43:26