Yorgun, bitkin ve hayattan kopmuş bir vaziyette gezinirken yolda sana rastladım.... Sende yoldan çıkmıştın benim gibi de umursamıyordun bu kayboluşunu....Bense ne kadar büyütüyor, ne kadar korkuyordum...Zaten kimsesizdim! ..Umursamaya ne gerek vardı artan yanlızlığımı...Kayboluş bir yanlızlıktı. Bilmediğim sokaklarda gezinmek güzeldi de ne çıkacaktı karşıma...HALA BİLMİYORUM....
Gün aydınlıktı, gün bulutlu, gün hüzünlü yavaş yavaş yağan yağmur gibi, hırçınlaşan sağnak gibi, gözlerin yağmur bulutuydu her damlan yüreğime akarken, aklımdan sensizlik çıkmazken, ben nerdeyimdim yanımda sen varken şu dünya umutsuzluğunda ağlayan çocuklar geldi geçti önümden ben her gözlerine baktığımda....Memleketimin insanları gibi umutsuzluğa kapılma, dünyanın güzelliğini önüne seremesemde gösteremesemde sana kalbimin derinliklerini biliyorum ki sen herşeyden daha fazla anlıyorsun daha fazla biliyorsun beni...Nasır tutmuş ellerimi taş bağlamış bedenimi sen anlıyorsun... Şimdi uzak diyarlarda bir yanım, rüzgarlarla, bulutlarla, güneşlerle ve ara ara bastıran sağnak yağmurlarla beraber.... Dörtduvar Neredeydim bilmiyorum..Sadece bildiğim bu dayanılmaz acıyı uzun süre hissedeeceğimdi...Hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamış, hiç bu kadar kötü gözle bakılmammıştım..Bunca şeyi hakedecek ne yaptım diye sordum kendime..İçime gözlerimi çevirip kalbimin kırılan tanelerini gördüm teker teker..oraya buraya vucudumun her köşesine dağılıp gittile. Bazıları un ufak oldueridi. Bir daha geri gelmemek üzere.Ve ben içimde dağılan bu parçaları uzun zaman toparlayamayacağımı bildiğimden hiç bir girişimde bulunmadım.ne bir teselli sözü, ne bir avuntu şarkısı dinledim.Düşündüm, sadece uzun süre sessiz kalıp düşündüm...Yapılan haksızlıkları, çıkarları ve dönen dolapları..Ne yapacaktım bundan sonra kime güvenecektim..Kime inanacaktım..Sevdiğimin gözleri geldi aklıma, yüzü, elleri ve ihaneti... Dörtduvar... Tam da ümidi kesmişken harşeyden ve herkezden..Hani hayatın o boşluğunda savrulurken bir o yana bir bu yana yada ne bileyim dipsiz bir kuyuya inmişken bir el gözüküverir ve ölmek üzereyken hayata yeniden bağlenırsın sanki hiç acı çekmemiş gibi.Acı çekmek ne ki acıdan daha öte içimi yaralayan, gözlerimi sahte bakuşlara, kulağımı yapmacık gülücüklere kapatmışken ve ben sadece ben olmuşken sen sadece sen olamazken karşılaşmışsak neye yarar en anlamlı konuşmalar...Suskun kalmak çoğu zaman iyidir. Kötü sözleri söyletmez. kafanın içinde hep bir soru işareti vardır. Tartarsın hangisi doğru hangisi yanlış sözlerinin yada hangisi anlamlı hangisi anlamsız...Çoğu zaman da kötüdür suskun kalmak.Anlamlıları anlatamazsın. İçinde kalanlar birikir ve sen kendini anlatamazsın...Kimse seni anlamaz.. Ne farkederki diyebilirsin...Kim kimi anlıyor ki bu dünyada Ama öyle bir an gelirki canın acayip konuşmak ister...Bülbül gibi şakımak..ama nafile suskunluğun seni esir almıştır. Hem de an olmadık zamanda, en olmadık kişi karşına çıktığı zaman....Dörtduvar....
Yorgun, bitkin ve hayattan kopmuş bir vaziyette gezinirken yolda sana rastladım....
Sende yoldan çıkmıştın benim gibi de umursamıyordun bu kayboluşunu....Bense ne kadar büyütüyor, ne kadar korkuyordum...Zaten kimsesizdim! ..Umursamaya ne gerek vardı artan yanlızlığımı...Kayboluş bir yanlızlıktı. Bilmediğim sokaklarda gezinmek güzeldi de ne çıkacaktı karşıma...HALA BİLMİYORUM....
Gün aydınlıktı, gün bulutlu, gün hüzünlü yavaş yavaş yağan yağmur gibi, hırçınlaşan sağnak gibi, gözlerin yağmur bulutuydu her damlan yüreğime akarken, aklımdan sensizlik çıkmazken, ben nerdeyimdim yanımda sen varken şu dünya umutsuzluğunda ağlayan çocuklar geldi geçti önümden ben her gözlerine baktığımda....Memleketimin insanları gibi umutsuzluğa kapılma, dünyanın güzelliğini önüne seremesemde gösteremesemde sana kalbimin derinliklerini biliyorum ki sen herşeyden daha fazla anlıyorsun daha fazla biliyorsun beni...Nasır tutmuş ellerimi taş bağlamış bedenimi sen anlıyorsun...
Şimdi uzak diyarlarda bir yanım, rüzgarlarla, bulutlarla, güneşlerle ve ara ara bastıran sağnak yağmurlarla beraber....
Dörtduvar
Neredeydim bilmiyorum..Sadece bildiğim bu dayanılmaz acıyı uzun süre hissedeeceğimdi...Hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamış, hiç bu kadar kötü gözle bakılmammıştım..Bunca şeyi hakedecek ne yaptım diye sordum kendime..İçime gözlerimi çevirip kalbimin kırılan tanelerini gördüm teker teker..oraya buraya vucudumun her köşesine dağılıp gittile. Bazıları un ufak oldueridi. Bir daha geri gelmemek üzere.Ve ben içimde dağılan bu parçaları uzun zaman toparlayamayacağımı bildiğimden hiç bir girişimde bulunmadım.ne bir teselli sözü, ne bir avuntu şarkısı dinledim.Düşündüm, sadece uzun süre sessiz kalıp düşündüm...Yapılan haksızlıkları, çıkarları ve dönen dolapları..Ne yapacaktım bundan sonra kime güvenecektim..Kime inanacaktım..Sevdiğimin gözleri geldi aklıma, yüzü, elleri ve ihaneti...
Dörtduvar...
Tam da ümidi kesmişken harşeyden ve herkezden..Hani hayatın o boşluğunda savrulurken bir o yana bir bu yana yada ne bileyim dipsiz bir kuyuya inmişken bir el gözüküverir ve ölmek üzereyken hayata yeniden bağlenırsın sanki hiç acı çekmemiş gibi.Acı çekmek ne ki acıdan daha öte içimi yaralayan, gözlerimi sahte bakuşlara, kulağımı yapmacık gülücüklere kapatmışken ve ben sadece ben olmuşken sen sadece sen olamazken karşılaşmışsak neye yarar en anlamlı konuşmalar...Suskun kalmak çoğu zaman iyidir. Kötü sözleri söyletmez. kafanın içinde hep bir soru işareti vardır. Tartarsın hangisi doğru hangisi yanlış sözlerinin yada hangisi anlamlı hangisi anlamsız...Çoğu zaman da kötüdür suskun kalmak.Anlamlıları anlatamazsın. İçinde kalanlar birikir ve sen kendini anlatamazsın...Kimse seni anlamaz.. Ne farkederki diyebilirsin...Kim kimi anlıyor ki bu dünyada Ama öyle bir an gelirki canın acayip konuşmak ister...Bülbül gibi şakımak..ama nafile suskunluğun seni esir almıştır. Hem de an olmadık zamanda, en olmadık kişi karşına çıktığı zaman....Dörtduvar....