Hışım - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı



İsmail Hakkı Dümbüllü (1897 - 1973) Geleneksel Türk Tiyatrosunun son temsilcisi, Ortaoyunu ve Tuluat sanatçısıdır.

1897 yılında Üsküdar Süleymanağa Mahallesinde doğdu. Babası II. Abdülhamid'in silahşorlarından Zeynel Abidin Efendi, annesi Fatma Azize Hanım'dır. Üsküdar İttihat-ı Terakki Mektebinde okula başlar. Gazeteci Burhan Felek ile aynı okuldan mezun olur.

Tiyatro yüzünden Askeri Rüştiyeden atılmasının ardından onaltı yaşında Kel Hasan Efendi’nin Dilkûşa Tiyatrosu'na girer. Küçük İsmail Efendi, Kavuklu Hamdi Efendi, Komik Naşit Efendi gibi zamanın ünlü oyuncularıyla aynı sahneyi paylaşmıştır. Profesyonel olarak Şehzade Başı Tiyatrosu'nda başlar.

Bilinen adıyla Dümbüllü İsmail Efendi, 'Dümbüllü' adını nasıl aldığını şöyle anlatır:

Peruz Hanım vardı kantocu, Samran'dan evvel. Bu Peruz Hanım o zamanın en birinci kantocusuydu. Hem de beste yapar, güftesini de kendisi yazardı. Dümbüllü diye bir kanto söylerdi. Buna bir gazel ilave ederek söylemeye başladım. 'Dümbüllü, Dümbüllü, Gabarala, mabarala, Dümbüllü' diye oynardık. Böylece Dümbüllü adı üzerimde kaldı.
Oynadığı oyunlardan ençok Gözlemeci, Kavuklu'ya Hile, Çifte Hamamlar, Ters Biyav ve Kanlı Nigar'ı severdi. Oynadğı filimlerde de en çok Nasreddin Hoca ile özdeşlemişti.

Bir trafik kazasının bir ay sonrasında 5 Kasım 1973 tarihinde hayatını kaybetti. Cenazesi, İstanbulda Boğaziçi köprüsünden ilk geçen cenazedir. Kabri, Üsküdar'da Çiçekci Camii karşısında bulunan Karacaahmet mezarlığı'nda bulunmaktadır.




KIL HİKAYESİ

Abdullah Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır. İlaç alır geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Abdullah Efendi'nin baş ağrısı artarak sürer. Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar. Başka doktorlar çağrılır... Abdullah Efendi Uşak'ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder. Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır, baş ağrısından geceleri uyuyamayan Abdullah Efendi'yi İstanbul'a götürmeye karar verirler.
İstanbul'da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır... Görünüşe bakılırsa Abdullah Efendi turp gibidir. Oysa dayanması gittikçe zorlasan bas ağrısı ve göz yaşları hayati çekilmez hale getirmiştir. Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Abdullah Efendi bu defa da apar topar yurtdışına götürülür. O devirde Amerika değil İsviçre moda, Zürich'e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır. Sonuç: Efendi'ye teşhis konulamaz.
Artık yerinden kalkamayan Abdullah Efendi'ye ağrı kesici iğneler verilir, Altmışlarını süren adamın ülkesine dönüp 'dinlenmesi', daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir. Abdullah Efendi bitkin, aile perişan. 'Kader' denilir, Uşak'a dönülür.
Abdullah Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye baslar. Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Abdullah Efendi'nin eski berberi 'Berber Mehmet' çağrılır. Berber yataktan kalkamayan Abdullah Efendi'yi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.
Berber Mehmet bir an düşünür. 'Beyim' der, 'Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın? ' Bir bakar, 'Hah işte' der
'Kıl dönmüş. 'Abdullah Efendi'nin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker. Ev halkı Abdullah Efendi'nin yaylayı ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berber Mehmet, Abdullah Efendi'nin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir.
Abdullah Efendi'nin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır.
Ertesi sabah Abdullah Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir.Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ızdıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan Abdullah Efendi,
Berber Mehmet'i çağırtır ve ona bir servet bağışlar.
Şimdi bu gerçek hikayeyi niye anlattık?
1. Berber Mehmet efendilerin fikirleri var, dinlemek gerek.
2. Bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olur.
3. Burnundan kıl aldırtmayanların başı çok ağrıyabilir.



PUSSSSSHHHHH
George Bush bir ilkokulu ziyaret eder. Çocuklara:
- Sorusu olan var mi? der. ve küçük Bob sözü alır.
- Benim üç sorum olacak:
1- Seçimlerde daha az oy almanıza rağmen nasıl oldu da Başkan oldunuz?
2- Hiroşima'ya atılan atom bombası sizce dünyanın en büyük terör
faaliyeti değil midir?
3- Hiçbir neden yokken neden Irak'a saldırmak istiyorsunuz?
Aniden zil çalar ve çocuklar teneffüse çıkarlar.
Çocuklar geri döndüğünde bu sefer sözü küçük Tom alır.
-Benim beş sorum olacak:
1- Seçimlerde daha az oy almanıza rağmen nasıl oldu da Başkan oldunuz?
2- Hiroşima'ya atılan atom bombası sizce dünyanın en büyük terör
faaliyeti değil midir?
3- Hiçbir neden yokken neden Irak'a saldırmak istiyorsunuz?
4- Bugün neden zil 30 dakika erken çaldı?
5- Bob nerede?




Counter
Get a [Hata Bildir]

© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.