Gidilecek yer kalmayınca zorla sürüklendiğiniz yerlerde sıcak basar..Mekana girdiğinizde herkes sizi izler. Bir zamanlar sağa sola selam vermekten zar zor seçtiğiniz masaya gidebiliyorken ve bundan da hoşnutken üstelik, şimdi herkesin tuhafça bakışları arasında adeta bir suçlu gibi kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak daha belirleyemediğin masanın telaşı içinde çekine çekine ilerlersin. Yüzünde al basması bir kızıllık ve ilk kez eline dokunduğun bir bayanın sıcaklığı tüter. İçinden yalvarırsın. Ne olur kimse bana bakmasa, izlemese, yadırgayan gözlerini çekseler üstümden, ne olur garsonlar sipariş almaya gelmese, soru sormasa, kül tablası getirmese. Ne olur sanki kimse ilgilenmese..
Sonra yıllardır en olmadık zamanlarda senden başka kimseye görünmeden masama paldır küldür oturan uzun yüzlü, uzun saçlı, kızılderiliyi andıran edasıyla o adam peydahlanmasa.. Bak işte vücudunu kımıldatmadan başını önce burada bulunanlara çevirecek ve sonra bana dönerek kafasını iki yana yavaşça sallayacak. Ellerini masaya dayadığı dirseklerinin üstünde kavuşturacak ve siyahlı beyazlı saçlarını yana savurup bana eğilecek. Bir kez olsun yıllardır sorduğu soruyu yöneltmese olmaz mı..”Hayır, hayır. Ne aradığını bilmiyorsun. Yazık.” Bunaldığım, düşüncelerimin kilitlendiği anlarda daha çok seviyorum müziği. Hele hoparlöre yakın oturmuşsam. Kimseleri duymamak, ne konuştuklarını bilmemek ve tıkanan düşünceleri açmak adına.
Ey garip adam! Aradığım saflık, aradığım zerafet, aradığım doğal zariflik ve güzelliğin kırmızısı yanaklarda.. Bu beden ruhunu arıyor. İki bedenden yaratılan bir çocuğa her iki kişinin de bak benden parçalar var deme sıcaklığını ve sevecenliğini gösterecek ruhu arıyorum. Ey adam saflığı arıyorum!
Dilini anlamadığım şarkı, nasıl konuştuklarını bilmediğim balık, türünü kestiremediğim ahşap masa.. Gücünü ve enerjisini nereden aldığını bilmediğim kadın, adımı bilmeyen gülümseme. Sanırım bu gülümseme herşeyden daha çok anlamlı. Gülüşünde anlam olan insanları bilir misiniz. Gülüşünde anlam olan şu kızı bilir misiniz. Gülüşü boş değildir. Gülüş, içindeki iyilik sandallarının rüzgarıyla konar yüzüne. Güzel düşüncelerinden kaynaklanır yüzüne bu kadar tam yakışması, oturması. Ve gözleri. Gözleri yollar açar içine. Derinliklere. Anadolu’da uzak bir köyün ırak bir tarlasında ekinler çıkar, meyve ağaçları çiçek açar, bir dal filizlenir.. Annesinin pazardan dönüşünü bekleyen bir çocuğun bakışı. Oğlu gece susarsa diye yatağının yanına su koyan anne. Bayram namazı dönüşü el öpen yeğenler. Otobüs terminalinde kardeşini yolcu eden abi. Ablasının düğün bitiminde uçup gitmesini yenice anlayan kız gibidir senin gülümsemen. Sıcaktır, ter bastırır. Senin gülümsemen sevgidir.
Sen gittikten sonra anımsarım seninle ne konuştuğumu. Hayat durur, hayat genişler, hayat yutar gülümsemenle. Gülümse, hep gülümse. Zira, kayıp insanların kentinden kendini bulamadan dönen bir insanın umududur gülümsemen.Gecenin buğusu.
Bu bir alıntıdır.
DÜŞÜMDE Kİ YALAN....
Gördüğüm düşlerde sen varsın. Her nereye baksam oralarda bir yerlerde dolaşan hayaline rastlıyorum, uzatıyorum ellerimi. Ben sana değil bana verdiğin aşka aşığım. Gördüklerim düş değil, seninle yaşadığım diğer alemin yansımaları. Ne yapsam faydasız gözlerin umudumu kamçılıyor. Yaşamla ölüm arası bir yerlere atmışım voltamı senden gelecek bir cevabı bekliyorum. Benim hiç hayallerim olmadı oyuncaklarımda bu yüzden oyuncak bebeklere takılıp durur gözlerim. Çamura düşmüş oyuncak bebek gibi kalbim. Ancak yıkanırsa anlayacaksın saflığını. Havale geçiren birinin soğuk suyla teması, donan birinin karla ovulması gibi tezat, ölmek üzere olan birinin son duasında ki amin sözünü duyması gibi çaresizim. Sen olmasaydın başkası olacaktı Belki oturup bunları ona yazacaktım değişen ne olacaktı? Amaçlar mı? Benim hiç amacım olmadı. Kapattım gözlerimi zamanın akışına, meydan okuduğum zamanlarda bile o aptallığımın farkındaydı. Beni kendi silahıyla vurup nasıl da aldattı.
Adını bilmediğim gülümseme.
Gidilecek yer kalmayınca zorla sürüklendiğiniz yerlerde sıcak basar..Mekana girdiğinizde herkes sizi izler. Bir zamanlar sağa sola selam vermekten zar zor seçtiğiniz masaya gidebiliyorken ve bundan da hoşnutken üstelik, şimdi herkesin tuhafça bakışları arasında adeta bir suçlu gibi kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak daha belirleyemediğin masanın telaşı içinde çekine çekine ilerlersin. Yüzünde al basması bir kızıllık ve ilk kez eline dokunduğun bir bayanın sıcaklığı tüter. İçinden yalvarırsın. Ne olur kimse bana bakmasa, izlemese, yadırgayan gözlerini çekseler üstümden, ne olur garsonlar sipariş almaya gelmese, soru sormasa, kül tablası getirmese. Ne olur sanki kimse ilgilenmese..
Sonra yıllardır en olmadık zamanlarda senden başka kimseye görünmeden masama paldır küldür oturan uzun yüzlü, uzun saçlı, kızılderiliyi andıran edasıyla o adam peydahlanmasa..
Bak işte vücudunu kımıldatmadan başını önce burada bulunanlara çevirecek ve sonra bana dönerek kafasını iki yana yavaşça sallayacak. Ellerini masaya dayadığı dirseklerinin üstünde kavuşturacak ve siyahlı beyazlı saçlarını yana savurup bana eğilecek. Bir kez olsun yıllardır sorduğu soruyu yöneltmese olmaz mı..”Hayır, hayır. Ne aradığını bilmiyorsun. Yazık.” Bunaldığım, düşüncelerimin kilitlendiği anlarda daha çok seviyorum müziği. Hele hoparlöre yakın oturmuşsam. Kimseleri duymamak, ne konuştuklarını bilmemek ve tıkanan düşünceleri açmak adına.
Ey garip adam! Aradığım saflık, aradığım zerafet, aradığım doğal zariflik ve güzelliğin kırmızısı yanaklarda.. Bu beden ruhunu arıyor. İki bedenden yaratılan bir çocuğa her iki kişinin de bak benden parçalar var deme sıcaklığını ve sevecenliğini gösterecek ruhu arıyorum. Ey adam saflığı arıyorum!
Dilini anlamadığım şarkı, nasıl konuştuklarını bilmediğim balık, türünü kestiremediğim ahşap masa.. Gücünü ve enerjisini nereden aldığını bilmediğim kadın, adımı bilmeyen gülümseme. Sanırım bu gülümseme herşeyden daha çok anlamlı. Gülüşünde anlam olan insanları bilir misiniz. Gülüşünde anlam olan şu kızı bilir misiniz. Gülüşü boş değildir. Gülüş, içindeki iyilik sandallarının rüzgarıyla konar yüzüne. Güzel düşüncelerinden kaynaklanır yüzüne bu kadar tam yakışması, oturması. Ve gözleri. Gözleri yollar açar içine. Derinliklere. Anadolu’da uzak bir köyün ırak bir tarlasında ekinler çıkar, meyve ağaçları çiçek açar, bir dal filizlenir.. Annesinin pazardan dönüşünü bekleyen bir çocuğun bakışı. Oğlu gece susarsa diye yatağının yanına su koyan anne. Bayram namazı dönüşü el öpen yeğenler. Otobüs terminalinde kardeşini yolcu eden abi. Ablasının düğün bitiminde uçup gitmesini yenice anlayan kız gibidir senin gülümsemen. Sıcaktır, ter bastırır. Senin gülümsemen sevgidir.
Sen gittikten sonra anımsarım seninle ne konuştuğumu. Hayat durur, hayat genişler, hayat yutar gülümsemenle. Gülümse, hep gülümse. Zira, kayıp insanların kentinden kendini bulamadan dönen bir insanın umududur gülümsemen.Gecenin buğusu.
Bu bir alıntıdır.
Gördüğüm düşlerde sen varsın. Her nereye baksam oralarda bir yerlerde dolaşan hayaline rastlıyorum, uzatıyorum ellerimi. Ben sana değil bana verdiğin aşka aşığım. Gördüklerim düş değil, seninle yaşadığım diğer alemin yansımaları. Ne yapsam faydasız gözlerin umudumu kamçılıyor. Yaşamla ölüm arası bir yerlere atmışım voltamı senden gelecek bir cevabı bekliyorum. Benim hiç hayallerim olmadı oyuncaklarımda bu yüzden oyuncak bebeklere takılıp durur gözlerim. Çamura düşmüş oyuncak bebek gibi kalbim. Ancak yıkanırsa anlayacaksın saflığını. Havale geçiren birinin soğuk suyla teması, donan birinin karla ovulması gibi tezat, ölmek üzere olan birinin son duasında ki amin sözünü duyması gibi çaresizim. Sen olmasaydın başkası olacaktı Belki oturup bunları ona yazacaktım değişen ne olacaktı? Amaçlar mı? Benim hiç amacım olmadı. Kapattım gözlerimi zamanın akışına, meydan okuduğum zamanlarda bile o aptallığımın farkındaydı. Beni kendi silahıyla vurup nasıl da aldattı.
Nuray Yurtseven