Bir Sivaslıya 'Sivas neresidir?' diye sorsanız. 'Yiğidin harman olduğu yerdir,' yanıtını verir. Kendilerini 'Yiğido' diye tanımlar. Yiğit olan Türk milletidir. Elbette Sivas da yiğitlerin diyarı olacaktır. Ama siz Sivas’a 'Âşıkların harman olduğu yer,' derseniz. El Hak doğrudur. Türkiye’nin her köşesi 'Âşıklar yatağı' değildir.
Sivas’ın yetiştirdiği önemli bilim adamlarından Doç. Dr. Doğan Kaya, Sivas Halk Şairlerini topladı. Her biri 600’er sayfadan beş ciltlik bir eser ortaya çıktı. Onun için Sivas âşıkların harman olduğu yerdir.
Âşıklık yolunda, Sivas’ın ilçeleri arasında Şarkışla, Kangal, Divriği, Yıldızeli ve Zara önde geliyor. Zaralı Aşık Bahtunî’den söz edeceğim. Zara da kimler yok ki?
Abdulgafur, Âdem, Aydın, Ali Nebi, Bekir Akkuş, Ömer Çavuş, Ekrem Yeşiltepe, Fadime, Garip Ahmet, Gökoğlu, Hadi, Halil Topçu, Hasan Aslan, Hikmet, İsmail, İsmail Solar, İsyani, Kahyaoğlu, Karaoğlan, Kemal Ozanoğlu, Kılıçoğlu, Molla Mehmet, , Murtaza Çelik, Nidai, Özer, Sağlam, Şahna, Şeref, Yavuz, Şükrü Yıldız, Yusuf Aydın, Turan… Adlarını bilmeyerek atladıklarım beni affetsinler.
Âşık Bahtunî’nin asıl adı Bahattin Çetin. İstanbul’daki hemşerilerinin hepsi Bahat-tin Çetin’i hemşeri canlısı sosyal yönü fazla, Mali Müşavirlikle iştigal eden bir Sivaslı olarak tanırlar. Onun Âşık Bahtunî olduğunu bilmezler. Ben bile nece sonra öğrendim. Cümle ozanlık yolunun yolcusuna hizmet eder de 'öğünmek olmasın,' diye olsa gerek, kendi ozanlığını ortaya koymaz.
Birkaç cümle ile de olsa, Bahattin Çetin’i yanı Âşık Bahtunî’yi size tanıtayım:
1958 yılında Zara’nın Baharşeyh köyünde, sekiz çocuklu ailenin, beşinci çocuğu olarak doğdu. Baharşeyh köyünün halkı yüzyıllar ötesinden Türk yurdu Horasan’dan gelmiş Türkmenler. Türkmen gelenek ve göreneklerini yaşatmaktalar. Bahtunî’nin annesinin adı Penbe, babası ise Muharrem. İlkokulu köyünde okudu. Ortaokula Sivas’ta başladı. İs-tanbul’da bitirdi. Aile İstanbul’a göçmüştü. Eğitimini Fatih Ticaret Lisesi ve İşletme Fakül-tesi’nde sürdürdü. 1987 yılından beri Mali Müşavirlik yapıyor.
Âşık Bahtunî, İstanbul’a gelince soyunu, sopunu, kökünü özünü unutmadı. Her yıl 'iman tazelercesine' köyünü ziyaret eder. Şiirleriyle baba yurdundan haberler verir:
'Baba yurdu ıssız kalmış dediler
/ Gidip gördüm viran olmuş oralar
/ Koca dağlar küçülmüş gibiydiler
/ Tipi vurmuş boran olmuş oralar ….'
Bununla kalmaz, İstanbul’da köy derneğiyle, Sivaslı Sivil toplum kuruluşlarıyla ve Zara Vakfı’yla ilişkisini kesmez. Bu kuruluşların kurucuları, yöneticileri arasında yerini alır.
Bahtunî’nin şiir merakı ve halk şirine sevdası nereden geliyor? Her şeyden önce kökleri Âşık Veysel’in kökü gibi Horasan’dan gelme. Babası; gönlü, eli, hanesi, odası açık konuk sever bir insan… Gelenleri gidenleri arasında âşıklar da eksik olmuyor.
Zaten bu toprakların insanının yürekleri kavruk olur. Başını kesseniz aldırmaz ama, bir kaval sesi, bir saz sesi duygulandırır, göz pınarlarından yaşlar döktürür. Sivaslı şairdir, çobanından ağasına kadar. Şairlik yeteneği Bahtunî’nin mayasında, özünde, genlerinde var. Lise yıllarında şuur altında kalan şiir sevdası kuvveden fiile çıkmaya başlamış ve ufak ufak yazmaya başlamış. Bugün de devam ediyor. Az yazıyor amma, öz yazıyor. Öyle bade iç-meyle, ustalık çıraklıkla ilgisi yok. Aklı, mantığı ve yüreğindeki ateş ustası olmuş. Bu yoldaki bahtını ararcasına mahlasını 'Bahtunî' koymuş. Biz de Bahattin Çetin’in yani Âşık Bahtunî’nin bahtı açık olsun, diliyoruz.
Âşık Bahtunî yalnız hemşeri derneklerindeki sosyal ve toplumsal faaliyetlerle kendini sınırlamıyor. Gönül dostu sanatçı arkadaşları ile 'Şairler Halk Ozanları ve Gönül Dostları Derneği’ni kurmuş. Âşık Ali Sultan, Âşık Mürsel Sinan, Âşık Orhan Üstündağ, Yaşar Sarıkaya, Şahin Öner, Hikmet Aydoğan gibi dostlarıyla güzel etkinliklere katkı veri-yor.
Âşık Bahtunî’nin nasıl bir şair olduğunu yarın anlatacağım.
Zaralı âşık Bahtunî (2)
Güncelleme: 14:50, 02.02.2011
Ahmet Özdemir
Mali Müşavir Bahattin Çetin, mahlasıyla Zaralı Âşık Bahtunî her şeyden önce çağdaş bir halk ozanı. Şiiri yalnız ağlama duvarı olarak kullanmıyor. O yüzyıllar ötesinin motiflerini papağan gibi tekrarlayıp, gül, bülbül, sümbül motiflerini geveleyip durmuyor. Çağın şiirini yazıyor ve geleceğe çağın belgesini aktarıyor. Peki ne yapıyor? Söyleyeyim: Çağımız atom çağı, iletişim çağı. Bahtunî’nin şiirlerinde bunlar var:
'Dünya nimetleri bize yeterdi
/ Paylar adil olsa kavga biterdi
/ Barut değil, kırmızı gül kokardı
/ Nötron atan ah şu zalim olmasa'
/ Gördünüz mü, Bahtunî halk şiirine nötronu sokmuş. Pay dağıtımından söz ediyor. Ama insanlık sanatının temel felsefesinden de, gelenekten de kopmuyor:
'Dünya halkı bir potada koşardı
/ Bir notada gürleyerek coşardı
/ Kurtla koyun bir arada yaşardı
/ Fitne fücür, bir de hain olmasa ...'
Veysel 'Kurt koyunla gezerdi' demişti. Sefil Selimi 'Kurt ile koyunu yaydım ya-yalı' dediği için başına gelmedik kalmadı. Onlar fikirlerin başkalığının olabileceğini ve doğallığını vurguluyorlardı. Bahtunî ise fitne fücur ve hainlikten söz ediyor. Fitne nedir? 'Fitne uykudadır, uyandırana Allah lânet etsin' şeklindeki Hadise konu olmuş, cinayetten daha kötü olduğu bildirilen bir fiilin adı. Biraz daha açacak olursak; altının kalitesini anla-mak için ateşe sokulması demek. Genel olarak imtihan ve deneme anlamlarında kullanılır. Gerçeği ile sahtesini ayırmak için altını, gümüşü potada eritmeye fitne dendiği gibi, iyiliği-kötülüğü belli olsun diye insana tatbik edilen her muameleye, bela ve musibetlere de fitne deniyor. Bahtunî 'Dünya halkı bir kulvarda koşardı' demeyip 'bir potada koşardı' deme-sinin nedenini anlıyoruz.
Bahtunî nemelazımcı, 'laylay lomcu' âşıklardan değil. Güncel sorunları, sosyal aktüaliteyi şiirine konu ediniyor. Uyarma işlevini yerine getiriyor:
'Yine seçim yaklaştı siyasiler gelecek
/ Vatandaş iyi düşün halinden bileni seç
/ Yoksullar hatırlanıp, varoşlar şenlenecek
/ Vatandaş iyi düşün doğruyu bulanı seç
/ Seçim meydanlarında bol keseden atan var
/ Göstermelik tavırla rakibine çatan var
/ Kişisel çıkar için memleketi satan var
/ Vatandaş iyi düşün dürüst olanı seç ….'
Yukarıda Bahtunî için çağın ozanı demiştim. Gelenekten kopmadan çağdaş olan bir ozanımız, dersek daha doğru olacak. Örneğin âşıklık geleneğinde bir âşığın, başka bir âşığın şirine aynı uyak, ölçü ve konuda benzer bir şiir yazmasına nazire denir. Günümüzde 'benzek' sözcüğü kullanılıyor. Bir örnek verilim: Karacaoğlan şöyle söylemiş:
'Başı al valalı sürmeli gelin
/ Seherden açılmış güle dönmüşsün
/ Başına takmışsın altın çelengi
/ Turnadan alınan tele dönmüşsün...'
/ Karacaoğlan sevgilisi için böyle söylerken, Eğinli sevgili yerine sılasını koymuş ve şöyle söylemiş:
'N’oldu senin sümbüllerin, güllerin
/ Yaprağını dökmüş dala dönmüşsün
/ Gözün yaşı, kınasızdır ellerin
/ Yiğidi toprakta dula dönmüşsün….'
2004 yılında vefat eden hukukçu şairlerden Erdoğan Ünver Karacaoğlan’a nazire yapmış ve şöyle yazmış:
'Saçların tarumar, gözlerinde nem
/ Ateşe benzerdin küle dönmüşsün
/ Hayal mi gerçek mi gördüğüm bilmem
/ Elden ele gezen güle dönmüşsün.'
/ Bahtunî aynı ayağı kullanarak bir başka anlam ve güzellikte şiirini inşa etmiş:
Dün sabah yollarda rastladım sana
/ Şakıyan bülbüldün lala dönmüşsün
/ Mazideki seni koydum yan yana
/ Yaprağı dökülmüş dala dönmüşsün
/ Fidan gibi boyun nasıl bükülmüş
/ Sırma saçlar acep niye dökülmüş
/ Gonca gülken ta kökünden sökülmüş
/ Bağ bozulmuş vah ne hale dönmüşsün
……….
........./ Yalvarsam Allah’a gönderse baştan
/ Ben yine göç etsem gelsem Sivas tan
/ Yeniden başlasak o aynı yaştan
/ Ey Bahtunî boş hayale dönmüşsün.
Sefil Selimî’den de bir örnek verebiliriz: O gurbetten sılaya yazdığı mektupta; 'Gardaş sen de dinle benim derdimi / Halsizim dillerim durdu duracak / Geçim için terk eyledim yurdumu / Cenazem köyüme vardı varacak..' diyor. Bahtuni ise günümüzün so-rununu dile getiriyor:
'Ekonomik kriz büktü belimi
/ Aha şimdi canım çıktı çıkacak
/ Haciz geldi bağladılar elimi
/ Banka ocağımı yıktı yıkacak…'
Sonuç itibariyle Bahtunî’ye, kökü mazide ati; yanı geçmişi inkâr etmeyen yenilikçi bir halk ozanımız diyebiliriz.
Güncelleme: 12:14, 01.02.2011
Ahmet Özdemir
Bir Sivaslıya 'Sivas neresidir?' diye sorsanız. 'Yiğidin harman olduğu yerdir,' yanıtını verir. Kendilerini 'Yiğido' diye tanımlar. Yiğit olan Türk milletidir. Elbette Sivas da yiğitlerin diyarı olacaktır. Ama siz Sivas’a 'Âşıkların harman olduğu yer,' derseniz. El Hak doğrudur. Türkiye’nin her köşesi 'Âşıklar yatağı' değildir.
Sivas’ın yetiştirdiği önemli bilim adamlarından Doç. Dr. Doğan Kaya, Sivas Halk Şairlerini topladı. Her biri 600’er sayfadan beş ciltlik bir eser ortaya çıktı. Onun için Sivas âşıkların harman olduğu yerdir.
Âşıklık yolunda, Sivas’ın ilçeleri arasında Şarkışla, Kangal, Divriği, Yıldızeli ve Zara önde geliyor. Zaralı Aşık Bahtunî’den söz edeceğim. Zara da kimler yok ki?
Abdulgafur, Âdem, Aydın, Ali Nebi, Bekir Akkuş, Ömer Çavuş, Ekrem Yeşiltepe, Fadime, Garip Ahmet, Gökoğlu, Hadi, Halil Topçu, Hasan Aslan, Hikmet, İsmail, İsmail Solar, İsyani, Kahyaoğlu, Karaoğlan, Kemal Ozanoğlu, Kılıçoğlu, Molla Mehmet, , Murtaza Çelik, Nidai, Özer, Sağlam, Şahna, Şeref, Yavuz, Şükrü Yıldız, Yusuf Aydın, Turan… Adlarını bilmeyerek atladıklarım beni affetsinler.
Âşık Bahtunî’nin asıl adı Bahattin Çetin. İstanbul’daki hemşerilerinin hepsi Bahat-tin Çetin’i hemşeri canlısı sosyal yönü fazla, Mali Müşavirlikle iştigal eden bir Sivaslı olarak tanırlar. Onun Âşık Bahtunî olduğunu bilmezler. Ben bile nece sonra öğrendim. Cümle ozanlık yolunun yolcusuna hizmet eder de 'öğünmek olmasın,' diye olsa gerek, kendi ozanlığını ortaya koymaz.
Birkaç cümle ile de olsa, Bahattin Çetin’i yanı Âşık Bahtunî’yi size tanıtayım:
1958 yılında Zara’nın Baharşeyh köyünde, sekiz çocuklu ailenin, beşinci çocuğu olarak doğdu. Baharşeyh köyünün halkı yüzyıllar ötesinden Türk yurdu Horasan’dan gelmiş Türkmenler. Türkmen gelenek ve göreneklerini yaşatmaktalar. Bahtunî’nin annesinin adı Penbe, babası ise Muharrem. İlkokulu köyünde okudu. Ortaokula Sivas’ta başladı. İs-tanbul’da bitirdi. Aile İstanbul’a göçmüştü. Eğitimini Fatih Ticaret Lisesi ve İşletme Fakül-tesi’nde sürdürdü. 1987 yılından beri Mali Müşavirlik yapıyor.
Âşık Bahtunî, İstanbul’a gelince soyunu, sopunu, kökünü özünü unutmadı. Her yıl 'iman tazelercesine' köyünü ziyaret eder. Şiirleriyle baba yurdundan haberler verir:
'Baba yurdu ıssız kalmış dediler
/ Gidip gördüm viran olmuş oralar
/ Koca dağlar küçülmüş gibiydiler
/ Tipi vurmuş boran olmuş oralar ….'
Bununla kalmaz, İstanbul’da köy derneğiyle, Sivaslı Sivil toplum kuruluşlarıyla ve Zara Vakfı’yla ilişkisini kesmez. Bu kuruluşların kurucuları, yöneticileri arasında yerini alır.
Bahtunî’nin şiir merakı ve halk şirine sevdası nereden geliyor? Her şeyden önce kökleri Âşık Veysel’in kökü gibi Horasan’dan gelme. Babası; gönlü, eli, hanesi, odası açık konuk sever bir insan… Gelenleri gidenleri arasında âşıklar da eksik olmuyor.
Zaten bu toprakların insanının yürekleri kavruk olur. Başını kesseniz aldırmaz ama, bir kaval sesi, bir saz sesi duygulandırır, göz pınarlarından yaşlar döktürür. Sivaslı şairdir, çobanından ağasına kadar. Şairlik yeteneği Bahtunî’nin mayasında, özünde, genlerinde var. Lise yıllarında şuur altında kalan şiir sevdası kuvveden fiile çıkmaya başlamış ve ufak ufak yazmaya başlamış. Bugün de devam ediyor. Az yazıyor amma, öz yazıyor. Öyle bade iç-meyle, ustalık çıraklıkla ilgisi yok. Aklı, mantığı ve yüreğindeki ateş ustası olmuş. Bu yoldaki bahtını ararcasına mahlasını 'Bahtunî' koymuş. Biz de Bahattin Çetin’in yani Âşık Bahtunî’nin bahtı açık olsun, diliyoruz.
Âşık Bahtunî yalnız hemşeri derneklerindeki sosyal ve toplumsal faaliyetlerle kendini sınırlamıyor. Gönül dostu sanatçı arkadaşları ile 'Şairler Halk Ozanları ve Gönül Dostları Derneği’ni kurmuş. Âşık Ali Sultan, Âşık Mürsel Sinan, Âşık Orhan Üstündağ, Yaşar Sarıkaya, Şahin Öner, Hikmet Aydoğan gibi dostlarıyla güzel etkinliklere katkı veri-yor.
Âşık Bahtunî’nin nasıl bir şair olduğunu yarın anlatacağım.
Zaralı âşık Bahtunî (2)
Güncelleme: 14:50, 02.02.2011
Ahmet Özdemir
Mali Müşavir Bahattin Çetin, mahlasıyla Zaralı Âşık Bahtunî her şeyden önce çağdaş bir halk ozanı. Şiiri yalnız ağlama duvarı olarak kullanmıyor. O yüzyıllar ötesinin motiflerini papağan gibi tekrarlayıp, gül, bülbül, sümbül motiflerini geveleyip durmuyor. Çağın şiirini yazıyor ve geleceğe çağın belgesini aktarıyor. Peki ne yapıyor? Söyleyeyim: Çağımız atom çağı, iletişim çağı. Bahtunî’nin şiirlerinde bunlar var:
'Dünya nimetleri bize yeterdi
/ Paylar adil olsa kavga biterdi
/ Barut değil, kırmızı gül kokardı
/ Nötron atan ah şu zalim olmasa'
/ Gördünüz mü, Bahtunî halk şiirine nötronu sokmuş. Pay dağıtımından söz ediyor. Ama insanlık sanatının temel felsefesinden de, gelenekten de kopmuyor:
'Dünya halkı bir potada koşardı
/ Bir notada gürleyerek coşardı
/ Kurtla koyun bir arada yaşardı
/ Fitne fücür, bir de hain olmasa ...'
Veysel 'Kurt koyunla gezerdi' demişti. Sefil Selimi 'Kurt ile koyunu yaydım ya-yalı' dediği için başına gelmedik kalmadı. Onlar fikirlerin başkalığının olabileceğini ve doğallığını vurguluyorlardı. Bahtunî ise fitne fücur ve hainlikten söz ediyor. Fitne nedir? 'Fitne uykudadır, uyandırana Allah lânet etsin' şeklindeki Hadise konu olmuş, cinayetten daha kötü olduğu bildirilen bir fiilin adı. Biraz daha açacak olursak; altının kalitesini anla-mak için ateşe sokulması demek. Genel olarak imtihan ve deneme anlamlarında kullanılır. Gerçeği ile sahtesini ayırmak için altını, gümüşü potada eritmeye fitne dendiği gibi, iyiliği-kötülüğü belli olsun diye insana tatbik edilen her muameleye, bela ve musibetlere de fitne deniyor. Bahtunî 'Dünya halkı bir kulvarda koşardı' demeyip 'bir potada koşardı' deme-sinin nedenini anlıyoruz.
Bahtunî nemelazımcı, 'laylay lomcu' âşıklardan değil. Güncel sorunları, sosyal aktüaliteyi şiirine konu ediniyor. Uyarma işlevini yerine getiriyor:
'Yine seçim yaklaştı siyasiler gelecek
/ Vatandaş iyi düşün halinden bileni seç
/ Yoksullar hatırlanıp, varoşlar şenlenecek
/ Vatandaş iyi düşün doğruyu bulanı seç
/ Seçim meydanlarında bol keseden atan var
/ Göstermelik tavırla rakibine çatan var
/ Kişisel çıkar için memleketi satan var
/ Vatandaş iyi düşün dürüst olanı seç ….'
Yukarıda Bahtunî için çağın ozanı demiştim. Gelenekten kopmadan çağdaş olan bir ozanımız, dersek daha doğru olacak. Örneğin âşıklık geleneğinde bir âşığın, başka bir âşığın şirine aynı uyak, ölçü ve konuda benzer bir şiir yazmasına nazire denir. Günümüzde 'benzek' sözcüğü kullanılıyor. Bir örnek verilim: Karacaoğlan şöyle söylemiş:
'Başı al valalı sürmeli gelin
/ Seherden açılmış güle dönmüşsün
/ Başına takmışsın altın çelengi
/ Turnadan alınan tele dönmüşsün...'
/ Karacaoğlan sevgilisi için böyle söylerken, Eğinli sevgili yerine sılasını koymuş ve şöyle söylemiş:
'N’oldu senin sümbüllerin, güllerin
/ Yaprağını dökmüş dala dönmüşsün
/ Gözün yaşı, kınasızdır ellerin
/ Yiğidi toprakta dula dönmüşsün….'
2004 yılında vefat eden hukukçu şairlerden Erdoğan Ünver Karacaoğlan’a nazire yapmış ve şöyle yazmış:
'Saçların tarumar, gözlerinde nem
/ Ateşe benzerdin küle dönmüşsün
/ Hayal mi gerçek mi gördüğüm bilmem
/ Elden ele gezen güle dönmüşsün.'
/ Bahtunî aynı ayağı kullanarak bir başka anlam ve güzellikte şiirini inşa etmiş:
Dün sabah yollarda rastladım sana
/ Şakıyan bülbüldün lala dönmüşsün
/ Mazideki seni koydum yan yana
/ Yaprağı dökülmüş dala dönmüşsün
/ Fidan gibi boyun nasıl bükülmüş
/ Sırma saçlar acep niye dökülmüş
/ Gonca gülken ta kökünden sökülmüş
/ Bağ bozulmuş vah ne hale dönmüşsün
……….
........./ Yalvarsam Allah’a gönderse baştan
/ Ben yine göç etsem gelsem Sivas tan
/ Yeniden başlasak o aynı yaştan
/ Ey Bahtunî boş hayale dönmüşsün.
Sefil Selimî’den de bir örnek verebiliriz: O gurbetten sılaya yazdığı mektupta; 'Gardaş sen de dinle benim derdimi / Halsizim dillerim durdu duracak / Geçim için terk eyledim yurdumu / Cenazem köyüme vardı varacak..' diyor. Bahtuni ise günümüzün so-rununu dile getiriyor:
'Ekonomik kriz büktü belimi
/ Aha şimdi canım çıktı çıkacak
/ Haciz geldi bağladılar elimi
/ Banka ocağımı yıktı yıkacak…'
Sonuç itibariyle Bahtunî’ye, kökü mazide ati; yanı geçmişi inkâr etmeyen yenilikçi bir halk ozanımız diyebiliriz.